Dendromys
537 (ordinaryus)
yedinci nesil yazar 7 takipçi 93.91 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    chris pureka

    1.
  1. adını yanlış yazdığımı düşündürecek kadar şaşırttı daha önce açılmamış olması başlığın.

    oldukça başarılı folk müzik sanatçısıdır.

    0 ...
  2. bıoshock infinite

    1.
  3. 4-5 gün içinde bitirdiğim derinliği olan oyun. hikayesi hayli başarılı ve ilginç sırf onun için oynanabilir.
    0 ...
  4. kaçamak notlar

    1.
  5. fırat baskıcı'nın fazlasıyla güzel denemelerden oluşan kitabı. belki günün birinde fark ettiklerinizi vurucu bir şekilde yüzünüze çarpıyor. daha derine inmenize vesile oluyor. biraz karıştırayım diye elime aldığım ve bırakamadığımdır ayrıca.

    kapağındaki "ve gerektiği kadar yaşamak imkansızdı..." ile karşılar sizi.
    1 ...
  6. hissizlik hissi

    1.
  7. acı eşiği,mutluluk eşiği gibi çeşitli eşikler aşıldığında vuku bulan haldir.
    2 ...
  8. arkadaşlar arasında

    1.
  9. gökhan horzum'un yönetmenliğini yaptığı salih bademci , ibrahim kendirci , fırat albayram , sertan erkaçan ' ın oynadığı dram komedi türünde olan ve 20 aralıkta vizyona girecek filmdir.





    3 ...
  10. gençlere format atmaya çalışıyorlar

    1.
  11. soluk hissiyat

    1.
  12. Zor koşullardan ,o güne dek içleri başkalaşmış ama oldukları yerde kalıplaşmış engellerden,engellemelerden bahsedilmiş sonraları biraz gülünmüş eve dönüş yoluna geçilmişti. Yine o gecelerdendi Afrika da yada bilmem nerde ki çocuğun gözlerine baktığımız o fotoğraflardaki “sanattan” hoşnut olup çıktığımız sergiler gibi bir gece. ilerleyen yıllar sonrasında yani denilebilirki tecrübeyle sabit ;beklentiler az tutulmalı az şey isteyip daha azına erişip daha fazla mutluluğa kavuşmalı. Böyle olmalı. Yada öyle olmalı. Bilmiyorum. Kilometrelerce koşulduğunda tüm o yorgunlukla durup birkaç dakika nefeslenmek sonrasında birkaç yudum su içip aynı tempoda kendini bulmak , suya daha doyamamışken akıldaki çok içersem karnım ağrır düşüncesi ve anlayamadan aynı yorgunluk. Bunlara rağmen bir sürü koşan insan, yürüyenler yada umursamayıp suyun keyfini çıkaranlar.karınları ağırsada sonrasında icabına bakarlar çünkü o an suyun keyfindeler.


    Kafada genel kanıyla saçma sapan bu düşüncelerle eve girip o melankolik havayı bir üst seviyeye çıkarmak adına güzel klişelere sarılmak -gizliden gizliye- iyi gelir diye, 3-4 adet mum,bir şişe şarap biraz kitap üç beş müzikle evin bir köşesine oturmuştum.

    Bir yandan yüklenen suçluluk duygusu,Vicdan muhakemesi …sebebi olmak zorundaymış gibi illaki o bunalımın, neden kaygısı vücutta hakimiyet bulamadan yenik düştü.Düşecekti elbet.ruhani boşluk hissinden üstün sebep uzak olmalıydı.ikisini dengede tuttuğum gün mutlu olacaktım bana göre ki bu büyük bir yalandı. Hem idealizmin denizinde kaybolmalı hem de bu kayboluşa içerleyebilmeliydim. Önüme çıkan somut engelleri yıkabilmeli ama aynı zamanda ruhumu başka başka sebeplerle alt üst edip toparlayabilmeliydim. ikisi aynı anda mümkün görünmüyordu. Ayrı ayrı düşünülmüyordu. Sorun çözüme kavuşamıyordu üstüne zamanda durmuyordu.

