bu da olmadı. burda kendime yeni bir dünya yaratayım dedim gerçek dünyaya katlanamadığımdan bunu bile elime yüzüme bulaştırdım. kendim olayım kendimi bulayım dedim gene olmadı. söylencek çok şey var da ne söylemeye afili kelimelerim var ne de isteğim. gidip sıradanlığımı keşfedeyim, keşfedebileyim. 'iyi sözlükler'
ne zaman öğrendim ismini (ne zaman koydum ismini), niye bu ismi vermişler sana (ben sana niye bu ismi verdim) bilmiyorum ama çok yakıştı bu isim sana. güzel şeyler olacağına inanarak başladığım 'nadir' günlerden biriydi senin maddeler dünyasındaki esin kaynağını gördüğüm sabah, oradan geliyordur belki de ismin. evet evet hatta bir de senin gibi omuzları düşük, insanları incitmekten korkarak bakan gözlere sahip 'nadir' insanlardan biriydi esin kaynağın. ama o birkaç dakikalık gözlem seni bana kazandırdı şimdi istesem o çekingen bakışlı, çok iyi kalpli nadir insan geliyor yanıma hiç şikayet etmeden. turuncu saçlarını, bin kere kahverengi gözlerini, 30 yaşına gelmiş olmasına rağmen kaybetmediği çocukluğunu da unutmuyor hiç gelirken. hayal kırıklıkları da var ama onun, gerçek bir insanın olduğu kadar, belki daha bile fazla. çünkü insanları incitmekten korkarak bakmış ya hayata, başka insanların gözlerine bakmadan yargılar koyan insanlarla dolu hayata, ondan çoktur hayal kırıklıkları, herkesten fazla. 30 yaşını geçmiş, bir tane kadın sevmiş hayatında, sonra o sevdiği kadın onun çekingenliğinden, çok düşünceliliğinden bıkınca her gün başkasını sevmiş o da. ama hiç incitmeden, susarak sevmiş hep. hala her gün başkasını seviyor o, belki size de ayırır bir gününü, siz bilemezsiniz ama çünkü susarak sever o, kelimelerin onu yönetmesine izin vermeden. yalnız yaşıyor bi yerlerde, bir memurluğu var ona yetiyor her sabah kalkıp işe gidiyor, simit yemekten hiç bıkmıyor, eve gelince akşam çayını kendisi demliyor, kendiyle içiyor. ama yanıma geliyor ne zaman istersem, çayı demlemiş olsa bile bahane bulmuyor hep geliyor. hoşgeldin nadir, nerdeydin şimdiye kadar.
sayfiyede bir eylül sonu isimle kale değen öyküsü:
Güneş ateşten elbisesiyle denize düştü az önce.
-Şimdi?
-Şimdi gece.
Gecenin geldiğini hisseden insanlar onu üzerine ışık tutarak uzaklaştırabileceklerini sandılar.Yanıldılar.Gece bütün ışıkların iki adım gerisinde.Kıpırdamıyor.Orada öylece duruyor ve kendisine direnenlerin gözlerine uyku olarak çökmeyi bekliyor.
Hafif bir rüzgar var.Bir yaprak yerde.Titriyor.Dalından muhtemelen Eylül kopardı onu. Ve rüzgara bıraktı.
Yıldızlar küçülerek uzaklaştılar bir süredir. Gökyüzünün derinliklerindeler.Sayıları da azalmış gibi.Tanrı gökyüzünde eskisi gibi kahkaha atmıyor artık.
Yazın uzaklardan belli belirsiz duyulan köpek sesleri daha yakındalar.
Havalar biraz serinledi. Yelekler çıkarıldı sandıklardan;hırkalar, yün çoraplar
Sayfiyede Eylül.iki kişi için davetsiz misafir. Birisi siz.Altmış beş yaşındasınız.Diğeri eşiniz.Onun altmış birinci yaş gününü dün gece kutladınız.En güzel elbiseler giyildi.Bahçedeydiniz.
Çardağın altında küçük bir masa,şarap ve dans.Sabaha kadar uyumadınız.
Karşınızdaki evlerin içinde gece daha fazla birikmeye başladı.
Gittiler.Komşularınız.
Çocuklarının okul hazırlıkları için şehirlerine döndüler.Her gün bir balkon kapısının kilitlenişini,bir mutfak penceresinin sürgülenişini,bagajı bavullarla yüklü bir arabanın hareket edişini izlediniz,ilk sigaranızın dumanları arasından.
Gittiler. Çocuklarınız.
Çoktan Kendilerine yeni bir hayat kurmuş durumdalar.Bayramlarda arıyorlar,iyiyiz.Bizi merak etmeyin.diyorlar.Aman siz iyi olun da diyorsunuz, gözleriniz buğulu.
