dervis celebi
0 (düz adam)
yedinci nesil yazar 0 takipçi 1.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ezanın gereksiz bir ritüel olması

    98.
  1. (bkz: oda tv haberlerine kaynak entryler)
    yakın zamanda ezan ile ilgili yapılacak muhtemel bir haber (!) için kullanılabilecek alıntılardan biri olabilir bu entry.
    "internet dünyasının önde gelen interaktif sözlük sitelerinden....
    aralarında müslüman yazarların dahi bulunduğu kimi üyeler..."
    şeklinde cümleler de alıntının üzerindeki yorumlar olur herhal.
    yalnız biraz daha kasmak lazım, bu kadar entry yeterli olmaz.
    0 ...
  2. 15 aralık 2010 odtü de erdoğan protestosu

    25.
  3. [http://www. internethaber. com/bu-kez-ankarada-dayak-yediler-foto-galerisi-11051-p2.htm ]
    yarım saattir bakıyorum, öğrencilerin dayak yediğine dair tek bir foto yok, aksine polise tekme atan bir kadın var görüntülerde.
    abartılan protestodur. şiddete rastlanmamıştır.
    1 ...
  4. polis tekmesiyle bebeğini düşüren öğrenci

    125.
  5. yoktur.
    çünkü malum kızımız öğrenci değildir, kendisi lise 2 terk.
    http://www.stratejikboyut.com/haber/hamile-ogrenci,-ogrenci-degilmis--47497.html
    özgürlük mücadelesinde lise yıllarından bu yana gittiği yol, eğer hala doğru ve takdir e şayan bulunuyorsa, söylenecek söz yok.
    1 ...
  6. 8 isviçre bankasında hesabı bulunan başbakan

    18.
  7. --alıntı--
    üçüncü kontak olarak ben 1 artırıyorum ve dohuz diyorum!
    tam dohuz hesabı varmış, kaynak sağlam, hşşş.
    --alıntı--
    herkes kazancakis
    1 ...
  8. 8 isviçre bankasında hesabı bulunan başbakan

    13.
  9. bir değerlendirmedir. tamamen duyuma dayanmaktadır.
    "we have heard from two contacts that erdogan has eight accounts in swiss banks..."
    yani?
    abd li diplomatlar ankara da 2 bağlantıdan böyle bir duyum almışlar.
    kaynak kim? yok...
    banka? yok...
    hesap no... yok.
    2 ...
  10. dost

    203.
  11. gündüz görünmez, ateşböceği gibi geceleyin parlar.
    hayatımız henüz gündüz iken, yani talihimiz yüzümüze güler iken, yani yüzümüze gülen ve bizim dost sandığımız onlarca insan henüz bizi yalnız bırakmamışken, göremeyiz kimdir gerçek dostumuz.
    ne zaman ki gündüz geceye döner, dost sandıklarımız bir bir gecenin karanlığında kaybolur; işte o zaman görürüz gerçek dostumuzu. gecenin karanlığında gizlenmek yerine, biz bulalım diye ateşböceği gibi parlayan bir o kalmıştır çünkü.

    "o kadar insanla dostluk kurdum ki
    ellerim dolu sanıyordum.
    başıma bir bela geldiğinde
    kimseye acımayan zamandan şiddetliydi
    dostlarımın ihaneti"

    imam şafii divanı'ndan
    0 ...
  12. kanaat

    10.
  13. hür olabilmenin öncül şartı.
    hür insan, ihtiyaçlarını karşılayabilen insandır. her ihtiyacını karşılayabilen insandan ziyade, en önde gelen ihtiyacını, yani kanaat edebilme ihtiyacını elde eden insan hür insandır.

    "sabah sabah insanını denedim dünyanın
    cimrilikle dolu deriler yürüyordu
    başka bir şey göremedim
    sonra kanaat kınından bir kılıç çektim
    keskin tarafıyla onlardan
    ümitlerimi kestim"

    imam şafii divanı'ndan
    1 ...
  14. imam şafii

    2.
  15. 4 büyük fıkıh aliminden birisidir.
    diğer büyük fıkıh alimi ve mezhep sahibi imamlar şunlardır:
    imam malik
    imam ahmed bin hanbel
    imam-ı azam ebu hanife
    hür olmak için ihtiyaçlarını azaltma ve kanaat etme yolunu seçmiştir.
    " sabah sabah insanını denedim dünyanın
    cimrilikle dolu deriler yürüyordu
    başka bir şey göremedim
    sonra kanaat kınından bir kılıç çektim
    keskin tarafıyla onlardan
    ümitlerimi kestim"
    imam şafii divanı'ndan
    3 ...
  16. fatih terim

