61. bölüm itibariyle, belki en iyi bölümü değil ama en iyi bölüm finalini izletti bize.
ancak bu diziyi hep babamın yorumuyla hatırlıycam.
kenan birkanın, selma ve eyşan ihanetlerini izlediğimiz bir bölümde, içtiğimiz biraların da etkisiyle babam kenan birkana feci acıdı. bir yudum daha alıp,
- bu adamın da şansı orospulardan yana açılmış be birader
aslına bakarsanız türk futbolunun, hatta biraz da abartırsam gençliğin bugünkü halini özetliyor salihlispor.
tam 17 sezon, hiç düşmeden, hiç çıkmadan (sadece ersun yanal yönetiminde bir kere play offa kalmıştı) 2. ligde (bugün için bank asya birinci lig) mücadele etmiştir.
salihli belediyespor ve salihlispor tarihleri boyunca hiç kayda değer bir başarı sağlayamadılar anlayacağınız. ancak iki kulübün de misyonu, "tarihe ismimizi altın harflerle" yazdıralım olmadı zaten.
çok futbolcu yetiştirdiler bu iki kulüp. mesele şu an en önemlilerinde biri bursaspordaki bekir ozandır. 82-86 yaş aralığında salihlide doğup büyüyüp, futbol oynayan hemen herkes onu tanır. mutlaka hayatının bir döneminde onunla aynı takımda oynamıştır.
çünkü önceden böyle bir adet vardı salihlide. çocuklar 7 yaşında yaz kampıyla tanışırdı futbol okullarının. kimi profesyonel olur kimi 9 yaşında sıkılıp ya da yeteneksizliğinden bırakırdı. ama hemen herkesin yolu mutlaka altyapıya düşerdi.
antremandan 2 saat önce yemek yemek, kendine dikkat etmek, iyi uyumak, en önemlisi sigara ve alkolden uzak durmak; en uslusundan en haylazına kadar herkesin sıkı sıkıya bağlı olduğu kurallardı.
şimdi noldu? gençlerin başka eğlenceleri var artık. sokaklar küçük yaşta sigaraya başlayanlarla, şehirse artık futbolcu yetiştiremeyen iki kulüple varlıklarına devam ediyorlar.
iki amatör kulüpten bu denli devasa çıkarımlara ulaşmak biraz zorlama gelebilir. ancak tam da bu haldeyiz ne yazık ki.
ulan it; karıydı kızdı, playstationdu, halı sahaydı ananı babanı unutuyorsun sonra bizim tespitlere yabancı kalıyorsun.
nispeten yaşlı bi adam olduğum için "ören bayan" efsanesiyle erken yaşta tanıştım. o gün bugündür, danteldi, fiskos masasıydı, şaldı benim için hayati önem taşıyor.
sadece benim için mi? yok hayır. ben bu derece kıymetini biliyorsam bu el emeklerinin, ev hanımları yanıp tutuşuyordur hafız.
- özden teyzen senin kız arkadaşına ördüğüm şalın örneğini istiyor. hahaha ama vermiycem.
ahhh annem benim. 27 yıldır tanıyorum seni ama en ufak bi çirkinliğini görmedim; sen naptın ya?
ulan son 10 yılda bizim yediğimiz kadar kimse yemiyor hee bu taktiği.
dinamo kievi gelir, steau bükreşi gelir, kazakistanı gelir; hep aynı terane. "türkiyenin/galatasarayın/fenerbahçenin/beşiktaşın gücünün farkındayız, amacımız bir puan."
hayır o maçlardan biz bi türlü bir puan bile çıkaramadık. bize hücum futbolu, onlara kontra ataktan goller. onlara sevdanın yolları bize kurşunlar. abarttım tamam sakinim.
