insanı zulme uğrayan aziz milletimin aklına gelen yegane sığ fikirdir,, kıstasa bak, senin kardeşlerin öldürülsün, işkence görsün sen de tepki olarak yok telefonunu almayım, yok hamburgerini yemeyim.. önce şu sığlıktan bir kurtulun, bunun sonu ve sonucu yok, yok işte, yok oğlu yok.. tepkini vereceksen önce kendi devletine hükümetine ver.. böylesi daha etkili olur..
silah ve mayın,, öldürmek için tasarlanmış, sadece öldürmeye yararlar,, yarar da ne kelimeymiş; akıllara zarar!
ateş ki elle tutulmaz, ama tutan da var, o ayrı.. bedenini ve aklını parayla değiş tokuş etmiş bir zavallı, hakiki bir fakir,, hem sirk cambazı değil miydi kendisi, ip üstünde yürüyor ve ateşi yutuyor hani, tüm marifeti işte buydu! olsun, yırtıp atın tuttuğunuz tüm notları,, bakın ne diyorum; - onun böylesine maharetli biri olması, ateşin, içine aldığı herşeyi yakıp erittiği, küle çevirdiği gerçeğini pek değiştiremez!
yine de bir gayret kalkmış, elinde kalan bu son marifeti kuşanıp aşk sözcükleri döşüyor sevdiğine;
- içimde aşkın soluk ateşi, sen, gecemin en alevli yıldızı!
ve her nasıl yapıyorsa, bunları söylerken ağzından tek bir daire olsun duman bile çıkmıyor
görüntüsüne baksan tam bir budala, yani aşık, siyah beyaz bir palyaço,
belki de safkan bir katil
kadının ondan geri kalırı yok
“yürek ister yakmak!” diye hıhlıyor uzaktan
aklınca körüklüyor ateşi
ama adam ateşle oynamayı bırakalı çok olmuş, alt tarafı benzin istasyonunda bir pompacı
alaycı sözlere karşılık tek bir kelime olsun çıkmıyor ağzından,,
kim bilir neler geçiyor aklından o an, bilinmez,, sadece başını öne eğmiş, büyük bir ciddiyetle deposunu dolduruyor kadının,
sevginin kökü zorbadır..
zorlayıcıdır o, azılı bir gardiyan..
bir zamanlar ayaklarına prangalar vurmuştu, sonra bu ağırlığa alıştın,, ellerini kelepçeledi,, buna da alıştın,, zorba, kelepçeyi çıkarıp kızgın alevlerde yeniden dövdü, onu daha küçük hafif bir halkaya çevirdi, parmağına taktı.. ve sen bunu, yani zorbayı çok sevdin..
“sevgilimin hiç anlamadığı bir dil bu!” dedi, üzerinde son bir umut sigarasını ararken„ “köşelere kaçıyorum çoğu zaman, o da peşimden baskın yapma gayretiyle sürekli bir takipte„ beni bulduğunda heyecanlı ve biraz öfkeli, fakat artık eskisi gibi sorularına öyle hazır ve hızlı cevaplar da veremiyor tutuk kalıyorum„, görüyorum işte, yüzünde büyük bir acı var„ bu daha çok çabalarının meyvesini alamayan bir öğretmenin yüzüne..” birden oracıkta aslında çoktan bitmiş olan sözü bitiyordu; çünkü sigarasını bulmuştu, astarın içinde son paketten düşüp oraya sıkışmış bir çöp„ şimdi ateş arıyor, ama ben içmiyorum, etrafımızda içen birileri de yok, canı sıkılıyor hem de çok„ elleri titriyor„ size nasıl anlatsam; yüzünde büyük bir acı var ve bu daha çok; çabalarının meyvesini alamayan bir çiftçinin yüzü..
ikimizin ortak yanı işte buydu; mesele kaçıp köşelere saklanmak değildi, nasıl olsa hiçkimse yalnız kalmak isteğinin aslında başka türden bir kalabalığa karışma tutkusu olduğunu hiçbir zaman anlamayacaktı„
o, ateşi olmadığı için içemiyordu, bense içimdekileri bir türlü yazamıyordum, ve şu kadın; zavallı kadın, hiçbir zaman istediği gibi bir adam çıkmayacaktı karşısına„ üçümüzün de ortak yanıydı bu;
küllenmişlik„
heveslerimiz kursaklarımızı bir eşkıya gibi tutmuş, isteklerimizi kurutmuş, ve heyecanlarımızı sonuna kadar tüketmişti
faşist ve kavgacı, kaba saba, cahil ve kalas bir türkle, medeni ve güzel konuşmasını bilen, insanlar arasında ayırım yapmayan, kendi ülkesinde yabancılara misafirperver davranan bir türkü nasıl ayırt ediyorsan öyle! diyerek cevabın şak diye yapıştırılması gereken bir devlet bahçeli sorusu..
ben zemin katta oturamam diyen fare asansör boşluğunu kullanarak üst katlara çıkacaktır, eve girmek için de çatıyı kullanırlar genelde, yol yordam budur..
neyi çok seviyor ve istiyorsa ondan alacaksın, bu işlerin geneli olmaz, özeli olur; onun beklentilerini ve en uygun anı bulup ona göre düğmeye basmalısın! şimdi birşey söylerim alırsın hayalkırıklığı olur, sonra kavga eder ayrılırsınız suçlusu ben olurum..