Verimlilik Topluluğu adıyla 09.11.2005 tarihinde MPM (Milli Prodüktivite Merkezi) ve TOBB ETÜ işbirliği ile kurulmuştur.2008 yılında ismi değişerek şimdiki Endüstri ve Verimlilik Topluluğu adını almıştır. Topluluğun faaliyetleri seçimle başa gelmiş Yönetim Kurulu ve Çalışma Grupları tarafından Öğrenci Etkinlikleri Komitesine bağlı olarak gerçekleştirilmektedir.
Toplululuğun belli başlı hedefleri şunlardır:
1. Verimlilik konusunda TOBB ETÜ öğrencilerini bilinçlendirmek. Endüstri mühendisliği alanında öğrencilerin bilgi birikimini artırmak (Seminer, konferans, gezi, yarışma vb. düzenlemek)
3. Kişisel gelişim seminerleri düzenleyerek kişisel verimliliğimizi artırmak
4. Diğer üniversitelerdeki endüstri mühendisliği öğrencileri ile etkileşim halinde bulunmak ve ortak etkinliklerde buluşarak ulusal ve uluslararası platformlara katılmak
5. Birlikte olmanın keyfini çıkarmak (Piknik, sosyal geziler vb.)
Ayrıca topluluk şu an Liderlik Kampı etkinliği için çalışmalar yürütmekte.
medyada son zamanlarda en çok konuşulan haber olmuştur.
edit---
Sagopa Kajmer olarak bilinen rapci Yunus Özyavuz, yine kendisi gibi rapcı olan eşi Esen Güler Özyavuz'la birlikte 11 yaşındaki hayranı Ç.D'yi dövdükleri iddiasıyla gözaltına alındı. iddiaya göre, Ataköy'e geçtiğimiz günlerde taşınan 11 yaşındaki Ç.D, arkadaşlarıyla birlikte sitede dolaşırken, bir arkadaşının Sagopa Kajmer'in evini göstererek "Burada oturuyor" dedi. Bunun üzerine Ç.D., hayranı olduğu Kajmer'i görmek için giriş kattaki evin camından içeri bakmak istedi. Bu sırada yine eşi Esen Güler Özyavuz'la birlikte dışarı çıkan Sagopa Kajmer, küçük hayranını saçından çekerek sürükleyerek evin içine soktu. Bu sırada kapıyı kilitleyen Kajmer, küçük çocuğu dövmeye başladı. Ç.D'nin arkadaşlarının durumu ailesine bildirmesi üzerine, site sakinleri ve aile küçük çocuğu Kajmer'in elinden kurtardı. Olay yerine gelen polis ekiplerinin müdahalesiyle, Kajmer ve eşi gözaltına alınarak Ataköy Polis Merkezi'ne götürüldü.
edit---
sagopa kajmer'in savunması
edit---
Hoş olmayan bir olay yaşadım eminim ki bana hoş gelmeyen size de hoş gelmeyecektir.Medyanın yeni haberi Sagopa Kajmer bir hayranını evine alıp dövdü. işte haber bu kadar ve açıklanmayı bekliyor ben de size olayı anlatmak ve bilgi sahibi olmanızı sağlamak istedim.Medya her ne kadar en gerçeği bilse de gerçeğin ta kendisini anlatamıyor.Olay şöyledir: Geceleri ayakta fazla durduğumuz ve çalıştığımız için genelde öğle vakti kaylule yaparız.Bilmeyenler için kaylule öğle ve ikindi arası şekerleme yapmak demektir.Tam o vakitte kapı zilim çalındı ilgilenmek istemedim çünkü uyuyordum,kapı en az 20 kez çalındıktan sonra ha giderler şimdi giderler kalmayayım dedim bekledim yarım saat oldu dışarı çıkıp camlarımı yumruklayıp indirelim mi lan camları çerçeveleri şeklinde pek de hoş olmayan tavırlara girdiler,gayette çoktular,daha sonra gittiler sandım meğer o sessizlik sessizce evime girmek içinmiş bunu açılan penceremin sesinden hemen anladım penceremin açılmasıyla birlikte çocuklardan şöyle bir cümle duydum aaa açtım lan,açıldı,gelin gelin açıldı bu durumu farkedince çok telaşlanıp kalktım çünkü niyeti bozmuşlardı ayak seslerini çıkma gürültülerini duydum.