zamanında bu sözlükte o kadar çok yazdım ki... üniversiteye yeni başladığım dönemlerde, özellikle 2013-2015 arası her mutluluğumda, her üzüntümde, hayattaki her bocalayışımda, yediğim, tamam ilk değil belki ama ilkinden hiç de geri kalmayan o sağlam kazıkta, çektiğim en büyük aşk acısında, kendimi bir arada tutmaya çalışırken, belki de en büyük hayal kırıklığımda ve belki de ilk kez bencilliğin dibine vurup başkasını yarama basarken, nefret ede ede üniversiteye giderken, derslere girmemek için bütün gün kütüphanede takılıp kendime başka meşgaleler bulurken, her allahın günü göztepe kampüsünden çıkıp kulaklıklarımı takıp Kadıköy'e yürürken, rıhtımda otobüsleri bilerek kaçırıp tekrar ve tekrar beklediğim bütün yağmurlu sonbahar günlerinde, kulaklarımda hayatımın fon müziği, bölümü sevme çabalarımda, 'yok yapamıyorum kesin bırakacağım artık' dediğim her seferde, yine de hep toparlayıp devam ettiğimde, ben birilerinin kalbini kırarken, birileri benim kalbimi kırarken, rasimpaşa'daki denizi gören sokağı her inişimde, kendimi en çok delip deştiğim zamanlarda, Kadıköy'ün her sokağında, kahve içtiğim her kafesinde hep buradaymışım. zamanında buradan tanıştığım, kahrımı az çekmeyen, dur durak bilmeden konuştuğumuz insanlar melih, mustafa, merve, emrah, semih, serkan ve maalesef hatırlayamadıklarım farklı farklı şehirlerde olup bu kadar birbirimizi anlayıp bağ kurabildiğimiz insanları bir daha nerede nasıl bulabiliriz gerçekten bilmiyorum. ah o eski güzel zamanlar diye konuşup teyzeye bağlamak istemiyorum daha öyle bir yaşım yok swh ama o zamanları o kadar çok özlüyorum ki... o dönem hiç içinden çıkamayacağımı sandığım şeylerin çoğunu şu an hatırlamıyorum bile. neye o kadar üzülmüştüm, neye kendimi o kadar kahretmiştim, kime o kadar kırgındım evet biliyorum ama hisleri geçmiş gitmiş. bu o kadar büyük bir özgürlük hissi veriyor ki insana çünkü biliyorum şu an kafaya taktığım şeyler de aynı öncekiler gibi geçip gidecek birkaç yıl sonra. sanırım 19 yaşındaki ben'den 29 yaşındaki ben'e en güzel hediye bu olmuş.
evlenmek de evlenmemek de başarı ya da başarısızlık değildir, aynı şekilde evlenip bunu sürdürmek de sürdürememek de başarı ya da başarısızlık değildir. ben bunun sadece bir tercih olduğunu düşünüyorum. evlenmeyi seçen insanlar var ve evlenmeyi seçmeyenler var. her seçimin olduğu gibi bunların da sonuçları var. hayatımın hiçbir döneminde ille de evleneyim barklanayım kafasında biri olmadım, hiçbir zaman hayattaki amacım, ilişkilerdeki önceliğim bu olmadı ve gayet modern bir insan olmama rağmen konu evlilik olduğunda biraz geleneksel kalıyorum sanırım çünkü hala ailenin kutsallığına inanıyorum. bu yüzden biliyorum ki bir gün evlenirsem, tabii ki kimseden %100 emin olamayız ama, aklımda hiç soru işareti kalmamıştır, ölene kadar onunla olmak için evlenirim. bence bunun dışındaki bir evlenme güdüsü de felakete götürür.
eğer ayrılıp bir süre sonra tekrar başlamaktan bahsediyorsak, ilk ayrılığa götüren sebep neyse onun yüzünden tekrar ayrılacaksınız. bunun istisnası milyonda bir falandır. çünkü insanlar değişmez ve bir kere ayrılabildiyseniz tekrar ayrılabilirsiniz. ayrılıp sizsiz olabilmiş, belki de araya başkalarını almış, sizsizliği denemiş, oldurmaya çalışmış biriyle işiniz olmasın.
