Bu haftaki yarışmacılar. Faik (Soyman), Hale, Fide, Selda ve Salih.
Ama ben şu Hale denen kadına sinir oldum. Bir sürü insanın gözü önünde yemek ziyafeti veriyor, ona rağmen kadının beceriksizliği ve o sofra düzeninin rezaleti beni deli etti. Ulan benim gündelik soframın fiyakası buna on basar be. Göt kadar yuvarlak bir masaya eşek kadar tabaklar ve eşek kadar bir çiçek koymuş. Ortada ne bir garnitür ne bir meze. Gerçi onu geçtim, kadın, baharatlık, peçetelik, sürahi, su bardağı, ekmek filan gibi her sofrada mutlaka olması gereken malzemeleri bile koymayı akıl edememiş.
Ayrıca da programı sürekli izlemeye çalılşan biri olarak, şimdiye kadar, servisi bu kadar geç yapan bir ev sahibi hiç görmedim. Tamam mutfakta uzun süre oyalanan yemeğini o anda hazırlaması gereken tipler oluyor. Ama onlar en azından mutfakta hepsini hazırlayıp, bütün misfirlerine aynı anda servis yapıyor. Bu uyuz mutfağa gidiyor. 15 dakika sonra elinde tek bir tabakla geliyor. Tekrar gidiyor, 15 dakika sonra gene elinde 2. misfairin tabağıyla dönüyor. Böyle böyle 4 kişinin servisini yapabildi. O kadar beceriksizdi ki, kendine servis yapamadı zamanı kalmadığı için. Ayrıca masada hiç oturmadı.
Daha da o uyuz haliyle milleti eleştirmeye kalkıyor. Eee ne demişler "Bakmaz götünün samsağına çıkar dağın yükseğine".
Gelelim bu haftaki yarışmacılara. ilk günkü yarışmacı olan Zeynep Hamın'ın misafirlerine karşı güleryüzlü tavrı hoşuma gitmişti ilk gün. Ama geçen akşam naif, ince ruhlu Tamer Bey'in evinde hüngür hüngür ağlayınca şaştım kaldım. Kocaman kadın ana okuluna giden küçük, süslü ve kaprisli kız çocukları gibiydi. Ne saçma.
Ayrıca da Sena'ya da iyi birir gibi duruyordu ama sonradan çok kızdım. Kız, tam 2 kilo kıyma aldı ve bunun sadece 250 gramını yaptığı yemekler için misafirlerine kullandı. Çok ayıp. Milletin gözüönünde resmen hakkı olmayan bir şeyi iç etti. Sadece o değil bunu bir çok yarışmacı yapıyor. Meyve alıyorlar ama misafire değil kendilerine. Hele o iğrenç süslü arz ederim Hasan 3 market sepeti dolusu alışverişi sırf evi için yaptı. Bunlar bile benim gözümde yolsuzluk. Çünkü sinek küçüktür mide bulandırır.
Bu hafta favorim, beyefendiliğiyle Tamer Bey. (Ayrıca sözlük yazarlarının da adamcağıza top filan demelerine çok kızdım. ince ruhlu bir insanın ille de öyle mi olması gerekiyor. Diğer öküzler gibi olsa mutlu olacaktınız herhalde. Çok ayıp.)
Valla geçen haftaki yarışmacılardan (Merve'ydi galiba) Merve, resmen ağzımın iki karış açık kalmasına sebep oldu. Tıkanan lavabosunu, kürek gibi ellerini pompa gibi kullanarak açtı.Üstelikde bir yandan da sanki bu durumla ilk defa karşılaşıyor gibi "Hay Allah hiç böyle tıkanmazdı" dedi. Oysa elini pompa gibi kullanması o kadar tecrübeliydiki, (daha da önemlisi iğrennnççç)kesinlikle daha önce yönetemle açmıştı lavabosunu. Resmen midem altüst oldu. Bu arada misafirlerine karşı son derece nemruttu. Ne bir güleryüz, ne bir tatlı söz. Üstüne üstlük bir de misafirlerini çatal-kaşık çalmakla suçladı.Tirbiyesiz kız.
Bayram özel haftası, hakkaten bayram şenliği gibiydi.
