"istanbul modern sinema, 24 - 27 haziran tarihleri arasında ispanyol sinemasının çok özel bir bölümünü gün ışığına çıkaran gizli: franco ispanyasından kaçak filmler başlıklı programı sunuyor.
franco döneminde bir grup bağımsız yönetmenin faşist rejime karşı el altından ürettikleri filmlerden oluşan program, ilk kez türk izleyicisiyle buluşuyor.
programın açılış günü olan 24 haziran perşembe günü saat 17:30da istanbul modern sinemada sinema eleştirmeni alin taşçıyan, erkekler için tarla filminin yönetmeni mariano lisa ve programın küratörü manuel barriosun katılacağı franco ispanyasında sinema konulu bir söyleşi gerçekleştirilecek."
8 haziran 2010 tarihinde istanbul'da yaşanan sel felaketinde, kadıköy'deki kurbağalı dereye kapılıp kaybolan ve kendisinden hala haber alınamayan belediye işçisi. öldüğünden emin olunan ancak iki gündür cesedine ulaşılamayan mevlüt macit'in ailesi tahmin edileceği gibi perişan. bağlı olduğu ataşehir belediyesi'nin ilgisizliğinden yakınıyorlar.
mevlüt macit'in kardeşinin şu sözleri durumlarının ne kadar kötü olduğunu açıklar sanırım;
- bir insan denizden çıkacak cesede sevinir mi? abimin cesedinin bulunduğu gün bizim en mutlu günümüz olacak, yarın da doğum günü zaten.
mevlüt macit ( 10 haziran 1965 - 8 haziran 2010 ) üç çocuk babası, kayıp.
işkencede öldürülmüş bir insandan bahsediyorsak eğer- ki söz konusu işkence belgelenmiş ve devlet tarafından da kabul edilmiştir- insanlık onurunun ne derece ayaklar altına alındığından şikayetçi oluyorsak, eurovision'da beğendiğimiz şarkı ermenistan'ınki ise, "bütün kürt'ler pkk'lı değildir" diyorsak, ırkçılığa karşıysak yazdığımız entrylerde, yüzlerce insanı katletmiş bir insanın yaptıklarını eleştiriyorsak, karı kız muhabbetinden önce insanlıktan bahsediyorsak, vatanseverlik adı altında yapılan şovenistliğe karşıysak, kanıtlanmış şeylerin hala iddia olduğunu düşünenlere laf anlatıyorsak, yani kısaca var olan bozuk düzeni korkusuzca eleştiriyorsak ve bunun karşılığında bizim yazdığımız bu entryler kötüleniyorsa bu kesinlikle faşizm ile alakalıdır ve kötüleyen de faşisttir.
kimse çıkıp da düşünce özgürlüğüdür, istediğini düşünür demesin. düşünce özgürlüğü insanları katletme hakkı vermez kimseye, işkence yapma hakkı vermez, işkencileri pohpohlamak hakkı vermediği gibi.
hadi eksileyin şimdi, yaptığım bu sosyolojik genellemeyi kanıtlayın da kolaylayın işimi. gösterin ne kadar gerçek olduğunu söylediklerimin. çıkarın içinizdeki faşisti. e hadi!
eğer söz konusu cezaevi f tipi ise bu cezaevinde türkü söylemek yasaktır aynı zamanda ceza alma sebebidir. "gereksiz yere" türkü söylediklerinden dolayı mahkumlara 3 ay iletişim cezası verilir ki bu da üç ay boyunca telefon açamama( ki haftada 10 dakika konuşma hakları var zaten), mektup gönderememe ve alamama anlamına gelir.
gereksiz yere tanımını yapan cezaevi yönetimi gerekli saatleri belirleyip mahkumlara dağıtmış da "şu şu saatlerde, şu şu nedenle türkü söyleyebilirsiniz ama gerisi gereksizdir." mi demiş ki sonra da çıkıp ceza veriyor? bu gereklilik neye ve kime göre belirleniyor bunu da sorgulamak lazım.
mesela bir örnek verelim;
"çhd* istanbul şubesi avukatları; edirne, bolu, kocaeli ve tekirdağ 1 ve 2 nolu f tipi cezaevlerinde kalan tutuklu ve hükümlülerle yaptıkları görüşmeleri raporlaştırdı. raporda, tekirdağ 2 no'lu f tipi cezaevi'ndeki 5 hükümlüye uygulanan ilginç cezalar da yer aldı.
raporda, 49 yaşındaki n.ö.'ye bir elazığ türküsü olan "hüseynik'ten çıktım seher yoluna", b.ö. isimli mahkuma da "mahpushane çeşmesi" isimli türküyü "gereksiz yere" söyledikleri gerekçesiyle 3 ay iletişimden men cezası verildiği belirtildi. iki mahkumun daha önce de "gereksiz yere" türkü söyledikleri için toplam 9 ay iletişimden men cezası aldıkları da ifade edildi. f.ö. ve h.ö. ve d.ş. isimli mahkumların da türkü söyledikleri için ceza aldıkları kaydedilen raporda, iletişimden men cezası alan tutuklu ve hükümlülerin telefon açma hakkı, mektup gönderme ve alma hakkı kısıtlanıyor."
öncelikle çoğunlukçu demokrasi* kötünün iyisidir sadece. sadece belli bir kesime ya da çok olabilen kesime hitap eder, onları mutlu eder diğer bir deyişle. az olan*, farklı bir etnik kökenden olan grupları* saf dışı bırakır ve bu yönüyle asıl demokrasi kavramıyla ters düşer, bir köşede mutsuz ve haksızlığa uğramış bir kesim insan bırakır mutlaka. işte bu noktada oydaşmacı demokrasi demokrasinin en güzel türlerinden biridir, devlet yönetiminde alınan kararların oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle alınmasıdır. bu sayede tek bir baskın grubun oluşmasını engellemiştir. tek bir dine, tek bir düşünceye, tek bir coğrafyaya hitap etmeninin önüne geçmenin yoludur. en kesini de ülkemizdeki temsili demokrasi uygulamasından kat be kat faydalı olduğudur. iktidar ve muhalefet kavramlarını "ülke yönetimi içinde" en aza indirebilmek için seçilmesi gereken yöntemlerden biridir.