Bundan tam 10 gün önce hiç görmediğim, hiç konuşmadığım, hiç tanımadığım ve artık hiç tanıyamayacağım bir insanın mezarının başında aldatıldığımı öğrendim. Bana bunun günahı çıkartıldı. Kardeşinin henüz kırkı bile çıkmadan sikini sokacak delik peşine düşüp (a hayır pardon, psikolojisi bozuk ve çok zayıf ve mantıklı düşünemiyor ve yaptığı her şey çok normal demeliydim çünkü yaşadığı kayıp yaptığı her şeyi haklı çıkarmalı) bir başkasıyla yatıp beni aldatan sevgilim tarafından.
Ölüm haberini aldığımdan beri hiç tanımadığım, sesini bile duymadığım kardeşi için yana yakıla, kalbim acıya acıya ağladığım sevgilim.
isimlerini dahi bilmediğim annesi ve babası için 'bu insanlar nasıl bir acının ortasına düştüler, her neye inanıyorlarsa benden alıp onlara sabır, dayanma gücü versin' dediğim sevgilim.
Onu nasıl toparlayacağım, içinin acısını nasıl biraz da olsa alacağım, keşke elimde olsa ona dokunsam ve acısı bana geçse, ben çeksem o acıyı, ben yansam, ben nefessiz kalsam, benim yüreğimi sıksa o mengene, benim boğazımda düğümlense her kelime, benim mideme yapışsa o el, benim gözümden aksa değdiği her yeri yakan o yaşlar dediğim sevgilim.
Modada bir dondurmacıda otururken oraya gelen kız çocuğuna dakikalarca gözleri ışıldayarak bakan, bana, kendimi yakın zamanda hiç de içinde hayal etmediğim bir hayatı düşletip 2 tane kız çocuk doğurtan sevgilim.
Olmazlarımı olur kılan, 'bunu asla tekrar hissedemem' dediğim duyguları yeniden hissettiren, teninin kokusunu içime her çektiğimde uysallaştığım, kollarının arasına her girdiğimde dengelerimi bulduğum, o sırt üstü yatarken yüzü koyun yanına uzanıp ellerimi çeneme koyup izlediğim, saçma bir evde, saçma bir odanın ışığında birbirimizin yüzüne gözlerimiz ışıl ışıl, suratımızda salak bir gülümsemeyle bakarken durulduğum, birlikte uyuduğumuz ilk gecede üzerini açar, yerini yadırgar, aşırı deli yatıyorum kesin tekmeyi basıp canını yakarım diye habire uyanıp kontrol edip sırtını örttüğüm sevgilim.
Her abukluğuma katlanan, her seferinde sevmediği bir ilçeye sırf ben seviyorum diye kalkıp gelen, sesimin tonundan hangi caps'i kastettiğimi anlayan, utanıp doya doya bakamadığım, cesaret edip baktığımda da asla doyamadığım derin deniz mavisi gözlü sevgilim.
Hayatım boyunca bir yerlerde hiç görmediğim, tanısam kendi kardeşim kadar bağrıma basacağımı bildiğim kardeşin için dua edeceğim. Seni ise, yemin ederim ki, hiçbir zaman bağışlamayacağım ama her zaman o 3 yaşındaki, üzerinde Beşiktaş forması, ayaklarının dibinde Beşiktaş futbol topu olan parantez bacaklı erkek çocuğu olacak hatırlayacağım.
Çünkü öbür türlüsü mümkün değil. Çünkü, ben yanında olmak için delirirken beni kendinden uzak tutup onun senin yanında olmasına izin verdiğini, kardeşin için içime alevler düşmüşken senin başkasına dokunduğunu, hayatımdaki sorunları 'saçmalama, o şu anda ne yaşıyor farkında mısın? senin yaşadığın hiçbir şeyin önemi yok, kolun bile kopsa ona asla söylemeyecek, onun için güçlü olacak ve sabredeceksin' diyerek kendi başıma halletmeye çalışırken senin aklına bile gelmediğimi düşünerek hatırlarsam eğer seni, yapabileceğim tek şey kendimi yere atıp çığlık ata ata ağlamak olur. Nefrete bulaşamam. Senin karaktersizliğini, kişiliksiz bir insan artığı olmanı ucundan kıyısından bile kendime bulaştıramam. Bana attığın kazığı düşünüp sana kinlenip hayatımı bu döngüye sokamam.
