furkas isimli demonu çağırmayı öğrenirseniz tek bir ritüelle yıllardır acı çekip debelendiğiniz birini bile bir kalemde unutabilirsiniz.
ha burada unutmak derken hafızanızdan silinmesi gibi bir durumdan bahsetmiyorum.
bu ruh gelir ve sizin takıntılı olduğunuz kişiye dair enerji akışınızı keser ve o kişinin sizden beslenmesini sağlayan bilinçsiz ruhsal kordonları ortadan kaldırır. hedef kişiyle etkileşiminizin yarattığı kolektif bilinci etkisiz hale getirir.
sonra bir bakarsınız ki o kişiyi hatırlamak, onla alakalı imgeler vs hiçbiri sizi etkilememeye başlar.
bu da nötr olmanın özgürlüğünü getirecektir.
Bu tip rüyalara yani gerçek gibi hissedilen, bu konuda gerçek ve rüya arasındaki düzlemde yer alan durumlara biz “lucid dream” deriz okült literatürde.
Eğer sürekli olarak halk arasında “karabasan” denilen olayı yaşıyorsanız ya da belirttiğiniz gibi hisler ortaya çıkıyorsa bu bulunduğunuz mekanda parazit ruh olduğunu gösterir.
parazit ruhlar tıpkı ilkel virüsler gibidirler.
yeterince gelişkin olmadıkları için enerjisiyle beslenmeye geldikleri kişinin bu tip hisler, durumlar yaşamasına neden olurlar ya da zaten direkt olarak korku enerjisiyle beslendikleri için sizin bilinçaltınıza erişerek, halihazırdaki bilinçaltı sembolizminizi kullanarak sizi korkutur ve böylece yaşam enerjinizi hasat ederler.
böylece beslenmiş olurlar.
sizse sabah dayak yemiş gibi uyanırsınız ya da 15 saatte uyusanız yataktan sabah zor çıkarsınız.
tabii burada “rüya hafızası” kavramına da değinmek gerekir.
her insanın rüya hafızası güçlü değildir.
rüyaların unutulmasına sebep olan andrealphus isimli bir iblis vardır. o yüzden pek çok seküler ya da ateist tip aslında sürekli karabasan denilen olayı ya da bu tip parazit ruh saldırılarının yarattığı negatif lucid dream durumlarını yaşarlar fakat rüya hafızaları zayıf olduğundan bunu hatırlamaz ve sabah neden ceset gibi uyandıklarını bilmezler ve bütün hayatları o şekilde geçer.
size bu tip parazit ruhları uzak tutmanızı sağlayacak ve huzurla, dinlendirici şekilde uyumanızı sağlayacak bir tılsım-yöntem vereyim:
1- tamamen karanlıkta olduğunuzu hayal edin.
sonra karanlıkta bir hilal belirsin.
hilalin yanında(sağ) da yıldız belirsin.
evet. bildiğiniz bayrağımızdaki gibi.
hilal ve yıldız beyaz bir ışıkla parlasın.
2- bu hilal ve yıldızdan beyaz ışığın bedeninize aktığını hayal edin.
tüm bedeniniz bu ışıkla yıkansın.
bu ışığın enerjisi her bir molekülünüze hatta atomaltı parçacığınıza dek sızsın.
ve şu iki kelimeyi 1 dakika kadar sesli olarak söyleyin:
aşkadar kuraz!
bunu uyumadan önce yapın.
huzurla uyuyacaksınız.
karabasan durumları ya da kabuslar sona erecek.
bu yöntemi uyguladıktan sonra hâlâ aynı sorun devam ederse bana ulaşabilirsiniz. yardımcı olurum.
sevgiler.
Bu meseleye bambaşka bir bakış açısı katmak isterim.
Öncelikle ben bir spiritüalistim.
Hayata sadece maddi açıdan değil aynı zamanda ruhani perspektiften de bakıyorum ve ikisini bir araya getirerek kendi şahsi sentezimi derliyorum.
Hayatta başımıza gelen her şeyin kendi yaratımımız olduğuna inanırım ben.
Yani gökyüzünde oturup yukarıdan kaderimizi yazan bir tanrı yok.
Tanrı içimizde.
Kadim Hermesçi yasa da bunu “içeride ne varsa dışarıda da o vardır” şeklinde ifade eder.
