fanatik barcelonalı bir katalan arkadaştan aldığım bilgiye göre* stad çalışanları tinerle bu koltuğun üzerindeki ''ali ile ayşe 4ever'' ve hemen altındaki ''the turk was here 2007'' yazısını silmeye çalışıyormuş. kim yazmış olabilir lan bunu!
bir de bunun ilk önce sen başlattın şeklinde olanı vardır ki on kat daha etkilidir. kaleye geçme hususunda ''sonum'' demek gibidir. üstüne söz söylenmez.
yemek yemeyi bilmemesine rağmen süt içen aptal bebek gibidir. yüzme bilmeyle denize girmek arasındaki farkın, yemek yemeyle anneyi emmek arasındaki fark kadar olduğunu bilmez.
görüldüğü kadarıyla git(e)meyen yazarların bolce eleştridiği zirve olmuştur. bunda elbetteki kıskanmanın payı büyüktür. insan yapısıdır, bir şey diyemezsin.
hakikaten oaraya çıkan üç arkadaş dut yemiş bülbül gibiydi bu gerçek,
pankart falan göremedik pek bu da gerçek,
seyircimiz pasifti bu da gerçek,
sağ baştan üç eleman yamuk oturuyordu buna değinmiyorum bile.
siz cümlelerden uygun olanları alın, içlerinden kıskançlığı çıkarın makul bir yoruma ulaşacaksınız.
uludag sözlük'ün kurulduğu günden bugüne ne kadar geliştiği malüm fakat bu gelişimi sözlük değil yazarlar yapıyor. öncelikle bunu bilmek lazım.
bir private sözlük, bir itü sözlük (ki ikisinde de yazmışlığım var) uludag'dan önce kurulup zamanında kendini gösterme fırsatı bulmuş sözlükler.
bugün bu sözlüklerden daha çok uludag konuşuluyorsa yazar sayısındandır. çünkü sözlüğün okuyucu edinmesi çok zor. bunun için kendini kanıtlama, yani uzun yıllar gerek.
tabii daha önemli olan bu popülerliği kullanabilmek. bahsedilen sözlükler de bir zamanlar popülerdi, ne oldu? yazar alımını kapatarak, ben elitim diyerek elit olunmuyor. private yazar alımını kapayıp, bünyesindeki birkaç yazarla başbaşa kaldı. çünkü başka sözlükte yazabilen bir kişi gidip de private'yi okuma gereksinimi duymadı. bunu orada da söyledim ama elit olalım dediler. gördük. çok elitler.
hazır böyle bir hava yakalanmışken yeni yeni iyi, bilgili, yazma yetisi olan yazarları bünyeye katarken eski yazarları da bünyede tutmak gerekir. yoksa geçeceğim dediğin ekşi sözlük yazar alımını açarsa bir anda birçok yazar orada yazar. bu yazarlardan kasıt tek tek ilgilenilmesi, bir dediklerini iki etmemek falan değil; genel bir güzellik yaratıp cazibeyi kullanmak. bunun için gerekli birkaç değişiklik ve yenilik yapılmalı. bu karma sistemiyle olur, yeni istatistiklerle olur, zirvelerle olur, radyoyla olur, müzeyle olur, reklamla olur... yapmak istedikten sonra bir şey bulunur. yani, zaten iyiye gidiyoruz diyerek bırakılırsa bu gidiş bir zaman sonra duracaktır.
sonra ekşi sözlük yazar alımını açtı da bende doğru düzgün yazar kalmadı diye yanıma gelme. demedi deme.
- evet mitingte şuan binlerce kişi var: binlercesinin başı açık, binlercesinin kapalı, bazıları şapka falan takmış onları başı kapalıdan saymıyorum ama o da ne! bir başörtülü başörtüsünü çıkarırken takılıyor ekranlara. i-na-na-mıyorum sayın seyirciler. işte doğru yolu buldu bu kadın. çok duygulandım. başı açıkların sayısı bir arttı.
ama ah ahh hayır sayın seyirciler, yanlış görmüşüm. kafasını serinletmek için başörtüyü havalandırmış. başörtüden gelişmişlik tahlili yapabilen bu koca beynime rağmen yanıldım. bu arada başörtülülerin sayısı bir arttı.
şimdilik iyi akşamlar.
seri eksi oy veren ibnedir. mis gibi çocuklar iki kızla birlikte oluyor, bize erkek kalmıyor diye sinirlenmiştir. kesin öyledir. ibne işte! halbuki sen de kendinle oynadığın oyunları itiraf et, sonuçta burası yol geçen itirafhanesi.
her uludagsozluk yazarı aklına gelen başlık için acaba ekşi'de açılmış mıdır diye gidip ekşi'ye bakmak zorunda kalmamalı.
mesela ben de bir başlık açacaksam ''ulan ekşi'de vardır şimdi rezil olurum aynısını açarsam'' korkusu yaşamak istemem.
nitekim insanlar benzer şeyleri düşünebildikleri için benzer başlıklar da açabiliyorlar. aynı olayı düşünüp açtığı başlıkta gayet özgün bir biçimde yazanlar tenzih edilmelidir. ancak durduk yere gördüğü bir başlığı alıp buraya taşıyan ve oylanma endişesiyle bunu yapan yazarlar fikir hırsızlığı yapmış olurlar ki ayıptır.
sizin fikrinizin çalındığını düşünün, ne hissedersiniz? başlığı buraya aktarıp ''x sözlükte y kişiden alıntıdır'' yazmak çok zor olmamalı.
hemen iki örnek ile inceleyelim:
uludag sözlük'te; (bkz: lafalimpics olimpiyatlari nda gercek kotuler i tutmak)
bu gibi başlıklar tematik olmadığından alıntı daha da kibarı esinlenme yaftası taşırlar ancak herkesin (özellikle 80'lerin sonlarında çocuk olanların) düşünebileceği bir konu olduğundan bu başlıklara ''ekşi'de var lan bu'' dememek gerekir. çünkü bir süre sonra her yer ''ekşi'de var lan bu'' yazılarıyla dolar taşar. çünkü ekşi'de birçok şey halihazırda vardır. zaten oradakilerin de en büyük sorunu ''yazacak bir şey kalmadı'' değilmidir!
bir de şöyle bir ey var ki buna insan iyi niyetle yaklaşamıyor.