    Biliyordum ki yarın olduğunda sindirilmiş duygularım ve düşüncelerimden çok uzakta dışarı çıkacağım ve karşılaştığım her hangi biriyle öyle güzel sohbet edeceğim ki kendimden tiksineceğim. Gereksizliğin alasını yapacağım ama biliyorum ki böyle olacak. Yoksa bende selam vermeden geçmek istiyorum köşedeki bakkal ablanın yanından. Bende sürekli gittiğim mekana girerken çok görmek istiyorum o gülümsemeyi. Mevzuya ortak olamadan düşüncelerim alıp başını oradan oraya atlıyor. Birini tutup yakalayamıyorum ki açıp derine ineyim.Biri hasbelkader sorun ne dese diyecek kelimem yok bir bunu biliyorum birde yarın her şeyin normale döneceğini.Nasıl bir normalle karşı karşıya olduğumu değil elbette.

    Kötü bir gece değil. Yıllar sonra tasvirini yapıp gülümseyeceğim bir gece yaşıyorum. Uyumadan önce mumlara,şarkılara,şaraba ve kitaplara teşekkürlerimi sunuyorum birkaç kelam ediyoruz belki gizliden gizliye yine. Bu kadar suyu yeterli görüyorum bünyeme karnım ağrımadan uzaklaşıyorum küçük alanımdan renkli odama.

    (bkz: söykü dergisi sayı 22 mum)
    4 ...
  13. 15 eylül 2013 kadıköy polis saldırısı

    1.
  14. gündüzden akşama dek forumfest ile birlikte şarkılarla,türkülerle olaysız bir şekilde tepkilerini belirtip yitirilen canlar anıldıktan sonra etkinliğin bitimiyle boğaya yürüyen binlerce insana uyarmadan,ve sebep yokken biber gazı,toma ve plastik mermiyle saldıran polisin bu geceki terörüdür.

    bildiğim kadarıyla iki gazeteci yok yere göz altına alındı. en az 6 kişi plastik mermiyle vuruldu.bir yaşlı astım hastası öğretmen fenalaştı ve daha nicesi ara sokaklarda darp edildi. aşırı kullanılan biber gazından bahsetmeye gerek yok sanıyorum.olaylar hala devam ediyor. artık defolmalı ve yaşadığın ahır neresiyse oraya gitmelisin polis bu artık emir kulluğunu aştı geçti gitti.

    https://twitter.com/rabia...79341498627932160/photo/1

    https://twitter.com/_Tmmo...79342429838929920/photo/1

    https://twitter.com/yasmk...79341390234148864/photo/1

    https://twitter.com/Red_G...55939019378544640/photo/1

    https://twitter.com/tomag...79326880907669504/photo/1

    https://twitter.com/harun...79348568391553024/photo/1

    https://twitter.com/sinan...79342680444395520/photo/1
    3 ...
  15. kristal döngü

    1.
  16. Kendimi yalnızlaştırmak adına fırsat kolladığım günlerden birindeydim. Bir boşluk arıyor ve kaçmaya çalışıyor, olmayan planlar yaratıp, herkesleşip yoğunluğumdan gem vuruyordum. Yalnızlığın getirdiği rahatlamaya kavuşup, özlemimizi giderdikten sonra, sıra dâhil olmadığımı savunduğum çembere gelmişti. Biz olamamanın verdiği ruhsuzluğumla onlardan bahsediyordum kendime. Onlar hep duyarsızlardı, onlar hep yalancı, sahtekâr, korkak ve bir sürü şey daha. Sonra yanı başımdan geçen bir grup arkadaşın kahkahalarını işitip uyanmıştım. Evet. onlar ki tüm bunlara rağmen mutluydular. Bu bir kabiliyetti. Yoksun olduğum ve kazanamayacağım bir yöndü. Onlara küfredip, özür diliyordum kendi kendime.

    “Bana ne!” diyerek sert çıkıyordum yine kendime. Ve yürüyordum cevapsızlıkla harmanlandığım ruhsuzluğum ile birlikte.