Eğer sizin içinizde sevgi enerjisi varsa dış dünyanızda/realitenizde de karşılaşacağınız tüm olasılıklar, kişiler, canlılar bu içselleştirilmiş(bilinci kastetmiyorum, bilinçaltına inmeyi ve oraya yerleşmeyi başarmış)sevginin tezahürü olarak size sevgiyle yaklaşacaklardır.
Eskiden yaz aylarında, özellikle de akdeniz bölgesinde de bulunduğum için sineklere karşı sizinkine benzer bir öfkeye sahiptim.
Onları öldürmek bir zevkti.
Onlar “kan emici”idi.
Ama yıllar sonra yüce yaratıcının bahşettiği aydınlanmayla fark ettim ki saniyede 500 kez kanat çırpan ve bulunduğu gelişkin organik seviyeye gelene dek bizim pek çoğumuzun insan olarak geçirdiği, deneyimlediği hayatında benzeri az bulunur muazzam zorlu süreçlerden geçerek bir sivrisinek yumurtasının, sivrisineğe dönüşme zaferi bir mucizeymiş.
Ayrıca ben bu farkındalığı edindikten sonra sivrisinekler tarafından ısırılmamaya başlandım. Isırılsaydım da önemsemediğim için fark etmedim belki de ne olursa olsun, bir damla kanımız böyle mucizevi bir varlığa helal olsun ne diyelim *
Şimdi bir sivrisineği ortaya çıkaran ve sonrasında size bu başlığı(ne yazık ki) bu şekilde açtıran süreci aşağıya bırakıyorum ve umuyorum ki bu yazıyı okuyan kişi ister dinli, ister dinsiz, ister materyalist ne olursa olsun sadece bu canlının ortaya çıkma sürecindeki emeğe saygı olarak dahi olsa bu şekilde başlıklar açmayacak farkındalığa erişmiş olur ve nefret frekansından sevgi frekansına ve cehaletin saldırganlığından bilgeliğin kucaklayıcılığına geçmiş olur:
1-
Sivrisineklerle ilgili olarak genelde bilinen, onların kan emici yaratıklar oldukları ve kanla beslendikleridir. Oysa bu pek de doğru bir bilgi değildir. Çünkü sivrisineklerin tamamı değil sadece dişileri kan emer. Ayrıca dişilerin kan emme sebepleri beslenme ihtiyaçları değildir. Hem dişiler hem de erkeklerin besinleri çiçek özleridir. Dişilerin, erkeklerden farklı olarak kan emmelerinin tek nedeni, taşıdıkları yumurtaların olgunlaşmak için kanda bulunan proteinlere ihtiyaç duymalarıdır. Başka bir deyişle dişi sivrisinek sadece türünün devamını sağlamak için kan emer.
2-
Olgunlaşan sivrisinek yumurtaları, yaz ya da sonbahar aylarında, nemli yaprakların üzerine veya kurumuş gölcüklere dişi sivrisinek tarafından bırakılırlar. Anne sivrisinek ilk önce karnının altındaki hassas alıcılar yardımıyla, zeminde yumurtalar için uygun koşullar arar. Gereken özelliklere sahip bir yer bulduğunda yumurtlamaya başlar. Uzunlukları 1 milimetreyi dahi bulmayan yumurtalar tek tek ya da gruplar halinde olmak üzere sırayla dizilirler. Bazı türler ise yumurtalarını bir sal oluştururcasına birbirine yapışmış şekilde bırakırlar. Bu yumurta gruplarının bazılarında 300 kadar yumurta bulunur.
Anne sivrisineğin özenle yerleştirdiği beyaz renkli yumurtalar hemen koyulaşmaya başlar ve bir-iki saat içinde de tamamen simsiyah hale gelirler. Bu koyu renk, böceklerin ve kuşların kendilerini fark etmelerini engellediğinden yumurtalar için önemli bir koruma sağlar. Yumurtalardan başka bazı larvalar da bulundukları mekana göre renk değişimine uğrarlar ve bu sayede korunurlar.
Çeşitli etkenlerden faydalanarak renk değiştirmek oldukça karmaşık kimyasal işlemlerin sonucunda gerçekleşir.