    989.
  17. galatasray ın başına geçecek teknik patron olarak, hagi den daha fazla şahsımı heyecanlandıran isim.
    ikinci gelişi tam bir fiyaskoydu. ancak aynı hataları yapacağını düşünmek o na karşı saygısızlık olur.
    bu sefer başarılı olacağını düşünüyorum.
    0 ...
  18. açık parfüm alıp güzel koktuklarını sanan varoşlar

    11.
  19. (bkz: pahalı parfüm alıp adam olduklarını sanan züppeler)
    bırakınız maval okumayı. varoşların 'o iğrenç' kokularını alabilmek için minibüse veya otobüse binmeli, okulda aynı sırada oturmalı, stadyumda yanyana koltuktan bilet almalı, yani bir şekilde aynı ortamda bulunmalısınız. pahalı parfüm alıcılarından bunu beklemek yanlış olur herhalde. o zaman şikayetin ne kardeş? eğer varoşa varoşu şikayet ediyorsan, sanane...
    4 ...
  20. abdul kader keita

    907.
  21. yeri doldurulamayan galatasaray ın işe yaramaz futbolcusu.
    sadece ali sami yen de olmak üzere, bir miktar hırslı gibi görünür, gol atar veya attırır, sonrası ise asla olmaz.
    bazıları da kalkıp, bu adamı överken, galatasaray a ruhunu vermiş, sadece maçlarda değil, sadece antrenmanlarda da değil, antrenman sonrasında da canını dişine takmış hakan şükür e laf atarlar.
    anlaşılan, yalnızca görüntüye değer verme huyumuzdan vazgeçmemiz zor olacak.
    1 ...
  22. hakan şükür ün cimbom a sportif direktör olması

    6.
  23. hakan adına endişe duymamıza neden olan ancak gerçekleşmesi durumunda da bir galatasaray taraftarı olarak şahsımı mutlu edecek olan söylenti.
    0 ...
  24. referandumdan evet çıkarsa ordu darbe yapmalıdır

    22.
  25. (bkz: zırvalamak)
    hep aynı terane. türk halkı aptal, kendisi için neyin doğru olduğunu bilemez, o nedenle neyin doğru olduğuna karar vermesine imkan tanınmamalıdır.
    kendi milletine bundan daha yabancı ve uzak bir bakış mümkün değildir, herhalde. bu bir yana, bütün darbecileri vatan evladı sanan, darbe sonrası oluşacak mutlak hakimiyet döneminde darbecilerin zerre kadar çıkarlarını düşünmeyeceklerine inanan bir bünye. o da bir yana, satranç tahtasında kendisine verilen imkanlarla rakibini yenemeyip, dışarıdan yardım isteyen zavallı.
    busunuz işte! kaçak dövüşür, galip gelemeyeceğinizi anlayınca kaba kuvvete başvurursunuz. sonra da hak-hukuktan bahsedersiniz.
    ne desem ki, yazık mı desem?
    0 ...
  26. orhan saik gokyay

    1.
  27. destursuz bağa girenler kitabının yazarı.
    bu kitap, klasik kültür eserlerimizin günümüz diline çevrilmesinde gerekli dikkat ve özeni göstermeyen ve çevirisini gelişi güzel bir şekilde yapan kimseleri tenkit eden bir kitap olup; bu kimselerin yanlışlarından dönmelerini sağlamaktan ziyade, bu sahada kalem oynatacak yeni yazarlara yol göstermek maksadıyla yazılmıştır.
    merhum okyay, özellikle osmanlıca eserleri latin harflerine aktarırken yapılan yanlışları büyük bir maharatle ve olabildiğince mizahi bir dille ortaya çıkaran bir yazardır.
    eski metinlerden birinde gördüğü osmanlıca 'bosna hersek' i, günümüz diline ''bu sene ve her sene' şeklinde çeviren maharetli(!) bir yazarın bu yanlışını, oldukça mizahi bir üslupla gündeme getirmekten çekinmemiştir.
    0 ...
  28. ayna

    115.
  29. mihenk taşı, terazi...
    pek çok kimse, başkalarının kusurlarıyla ilgilenmekten dolayı unutur kendisini ve kusurlarını. işte terazinin kefesinde hep başkalarını görmeye alışmış kimseler için bir terazidir ayna, bir kez olsun kendilerini tartsınlar diye. her ne kadar bu kimselerin aynada kendi kusurlarını bulmaları beklense de, neticede ayna kusurlu bulunur, çoğu zaman.
    0 ...
  30. hastası olunan sözler