Sahra Hanım'a hem kızdım, hem de bu durumu hak etti diye düşündüm kendi kendime. ilk yarışmada, (Daha kendi evine gidilmeden önce) ailesi balıkçı olan genç çocuğa, servis sanatının inceliklerini anlattığında, takdirimi kazanmış "Vay be bu kadın hakkaten güngörmüş" diye düşünmüştüm. Amma velakin, evindeki ziyafet onun sonu oldu. Hele de bayram yarışmasındaki performansı çok kötüydü. Yemekten çıkan kıllar konusunda pek yorum yapmak istemiyorum. Gerçekten, onun adına üzüldüm. (Bence kıllar, sofraya gelin duvağı gibi olsun diye örttüğü örtüden kaynaklandı)
Tabi ki bu bir yemek yarışması. Eşya yarışması değil. Ama ben yine de bale yapan, az buçuk sanatla iştigal eden bir insana, böyle bir evi yakıştıramadım. Eski Türk filmlerinde zengin göstersin diye kullanılan kenarı tahta oymalı rüküş koltuklar ve büfe çok sıradandı. Türkiye'de herhangi bir ev hanımının evi gibiydi.(Bunun parayla da ilgisi yok. Benim eşyalarım da nuh nebiden kalma. Ama işin içine estetik kavramı girince eskilik değil, farklılık ve hoşluk öne çıkıyor.)
Buzdolabını söylemiyorum. (Alt kapak elinde kaldı. Buzluk kısmını ise bıçakla kanırtarak açtı resmen) Herneyse bunu da geç, belki kadıncağız kazanacağı parayla yeni bir buzdolabı alacaktı.
Gelelim sofrasına... Herkese şık sofra aklı veren kadın, çorbayı, porselen çorba kasesinde değil, basit, çukur cam kapta servis etti. Üstelik çorba kaseleri de porselen değil, camdı. Masyı Türk bayrağı gibi düzenleyip, şark kurnazlığı yaparak puan toplamak istedi. (Güzelim bayrağımızı her yerde kullanıp bu kadar ucuzlaştırmanın anlamı yok. Biz Amerikalı değiliz. Onlar, bayraklarını don olarak bile giyiyor) Peçeteler yine çok kötüdü. Köy düğünlerindeki sağdıç mendili gibi. Bu arada su istendiğinde de sürahi yerine pet şişeyi masaya koydu.
Yemekleri, ellerini her birşeye daldıra daldıra yapması çok kötüdü. Ama, Kurban Bayramı'nda kavurma fena bir fikir değildi.
Nil'i geçen yarışmada kenar mahalle kızı Kezbana benzetmiş, ama sonradan (Umduğumdam iyi çıkıp) beni şaşırttı demiştim. Bayram yarışmasında gerçek yüzünü gösterdi.
Bir de benim anlamadığım, insanlar kafayı mı yemiş nedir bilmiyorum, yeni tanıdığı insanın boynuna sarılıyor. Çüş yani. Sanki kırk yıllık ahbabı. Çok yapmacık.
Nil'in koca poposu ve eğri büğrü slikonlu dudakları da feciydi. En çok da ne olursa olsun annesi yaşındaki Sahra Hanım'a yaptığı terbiyesizliğe kızdım. Kadını resmen yalnız bıraktılar Ümit'in evinde. Terbiyesizceydi. Umarım kendisine de benzer şekilde davranırlar. Böylece, ne kadar kötü bir şey yaptığını anlamış olur.
Nil ve Şenginar kırıta kırıta Ümit'e yardım etti. Bu yardım talebinde bulunan bir kadın olsaydı.Kırk kere laf ederlerdi. Ümit'e her türlü yalakalığı yapıp, ondan sonra da, 3 puan verdiler. Kötü Naim bile onlardan dürüst çıktı.
Bu arada Nil, Ümit'e bariz bir şekilde asıldı. Yüz bulamayınca da "Ümit'i abi gibi görüyorum" muhabbetine girdi. Biz de bunu yemedik. Damak tadımıza uymadı. Sıfır puan.
Selami Karaibrahimgil hakkaten değerli bir şahsiyet. Ama ben ona değil de, yine karaibrahimgil familyasından başka bir ismi anmak istiyorum: Suavi Karaibrahimgil. (Sakalla olmayanı) Kendisi, Selami Bey'in kardeşi, Nil'in ise kıymetli babaları olur.
Duyamıyorum Melodi Hani,
Bence Bu Müzik Değil Müzikomani
Sapanca Sapanca
Geldim Sana Tek Tabanca
ve
Kobra Kobra Konuş Benimle
Dobra Dobra
gibi muhteşem eserleri Türk müziğine hediye ederek bizleri güldürmüştür. Allah'ta onu güldürsün. Şimdi bildiğim kadarıyla müzikle uğraşmıyor, ama bu zengin fantazi dünyasıyla dolu genlerini kızı Nil aracılığıyla devam ettiriyor.
Ne demiş atalarımız "Ağaca Çıkan Keçinin Dala Bakan Yavrusu Olur".
7. hafta yarışmacılarından kezban gibi görünen nil beni epey şaşırttı. Umduğumdan daha iyiydi. Hem kişilik olartak hem yemekleri hazırlayışı. Kızağıza haksızlık ettiğimi düşündüm.
