Sokakta oynamadan buyumektir. O sokak oyunlarini hic bilmem mesela.
ya da gece korkunca kalkip karanlik koridoru gecip annemlerin yanina gidemezdim.
Evde tek basimayken alt kata inemez veya catiya cikamazdim, surekli bodrumdan sesler geliyormus gibi hissederdim. Mutfak pencereseninin perdesini hep kapali tutardim ki buyuk bir korku filmi klisesini surekli zihnimde canlandirmayayim.
ve daha bir suru eksisi var. Artisi? Evet lisede evden kactigimda kimse fark etmezdi geceleri. Ama arabayi garajdan cikarirken sesi duyulacak diye odum patlardi.
Odamin camindan agaca, oradan asagi atlamayi; tuvaletin camini sokup etekle de olsam oradan eve girmeyi, cantamda tornavida tasimayi, her turlu bahce duvarindan atlayip kameralarin kor noktalarindan veya otomatik isiklara gorunmeden ilerlemeyi ogrendim. Bunlar artiysa, evet artilari olabilir.
sevgilim bana hediye alaliyorsa bu hediye kitlelerin gozunu boyamak icin baskalari tarafindan karar verilmis aleleade bir gunde olmamali. Bir sey gormeli gecerken bir yerden, ansizin aklina dusmeliyim. Ecem bunu sever demeli, oyle almali.
Dunya mali dunyada kalir sonucta. Bana saf ask lazim.
hakkında yüz binlerce satır, paragraf, sayfa, kitap yazılabilecek fakat asla tam anlatılamayacak şey.
benim bu konuda tek bir isteğim var ama. tanrım lütfen baba olmayı beceremeyecek insanların spermlerine sahip çık. sonra biz üzülüyoruz, biz sürünüyoruz. sadece sözde baba olan birinin yaptıkları hem eşine hem çocuklarına zarar.
"insanlar yalnızca kendilerinin hissetmediği acıları çekenleri teselli edebilirler." demiş.
o kadar haklı ki. bir arkadaşım var, acı ile yoğruluyor günleri. aynısını çok yakın zamanda yaşamış bulunduğum için sadece anlıyorum ama teselli edemiyorum. kilitleniyorum. hiçbir şey diyemiyorum ve kendimi çok suçlu hissediyorum. bisküvimin kreması benim.
"Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki."
"Size japonya'da yaşadığımızı hatırlatırım: normal, demokratik bir ülkede, bir muz cumhuriyetinde değil. Bir politikacı ne kadar etki sahibi olursa olsun, gene de bir gazeteciyi öyle kolay kolay susturamaz. Fazlasıyla tehlikeli bir şey bu, ayrıca susturduğunu varsaysak bile, bu tür yöntemlerin kullanılması er geç, istenenin tam tersi sonuç doğuracak bir öfke yaratır ve bu da, toplumun dikkatini, eninde sonunda gizlenmek istenen şeyin üstüne çeker."
"Kadın, erkek toplumunun kadınlar için yarattığı imge kafesinde tutukludur. Bu nedenle kadının özgür olabilmesi için o tutukevinden kaçıp kurtulması gerekir. Çoğu âşıklar: “Aşk, sevdiğim kadını değiştirdi, onu değişik bir varlık yaptı” derler ki, doğrudur. Aşk, kadını değiştirir, hem de nasıl! Eğer sevebilecek kadar yürekliyse kadın, dünyanın kadınları tutuklamak için yaptığı kafesi kırar, geçer."
birden fermuarını çözdü, pantolonunu aşağı indirdi. sonra da külodunu çıkarttı. beni nasıl aşağılayacağını biliyordu, ama öfkesini kontrol edemiyordu da: "hadi gel, gir içime, hadi hakkındır, beni evine aldın ya, beni o soğuk sokaklardan kurtarıp getirdin ya buraya, gir içime hadi..." diye bağırmaya başladı... karanlık yerimin bu denli zorlanması öfkeden deliye döndürmüştü beni. ona tam, "yeter artık, yeter, bitir bu oyunu" diye bağırırken cinsel organının çevresinde, kasıklarında, karnının altında derin sigara yanıklarını fark ettim... işte o anda öfkem gülünç geldi bir an bana, gülünç ve acınası... o ise adeta acıyla kıvranarak ve soluk soluğa, kendiyle konuşmaya devam ediyordu. "gir içime, ama sigara söndürme oramda, duyarlı yazarsın ya, içime gir hadi..." yıllardır biriktirdikleri dökülüyordu ağzından. sesi kesildi öylece kalakaldı bir süre.
yavaşça koluna girdim. yatağına kadar götürdüm. hatırladığı her şey onu bitkin düşürmüştü. pijamasını giydirdim. üzerini örttüm, gözyaşlarını sildim... "hadi içime gir, içime girmiyorsan, gömleklerini ütülerim, bulaşıklarını yıkarım istersen," diyen dudaklarını susturdum. yüzünü hiçbir zaman unutmamak için ona bütün benliğimle, ruhumla baktım. sevdiğim kadınlara verdiğim bütün o "az zarar"lar onun yüzünde kaskatı, tesellisi imkansız bir acıya, acının gerçek, sahici imgesine dönüşmüştü. eğildim ve o acıyı öptüm, dudaklarım parçalansın, bu acı beni ne yapacaksa yapsın ve ben artık böyle kalmalıyım, diye öptüm...
bir lanettir. ciddi anlamda şeytanın bir laneti olduğunu düşünüyorum.
bütün gün italyanca ilahi söylemekten, dinlemekten; ingilizce ve fransızca konuşmaktan hem kafam allak bullak oldu hem midem bulandı; bana bir baş ağrısı armağan etti. gözlerimdeki kılcal damarları dikine kesmek, kafamı vücudumdan ayırıp buzlukta muhafaza etmek istiyorum.
bütün ışıkları kapattım, siyah perdelerimi çektim bahçedeki lambanın ışığı bile gelmesin diye, ekranların parlaklığını minimuma getirdim. nolur üzerime ağrı kesici atın, ya da tanrım lütfen al canımı kurtulayım.
Merhaba sevgilim,
Gökyüzündeki her bir yıldız geceleri bana senin kokunu taşıyor. Sanki Gece bizim için güzel
ve gece ikimizde çok güzeliz..
Şarap gibiyiz,
Dolunayda yakamoz gibi
Masmavi bir sahil kasabası gibi..
Kalü Bela’dan tanışan iki aşık gibi..
Nefes gibi…
Ölüm gibi…
Bil istedim…
Omuz çukurundan öperim.*