    Sorularla yaşıyor, çelişkilerimde boğuluyor ve sık sık gülüyordum. Dudakların kulak istikametinde yol alması beni bazen zorlasa da alışkanlıklarımdandı. Adı mutsuzluk değildi. dipte olma durumu olarak adlandırılamayacak kadar normaldi. Bakışların boşlukta donup, düşüncelerin sıvılaştığı bir an istem dışı ayağa kalkıp yürümeye başladım. Gözlerimi hafifçe kısmıştım kalkışıma ancak, üzerinde çok durmadım. Yapacak bir işim yoktu ve ayaklarıma saygı duyarak yürüdüm.

    Hava güzeldi. Hava sanki ilk kez güzelmiş gibi güzeldi. Hava aslında sadece güzeldi.


    Bir banka oturdum ve kayda değer bir şeyler arayarak etrafı izledim. yine bulamadım dediğim anda, yeni yürümeye başlamış ufacık bir çocuğun yem partisi yaptıkları bir sıra kuşları kovaladığını gördüm. Güldüm. Öyle sahte değil. Ciddiyetle güldüm. Yine ayaklarımın kalkışına ayak uydurdum ve hepimiz çocuğun yanına gittik. Ayaklarım, beynim ve kalbim olarak. Biraz daha yakından izledim. tüm saflığıyla kuşlara yem atıyor, gelmelerini bekliyor, kovalıyor ve gülüşlerinde kayboluyordu. Yanında annesi ve babası olduklarını tahmin ettiğim iki kişide tebessümleriyle gözlerini ufaklıktan ayırmıyorlardı.
    Yavaşça klasik hüzünlerin büyütüldüğü noktaya, deniz kenarına gittim. Hafiflemek istiyordum. Sınırsız olmadığını bildiğim maviden umut arıyordum. Öfkesizliğin zorluğunu yaşıyordum. Biraz sinirlenip onlardan bahsetmek istiyordum, fakat bu kez olmadı.

    Onlarsızdım. Biz olamadan onlarsızca oradaydım. Bendim. tek. yalnız. sadece ben.

    Çocuk geldi gözümün önüne, yine güldüm tüm ciddiyetimle. Sınırsızca karmaşıktım. Sonra başka bir çocuk geldi gözümün önüne o değildi. kendi çocukluğumu düşündüm. Her sabah gözlerim açılmadan yem verdiğim muhabbet kuşum uzoyu düşündüm. yine güldüm. bugün çok gülmüştüm. Tüm bu seri git gellerde sallanıyordum. Geriye gidiyor, çocuk olan benle kahkaha atıyor, bugüne geliyor yüzüme bakmıyordum.

    Evime doğru biraz seri adımlarla giderken, hayvanların satıldığı bir dükkana gittim. hayvanların satılıyor olmasına içlenmiştim. ama yinede gittim. çünkü zaten tümüyle tutarsızdım. muhabbet kuşu aldım. sanki uzonun akrabasıydı. çok benziyorlardı. kafeste aldım. kafes aldığım içinde içlendim. bencilce, ondan habersizce ,para ödeyip üstüne üstlük kafese soktum. Eve gidip rahat etmesi adına yapılabilecekleri yaptım ve onu kafesiyle birlikte koltuğa oturtup karşısına geçtim. bir isim vermedim yavru değildi neticede kendi ismini belirleyecek yaşta olduğunu düşündüm. sınırlandırılmış dünyasında kendimce onu özgür bırakıyormuş gibi yapıyor ve içimi rahatlatmaya çalışıyordum. fayda sağlamıştı, vicdan muhakemesi yaptım ve rahatladım.


