beşiktaş'lı ot dergisi ve pazartesi günleri birgün gazetesinde yazan,sokağın dilini iyi bilen yazardır. halkın takımının afilli üyelerindendir,kalemi sağlamdır.
"çocuklar uyurken susulur,ölürken değil" cümlesiyle gönüllere taht kurmuştur.
boş zamanlarında esperi'de bulunabilir,gidin muhabbet edin.
maaşıyla hava atan,iki-üç bin aldığı için toros dağlarının yaratıcısının kendisinin olduğunu sanan,kadınları etkilemek için aldığı arabanın parasını ya da aldığı evin metrekaresini sürekli dile getirenlerdir. yapmayın etmeyin yavrucuklarım arada bir kitap okuyun,film izleyin,çıkın bir bara eğlenin.
yeni tanışılmış sevgili adayının sağlığınızı düşünüyor mu yoksa sadece muhabbet olsun diye mi söylediği sözdür. arada sizi kıskandığını da belli etmesi de cabasıdır tabii.
adam gibi adamdır,kaybetmiştir,ucuz biranın nerede olduğunu iyi biliyordur. sigara dumanı bol muhabbette katılır bol muhabbet gece çorbaya taşınır.
bir nevi eğlenmek isteyen,eğleneceden muhabbetten anlayan adamlar vardır burada.
bir görüşte tutuntuğun,nefesini kesip seni duman eden kız kafandaki kurduğun hayallerin kızı olmadığını anlamaktır. sen sessiz bir liman arayışındasındır o demet akalınla türkan dinlemek ister,güzeliğini kullanarak bir yere gelir,sonra sen moloz yığının altında kalıp sesimi duyan kimse var mı diye bağırırsın...çok üzüldüm la,bir şey yapamaz mısınız?
gece gece sokağımda olan olayı 155'i arayarak bildirmem ve polislerin hırsızları yakalarak beni arayıp karakola gelip ifade vermem gerektiğini söylemesidir.
aranızda emniyetten olan var mı candaşlar,sıkıntı yaşamayalım gece gece.
çay yerine bira içen,cola yerine rakının dibini gören erkektir.mezeyi az sohbeti bol seven,yanında da sigarasını tüttüren erkektir.ayrıca kadınların "alkolik" diye baktığı erkektir.
Silik biriyim ben.Sesim zaten pek çıkmaz.Hani bazen çok uzun sure sustuktan sonra biri bir şey sorunca cevap verirken, ses tonumuzu ayarlayamayız, sesimiz osuruk gibi çıkar ya işte ben o ses tonunda konuşurum.Anlattıklarım çok da matah şeyler değildir ama anlatmak isterim.Tam anlatmaya başlayıp 'iyi gidiyorsun oğlum, hadi şu son cümleyi de bağlarsan, aklını alacaksın onun' diye düşünürken, karşımdaki 'abi biraz yüksek sesle konuş, ne diyorsun anlamıyorum' der.Orospu çocuğu nasıl da büyük bir rahatlıkla söyler bunu.Başlarım en baştan 'abi diyorum ki...' diye anlatmaya.O kadar silik bir insanım ki kurduğum cümlelerde bile doğru düzgün özne yoktur.Özne ortaya çıkmaz, özne bile kaçıp saklanır, gizli öznedir.Dolaylı tümleçle, zarf tümleciyle kur cümleyi, anlat anlatabilirsen derdini.Dün bütün olanlara rağmen bengü 'ye onu çok sevdiğimi söylemeye gittim.Kim gitti?Ben gittim(g.öben).Yarrağımı gittim! Bugün bir minibüste bile şoför 'birader sen geç, buraya otur da yer açılsın' diyerek para kutusunun yanına, minibüstekilere karşı seni oturttuğu zaman zor duruma düşüyorsun, insanların yüzüne bakamıyorsun, Bengü 'nun suratına nasıl bakacaksın.