"yolu onarmak yerine bozuk satıh hesabının peşine düşen krayolları genel müdürlüğü". başlığı biraz daha uzatsam entrye gerek kalmayacak amına koyim!
hiç üşenmiyorlar lan! bozuk satık 7 km diye tabele koyuyorlar. yol ne kadarlık mesafede bozuk, onu hesaplayıp tabela koyuyorlar lan adamlar.
olum o kadar uğraşana kadar asfalt atsanıza oraya, hiç olmadı yama yapın lan. artık yamayı kabullenme noktasına getirdiniz adamı. valla türk aklı çok değişik işliyor. üstelik bu iyi bi şey mi kötü bi şey mi anlayamadım 30 uma yaklaşırken.
uzun süredir uğrayamadık adamakıllı. ne zamandır anket başlık açmak için yanıp tutuşuyorum hafızotti. başlığa gel.
modern zamanlar deyip anketi size bıraksam ne tatlı olur. biraz modernite eleştirisi yapsam, biraz kalabalıktaki yalnızlar kenetlenmez sosu eklesem, sonra ibo popülistliğiyle seviyorum türk milletini desem olmaz mı? olmaz.
karşı şeritte radar gören adamların, gelenleri uyarmaya çalışırken kaza yaptığı bi ülke burası. o halde birinci madde radara karşı kenetlenmek.
durumdan vazife çıkarılan zamanlar. linç girişimi olur, protesto olur fark etmez. durumdan haberi olmadığı halde valiliğin önünde basbas bağıran adamlar girdi hayatıma. işin acı yanı, bi türlü çıkaramıyorsun da. yok yere valiyi protesto eden adam kimbilir bana neler yapar.
inşaat çalışması izleyen adamların dayanışması.. biri demokrat partili, öteki inönücü. yeter ki bi inşaat, hafriyat çalışması olsun. adamlar tüm farklılıklarını bir kenara bırakıyor.
- bence sol taraftan başlyacaklardı kazmaya. olmaz böyle.
+ bence de hocam. yan binayı devircekler izle bak. memleket nere abi?
benden bu kadar; anketi devam ettirmek parmaklarının ucuna bakıyor.
ne kadar muavin varsa, en ufak bi samimiyetten sonra aga geçen yaz, liseyi/üniversiteyi turla antalyaya götürdük. bi sarışın vardı. yol boyu kesiştik, orda tabi bağladım ben bunu. sonra otobüsün alt tarafındaki yerde 3 gün boyunca yedim. bebek gibiydi aga kız benzeri cümleleri yapıştırıyor.
çık sıkıcı. hayır doğruysa da haber verin biz 5 sap ücretsiz host olmaya hazırız yani. hosst artık lan!
ben anlamıyorum aga, otobüs firmalarının böyle bi kontenjanı mı var?
ön koltuklarda oturan, elinden iphoneunu düşürmeyen, düzgün kalçalı, tiky hatun eksik olmuyor yolculuklarımda.
bazen muavinle şeftali suyu gönderiyorum, bazen telefon numaramı kağıda yazıp koltuğuna fırlatıyorum hatta bazen molaya kitaplarımla iniyorum. hani olur da çarpışıp kitapları düşürürüm, sonra ikimiz de eğilip toplamaya başlarız kitaplarımı, o an nerden geldiği belli olmayan slow bi parça çalar da aşk başlar falan diye. yoooook nafile..
ben bu yazıyı, gri eşofman altlı kızlara yazdım galiba. tabiatınızı sikerim efendi gibi yapın şu yolculukları.
edit: vay amına koyim ne kadar gri hastası yazar varmış.
hele hele bi de güneşi avucunun içine alan, yamuk binayı iktirmeye çalışan adamları çekip sanat yaptık yeaafff moduna giriyorsunuz ki, kazara oradan geçiyor olsam sikip çoğaltırdım herhalde.
- ne var lan! bu sabah satışa çıkarsam, akşamına 20 kişi kapıma dayanı baba arabayı bize ver diye.
başka bi savunmaya gel:
- bak evladım ben sana anlatamıyorum sana. ne kadar param varsa eğitimine döktüm ama kalın kafalısın işte. hadi galatasaraylı olmanı dayına bağlıyorum da niye bu basit ticari mevzuları anlamıyorsun ona akıl erdiremiyorum. bmwyle sanayiye girersen bi buçuk milyarla çıkamazsın. ama doğanı sok, şıkır şıkır yapsınlar, 300 milyona eyvallah çekersin. bak torpidp da çatlamadı daha.