    Hızlıca, kendimi bulamadan kaybettiğim gün geldi hatırıma. eve girip çıkan insanların dosdoğru bakınca bacaklarını görecek yaştaydım. Aptal değildim. Sadece düğünlerde gördüğüm insanlar dahi oradaydılar. “Vah vah!” diyen teyzeler, ağlayanlar ve ağlayamanlar. Herkes oradaydı; annem, babam, kardeşim dışında herkes. Sonraki günlerde yoktular. Elimde uzo, diğer yanımda çantam dayımlara çıktığım yolculuk ve eski evimizde bıraktığım aslım. uzoyla titreyerek; kokusunu özlediğim annem, yanaklarını sıkamadığım babam ve büyüyüşünü izleyemediğim kardeşim için ağlıyordum.
    Bugüne baktım ve öfkenin gelişiyle biraz rahatlamıştım. Değişime ihtiyaç duydum, değişen bir şeyler olmalıydı. Fiziksel büyüme ve çıldıracakmış gibi olma hissi dışında değişime yer yoktu bünyemde. Bir ben vardım, bir muhabbet kuşum , bir kabul edememe halini rahatlıkla kabul etmişliğim ve bitirilmesi gereken bir hikaye...eften püften gayeler yaratma çabamın da yersizliğini anlamıştım. Bu esnada gözüm aynaya ilişmişti, yüzüme tükürmek istedim. yolda görsem kendimi tanıyamayacak haldeydim.bir türlü senkronize olmamıştık kendimle,kurallı bir cümle gibi de olamamıştık. Her zerreden ayrı bir ses yükseliyordu. bıraktım hepsini. “ne haliniz varsa görün!” dercesine def ettim.
    ayağa kalktım. kafesi cama götürüp kapısını açtım. Şimdi özgürdü. Kargalara yem olsa da neticede özgürdü.

    Ve şimdi yılların ağırlığını kahkahayla attım.
    4 ...
  17. yabancı değnek

    1.
  18. ***
    Hafif melankolik ruh halinden mutlu oluyormuşçasına atıyordu adımlarını adam. Bilinçsizce sokağa çıkmayalı epey bir vakit olmuştu. Rast gele girilen sokaklar,sakin yürümenin verdiği rahatlık, daha önce defalarca geçmesine rağmen ilk kez gördüğü evler ve soluduğu havanın tazeliği biraz şaşırtmış ve mutlu etmişti onu.

    Sanki az evvel yaşamının büyük çoğunluğunu kaplayan anılarındaki o dostları, o sevgiliyi silip atan adam değildi. Mutsuzluktan ziyade özgürleştiğini hissediyordu, yorulmuş ruhunu kendi elleriyle onarmıştı. Yeni gelmiş sıcacık bir rol almıştı hayattan. Ellerinde tuttuğunda, sıcaklığından yansa da umurunda değildi.

    Ayakları onu nehir kenarına götürmüştü. iki tek atıp, kendiyle kutlamayı düşündü zafer saydığı yenilgisini. Nehrin akış hızına paralel olarak arındığını hissediyordu. Siparişi masaya gelmiş ve düşüncelere karışmış tebessümüyle seyre dalmıştı. Çok geçmeden masaya bir kadının gelip oturmasıyla irkildi. Anlamaya çalışırcasına kadını izlerken:

    -yanlış oldu sanıyorum, sizi tanımıyorum.

    Gülümseyerek cevap verdi iri gözleri ve umursamaz tavrıyla kadın:

    -yanlış olmadı ve evet bende seni tanımıyorum.

    Adam şaşkınlık içinde beklerken, kadın garsondan satranç istemişti.

    -bu kadar şaşılacak ne var anlamıyorum, belli ki birini beklemiyorsun, oturmuş huzur arıyorsun. Huzurun nehirde olmadığından bihaber olmalısın. Efkâr da saadette getirmiş olsa buraya seni, paylaşıp arttıracak yahut azaltacak kimse yoksa… Olmaz.

    -Neden? diye sordu adam. Neden bunu yapıyorsunuz?

    Yine rahat tavrıyla cevap verdi kadın:

    -gayet basit. Seviyorum hiç tanımadığım biriyle satranç oynamayı, bir sonraki hamleni bilmiyorum ama bir daha oynarsak bileceğim sonrakinde ve keyif aldığım bu oyun repliklerini ezberlediğim bir filme dönüşecek. Dikkatle baktığım yabancı gözlerin bana konuşmaya başlayacak ve büyü bozulacak. Yani; kendim için.