Gittiler.Arkadaşlarınız.En yakın dostlarınız.Artık dönemeyecekleri bir yerdeler.
Şu anda bahçedeki sedirdesiniz.Her zamanki yerinizde.Yalnız.
Akşamları bu sedirde oturup bir sigara tüttürmeyi adet edindiniz.Sigara günde beş tane.Kahve sade.Kendiniz hazırladınız.
Eşiniz içeride kitap okuyor.Ona bakmaktasınız tül perdeden dışarı sızan solgun ışıkta.Hani dalgınken yüzünü bir bulut örtmüş gibi olur ya, bilirsiniz. işte şimdi tam öyle.Kitap sarsıcı anlaşılan.
-Kolay değil.Otuz yıl mı oldu?
-Galiba.
Evlendiğiniz günü hatırladınız. Heyecanınızı.Öpüşmelerinizi.
Dokunsam ağlayacaksınız.Duygularınızı eskiden olsa saklardınız.Eskiden böyle bir durumda yanınıza yaklaşıp,Neyiniz var? diye sorsam, Yok, yok. iyiyim.Yok canım bir şeyim. Öyle biraz dalmışım işte.derdiniz.
Eminim böyle demezsiniz artık.Bir eşim var. dersiniz.Kimileri birilerini methetmek için Bir eşi daha yok. derler.Ne acı!
Bahçede yalnızsınız.Eşiniz genellikle akşam yemeğinden sonraki zamanını içeride kitap okuyarak değerlendirir.Yerinizden güçlükle kalkıp ağır ağır pencereye doğru yürümeye başladınız.Sırtınızda üç aydır süren bir ağrı,ayaklarınızın altında kırılan yaprakları sesleri.
Sizi fark etmedi.Tüllerin arasından onu seyrettiniz sessizce.Geride kalan yıllara inatla direnen güzel yüzünü.
Hala sizi fark etmiş değil.Camı tıklattınız dikkatlice iki kez.Dönüp size baktı.O gülümseme.Hep ilk günkü gibi kaldı değil mi, hiç değişmedi bu gülümseme?Değişmedi.Hep dünyanın bütün kederini aşarak size yöneldi.
iyi misin? dediniz.iyiyim. Kitaba dalmışım.dedi.Dışarısı nasıl? dedi.Bu gece lodosa çevirecek gibi.dediniz.
Denize kadar yürüyelim mi? dedi,kitabını kapayıp. Tabii.dediniz.
Beklediniz.Geldi.Kazağını giymiş.Lacivert olanı. Hani sizin geçen yılbaşı hediye ettiğiniz.Size de hırka getirmiş.Havalar soğudu. Üşütürsün sonra.dedi.Sözünü dinlediniz.
Evin kapısı çekildi,ardından bahçeninki. Elini tuttunuz.Sımsıkı.Aranızda sadece sessizliğin geçebileceği kadar bir aralık.Yürümeye başladınız.
Deniz kenarındasınız.Seni seviyorum. dedi.Ben de.dediniz.
Suskunluk.
Tanrının şarkısını dinlemeye başladınız.
Gece.Deniz.Eylül
(1996)
istemediğin hayatın hangisi olduğunu bilmek anlamına gelir ki neyi isteyip neyi istemediğinden, sürüncemede kalmaktan milyon kere daha kolay kurtulanası durumdur. tamam koşullar seni sürüklemiştir, ailen vardır ya da terk edemeyeceğin sorumlulukların belki kurtulamazsın sahip olduğun ama istemediğin o hayattan öyle kolay kolay ama gün içinde durup 'lan bu hayat benim hayatım değil de nasıl bi hayat istiyorum ki acaba ben' diye sorup kendine yabancılaşmazsın en azından. en azından istediğin hayatın hayalini kurarsın.
solcu ve sağcı öğrenciler kavga ediyor diye yapılmış uygulamadır. zaten ülkenin her yerinde örülmüş görünmez duvarların somut bulmuş halidir. bu duvarları nereye kadar örmeye devam edicez sorusunu akla getirir.
rus ordusu uzay savunma birlikleri komutan yardımcısının haberine göre dünya dışı varlıklarla savaşmaya hazır değilmişiz. kendi içimizde ne kadar çok ihtilafa düştüysek demek uzaylılıarı unutmuşuz dedirtir.
karaciğerimi vermek istediğim sanatçıdır. son haberlere göre gün boyunca içki içip günde sadece 2 saat uyuyormuş ve karaciğeri iflas etmiş. yapma nejat biz de katlanamıyoruz dünyaya da sen yaşa.