Üzerime birşeyler giyip çıkıp elebaşını tuttuğum gibi evimin içine aldım dedim ki:buraya mı girmek istedin aha bak bu evde oturuyorum dedim ve plastik oyuncak taramalı tüfeğiyle kafasına vurdum aha gördün evi işte dedimçocuğun kaş tarafına geldiği için anında morarıklık oluştu ve hemen onu tutup ailesinin yanına götürmek ve diğer arkadaşlarını bulmak üzere yola koyulduk.işin kötü kısmı güvenlik haybeye vakit harcadığından evimize gündüz vakti girmeye çalışanları görmemişti,kapıdaki kameralarda aşılabilmiş,dış kapı bile açılabilmiş,komplo gibi bir hareket sanki bir pusu kurulmuş gibi,tabi siz bilmezsiniz Sagopa Kajmer kaç kişilerle tehtid ediliyor,sizin tanıdığınız tanımadığınız birçok insan hatta meşhur rapçilerde var aralarında tahmin etmediğiniz Zaten savcılıkta korunma talebimiz var çünkü hem tehtid edenler var hem de beni devirmek isteyenler var.
TVlerde çıkıp burası Amerika değil biz sözlerimizle şarkılarımızla sinirimizi boşaltıyoruz adam vurmuyoruz diyenlere aldanmayın arkadaki perdeleri biz aralayabiliyoruz siz dışarıda kalıyorsunuz.Çoğu şeyi bilmiyorsunuz çünkü sizleri anlatıp üzmek istemiyorum çok üzülebileceğiniz ve kulaklarınıza inanamayacağınız şeyler yaşıyorum ama size hiç çıtlatmıyorum çünkü çok üzülebileceğinizi biliyorum hatta bazıları sınırı bile aşıp delilikler bile yapabilir.
Konumuza geri dönelim,çocuğun ailesi bana saldırdı ben onlara hiç saldırmadım sonra polis geldi zaten biz çocuğu ailesine götürürken polis çağırmıştık zaten şikayetçi de olmadım açıkçası ben çocuğa oyuncak tabancasıyla vurduğum için üzüldüm çünkü hemencecik gözümorarıverdi haliyle ailesi görünce hiddetlendi onlara hak veriyorum benden şikayetçi oldular beni de dinlemek istemediler sadece küfür edip saldırıyorlardı.Velhasıl polise gidip ifade verdim, ifadeden sonra evime geri döndüm orada medyadan arkadaşlarda sağolsun konser var sanmışlar millet reina da laila da bizi bir iki paparazzi çeksin diye sabahlar biz istemediğimiz halde bunlar bizi buluyor.
oğuz atay'ı tanıyan,gerçekten tanıyan,pek çok insanın da bildiği üzere genç yaşında tümöre yakalandı,şiddetli baş ağrıları içinde gözlerini kapadı yaşadığı hayata..
ancak acaba sadece bu kadar mı,bu kadar kısa mı yaşadığı olay, yaşadığı
-hastalık- ..yoksa tıpkı bir yazarın söylediği gibi, insanların küflü düşüncüleri yüzünden mi aramızdan kayıp gitti şu yaşında henüz türkiye nin ruhunu yazamadan..
--spoiler--
geminiano montanari, (1 haziran 1633 - 13 ekim 1687), italyan gökbilimci, deneysel bilim savunucusu ve mercek yapımcısı.
montanari en çok 1667 yılında, kahraman takımyıldızında bulunan umacı adlı ikinci en parlak yıldızın değişken parlaklığa sahip olduğunu gözlemlemesi ile tanınır. her ne kadar bu olayın daha önce gözlemlendiğine inanılsa da, hristiyanlığın evrenin değişmezlik ilkesine ters düştüğünden yayımlanmadığı düşünülmektedir.