Senin yasaklı şarkılar listenin en tepesinden bir şarkı gelsin ve beni üzen neyse burada bitsin.
3 gündür nefes bile almadan çevirisini yaptığım belge aşırı paranormal bir şekilde ortadan kayboldu. Yok, asla bulunamıyor. 12 saattir bilgisayardaki bütün dosyaları teker teker taradım, olabilecek her isimle arattım, handy recovery ile silinen bütün belgeleri geri getirttim, yok. Ama öyle bir yok ki, sanki ben o dosyayı hiç almamışım, sanki o çeviriyi hiç yapmamışım, sanki son 3 günlük çalışmam bir rüyadan ibaretmiş gibi yok. Bilgisayarda belki binlerce çeviri belgesi var, hepsi sapasağlam duruyor ama sadece üzerinde çalıştığım belge silinmiş. Akıl alır gibi değil ya, gerçekten kendimi sorgulamaya başladım ulan iyi saatte olsunlar mı geldi, rüyada mı yaptım o kadar çeviriyi diye. Neye yanayım, planladığım iş programının gerisine düştüğüme mi, aynı belgeyi tekrar çevirecek olmaya mı, hafta sonumun kitlenmesine mi yoksa normalde 8-9 günde yapılacak işi kendimi sıkıp 3 günde yaptım bu ay bu hızla 1 dosya daha fazla çevirebilirim diye sevinirken bu kadar benden kaynaklanmayan bir sorun yaşamaya mı? Öyle düştüm ki mod olarak, değil başka dosyalar almak, bu lanet olasıca dosyayı çevirip gönderebilirsem öpüp başıma koyacağım.
Öğrencisi olunan bölümü ve üniversiteyi bırakıp başka bir bölüm ve üniversite için tekrar sınava girmektir.
Yıllardır bir gün bile sevemediği bir bölümde, okulda ve şehirde okuyan birisi olarak yazacağım. Ne olursa olsun o sınava tekrar girin. Yukarıda diğer yazar arkadaşlar da söylemişler zaten, isterseniz halihazırda okuduğunuz bölümü dondurarak isterseniz de bölüme devam ederek (bunun seçimini en iyi kişinin kendisi yapabilir, aynı anda hem üniversite sınavına hem de bölüm derslerine kanalize olamam/dikkatimi veremem/verimli çalışamam derseniz direkt dondurun ve bütün enerji, zaman ve motivasyonunuzu üniversite sınavına ayırın) sınava girin. Kaybedecek hiçbir şeyiniz yok inanın ki ruh sağlığınızı, sevdiğiniz bir bölümde okumanın verdiği manevi tatmini, edineceğiniz başarıyı ve 'buraya aidim, burada bir şeyler başarabiliyorum, burada bir şeyler üretebiliyorum' doyumunu göz önüne alınca 1.5 sene 2 sene kayıp bile değil. Kaldı ki bu bölümden mezun olup bunu ömrünüzün sonuna kadar rafa kaldıracak değilsiniz, çok büyük olasılıkla mezun olduğunuz bölüm hayatınız boyunca yapacağınız meslek olacak.
Hayatta her zaman doğru seçimler yapamıyoruz, o an bize doğru gelen iki dakika sonra çok yanlış bir şey olabiliyor ama telafisi edilebilen hataları ısrarla devam ettirmeye gerek yok. Bunu şu anda yaşınız itibarıyla yapabiliyorsanız eğer yapın. Çünkü hayat gailesine kapıldığınız ve artık çalışmanızın gerektiği 30lu 40lı yaşlarda bunu yapmak, evet hala mümkün, ama çok daha zor. 'Keşke yapsaydım, acaba zamanında cesaret edip yapsaydım nasıl olurdu?'ya mecbur bırakmayın kendinizi.