3-
Kuluçka dönemi tamamlandığında kurtçuklar hemen hemen aynı zamanda yumurtadan çıkmaya başlarlar. Aralıksız bir şekilde beslenen kurtçuklar süratle büyürler. Kısa bir zamanda derileri daha fazla büyümelerini engelleyecek kadar gerginleşir. Bu ilk deri değişimi zamanının geldiğinin bir göstergesidir. Bu evrede, oldukça sert ve gevrek olan deri kolayca kırılır. Sivrisinek kurtçuğu, gelişimini tamamlayıncaya kadar iki kez daha deri değiştirecektir.
Kurtçukların beslenmesi için tasarlanmış olan yöntem oldukça ilginçtir. Kurtçuklar, tüylerden oluşan yelpaze biçimindeki iki uzantıyla su içinde küçük girdaplar oluşturarak, bakteri ve diğer mikroorganizmaların ağızlarına doğru akmalarını sağlarlar. Su içinde başaşağı duran kurtçukların solunumu ise dalgıçların kullandığı “şnorkel” benzeri bir hava hortumuyla sağlanır. Vücutlarında salgılanan yapışkan bir salgı da suyun hava aldıkları deliklerden içeri kaçmasını engeller. Görüldüğü gibi bu canlı, birçok hassas dengenin birarada işlemesi sayesinde yaşamını sürdürmektedir. Hava hortumu olmasa sivrisinek kurtçuğu yaşayamayacak, yapışkan salgı olmasa hortum suyla dolacaktır. Bu iki sistemin birbirinden farklı zamanlarda oluşması sivrisineğin bu evrede ölmesi demektir. Bu da sivrisineğin bütün sistemleriyle eksiksiz ortaya çıktığını yani yaratıldığını kanıtlar.
Kurtçuklar bir kez daha deri değiştirmişlerdir. Son deri değiştirme diğerlerinden oldukça farklıdır. Bu evrede kurtçuklar gerçek bir sivrisinek olmak için son aşama olan “pupa” dönemine girmişlerdir. içinde bulundukları kılıf iyice gerginleşmiştir. Bu da pupanın artık bu kılıftan kurtulma zamanının geldiğini gösterir. Kılıfın içinden öylesine farklı bir canlı çıkar ki, bunların aynı canlının farklı gelişim evreleri olduğuna inanmak gerçekten zordur.
Bu son değişim sırasında bir boru aracılığıyla suyun üstüne uzanmış olan solunum delikleri kapanacağından, hayvan havasız kalma tehlikesiyle yüz yüze gelir. Ama yeni çıkan canlının solunumu artık bu kanaldan değil, baş tarafında beliren iki boru aracılığıyla yapılacaktır. Bu yüzden kılıf değiştirmeye başlamadan önce bunlar su yüzüne çıkar. Pupa kozasının içindeki sivrisinek artık iyice gelişmiş tir. Bir anten biçimindeki duyargaları, hortumları, ayakları, göğsü, kanatları, karnı ve başının büyük bölümünü kaplayan gözleri ile sivrisinek artık uçmaya hazırdır.
Pupanın kozası baş taraftan yırtılır. Bu aşamada en büyük tehlike kozanın içine su girmesidir. Ancak yırtılan kozanın baş tarafı, sineğin kafasının su ile temasını engelleyecek yapıda özel bir yapışkan sıvıyla kaplanmıştır. Bu an çok önemlidir; en ufak bir rüzgar bile suya düşüp ölmesine yol açacağı için sivrisinek suya sadece ayakları değerek çıkmak zorundadır. Bunu başarır.
anlamı “tanrı’nın aslanı” olan bir shem meleğidir.
başmelek rafael’in emrinde ve onun yardımcılarından biri olan ariel, erdemler korosunun 6. meleğidir.
bu melek ruhların tezahür etmesini(cisimleşmesini sağlamak)için kral süleyman’a yardım etmiştir.
ariel’in bir insana durugörü, duruişiti, durusezgi ve gelişmiş empati yeteneklerini verme gücü vardır.
aynı zamanda ariel’i çağıran herhangi bir insan kendisine para kazandırabilecek gizli kaynakları keşfedebilir.
peki bu nasıl olur?