ayrıca ay'daki bir dağağzı (krater) (45,8g, 20,6b) onun adını taşımaktadır
--spoiler--
elif şafak'ın 2006 da piyasaya çıkardığı baba ve piç romanında geçen bir kafe'nın ismidir.ancak bu öyle sıradan bir cafe değildir.
istanbul'un avrupa yakasında,alabildiğine dar,yılankavi bir sokak üzerinde,modern ama salaş görünmeye çalışan bir kafeterya.mekanın imajı ''bu mekan öyle imaj mimaj peşinde değil,imajını zerre umursamıyor''mesajını verecek şekilde dikkatle tasarlanmıştır.tüm şehirde,bir de buradda müşteri her zaman haksızdır,bir tek burada garsonlara kötü muamele görmek için bahşiş verir insanlar.bu mekana neden nasıl meşhur yazarın adının verildiği,kimsenin tam olarak çözemediği bir bilmecedir.zira içinde ne doğrudan Milan Kundera yı ne de yazarın romanlarından birini hatırlatacak bir unsur vardır.
kafe kundera nın dört bir duvarı ;boy boy,çeşit çeşit çerçevelerle kaplıdır;o çerçevelerde yüzlerce fotoğraf,resim,karalama saklıdır.öyle tıkış tıkıştır ki çerçeveler,alt alta,yan yana ve çaprazlama,insan bir an için altlarında ayrıca bir duvar olmayabileceğini düşünür.belki de tuğladan değil de çerçeveden örülmüştür bu mekanın duvarları.istisnasız bütün çerçevelerdeki bütün resimlerde bir yol imgesi göze çarpar.amerika da geniş otoyollar,avustralya dan iki yanı açıklık yollar,almanya dan nizamlı otobanlar,paris'ten ışıklı bulvarlar,roma dan daracık ara sokaklar,maçu piçu dan patikalar,kuzey afrika dan unutulmuş kervan yolları,marco polo nun ayak izleri...bütün dünyadan yol resimleri vardır burada.
müşteriler de bu dekordan fazlasıyla memnundurlar.hiçbir yere varmayan sohbetlere karşı iyi bir alternatif olarak görürlerdi resimleri.içlerinden konuşmak gelmediğinde ya da sohbetler tükendiğinde,arkalarına yaslanıp,oturdukları masanın açısına ve o gün tam olarak neye odaklanmak istedikleeerine bağlı olarak bir çerçeve seçerlerdi duvardaki yığının arasından.sonra seçtikleri resme bakışlarını diker,yavaş yavaş çekilirlerdi orada tasvir edilen yola doğru.bir öte diyar arzusuydu bu.o uzak memlekette olma,oraya ışınlanma arzusuyla odaklanırlardı seçtikleri resme.neresi olduğu o kadar da önemli değildi belki de,burası olmasın da neresi olursa olsun.
resimler ne kadar çeşitlilik arz ederse etsin,sabit olan bir şey vardı:hiçbirinin milan kundera ile ilgisi alakası yoktu.ne resimlerin ne de dekorun geri kalanının.hal böyleyken nereden geliyordu kundera ismi?bu kafe ilk açıldığı zamanlarda buraya damlayan ilk müşteriler bir teori geliştirmişlerdi bu hususta.rivayete göre,bir zaman bir sebepten ötürü kundera istanbul a gelmiş ve bir güzergahtan diğerine yollanırken tamamiyle tesadüfen burada soluklanmış,kapuçino içmek için buraya uğramış.gerçi ne kapuçinoyu ne de yanında getirdikleri vanilyalı bisküviyi sevmişti ama burada kimse onu manasız sorularla rahatsız etmediği için düşündüğünden daha uzun kalmış,hatta oturuken birkaç sayfa dahi karalamıştı.o gittikten sonra bu günün anısına kafe ye kundera denmişti.bir diğer teoriye göre aslında kafenin sahibi hararetli bir kundera okuruydu,hepsini imzallatığı bütün kitaplarını yalayıp yuttuktan sonra bu mekanı en sevdiği yazara adamaya karar vermişti.ne var ki bu rivayet hakikatlar karşısında en cılız duranıydı.zira kafenin sahibi,daima yanık görünmek için solaryumdan çıkmayan ve edebiyatla yakından uzaktan işi olmayan bir adamcağızdı.o kadar uzaktı ki metin okumaya,kendi oluşturduğu müzik grubuyla buluştuğunda tenezzül edip şarkı sözlerini dahi doğru dürüst okuyamazdı.böyle bir adamın kundera hayranı olmasına kimse ihtimal vermediğinden,mekanın isminin kökenine dair bambaşka rivayetler de dolaşıyordu oratalıkta.