    1731.
  31. "bir parça iyilik yaptım. işte en büyük eserim."
    voltaire
    5 ...
  32. kılıçdaroğlu nun çömelmem beyanı

    5.
  33. sayın kılıçtaroğlu nun da sıradan bir siyasetçi olduğunu kanıtlayan vakıa.
    bir arkadaşımız kılıçtaroğlu nu savunmaya çalışırken, kılıçtaroğlu nun da nihayetinde oy derdi ile hareket eden bir siyasetçi olduğunu hatırlatmış. evet, nihayet bunu hatırladık. kendisini bundan bir ay önce kurtarıcı olarak ilan edenlerin dahi bu hususu anlamış olması elbette güzel.
    kendisinden fazlasını beklemiyorduk zaten. tse standartları dairesinde hareket edecek olmasını tahmin etmek çok da zor değildi.
    zamanla kılıçtaroğlu için en büyük talihsizliğin, basın yoluyla kendisine yüklenen aşırı misyon olduğu anlaşılacaktır. kılıçtaroğlu son durak, son çare olarak gösterildi, bu yükü taşımaya hazır olup olmadığı hiç düşünülmedi. şişirilen beklentiler, şu an kılıçtaroğlu' nu sersemletmekte. keşke söylemle değil, eylemle kendisini kanıtlamasına izin verilseydi. belki o zaman, gerçekten farklı bir siyasetçi ile karşılaşabilirdik. benim şu an gördüğüm, omuzundaki yükün ağırlığı nedeniyle ilerlemekte zorluk çeken, ilerleyemediği halde ilerlemiş gibi yapmak için hareket eden ve her hareketi sonrası aslında bir adım olsun ilerleyemediğini ispat eden bir siyasetçi.
    0 ...
  34. roman

    43.
  35. aylak efendilerin hoş vakit geçirmesine yarayan edebiyat türü.
    huet on yedinci asırda şöyle demiş: "roman, okuyucu eğlensin ve bilgisini arttırsın diye sanatkârane bir tarzda kaleme alınan sevda serüvenleridir, aylak efendilerin hoş vakit geçirmesine yarar." hayatının bir bölümünde roman yazmak için büyük bir çaba göstermiş olan cemil meriç aktarıyor bu sözleri.
    aylak efendiler kavramı ile hiç şüphesiz, gençler yani henüz olgunluğa erişmemiş kimseler kastedilmektedir. peki neden romanın muhatapları olarak aylak efendiler gösterilmiş?
    balzac' dan, dostoyevski'den bu yana romanın gelişim gösterdiğini söylemek mümkün değil. roman giderek, şöhret için edebiyat dünyasına adım atan bezirganların ve bu bezirganlar aracılığıyla kâr elde etmeyi uman tufeyli sürüsünün elinde bir araç haline gelmiştir. klasik eserlerin yazarları arasında da geçim derdiyle kalem oynatanlar vardır. ancak büyük eser vermenin vazgeçilmez şartı olan fikir çilesi, bu yazarların eserlerinin en önemli parçası haline gelmiştir. günümüzde ilk kitabı henüz raflardaki yerini almamışken, ikinci romanını bitiren yazarlara rastlamak mümkündür. roman ne kadar kolay yazılırsa, o kadar kolay okunur ve ne kadar kolay okunursa, o kadar ilgi çeker. eğer hâlen, tutunamayanlar' ı okumadı isem, bunun en önemli nedeni anlaşılmasının zor olduğunu söyleyen bir arkadaşımın bu sözlerinden etkilenmiş olmamdır.
    roman günümüzde kolay yazılıyor, kolay okunuyor ve bu durum aylak efendileri cezbediyor..
    cemil meriç romanın öleceğini söylemiş. roman bir edebiyat türü olarak popülerliğini koruyor. ancak gerçek romanların ve yazarlarının halen yaşadığı fikrini bizde uyandıracak örneklere rastlamak giderek zorlaşıyor.
    0 ...
  36. türkçenin sırları