adamın dünya görüşü, tofaşa binmek üzerine kurulu. ülkücüsü, solcusu, zengini, fakiri, mangalı, vejeteryanı umrunda değil. varsa yoksa tofaş seviciliği amk!. bu arada temiz çıkma lastik isteyenler bana özelden ulaşsın. arabayı parça parça satıp doğandan kurtulmanın peşindeyim.
kuvvetli mizah anlayışıyla dikkatimi çekmiş yazar. arada mecburen/kasten cinselliğe bulaşıyor diye düşünüyorum. okunmayan sözlükte bu tip şeyler elzem zaten.
dizleri yara bere içinde olmayan çocuklar var artık. bu iyi bir şey mi?
bakkaldan kibrit alıp, tenha bir yerde gazete yakıp "vuuu" diye şaşkınca onu izleyen çocuklar yok artık? bu iyi bir şey mi?
bir kere olsun tokat yemeden büyümüş çocuklarımız olacak. bu da mı iyi bir şey diye düşünüyorsun?
gugıla "kral oyun" yazıp bizden daha iyi bilgisayar kullanabilen 5 yaşında çocuklar var etrafımızda. hala iyi bir şey olduğunu düşünüyor musun?
sokakta öğrenir çocuk hayatı. dayak yer, yaramazlık yapar, mızıkçılık yapar, iletişim kurmayı öğrenir, başını belaya sokup bir daha yapmamayı öğrenir. orda kurduğu dostluğu hep hatırlar.
birbirinin aynısı, teknoloji yoğun hayatta nefes alıp veren, suya sabuna dokunmadan büyüyen çocuklar var artık. bu iyi bir şey mi?
"ne zaman galatasaray kötü ben burada, ne zaman galatasaray iyi ben yok".
çok da haksız değil be adam. terim adnan sezginden kaçarken, hakan şükür oralı olmazken bu adam fener deplasmanından önce geldi.
para için diyen adamları zaten anlamıyorum. adamın paraya ihtiyacı mı var amskym? başaracağına inandığı için iki kez geldi, üçüncüye yine gelir. teknik direktör olarak başarılı değil, napalım yani.
ama zaman vefa zamanıdır beyler. 95 yılında bu durumu anlatsalardı "olum uefayı alıcaz lan, kabul ediyorum 2011 yılındaki rezilliği" demez miydiniz?
bu adamın bende kredisi sonsuz. her şeyin en güzelini hakediyor; sabır göstermek de neymiş.
buradan ismini verip de kar marjını düşürmek istemediğim bir mama firmasının yaptığıdır. daha doğrusu ifade şu şekilde:
"bebeğinizin günlük süt ihtiyacı 27 litredir. ee tabi bu kadarını içemez. onun yerine biz size, x'i tavsiye ediyoruz"
abicim biraz samimeyet be! hangi bebeğin günlük ihtiyacı 27 litre süt olabilir? hayır hadi bi şekilde o ihtiyacı giderdik diyelim, o bebekten büyüyünce sen ben gibi insan olması nasıl beklenebilir?
her fırsatta yoz tüketime, kokuşmuş modernliğe, insani değerlere tecavüz eden teknolojiye küfürler edip, kendimce onurlu yaşarken sınırlarına girmemle; her şeyi unutup aberkırombi eşofman altlı, babasının aldığı bmw ile hatun kovalayan çocuk ya da sol kolunu dik açıyla tutmuş, çantası ve iphoneyla bol makyajının hakkını veren gerizekalı kız tandansı yakalamama sebep olan mobilya marketi.
kendimi kaybediyorum. o kadar çok şey beğeniyorum ki, o kadar seviyorum ki kendimden utanıyorum. param da olmadığı için küçük kuzenime oyuncak fil ya da köpek alarak ayrılıyorum. marketten çıkıp arabaya bindiğimde o tatlı filin kıçına eklenmiş kocamaaaan iki üç tane etiketi görüyorum. endüstriel dünyaya nefretle doluyorum tekrar, ta ki bir dahaki ikea ziyaretime kadar. işte o güne kadar yalandan "farkında" adamı oynamaya devam ediyorum.