7. haftanın en kılı tombul Sevda'ydı. Çok itici, tane tane konuşarak bir şey yaptığını sanıyor ama ne yazık ki,tam bir kenar mahalle kızı. Düzgün konuşmak için çok çaba sarf etse de olmuyor. Görünen köy lılavuz istemiyor.
Bu haftaki yarışmacılardan ilker bey efendi duruyor.
Kendini güzel sanan Nil, tam bir kezban. Köyden indim şehire misali bir tip. Evet hafiften neydi kızın adı "o şimdi asker canı neler ister" diyen. işte onun biraz karikatür haline benziyor.
ismi galiba Sevda olan bayan yarışmacı iyi bir ev hanımı olmaya aday.
Pazularıyla gelecek vadediyor. Yakın gelecekte, daha da tombullaşıp bir iki çocuk doğurup (aynı oranda kocası da tombullaşacak) ve birbirlerine "aşkım aşkım" demeye devam edecek gibi görünüyor.
Ha bir dipnot daha o şık elbise, adeta bir pandaya giydirilmiş gibiydi. O kadar tombul pazularla öyle dekolte senin neyine be kardeşim?
Allah aşkına bu Turkcell, kendilerine yönelik şikayetleri bir dikkate alsın yahu.
Hangi müşteri hizmetleri bu kadar şırfıntı gerizekalılarla dolu. Üstelikte yaptıkları eşekliğin (Valla hayvan olan gerçek eşekcikler, ne olur kusura bakmayın bu benzetmeyle aslında size hakaret etmiş gibi oldum. Ama başka bir sıfat bulamadım kusura bakmayın) farkında oldukları için yüzlerine tükürseniz yağmur sanacaklar. En kallavi küfürleri savursanız dahi, haspalarım sanki sinirini aldırmış çif köfte misali cıvımaya devam ediyorlar.
Hangi müşteri hizmetleri servisine ulaşmak bu kadar çıldırtıcı. Turkcell müşteri hizmetlerine ulaşmak yerine Obama'ya ulaşmayı denesek, valla bu kadar sinir krizi geçirmeyiz.
Bu sinir bozucu Turcell ekibinin tez zamanda şeytanından bulmasını dilerim.
Bu arada Burcu'yu es geçmemek lazım. Aslında efendi efendi konuşsa fena bir insana dönüşmeyecek olan bu hanım kız, "Kırıtarak" konuşmak uğruna ağzını şekilde şekile sokarak aniden uzaylıya dönüşüyor. Kızı dinlerken ağız hareketlerini takip etmekte zorlandım.
Yemeklerini hazırlarken giydiği ufak paçalı tavuklara benzeyen pantolonu, hiç ergonomik değildi. Bir de misafirlerini uyuzluğundan adam gibi ağırlayamadı. Kendisi şık ayakkabılarıyla evin içinde tıkır tıkır arz-ı endam ederkene, zavallı misafirlerine koca evde terlik bulamadı. Çok ayıp. (Bi tek kıl Naim'e terlik bulabildi.) Diğerlerine ağzını yayarak "Aaaa bi bakayııım" diye kırıtarak oyaladı. Sonrası, terlik melik merlik hak getire. Geri yanı heç yok.
Yarışmayı başından beri izliyorum. Kıssadan hisse gibi valla her bölümü. ilk yarışmacılardan eczacı ev hanımı Gaye'ye sinir oldum. Kadın kırk yıllık ev hanımı, hazır yufkadan börek, pilav ve puding yaptı. 10 yaşındaki tüyü bitmemiş bebeler bile bu menüyü yarım saatte bitirebilirken, koca kıçını kıvırarak güç bela halletti. Acayip uyuzdu.
Romen gacısı Figen'in karşısında yemek yiyebilmek cesaret ister. Kadın bütün yemekleri döke saça yedi, üstelik habire ağzında yemek varken konuşup duruyordu.
Aynı haftadaki genç kız, (yanağında ben olan) çok kıldı. Yemekleri kakaya benzetmeler vs. tavırları çok itici ve saygısızdı.
Naim, şu ana kadar gördüğüm kıl yarışmacılar listesinde top 10'a aday olabilecek kıvamdaydı. Acayip dedikoducuydu. (ama hakkını yemeyeyem, şu ana kadar yapılan en mükemmel servist ve yemekleri o yaptı. Bi de amerikan servis yerine şık bir sofra örtüsü kullanıp, çeyizinden çıkardığı gümüş çatal kaşıkları tozunu yıkasa daha da iyi olurdu)
Nika ve Hasan Çiftçi'ye ise yorum yapmıyor, kendilerini Allah'a havale ediyorum.