    1.
  37. nihad sami banarlı'nın konferanslarının çözümlerinden ve yazarın gazete ve dergilerde çıkan makalelerinden derlenmiş güzel bir çalışma. bu çalışmanın, içeriğinde yer alan her bir yazı ile birlikte bir amaca, türkçe'nin zevkli ve zengin bir dil olduğunu kanıtlama amacına yönelik olduğunu söyleyebiliriz. türkçenin sahip olduğu hazineleri korumanın ve yaşatmanın sorumluluğunu duyan bir sinenin bir ömür süren mücadelesinin bir araya getirilmiş halidir bu çalışma aynı zamanda.
    2 ...
  38. pkk

    875.
  39. abdullah öcalan'ın imralı'dan liderliğini yapmaya devam ettiği terör örgütü. sadece pkk elemanları için değil, aynı zamanda sayıları milyonları bulan sempatizanları için de bir liderdir, öcalan. işte bu durum, beni en çok yaralayan meselelerden biridir.
    kürtlerin ayrı bir millet olduğunu kabul ediyorum. ancak kürt milletinin önemli bir kesiminin, önder olarak öcalan'ı seçmesini kabul edemiyorum, buna inanmak istemiyorum. öcalan bir cani, öcalan bir katil, öcalan bir köpek, öcalan bir hain, öcalan bir kukla, öcalan bir zavallı. bu kişiyi önder olarak kabul eden kimselerden, vatan-millet için faydalı bir şey beklemek mümkün mü? bir çobanın arkasında koyun olmak, kanımca eleştirilecek bir konu değildir. ancak çoban öcalan olunca, o sürü için başıbozukluğun çok daha hayırlı olacağını düşünüyor, sürüyü bu çobanın, başıbozukluktan çok daha hızlı bir şekilde uçuruma götüreceğine inanıyorum. işte onların kaçınılmaz ve geri dönülemez bir şekilde uçuruma doğru hızla ilerliyor olmaları, hakikaten beni üzüyor.
    0 ...
  40. bezirgan

    3.
  41. dücane cündioğlu'nun cemil meriç i konu edinen çalışmasından öğrendiğim kadarıyla; edebiyat dünyasına münekkid olarak adım atan cemil meriç, bezirgan kelimesini ilk olarak ehliyetsiz mütercimler için kullanmıştır. sonraları cemil meriç, edebiyat mabedine saldıran her ehliyetsiz kişi için bu sözcüğü kullanmaya başlamıştır.
    o'na göre mabedi yani kutsal olanı bezirganlardan korumak gerekir. bezirganlar, yani mabede girmeye çalışan ehliyetsiz kişiler, yani mabede girmeyi hak ettiğini düşünen ancak gerçekte mabedin kapısında dilenci olmayı dahi hak etmeyen kimseler.
    mütercim olduğuna inanan bir bezirgan, goriot baba'yı 20 günde çevirmekle övünür. yaptığı işin içerisinde gayret, çaba, çile hak getire. işte bu kimseler için söylenecek en iyi söz bezirgan. aklı fikri kazanacağı şöhrette olan; sanata, sanatçıya ve okuyucuya saygısı olmayan ve bunların hiçbirine değer vermeyen bir zavallı.
    kişinin sadece bencil olması bezigan sayılması için yeterli değildir elbette. bencil ancak ehliyetli kimseler pekala olabilir. ancak unutulmamalı ki, ehil hale gelmeden geldiğini sanan kimseler umumiyetle bencil kişiler arasından çıkar.
    2 ...
  42. eleştiri

    31.
  43. cemil meriç emile zola yı eleştiren bir edebiyat tarihçisini şu şekilde eleştirir;
    "zola'yı san'atın mabedinden koğmaya kalkışan sayın edebiyat tarihçimize ne diyelim? mustafa nihat, zola külliyatını etüd etmiş midir? balzac ve flaubert'den beri devam eden üslûb hakkındaki münakaşalardan haberi var mı? zola'nın üslûbuna, dehasına ve hayatına saldıranların hangi mektebi, hangi cepheyi, hangi menfaati temsil ettiklerini biliyor mu? hayır!"
    meriç bize eleştirmek için biliyor olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. sadece kavramsal yahut isim olarak bilmek yetmiyor. meselelerin geçmişini, perde arkasını da bilmek gerekiyor. ve benim için en önemli tespit; eleştirenlerin ne için eleştirdiğini bilmek.
    bu hususus bilmeden yapılan eleştiriler hem tutarsız hem de faydasız oluyor, hatta zarar veriyor.
    sözlük yazarları 24 saat eleştiriyorlar. bilmeden eleştiriyorlar. düşünmeden eleştiriyorlar ve en önemlisi, eleştirirken kimlere, hangi davaya hizmet ettiklerini farkedemiyorlar.
    burada eleştiri kültürünün ne kadar önemli olduğunu farkettim. bu konudaki kültürsüzlük, ilgililerini karanlığa hapsediyor.
    tamam oteritelerini sessiz yığınlara borçlu olan kimselerin bu oteritelerini eleştirilerimiz ile sarsalım. ancak harekete geçmeden önce bir kez daha durumu gözden geçirip, aklı selim ile bir kez daha düşünelim.
    0 ...
  44. dücane cündioğlu