    Sadece gülümsemişti adam. ilk ve son kez aynı masada oturduklarının bilinciyle son derece keyifle sürdürdü oyununu. Hamlelerinin önemi yoktu ya da arka masada hiç susmayan bir grup arkadaşın seslerinin yahut yan masalarında ki el ele, diz dize oturan bir çift sevgilinin. Yıllardır birlikte yaşamaya alıştığı o öfke kaybolup gitmişti bir anda. Sürekli aynı sohbetlerde boğulan dostlarıyla onu başkalaştırıp, büyük beden kıyafetin içine sokmaya çalışan sevgilisinden ayrılmış, onu yaşlandıran işinden istifa etmiş yani; kendince bozuk paralardan kurtulmuş ve başlı başına o olarak yoluna devam etmeyi seçmişti. Ne kadar doğruydu yaptıkları? Bilmiyordu. Bildiği tek şey iyi hissettiğiydi.


    Defalarca satranç oynamıştı. Özellikle küçükken en keyif aldığı oyundu. Hiçbir zaman çok iyi değildi, tesellisi babası ve dedesinin deneyimiydi ancak; böylesine bir paylaşım olduğu fikrine kapılmamıştı. Yüklediği anlamlara içten içe gülse de, özelleştirme hakkına sahipti. Suskunluğun ve gözlerin birbirine değişi bu denli bir haz vermemişti ona.
    Kadın arada nehre dalıyor, şarabını yudumluyor lakin çoğunlukla adamın gözlerine kilitleniyordu. ifadesiz bir çehrenin sessizlik içinde konuşuyor olması büyük meziyetti adam için. Büyük bir heyecan duysa da önemi yoktu karşısında ki kadının güzelliğinin. Kendiyle öylesine bağra çağıra kavga ediyordu ki, orada ki her şey bitti dediği anda ortaya çıkan mucizelerdi.

    Hayatta hiç risk almamış, önüne hangi yemek konulmuşsa onu yemişti düne kadar. Hayat üzerine kafa yormayacak kadar kalpazandı. Basit düşünmeli ve basit yaşamalıydı. Sadece 1 saniyeyi hatırına getirdi sonra. Hayatını olduğu gibi tepe taklak edip, her şeyi silip attığı o saniyeyi. Bir anda ruhunun parça pincik edildiği hissine kapılmıştı. Ve hiçbir şey söylemeden şekillendirilmiş bedenini orada bırakıp güçlükle kurtardığı ruhunu alıp, gitmişti. Sevginin üstünlüğünü düşünmüştü çok kereler, uğruna yapılanları, ama bir sınır varmış bir nokta ki uçlarda, geçildiği zaman gözü karartan, yok saydırıp, tüm kaldığı vakitleri 1 saniyede gitmesini sağlayan.

    Oyunu kaybetmişti. Umursamadı. Birbirlerini hiç unutmayacaklarını biliyorlardı. Özel bir andı onun için ve tekrarlandığında biliyordu ki değişiverecekti her şey. Birbirlerinin hayatlarına ses çıkarmadan dokunmuş ve iyileştirmişlerdi. Köprüleri, satranç olmuştu. Masadan aynı sessizlikte kalkıp gitti kadın. Gidişini izlemek dışında bir şey yapmadı.

    Hayat en ihtiyaç duyduğunda gözünü kırpmış ve onu adeta yüceltmişti. Ortada duran piyona kitledi gözlerini. Şah olma arzusunu bir kenara bıraktı ve piyonun zamanı olduğunu düşündü. Vakit varken huzur çalabilirdi belki biraz hayattan.

    ***

    …Kadın masaya oturdu. Zaman kayıyordu kadının Zihninde saati geriye kurdu .


    Kadehlere yenileri eklendikçe düşlerini ortaya çıkarıp bir bir gerçeklere meydan okudu. Yalnız bir adamın gölgesine düşmek…kendi elleriyle bir an yaratmak istemişti,istemiş ve gerçekleştirmişti. Aradaki huzursuz zamanı düşündü sonra, gittikçe uzaklaşan’’ bir gün’’ü . mecali kalmamış olması umurunda değildi. Yaşamının kestirmelere olan nefreti de umurunda değildi. arzuladığı tek şey kısa süreliğine de olsa şerit değiştirmekti.