üstelik aynı başlık orada formata uygun burada daha aykırı açılmış.
yani özetle: tamam her başlığa (ç)alıntı demiyoruz ama oradan alıp buraya da satmıyoruz.
belki de ırak'a girme meselesinin yapabilir misin yapamaz mısın sorunsalından çok hadi aslanım gir ırak'a gazıyla ne kadar pis iş varsa üzerine bırakılmaya çalışıldığını düşünen askerdir.
durduk yere ''evet girsin bizce de'' gibisinden laflar eden amerikan hükümeti temsilcilerinin aslında bir ard niyet taşıdığını düşünmek için deha olmaya gerek yoktur.
real madrid ile özdeşleşmesinin yanısıra yıllardır ispanya milli takımı'nın da kalesini korumaktadır. ispanyolların en büyük kozlarından biri olarak görülür. her ne kadar son yıllarda dağılan real madrid ile birlikte muhteşem kaleci imajı hasar görse de real'in bu durumundan en az sorumlu tutulanların başında gelir.
son zamanlarda ünlenen bir yapımcıdır. babam ve oğlum filminin başarısı ve ardından ortalığı velveleye vermemesi bile iyi bir yapımcı olduğunu göstermiştir. çemberimde gül oya dizisinin de yapımcısıdır. sanırım çağan ırmak ile çalışmaktan zevk almaktadır ki bu ortaklık bizlere de güzel şeyler izlettirmektedir. evet teşvik ediyorum kendisini.
aslı ilk olanıdır diyerek üsküdar baglarbaşı'nda cumhuriyet lisesi'nin karşısında bir binanın alt katındadır. kaç yıldır orada olduğu bilinememektedir. saat kaça kadar açık olduğu da şehir efsanesine dönmüştür. tek emin olunan şey, harika bir fastfood olduğudur.
bağlarbaşı'nda dahi iki adet yeri vardır. birisi de buranın birkaç bina yukarısında simit sarayı'nın yanındadır. burada oturmak için yerler de vardır. ancak bu şekilde tadı çıkmaz.
patso'nun tüm haklarının kendilerine ait olduğunu üst katta duvarda asılan belgeden görebilirsiniz. evet, adamlar üşenmemiş telif almış.
ama ben size aşağıdaki yerini tercih edin demedim mi? ne işiniz var hala yukarda... hımm!
aynı adlı çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümü kolay dersi. zaten fazla konusu yoktur. türleri diye başlarlar ancak sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar. sınavlarındaki bütün soruların cevabı aslında ''kayıtdışı ekonomiyi engellemenin yolları''na çıkar. yani her soruya bu sorunun cevabını yazsanız emin olun dersten geçersiniz.
bir de şunu bilmek lazımdır ki devletler hiçbir zaman kayıtdışı ekonominin tamamen sıfırlanmasını istemezler. zaten tamamen sıfırlamak mümkün değildir ama bu ''sıfırlansa tam süper olurdu'' gibi görünse de kazın ayağı öyle değildir. bir miktar kayıtdışı iyidir ama mühim olan bunu kontrol altında tutmak ve miktarından her zaman haberdar olmaktır.
içişlerinde geniş ölçüde bağımsız olup, dışişlerinde ortak bir kuruluşla temsil edilen devletlerin birleşmesinden oluşan devlet türü.
misal; (bkz: abd)
yazar olmanız için 20 (yirmi) adet entry girmenizi isteyen sözlük. biz de insanız bea.
bir de bilgi içerecekmiş bu entryler. misal bu entry çaylakken yazıldı. mutlaka bilgi vermem lazım. şey mesela; jüpiter en büyük gezegen.
aşırı güzel bir fransız. makyajla da olsa bu hatunu nasıl çirkinleştirebiliyorlar anlamış değilim. nasıl bir oyuncu olduğunu kestirmek mümkün değil, izlerken oyunculuğuna bakamıyor insan. geleceğin yıldızı diyorlar ama bu yüzden geleceği yok.
o'nun yüzünden taxi'de kaç ekşın sahnede heyecan yaptım. adam kızın yanına yetişsin de kızı görelim diye.
zeki kayahan coşkun'un tavsiyesi üzerine izlediğim film. ''bir komedi filmi olmasının arkasında hayatın anlamını sorgulatan bir film'' demişti. ancak ben filmin komedi yönünü daha fazla beğendim.
evet, aslında ne kadar şanslı olduğunuzu anlatmak gibi bir fikri var ama aynı zamanda komik de. ya da herkes gibi benim de izlemeden önceki beklentilerim çok düşüktü de o yüzden beğendim. spoiler
bir kumanda ile istediği her şeyi yapabilen bir adamın hikayesi ne kadar ilginç gelebilir ki. tabii ki basit bir komedidir diye beklentimizi düşürüyoruz. ve film bitince basit bir komedi değilmiş diyoruz. spoiler