örneğin bir caddede kuruyemiş işi yapan bir esnaf bu meleği çağırdı ve sonrasında ariel’in vereceği ilham ve sezgiyle fark edecektir ki bulunduğu lokasyonda dönerci açmak 10 kat daha kârlı.
işte bu tip ilhamları veren melek ariel’dir.
tabii ki her insana kendi gerçekliğindeki olasıklara göre sonsuz kombinasyonda yaklaşacaktır.
hazine arayan insanlar tarafından da çağrılan ve rüyalarda definelerin gömülü olduğu yeri gösterebilen bir melektir.
ariel’in sizinle iletişime geçme şekli aslan imgesinin kombinasyonlarıyla olur.
herhangi bir şekilde aslan imgesine denk geldiğinizde düşüncelerinizi iyi irdelemenizi ve aklımıza o konuda gelenleri dikkate almanızı öneririm. çünkü o ilham ariel’den geliyor olabilir.
astrolojik olarak güneş derecesi akrep burcunun 15-20 derecesinde olan kişilerin koruyucu meleğidir aynı zamanda okült astrolojiye göre.
su elementi meleği olduğu için onu çağırmadan önce duş almanız önerilir.
sevgiler.
iyi müzik kulaktan ruha akan kadim bir nehirdir.
zihni, kalbi ve ruhu bir kılar.
bu birleşimi notaların ruhlarıyla yapar.
mousa’lar evrenin karmaşık sırlarını müziğin rafları arasına yerleştirmişlerdir.
sadece gözünü kapatıp dinlemelisin.
ve daha da önemlisi kulaklarını da kapatıp dinlemelisin.
çünkü gerçeğin müziği sessizliktir.
ona erişene dekte her şey ses ve her ses gürültü.
özel bir sayıdır.
1 kabalada başlangıcın sayısıdır.
keter sefirasını temsil eden sayıdır.
tarotta as kartlarıdır.
9 ise bitişin sayısıdır.
tamamlanmadır.
yesod sefirasıdır.
tarotta dokuzlu kartlardır.
1 hiçliktir.
evrene giriştir.
başlangıçtaki kusursuz beyazlıktır.
9 ise üzerine deneyim nakşedilmiş ve tamam olmanın son anından önceki adımdır.
olgunluğun sayısıdır.
1 fiat lux’tur.
9 bedenlenme eşiğidir.
ışık(ruh),beden olur 19’la.
Bir ruhun hakikate erişebilmesi çoğunlukla birden fazla ve hatta yüzlerce, binlerce bedenlenme deneyimini gerektirir.
Bu sürece reenkarnasyon denir.
Reenkarnasyon sürecinde her ruh bulunduğu hayatında merak duygusu yönünde karma yaratır.
Yakın geçmiş yaşamlarında deneyimlediği şeyleri zaten bildiği için merak etmez.
Onlar ceptedir. Öğrenilmiştir. Deneyimlenmiştir.
Ama merak edilenler öyle mi?
Bir ruh, bir insan bir şeyi ne kadar merak ediyorsa mevcut hayatındaki karmasının mıknatısı da oradadır.
Çekim kaçınılmazdır ve kader her zaman yolcuyla sevişir.
insanın kendini ifade etme biçimi olarak yazıyı tercih etmesi çok uzun zamanlardır var. Medeniyetin başlangıcı yazıyla aynı hizada hatta.
Peki nedir medeniyet?
Medeniyet et’in(ceset/beden) mana kazandığı ayrıksı bir bütünlük bence.
Yani?
insanın daha fazla anlama susamasıyla başlayan bir şey bu yazı.
insan zihniyle dili arasındaki kısa mesafede ulaştı bu susuzluğa.
Çabukluk, yetersiz anlamla sonuçlanıyordu.
Hayaller evrenini gerçekler evrenine yeterli düzeyde bağlayamıyordu.
Bu nedenle insan, şekillerin başka alemlere dair arayüz olduğunu hissetti.
Alemot(dünyalar)hissedildi.
Kalpteki nokta belirdi.
Şekiller dans etmeye başladı.