    Mutluluk yakalanmayı bekliyordu. Hep oradaydı.yolun tam karşısındaydı. yakalaması için belki kırmızı ışıkta geçmeliydi lakin şansı vardı. An’lar yaratabilmek,yaşamaktan daha keyifliydi.

    Şah mat dedi kadın. Ve şimdi onları buluşturan yerdeydi.; yalnızlığın ortak paydasında. Zaten asıl mühim olan ortak bir payda da olabilmek değil miydi?
    5 ...
  19. kirlenen toplum hafızasını beraber temizleyelim

    ?.
  20. ülkeyi kaldırıp tüm belediyeleri devreye soksan olmayacak olan.
    3 ...
  21. paslı düşüş

    1.
  22. Sadece özlemdi. Basit bir özlemdi duyulan. Benzetmelere gerek duymadan yahut çığlıklara karışmadan ses. Dümdüz bir arzu. Geri dönebilmek anıların, o anların değerini kavrayabilmekti. yazılanların üstünü karalayıp yenilerini ekleyebilmekti tek gaye.


    ***


    Standart bir yaşamın ortasında kalmışken,kafa,vücut ve kalbin senkronize olmasını beklemekten vazgeçmişken, mutluluk sadece birkaç dakika daha fazla uyuyabilmek, trafiğin akışını izlemek, işten-okuldan erken çıkabilmek olmuşken görmüştü o halkayı. Evet sadece bir halkaydı. Bakıldığında eskimiş,biraz paslanmış bir halka. Kramp,ter,öfke,hüzün,mutluluk, şaşkınlık ,geç kalmışlık ve özlemdi hissettikleri yada hissetmesi gerektiğini düşündükleri.


    Evin içinde dolaşmaya başladı. arıyordu, paniklemişti.titreyen elleriyle, seri adımlarla geziyordu tüm odaları.kendine ait bir iz arıyordu. Avucunda tuttuğu halka kadar gerçek bir iz. Çok geçmeden gelen kabullenişin verdiği bir rahatlama, yavaşça süzülen göz yaşları,yakılan bir sigara eşliğinde saf mutsuzluk hali…


    Avucunu hızlıca açıp yüzüğü parmaklarının arasına aldı. Sadece bir artık olduğunu düşündü. Gördüğü bir adam yahut kadın değildi. Değişimin ta kendisiydi. Aynaydı, tüm eski fotoğraflara bakıp içten gelen bir ‘’ahh ahh’’ kadar kavurucuydu. Başka hiçbir şeye gerek yoktu öncesiyle sonrasıyla şimdiyle yani tümüyle oradaydı. Kendini sıralamıştı yanından yavaşça , silinerek gidiyor; hafızasını zorladıkça ne kadar çok düşündüğüne içleniyordu. Adeta büyülenerek yaşanan o anlar çok uçsuz geliyordu.


    Hayatı önünden yürüyerek geçmiş ve filmin sonunu merak edercesine izlemiş vede ters köşeye yatmayı beklemişti. Olmamıştı,her şey bir sonraki adımın habercisi olarak yaşanmış ve bir noktaya saplamıştı onu.Akılda kalanlar zerrelere bölünmüş buluta dönüşmüş ve benliğini lekelemişti. Beklentilerini küçültmüş düşlere küsmüştü.Olaylar önemli değildi,nedenler ,keşkeleri getiren hiçbir şeyin önemi yoktu . her şey berraktı. O çok mutluydu,umutlu,heyecanlı ve mütemadiyen huzur dolu. Sonra o bir gün çok mutsuz oldu ertesi günde ve bir sonraki günde bir öncekinin hissiyle açtı gözlerini sabaha. akabinde buna alıştı.Geride hislerde yoktu yaşanmışlıklarda kalanlar zihninde yer edemeyecek kadar ağırdı.Taşıyamayacağını düşünmüş olmalı ki yoksaydı. Taa ki o paslanmış halkayı görene kadar.