Yalnız sesim değil, tipim de siliktir. normal adamım.Bana benzeyen binlerce insan var sokakta...Hiç dikkat çekici bir suratım yok. 'Sokaktan adam geçti bir tane' deriz ya, özelliksiz adam, başında herhangi bir sıfatı olmayan adam, işte ben oyum. dümdüz adam! Bu özelliksiz suratımın işe yaradığı da oldu tabi.Okul hayatımda ve askerlikte çok rahat ettim.Hiç hoca ve ya komutan bana kafayı takmadı.Nasıl taksınlar ki ismi bile ezberlenmeyen, hiç ismiyle hitap etmedikleri, en fazla 'evladım' ve ya 'oğlum' diye çağırdıkları, hayatlarında hiç iz bırakmadan gelip geçen biriyle kim, niye uğraşsın ki...
Tamam, biraz abarttım. itiraf ediyorum, bir ara, üniversitedeyken gerçekten ortamın merkezi olmuştum.Merkezdeki kişi bendim. hem de iki güzel kızla bardaydık. kulaklarımla duydum, benden bahsediyorlardı, orijin bendim. 'Şu çocuk seni kesiyor' diye arkadaşına gösterdi biri, kestiğim kız ise 'hangisi' diye sordu. 'Şu gözlüklünün arkasındaki' dedi.Kestiğim gülümsedi. üniversitedeyken gözlük takardım, artık lens takıyorum, temiz tutarsan valla büyük kolaylık... Elveda eski kestiğim.
Silik, utangaç ve iki kelimeyi yan yana getiremeyen biri olduğunda insan, dahi filan olmayı bekliyor ama bende o da yok. Çok susup, sabit gözlerle bir nesneye bakınca biri görse 'kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordur, ne savaşlar veriyordur, zihinde ne kaleler yıkıp, ne devletler kuruyordur' diye düşünür ama bende vallahi o da yok.Neye bakıyorsam onu düşünüyorum. mesela ekmeğe mi bakıyorum 'ekmek' yazıyor düşünce balonumda.Silik olmam dahi ve ya duygusal olmam anlamına gelmez.Bana benzeyen birinden hoşlanacağım anlamına ise hiç gelmez. aksine nefret ederim benim gibi silik insanlardan, fellik fellik kaçarım.Onlarla gezmek, tanışmak, içki içmek, dertleşmek istemem.Hatta kendi halime tipime bakmadan aşağılarım onları, 'mih mih mih' diye gülerken o, 'acaba ben de mi böyle gülüyorum' diye düşünerek, tiksinirim gülüşünden.Kendim gibi bir insan daha niye isteyeyim ki.
Aşık olduğum zaman çok güzel kızlara aşık olurum. 'Niye aşık oldun?', 'çünkü çok güzel' işte bu kadar basit.
Yakışıklı ne acayip di mi? ben de yürüyorum, o da yürüyor.Ağzı var yemek yiyor, eli filan da var, aynı benim gibi. Düşününce totalde aynıyız. ama o yakışıklı. Birşey yapmasına gerek yok, dursa yeter.Ağzını açtığı zaman herkes onu dinler, saçmalama kredisi sonsuzdur. Senin bir tip yakışan saçın vardır, onun hepsidir.Kazıt o saçını senin çıksın topatan kavunu gibi kafan ortaya, o ise yine yakışıklı.Bir de bu durumun farkında değil gibi orospu çocuğu, ben ise hayatım boyunca bir jöleden çok şey bekledim.Turistin mavi gözlü sarışın çocuğunu sevdiğimiz gibi, 32 yaşında olmamıza bakmadan 4 yaşındaki çocuğun etrafına toplanmamız, onu güldürmeye çalışmamız gibi severiz, utanmasak elimizi çocuğun omzuna atıp, 'Ben Ulrih'leyim siz hepinizsiniz var mısınız lan maça' dememiz gibi ucundan eklenmeye çalışırız yakışıklıya.Okurlar biz sıramızın gelmesini çok bekledik.Ve ne olduysa oldu devran dondu, rüzgar bizden tarafa esmeye başladı.Haber geldi, 'samimiyet' bayrakları açılmış toplumda.Samimi olmak prim ediyor dediler... Sorduk; 'nasıl yani? Sadece samimi olmak yetiyor mu?' 