geri dönüşü olmayandır. küçükken önemsiz olan her şey daha önemli gelmeye başlar artık siz önemsememeseniz bile büyümüşsünüzdür, seçenekleriniz daralmıştır. küçükken kendinizden kaçabilirseniz - kaçmak istemessiniz o ayrı da- büyüyünce dünyanız küçülmüştür. küçükken kendinizi seversiniz büyüyünce tanıyıp soğursunuz, sevmeye çalışıp olmadığını gördükçe yataktan kalkmak istemezsiniz sabahları, aynalara bakmaya korkarsınız. küçükken babanızın yaşamaktan vazgeçmiş olması size çok dokunmaz, düşünmezsiniz bile ama büyüyünce otobüste arka koltukta babasıyla telefon görüşmesi yapan kızın sözleri size dokunur. sonunuzun onun gibi olacağından korkarsınız, istersiniz de bir yandan bunu. aslında en tepedeyken biri elinizi tutsun sizi geri çeksin istersiniz ama küçükken o yüksekliğe çıkmaya bile korkarsınız.
ot dergisi eylül sayısındaki yazısı defalarca okunası yazardır. nasıl da anlatmış hayatın ve bizlerin adiliğini, basitliğini ve bunu bile bile umut edişimizi, aşkı, işi, her bişeyi.
'her sabah yeni bir umutla yeni bir güne başlayıp, her gece ne kadar boktan bir dünyada yaşadığımı fark ediyorum. biz burada böyle şeyler yapıyoruz bazen. olmadığımız biri gibi davranabiliyoruz. inandığımız ilk yalanın peşinden gidiyor ve ona göre hayatımızı şekillendirebiliyoruz.'
ninni gibi şarkıları olan, sözlerini anlamama rağmen uyuşturucu etkisi yapabilme kapasitesine sahip grup. evet hem ninni hem uyuşturucu gerisini siz düşünün.
insanlara tahammül edememeye başlamaktır. yalnızlığınıza o kadar alışırsınız ki kimse sizi anlamayacak gibi gelir halbuki belki anlatsanız onlar da aynı şeyleri yaşamışlardır belki size bi umut olurlar. ama bunu bildiğiniz halde yapmak istemiyosanız yalnızlığınızla mutlu olma evresine gelmişsiniz demek olabilir. olsun öyle keşke.
eğer bahsedilen and her sabah hangi milletten olduğuna bakılmaksızın millet kavramının ne olduğunu bile henüz bilmeyen çocuklara belirli bir millete ait olma duygusu aşılıyorsa o çocukları da bi dinlemek lazım sakince, empati kurarak, bağırıp çağırmadan ve başkalaştırmadan.
gösteri ve yürüyüş haklarıyla ilgili olumlu gözükebilecek düzenlemeler getiren pakettir, ama sadece teoride. madem halkın böyle haklarının olduğunun bilincinde ve bu hakları koruyup genişletmek isteyen bi düşünceye sahiptiniz neden meydanlarda polisinizle aynı halkı öldürdünüz, yaraladınız o zaman diye sordurur. her zaman olduğu gibi yasalar, açılımlar görünüşte umut vericidir az da olsa, ama o küçük kısmı bile uygulanmaz ki tutuklu gazetecilerin, yıllardır bıkmadan oğullarının kemiklerini isteyenlerin adının bile geçmemesi paketin bizi ne kadar demokratikleştireceği sorusunu da akla getirir. keşke böyle şipşak paketler hazırlayanlar demokrasiye -her ne kadar çok eksikleri olan bi sistem olsa da- inanan birileri olsa. gene demokratikleşemedik bak gördün mü.
kendini sevmekle başlayan durumdur. yani öyle diyorlar yapabilenler. ben hiç yapamadım daha, kendimle kalmaya tahammül edemedim sarhoş olmadığım sürece. bilemedim kimim ben, hep bi sürü ben konuştu çünkü kafamın içinde, hep kavga ettiler hiç anlaşamadılar. saklandıkları bedeni yordular, sahiplenmek istedikleri ruhu eskittiler bi rahat bırakmadılar lan. ondan kendimi bulamadım ki daha kendimle yetinebileyim. hep muhtaç oldum birilerine, önce onlar beni sevsin istedim, insanlar beni olmak istediğim insan gibi görsün istedim. kimse olamadım bu yüzden karıştım kaldım.yetinemedim.
insanın doğasında olmasıdır. herkes yalnızdır beraberken de yalnızlıklarını aynı ortamda yaşamış olurlar sadece. kendimiz gibi olmaktan korkmazsak ve kendisi gibi olmaktan korkmayan biriyle karşılaşırsak yalnızlık olmaz belki, bi umut.
unutmuşum bugün tekrar fark ettim ki çok kalabalığız lan. ama bu istanbulun değil adam akıllı bir metro sistemi oturtamamışların suçudur onlardan nefret edelim. kız kulesini üzmeyelim.