Dil kurban edildi: Dil’e.
kronos satürn gezegenindeki ruhların kolektif bilincinin toplamı olarak tezahür etmiş bir titandır.
kronoloji kelimesinin kökeni kronos’a dayanır.
zamanın tanrısıdır o.
majisyenler ve cadılar tarafından herhangi bir büyünün, ritüelin daha hızlı sonuçlanması ya da ortaya çıkan sonucun kalıcılığını artırmak için çağrılır ya da bazı özel mantra ve güç sözlerinin içerisinde ondan bahsedilir.
mitolojik hikayesinde kendi babası uranos’u tahtından etmiştir. bunu kendisine ait tılsımlı orağıyla yaptığı ifade edilir. popüler sinemada gördüğünüz elinde orakla gelen azrail ya da hayalet imgesi aslında titan kronos’tur.
satürn gezegeninin tanrısı olduğu için tercih ettiği ya da kolektif bilinçaltındaki arketipsel karşılığı budur.
astrolojide de satürn engellerin, gecikmelerin, düzenin, disiplinin gezegeni olduğu gibi aynı zamanda ölülerin ve mezar ustalarının da gezegenidir. bu yüzden böyle bir görünümün okült ilimler içerisinde bütüncül bir karşılığının ve tamamlayıcı olduğunu ifade edebiliriz.
antik doktrinlere dair tüm mistik alegorilerin örtüsünün arkasında, tüm inisiyasyonların karanlık ve garip çilelerinin arkasında, tüm kutsal yazıların mühürlerinin altında, Ninova ve Teb şehirlerinin kalıntıları içinde, eski tapınakların un ufak olan taşlarında ve Asur ya da Mısır sfenksinin isli çehreleri üzerinde, Hindistan’daki inançları tasvir eden bütün o canavarlarda veya mucizevi hadiselerle dolu resimlerde, veda’ların esin kaynağı olan sayfaları arasında, simya üzerine yazılmış eski kitapların şifreli sembollerinde, gizli dernekler tarafından uygulanan tüm törenlerde; her yerde aynı olan ve her yerde dikkatle gizlenmiş bir doktrinin işaretleri vardır.
öyle görünüyor ki okült felsefe, tüm entelektüel güçlerin besleyicisi ve tanrıçasıdır, tüm ilahi belirsizliklerin anahtarıdır ve o çağlardaki -yani sadece rahiplerin ve kralların eğitimi için özel olarak gizlendiği dönemlerdeki- toplumların mutlak kraliçesidir.
okült felsefe iran’da majiyle hüküm sürdü ama sonunda dünyanın bütün üstatlarının yok olduğu gibi o da yok oldu; çünkü onun güçlerini kötüye kullandılar; hindistan’ın en güzel geleneklerini, inanılmaz derecedeki servet ve lütufları sembollerinde dehşetli bir görünümü hediye etti; yunanistan’ı orpheus’un lirinin müziğiyle uygarlaştırdı; Pisagor’un cesur hesaplamalarında tüm bilimin ilkelerini ve insan zihninin ilerleyişini gizledi; masallar onun mucizeleriyle doludur ve bu bilinmeyen gücün ne olduğunu anlamaya çalışırken, tarihin kafası masallarla karışmıştır;
kehanetleriyle imparatorlukların altını kazmış veya onları takviye etmiş, despot hükümdarların taht üstünde otururken titremelerine yol açmış ve ister merak ister korku yoluyla olsun bütün zihinleri yönetmiştir.
Zira kalabalıklar demiştir ki, bu bilim için imkansız hiçbir şey yoktur, o bütün elementlere hükmeder, yıldızların bütün lisanlarını bilir ve gezegenlerin yörüngelerini belirler; o konuştuğunda ay göklerden kan rengine bürünerek düşler; ölüler mezarlarından yükselir ve gece rüzgarı kafataslarının içinden uğuldayarak geçerken uğursuz sözler mırıldanırlar.
sevginin ve nefretin üstadı olan okült bilim, insan kalplerine cenneti ya da cehennemi keyfince dağıtabilir; her şekli ortadan kaldırır ve güzelliği ve çirkinliği sunar; kirke’nin değneği ile erkekleri vahşi hayvanlara ve hayvanları da insanlara dönüştürür; yaşam ve ölümü bile kontrolünde tutar, metalleri dönüştürerek ustalarına zenginlik kazandırır, altın ve ışıktan meydana gelen iksiri veya özü onlara sunarak ölümsüzlüğü bahşeder.