    28.
  45. seveni kadar sevmeyeni de çok olan insan. günümüz siyasetinin insanları nasıl kutuplaştırdığı ve insanların birbirleri hakkındaki kanaatlerini ne derece etkilediği göz önünde bulundurulursa çok da şaşırılacak bir durum değil bu. ancak sayın cündioğlu için farklı bir durum söz konusu, sevenlerini ve sevmeyenlerini aynı zeminde buluşturan bir durum.
    dücane cündioğlu dokunanı yakan bir insan. yakıyor çünkü yanıyor. işte sevenleri ve sevmeyenleri de bu noktada yani yanmak noktasında buluşuyorlar. ateşe ve yanmaya olan tepkileri ise onları birbirlerinden ayırıyor. yani yanmayı seven, sayın cündioğlu nu da seviyor; yanmaktan rahatsız olan ise, cündioğlu ndan da rahatsızlık duyuyor.
    elinde hakikatin aynası var ve o nun aynasında kendisi ile ilgili hakikati gören insanlar bu durumdan ister istemez rahatsız oluyorlar. cündioğlu nun hiç acıması yok. eğrilikleri doğru göstermemeye özen gösteriyor.
    olduğunuz gibi kabul etmiyor sizi. dönüp kendinize bir bakmanızı ve bir daha bakmanızı ve bir kez daha bakmanızı istiyor sizden. kendinizi terazinin kefesinde tartmanızı, eksikliklerinizle yüzleşmenizi, nefsi emmareniz ile mücadele etmenizi tavsiye ediyor ve allah ın üzerine yemin ettiği nefsi levvame (kınayan, sorgulayan) ile tanışmanız için çabalıyor.
    o ndan korkmanıza gerek yok. eğer o nun ateşini severseniz, bu ateşin artması ve her tarafınızı kuşatması için yoğun bir istek duyarsınız içinizde. istersiniz ki ben de yanayım, yandıkça yanayım; ta ki, yarın hakk ın divanında, yaratan’ın huzurunda yanık ruhum için “daha fazla yanmasına gerek yok” hükmü verilsin.
    sözün kısası, o nu sevebilmek için profesör olmanız gerekiyor. profesör, yani professeur, yani bilmediğini itiraf eden…
    0 ...
  46. sevgi

    178.
  47. sevgi, sevenin sevdiğine bütün varlığını hibe etmesidir, adamasıdır.
    iskender pala gözgü isimli kitabına, sevgi kelimesinin ne anlama geldiği hususuna dair yazmış olduğu bir deneme ile başlar ve bu denemesinde de konuya ibn kayyim el cevziyye den yaptığı bir alıntı ile girer. ibnu l kayyim el cevziyye, ravzatu'l muhibbîn ve nüzhetü'l müştakîn inde sevgi kelimesini mahabbet (muhabbet) kelimesinin karşılığı olarak kabul etmektedir ve muhabbet kelimesiyle irtibatlı kelime ve kökleri inceleyerek her kelime ve köke göre sevgiye değişik anlam verir. buna göre;
    hababe (parladı) kökünden muhabbet, "temelinde saflık ve berraklık bulunan şey."
    habâb (şiddetli yağmur sonucu su yüzünde oluşan kabarcık) kelimesinden, "kalbin sevgiyle karşılaştığı anda kendinden geçerek kabarması ve taşması."
    hib (küpe) kelimesinden, "sevginin sürekli olarak kulakta durması ve zihni meşgul etmesi."
    habbe (çekirdek, öz, dane) kelimesinden, "her şeyin çekirdeği ve özünün sevgi olması."
    hubb (geniş kap) kelimesinden, "sevenin kalp denen kabında sevgiliden başkasının olmaması, sevgi yükünü bu kabın taşıması."
    habbetü'l kalb (kalbin merkezi ve meyvesi) tamlamasından, "sevginin kalbin en merkezi noktasına yerleşmesi."
    iskender pala tüm bu anlamların muhabbeti, dolayısıyla sevgiyi ifade edebileceğini belirtmekle beraber, sevginin anlamına dair gönlüne en uygun düşen kelimenin hibb olduğunu söyler. hibb, yani hibe etmek, adamak.
    0 ...
  48. insaf