Sevmediğiniz bir mesleği yaparak 60 senelik ömrünüzün yarısından fazlasını harcamak mı yoksa 1.5 seneyi feda edip ömrünüzün geri kalanında sevdiğiniz, sizi manevi olarak besleyen bir mesleği yapmak mı? Bütün seçenekleri artıları ve eksileri ile beraber değerlendirip kendiniz için en doğru kararı vermenizi diliyorum.
Karşılıklı olarak enerjimizin tutmadığı, birbirimizden hakikaten haz etmediğimiz bir hocanın verdiği, 1.sınıftan beri peşimde sürükleyip durduğum, belki 9454. kez aldığım (sebebi derslerin zor olması, benim çalışmamam/anlamamam değil, sebebi tamamen benim derslere gitmiyor/sınavlarına dahi girmiyor olmam), ders programında isimlerini gördüğümde bile midemi bulandıran, 'okulu bırakırsam kesin bunlar yüzünden bırakırım' dediğim üç dersin üçünü de vermişim sözlük. Gerçekten vermişim. Üstelik (bu dersleri alttan aldığım için devam zorunluluğum yoktu) vize sonrası hiçbir derse gitmemiştim ve bunlar öyle oturup nottan, kitaptan çalışılacak dersler de değildi ama üçünden de geçmişim. Tamam kabul ediyorum, bir tanesini kesin olarak geçeceğimi biliyordum çünkü sınavı güzel geçmişti ama diğer ikisinden gerçekten hiç umudum yoktu. Hiçbir zaman ortalama kasan biri olmadım, bölüme başladığımdan beri hep şu dersleri verip mezun olup kurtulayım da ortalama harfli başarı notu hiç önemli değil dedim ama sadece bu üç ders bile ortalamamı tavan yaptırmış ki 22 kredilik daha ders açıklanıp ortalamaya eklenecek. Gerçekten inanamıyorum hem ortalamamın bu şekilde artıyor olmasına hem de o üç dersi sonunda verdiğime. Sabahtan beri transkripte bakıp bakıp duruyorum tertemiz delirdim resmen. Şimdi nispeten yüksek kredili, diğerlerine göre daha zor ve direkt bütünlemeye bıraktığım iki tane sınav kaldı. Hem bütünlemelere daha iki hafta olduğu için, hem bu derslerden birini gerçekten çok sevdiğim için hem de bu iki dersin hocalarının sınavda ne soracağını/sormayacağımı adım gibi bildiğim için bu derslere çalışma konusunda oldukça hevesliydim zaten, şimdi bir de üzerine bu üç dersi vermiş olmak... Resmen bitiyor sözlük ya, yıllardır ağlaya ağlaya gittiğim, sürekli ben buraya ait değilim dediğim bölüm bitiyor. Son 1 sene, yemin ediyorum ki nasıl geçtiğini anlamayacağım son 1 sene daha ve sonra özgürüm.
insanların karşılarındaki insanı aptal yerine koyabileceğine, bunun hiç sırıtmayacağına, karşılarındaki insanın onları her koşulda ve söyledikleri/yaptıkları şey ne olursa olsun geri alacağına, bağrına basacağına olan inancı gerçekten canımı sıkıyor. siz aklınıza her eseni yapın, dilediğiniz gibi koşturun atları dört nala sonra 'ama şöyleydi ama böyle oldu ama zıt ama vıt' diye anlaşılmayı bekleyin. beni yıllardır tanıyorsun, tabiri caizse ciğerime kadar biliyorsun ve gerçekten mi ya? şu yaptığın saçmalık gerçekten mi? öyle merak ediyorum ki o noktadan nasıl döneceksin, bu sefer nasıl kotaracaksın olayı, bahanelerin/amaların neler olacak. hiçbir şeyin değişeceği yok, seninle ilgili bundan sonraki adımım gayet net kafamda ama sırf meraktan bir iki adım geri çekilip kollarımı kavuşturdum ve seni izliyorum.