karşısav ise şöyleydi:belki de bu kafeye kundera adının verilmesinin sebebi mekanın onun muhayyilesinin ürünü olmasıydı.
kafe bir kurgu ürünüydü,başlıbaşına bir hayal ürünü.hal böyle olunca buranın müdavimleri de pekala kurgu ürünü sayılabilirlerdi tabii.zaten ne hayatı ne kendilerini hakiki bulurlardı kafe kundera nın müşterlielri.her şey bir yanılsama olabilirdi,neden olmasın?kundera yeni yazmaya başladığı bir kitapta istanbul şehrinde bir küçük kafeyi anlatmaya,dolayısıyla yoktan yaratmaya başlamış,içine hayat ve kaos üflemiş.ne var ki çok geçmeden daha mühim işleri çıkmış ve bu kafe,bitmemiş bir proje,tamamlanmamış bir hikaye olarak kalmış.aradan zaman geçince,kundera varlığından bizzat sorumlu olduğu bu mekanı hepten unutmuş.kafe kundera nın müşterilerine,garsonlarına gelince,varlık sebepleri olan yazar kendilerini unuttuğundan beri tesellisiz bir boşluk duygusuyla boğuşuyorlardı.bu sebeptendi durup durup varoluşsal bunalımlara gark olmaları başrolü oynamadıkça hiç dahil olmak istemedikleri bir senaryo gibi adeta hayat.ya kral olacaklardı ya hiç.kral olma ihtimalleri pek düşük olduğuna göre,somurtarak demleniyorları kendi köşelerinde.kafenin isminin kökenine dair üretilen teroiler arasında en fazla müşterisi olan buydu.tüm mekan kundera nın kaleminden çıkmış ve yarım kalmış bir kurgudan ibaretti...yine de zaman zaman kafe kundera ya yeni takılmaya başlamış ya da dikkatleri üzerine çekmek isteyen biri çıkar bambaşka bir teori atardı ortaya-diğer müşterilerde bir süre bununla oyalanırdı.yeni teoriyi kafalarında evirip çevirip,sündürüp çekiştirir,nihayet ondan sıkılır ve ebedi bunalım bataklıklarına dönerlerdi tekrar,tekrar.
en azından tip,yüz benzerliği olmasada,bu kişilerin kişilikleri değerlendirmeye alındığında ortaya çıkacak sonuçtur ve muhtemelen çok değişik bir karektere sahip olacak insan tiplemesi olacaktır.
sabahın erken saatlerinden başlayarak,yüzlerce provakatörle dolu olan,aynı zamanda buna ek olarak diğer sehirlerden de protesto amaçlı gelen yine yüzlerce kişinin güvenlik güçlerine rağmen sabaha kadar orada bekleyeceğini acıklayan bir topluluk vardır an itibariyle.
hatayın iskenderun ilçesinde, gün itibariyle 6 askerimiz hayatını kaybetmiştir.bu saldırıyı pkk nın düzenlediği zannedilmektedir ancak, bu tamamiyle israil in bir uyarısıdır t.c ye.
yine bu sabaha karsı,bilindiği üzere gemiye israilli komandolar helikopterle inerek gemideki sivilleri yağmalamıstır.bu da yine israil in aslında planlı bir suikast girişimini gözler önüne sermektedir.
--spoiler--
israil komandosunun cebinden saldırı sırasında düşen bir listedeki isimler, saldırının aslında bir suikast operasyonu olduğu şüphesini doğurdu.şüpheyi büyüten daha korkutucu bir idda ise israil ordusunun ölü sayısını yüksek acıklamasıyla ortaya atıldı.buna göre israil ordusu,enterne ettiği gemide listedeki isimlere suikastı sürdürecek.