    ***

    Takı satan bir dükkanın önünde durmuş , kahkahalar eşliğinde almışlardı teneke dedikleri yüzüklerini. Bir sonraki günün ne getireceğini düşünmeyerek. Nereden bilebilirlerdi ki binlerce fit yükseklikten bırakıldıklarında, paraşütün açılmayacağını …
    2 ...
  23. laptopu buzluğa sokmak

    1.
  24. şiddettli bir ısı yayan,alev almasından korkulan laptopa yapılan işlemdir.

    bunu gören annenin gerizekalı demesi de ayrı bir olaydır.
    1 ...
  25. eksiltili hayat

    1.
  26. Telefon çalar. Acı acı çaldığını hatırlarsınız sonraları. O an gülümseyerek açmışsınızdır ancak; ilk 5sn. sonunda bir şeylerin ters gittiğini fark edersiniz. Sevgilidir , sesi çatlak çatlak çıkıyordur isminizi söylüyor biraz bekliyor nefesini ,bekleyişini ,titreyişini..
    Annem mi babam mı? Diye yöneltiyor soruyu ürkekçe. Aradan geçen saniyeler ömürden ömür götürür cinsten . Kerem diyor sevgili bir anda. Hayrete düşüyor bu kadar kolay olabilir mi? Bir yitip gidişi, kayboluşu ifade edebilmek bir çırpıda ,en derinden. Ani bir şok,nefes almada güçlük çekiyor. Konuşmanın sonrası zihinde çarçabuk derinlere gidiyor.
    Silik anılar arasında en net olanı bir damla gözyaşının yokluğu.
    Koşuşturmalar, dualar, cenaze… hiçbir anlamı olmayan teselli cümleleri. Anlamlı öfke,hala göz yaşının gelmiyor oluşu. izlemek her kimseyi olan bitene anlam verememecesine izlemek,susmak,öfkelenmek…
    Aniden bir dalga gibi gelen anlama anı ‘’evet öldü’’ denilen an kendi kendine. çığlıklar, bu kez durmayan göz yaşları, hatırlanan son konuşma,…
    ifade edilmesi imkansız bir bitiş. Ama hala kabullenememe hali,şok. Hissedememek en kötüsü, öyle uçlarda ki acı bunu hissedememek. Bir aşk değil, bir ayrılık ta değil, o güne kadar yaşanmış iyi-kötü hiçbir duyguyla uzaktan yakından alakasız bir hissedememe hissi.boşluk… geçen zamanın ardından oluşan konuşamama en derinde özelde saklayıp basitleştirmeme çabası işin cabası. En son gelinen noktaysa en yakın dostun başka bir şehirde olduğuna kendini inandırmış bir tutam korkak beyin ve tüm engellemelere rağmen devam eden hayat. Tüm cümlelerin eksiltili olacağının bilincinde alıp verilen nefes.
    1 ...
  27. aniden alınan kararlar

    1.
  28. tartmadan,düşünmeden verilen kararlardır. o an için hiç bir sorun yoktur,hatta oldukça keyiflendirir. sonrasında keşkeleri getirebileceği gibi beklenmedik mutluluklarda doğurabilir.
    1 ...
  29. wonderful radio

    1.
  30. 2011 güney kore yapımı filmdir. baş rollerinde min-jung lee ve jeong-jin lee oynamaktadır.
    0 ...
  31. bazı insanların metroda fazla yer kaplaması

    1.
  32. beyninden sakat olanların çok daha rahatsız ettiği gerçeğiyle karşılaştırınca sıkıntı olmayan.

    (bkz: başlığın başa kalması)
    4 ...
  33. harper s ısland

    1.
  34. gerilim - korku izlemeyen biri olarak tüm dizileri tüketip son çare izleyeyim dediğim. klişede olsa, gerim gerim gerildiğim sürükleyici dizidir.
    0 ...
  35. dostunla şarap içmek

    1.
  36. arınmaktır, eteğinde ki taşları dökmek, konuşmadan anlaşıp patavatsızca susmaktır.

    oturmuş, kadehleri birbirine değdirip en olmadık düşlere sığınıp,en melankolik şarkıları dinleyip. sınırsızca saçmalamaktır dostunla şarap içmek. şarapla kanı birbirine karıştırırcasına vücudunun her zerresinde bu kızıllığı dolaştırmak, hele bir de dostunla isen tarifsizdir.