biz küçükken, duble yollar, yedek şoför zorunluluğu, uydudan televzyon izleme imkanı, internet falan yoktu otobüslerde. hatta otobüslerde sigara içildiğini falan çok iyi hatırlıyorum; var sen düşün ne kadar fosil olduğumu.
biz ne zaman adanaya yardırsak, babamın kafasını sikerdim o yaşta; "babaaaa çift katlı otobüsle gidelim. çift katlı otobüsün üst katından en önden bilet alalım. film gösterilen otobüslerden olsun. yoksa bilet almayalım. hadi baba bi sorsana böyle bi otobüs mü gelecekmiş, gelmiyorsa ne zaman gelecekmiş hadi hadi" diye. ben bu ısrarlı tavrım sayesinde, teröristlerle yapılan bir çok müzakerede hayat kurtarırdım ama kıymetim bilinmedi aga. hayır bir de erkek çocuğuyuz amına koyim, tatlı bi kız olsak çekilir de tüm çirkinliğiyle bi çocuk irisi ısrar edince olmuyor.
bu ısrarkeş durumum yıllarca sürdü. sonra bir gün, kemal sunal filmi izlettirilen bir otobüsle yolculuk ediyorduk. (bilen bilir o dönem ya dandik holivut aksiyonları ya da kemal sunal filmleri gösterilirdi) biz de ön taraftayız. ulan ben kıkır kıkır gülüyorum da şoförün de benden aşağı kalır yanı yok. herif koptukça kopuyor, sonra bir de yanındaki muavine dönüp "ya bu adam beni öldürecek. inek şaban yaa" diyip duruyor. az daha bu pezevenk öldürüyodu bizi. herif filme vermiş kafayı virajı alamadı.
işte dostlarım ben o gün çocuk olmaktan ve şehirlerarası yolda film izlemekten vazgeçtim.
ilkokulda vardı böyle bi adam. saçlarımın ilk kez bitle tanışması da ondan olmuştu. ben uzaklaşmaya çalıştıkça, herif dibimde bitiyordu. ismi cihandı.
bu adamda burun temizleme gibi bi alışkanlık yoktu. hatta bana kalırsa insan burnunun temizlenebileceğinden haberi bile yoktu. ismin cihan olsun, bu kadar yüzeysel ol. isimler kaderlerimizi belirlemiyor be agoli.
sıraya gelip oturur ve belirgin şekilde burnundan nefes alıp verirdi. bütün günüm cihanın ve vokalde burnunun ortaya çıkardığı "fısssıt füüüs, fısssıt füsss" adlı melodiyi dinlemekle geçerdi. ama hakkını yememem lazım, parçanın düzenli bi ritmi vardı.
yarın bi gün ebeveynleri tarafından "bak kızım son filmde daha inandırıcı verebilirdin" ya da "doggyde çok zayıfsın. bu konuda geliştirmen lazım kendini. hanım ne diyosun jimnastiğe mi yazdırsak, daha esnek olur" gibi konuşmalarla da karşılaşırsa şaşırmayacak porno starıdır.
dünyanın çivisi çoktan çıkmış da bize girmese bari amskym!
okul hayatım boyunca aklımda kalan 3 kritik tespit:
1) türkiye kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biridir (ne yazık ki yalanmış)
2) iç anadolu bölgesi, türkiyenin tahıl ambarıdır (gümrük birliği)
3) türkiye aktif nüfus bakımından çok öndedir. işgücü falan. (iş yok ki amskym)
evet ilk iki madde büyük birer yalandan ibaret ama üçüncü tespit feci doğru be haceliz.
evde, sokakta, markette, sözlükte, kısacası her yerde göze çarpan bir ergen istilası var. biz de ergen olduk ama böyle değildik lan, yani en azından böyle olmadığımızı umuyorum.
şimdi ne istiyorum biliyor musun? almanyaya, çek cumhuriyetine falan yerleşeyim. yaşlı, buruşuk insanlarla taşkınlıktan uzak bir hayat yaşayayım. galiba yaşlandım ben de amk.
edit: oha mesajlaşmak için hakikaten insan arayan adamlar var aramızda demek ki. lan olum bırakın bu işleri. bana mesaj atın, ben bireyselliğinizi kazandırıp siktir edicem sizi. hadi bakayım!