--spoiler--
obama nın 24 nisan 2010 da yaptığı acıklamada, hem kendi ülkesinde hem de ermenistan da cıkan pek çok eyleme uyum sağlar nitelikte olamamıs bir olayı ''soykırım'' diyerek nitelendirdiği taktirde, pek cok olayın bas göstermesi kacınılmaz olacaktı..
hemen belirtmek istiyorum, buradaki erkekler kavramı bir genelleme olmakla birlikte,her erkek için tabiiki de söz konusu dahi değildir.
ancak yokmudur yasadığımız toplumda bu tür insanlar? evet vardır,
genç kızlığa adım atmakta olan ufaklıklara duyulan belli belirsiz o ilginin, onları bu ergenin saf dünyalarına yönlendiren şeyin,bilinci uyanmış,dikkatleri bilenmiş kadınlara karsı duydukları korkudan ibaret olamayacağını, ayrıca bir iktidarsızlık sorunu ve erkeklerin kendileriyle ilgili yanılsamalarını besleyecek, zayıflıklarını görmeyecek, numaralarını yutacak her sözüne inancak kadınlara (kızlara) ihtiyacları olmasından kaynaklandığını zannediyorum...
baska kadınlar tarafından coktan cözülmüş bulunan kendi içi bosalmıs imgelerinin, dişiliği yeni uyanmaya baslamıs genç kızların bulanık hayallerinde hala bir karsılıkları olabiliyordu cünkü..
evet, baslıktan da anlasılacağı üzere çalışmak değil çalışmaya calışmaktır.
cok önemli bir vizeniz vardır vermeniz gereken ancak hep ertelemişsinizdir, sonra calısırım diye ertesi gün sınav olduğunu bilirsiniz ve bir gün önceden kendinizi sartlamışsınızdır calısacağım diye, ancak o arkadasınız yok mu bir türlü bırakmaz yakanızı, ikna eder cıkarsınız evden akşama kadar gezersiniz saat 7 civarında eve gitmek için kalkarsınız ancak arkadasınız daha erken olduğunu vizenin de o kadar önemli olmadığından söz eder.büfeden 2 vodka alarak sizi rahatlatmaya calısır..
evet, icersiniz..10 gibi eve gittiğinizde gözünüzü acacak haliniz kalmamıstır ancak yine de calısma masasına yönelirsiniz en azından söle bir bakayım da sonra bırakırım dersiniz..
ancak tahmin edilenin aksine ya uyuya kalır ya da öğüre öğüre tuvaletin yolunu tutarsınız...
'ucuz diye kalitesiz parfüm alan insanın dramı'olarak adlandırılacak hededir.
bu kişi aynı zamanda asırı tutumlu olup parasını öyle sağa sola harcamayan,etrafındakilerede devamlı bim in ucuzluğundan, şok un kampayalarından söz eden birisi olacaktır, kuvvetle muhtemel.
sözlüğün kurallarını bilmeyen (sözlüğü forum sanmak), sadece kendini göstermek amaçlı savunmadığı halde bir düşünce, kişi ya da olay hakkında entry giren, karması dibe vurunca üne ulasacağını zanneden, sosyal hayatta aslında herhangi bir statüsü olmayan ancak buraya geldiğinde önemli, olan yazar kişileridir.
--spoiler--
Ankara da düzenlenen 4. kitap fuarıdır.
Geçen yıl 80 bin ziyaretçi, 150 yayınevi ve 100 yazarın katıldığı ankara kitap fuarına bu sene daha fazla ziyaretçi bekleniyormuş, umarız etkinlikler de bu amaca hizmet edecek şekilde ayarlanmıştır.
--spoiler--
genellikle liselerde 'cakal' diye tanımlanabilecek öğrenci tiplemelerinden cıkmaktadır ,bu söz..disiplin sucları had safhada olan bu tür cakallara aynı zamanda ''küçük polat''da denmektedir..