    5.
  49. 'nısf' yani 'yarım' sözcüğünden türemiştir.
    gerçekte tam ortadan 'yarmak', yargıda bulunurken 'ikiye bölmek', yani 'adaletli davranmak' anlamına gelir.
    cündioğlu nun bu yorumundan anlamamız gereken; yargıda bulunurken insaflı olmak aslında adaletli olmaktan farksızdır.
    bu nedenle, sözlükte insaftan yoksun olarak yapılan her tanımın, insaftan yoksun olarak yazılan her yargının aslında adaletsizliğe sebep olduğunu ve bu adaletsizlikten sahibinin sorumlu olacağını düşünüyorum.
    0 ...
  50. cemil meriç

    104.
  51. edebiyat mabedinde, bezirganlara ve tufeylilere karşı ömrü boyunca nöbet tutmuş bir bekçi.
    hisar dergisinde iki yıl boyunca fildişi kule' den üstbaşlığıyla isimsiz yazılar neşreder. bu yazılarında tanıtıcı unsur olarak sadece tarih bulunur. zamanla okuyucular bu durumdan rahatsız olurlar ve bu rahatsızlıklarını dile getirirler. neden mi? okuyucular için bu yazılar son derece karmaşıktır ve yazılar arasında konu birliği kurmak zahmetli bir iştir. okuyucular (hatta dergi yöneticileri bile) bu zahmetten kurtulmak isterler. bu talep meriç'e iletilir. meriç kabul eder ancak çok mahzun olur. üzüntüsünü ve üzüntüsünün nedenini derginin sahibine gönderdiği mektubunda şu satırlarla dile getirir;
    "yazılara başlık koymamak asırları aşan bir doğu geleneğinin yarı şuurlu mirası. okuyucuya bir keşfin zevkini tattırmak, gerçek dostlara, yani layık olanlara seslenmek, bezirganları mabede, başka bir tabirle avâmı fildişi kule'me sokmamak arzusu. doğu, irfanı hisarlarla kuşatır; 'emanetleri ehline tevdi etmek' imanın şiarıdır. bu duyguda gururla tevazû, edeple istiğna kucak kucağadır. bir kamus-ı okyanus ta kelime bulmak, denizden inci çıkarmak gibi güç bir iş. "
    (ayrıntılı bilgi için dücane cündioğlu'nun ilgili çalışması)

    en uzun yolu ihtiyar etmemiz istenir. heyhat bizim yani avâm tabakası için mühim olan, meselenin basitliğidir. zorluk bizi sıkar. herhalde bu nedenle kapısında gece gündüz nöbet tuttuğumuz, bekçilik yaptığımız bir mabedimiz bile yok.
    1 ...
  52. çile

    20.
  53. cemil meriç'e göre sanatkâr ile peygamber'in müşterek nasibidir.
    "sanat mabedine adım atan genç! çile çekmek sanatkâr ile peygamber'in müşterek nasibidir... dudaklarında yepyeni bir şarkı ile ölmek, ölümlerin en güzelidir...uykusuz geceler, iftira, sefalet, doğum sancıları... işte dünyamızda hakikî sanatkarı bekleyen âkıbet... "
    üstad aktarır, bizden en uzun yolu ihtiyar edinmemiz beklenir, istenir. hakikate bu şekilde varılır çünkü; dolambaçlı ve tehlikeli yollardan. hiçbir hakikat rahat döşeğimiz yanıbaşındaki halının üzerinde bulunmaz.
    0 ...
  54. çömez

    9.
  55. emanete ehil hale gelmek isteyenlerin mutlaka yaşaması gereken dönem. ancak yıllarca çömez olarak kalmayı, çetin imtihanlardan geçmeyi kabul edenler, aksi söylenene dek kendisinde emanete ehil olma yeterliliğini görmeyenler sahip çıkabilir emanete.
    "doğu, irfanı hisarla kuşatmış. bezirgan sokmamış mabede. gurular yıllarca davat güttürmüşler çömeze, odun taşıtmışlar. ve meşaleyi çetin imtihanlardan sonra tutuşturmuşlar eline" c.meriç
    0 ...
  56. © 2025 uludağ sözlük