    (bkz: phoenixs ashes)

    edit ; dostun şarabı yatağa boca etmesi ve ardından gelen ''olsun be canın sağ olsun''dur.
    1 ...
  37. en gereksiz trip nedenleri

    1.
  38. bir kaç arkadaş karşılaşır ve gayet spontane gelişen olaylar sonucu bir yerlere gidilir.bundan habersiz olan başka bir arkadaş ta saçma sapan tavır yapıp asap bozar.
    1 ...
  39. küçük halil

    1.
  40. halil sezai paracıkoğlunun isyan adlı şarkısını söyleyen pek tatlı pek sevimli yerim onu denilecek cinsten ufaklık.

    &feature=share
    1 ...
  41. arkadaşın final stresini çekmek

    1.
  42. sanki sınava o değilde sen girecekmişsin gibi bir duruma girilir.kahvesi yapılır,çalışması için uygun ortam hazırlanır,karnı doyurulur ve tekrar yapılır.sınavından hemen sonra görüşülür ve iyi geçmişse huzura erilir,kötü geçmişse kendi sınavın kadar üzülünür.
    2 ...
  43. entry girmeyip game of thrones izleyen yazar

    ?.
  44. geç kalmış yazardır.bende finali söyleme isteği de uyandırmıştır.
    (bkz: başlığın yazarın başına kalması)
    1 ...
  45. a lot lıke love

    1.
  46. başarılı romantik komedidir.
    benim en sevdiğim romantik komedidir.
    http://www.youtube.com/watch?v=sq-2vcungsq yıllardır sayısız dek dinlediğimdir.

    http://www.youtube.com/watch?v=ex28bvurrjg izlenesi sahnelerinden biridir.
    1 ...
  47. phoenixs ashes

    9.
  48. baktım gördüm epeydir yazmamışım dedim bir kendimi hatırlatayım yüzünde ufak bir tebessüme neden olayım bu yorucu sınav haftanda.

    sıkıntılı zamanlarda insanın gözünün içine bakmasını iyi bilir, kadehleri birbirine çarparken dışa vuramadıklarımıza içer , susar, içer,güler,saçmalar,içer,kusar,güleriz.

    her şeyin önemsiz olduğunu , zaten bir gün ölüceğimizi düşündüğümüz o gecelerde o saatlerde o güç mevcutken içimizde her şeyi yapabiliriz birlikte. sınırsızca her şeyi. hayatı tiye alamayacak kadar ciddi olduğumuz çoğu zamanlarda, içinden çıkılmaz hallere sokarken kendi mantığımızla kendimizi durmadan savunurken hayatla mücadelemizi, göz göze gelip patlayan bir kahkaha kadar yakındır mutluluk ve yine tek bir bakışla dökülen göz yaşları kadar uzak...

    hayatın göz kırpmasını beklerken tanıdık aslında bir birimizi ve birlikte anladık aslında her nefesimizin bir işaret olduğunu.
    1 ...
  49. kadın olarak ayakta durmak

    ?.


  50. çok güçtür.kimi zaman isyan edilesi durumdur belki ama bu tamamen tercihendir.başarının akabinde gelmesi muhtemeldir.hem başarısız hemde yalnız ayağa kalkan kadınlar nadirdir.
    0 ...
  51. neylan serhat

    1.
  52. o ses türkiye adlı yarışma programında akıllara kazınmış olan muhteşem sestir.dinlenesidir.

    3 ...
  53. kopuk uçurtma

    1.
  54. bir oraya bir buraya savrulan insan şekli. aynı zamanda cümle içinde pek kullanmak isteyip bir türlü doğru anı yakalayamadığım bir çeşit deyim.
    0 ...
  55. © 2025 uludağ sözlük