'Evet abi. Ne olursa olsun samimi olsun deniyor ortamlarda.Cahil de olsan, aptal da olsan... Yahu konuşturmayın adamı işte! Samimice itiraf etmek yetiyor işte, anında prim yapıyor.' dendi. Çıktık yuvalarımızdan. Zaman artık bizim zamanımızdı, beklediğimiz gün gelmişti.En önden ben koştum.Anlattım başımdan geçenleri, aptallıklarımı. Bence etkileyici bir üslupla sunulmuş, içi de komik şapşallıklar barındıran hikâyelerdi. Bir iki etkilenme olunca, bir tane daha anlattım. 'sevimli şapşal şey' damarımı iyice eşeledim, anlattıkça anlattım.En mahremlerine kadar, altıma sıçmalı anılara kadar bir bir anlattım.Baktım hafiften bir tiksiniliyor rotayı ebeveynlere 31de yakalanmalı anılarıma cevirdim.Büsbütün iğrenildi.Yakışıklı arkadaşım Efe ise birkaç 'sosyal beceriksizlik' anısını anlatıp, 'inanmıyorum efe.Çok sevimliymişsin' nidaları eşliğinde bu samimiyet rüzgârından çok güzel ekmek yedi. Efe sayesinde tanıştığım kızlarla bağlantım ise ileriye yönelik beklentiler içerisinde sürdü.Efe'nin eski takıldığı kızlardan biri Bengü 'yle bir gün Beşiktaş’ta karşılaştık.Nasıl olduysa beni tanıdı.Ne istiyordu bu Bengü benden, sadece güzel olması bile ona aşık olmama sebepken bir de benim farkımda olması... Yoluna mı atayım kendimi, yoksa şaki olup dağa mı çıkayım, bunu mu istiyor benden? 'Sen Efe'nin arkadaşısın di mi?' dedi. Başımı sallayarak onayladım. 'Efe anlatmıştır biz ayrıldık onla' dedi. 'Vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış.' diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. Efeyi hala çok sevdiğini filan söyledi. 'Ulan Efe'yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene.' demek istedim, diyemedim.Gözleri dolmuştu, benimkiler de doldu.Sonra toparlanmaya çalışarak her şeye rağmen gülümsedi. 'Neyse saçmalıyorum işte. boşver beni. Sen ne yapıyorsun? yürüyelim mi işin yoksa?' dedi.Yürüdük. 'Sen hep susuyorsun. anlatsana kendini' dedi.Boşver manasında başımı salladım.Gerçekten de anlatacak bir şey aklıma gelmiyordu.'Ama gerçekten merak ediyorum. her insanın bir hikayesi vardır' dedi. Karşılaşmadan önce 'ağzıma bakalım şu çubuk krakeri enlemesine sokabilecek miyim' diye bir deney yapıyordum ve karşılaştığımdan beri ağzımda enlemesine duruyordu o kraker.Önce onu yedim. Sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'Göğüslerin çok güzelmiş' dedim.
gereksiz yere vicdan yapmayın. nasıl olsa daha öncekilere yaptığınız gibi iki gün sonra unutacaksınız bugün ölenleri..nasıl olsa bir fenerbahçe-galatsary derbisi veya en sevdiğiniz dizi çıkınca karşınıza yine yalan olup gidecek bu sözleriniz...sadece kendisne ait olamayan bir savaşa evladını gönderen, evine ateş düşen anadolunun yoksul aileleri bu acıyı unutmayacak..tıpkı oğullaını,kızlarını toprağa düşüren gerilla ailelerinin yaşadığı acıyı. o yüzden boşuna vicdan yapmayın. sadece kendi ruhunuzu gurulandırmış olacaksınız. bu savaşı bitirecek hiçbir şey yapmadığnız gerçeğini kabullenmezseniz , her gün böyle arabesk yaparsınız sadece.
bir takım düşünün ki başarıda da eleştiriliyor başarısız oluncada. yüzyıllık bir tarihi olan bir takım düşünün ki gerek futbolcusu,gerek taraftarı,gerek yöneticisi,utanmasalar malzemecisini bile karalayacaklar.
beşiktaş şike yaptı...
evet şike yaptı beşiktaş. kupa maçınca hop oturduk hop kalktık ama yine şike yaptık,penaltılarda kalp krizi geçirdik ama yine şike yaptık,fenerbahçe maçınca bir sıfırdan iki bir öne geçtik ama şikeyle
bir takım düşünün ki futbolda ki tüm pislikleri onun üstüne atılmaya çalışılıyor.
taraftarı pislik
yöneticisi pislik
futbolcusu pislik
hatta masörü bile pislik.
dibe kadar batmış bir takım düşünün,stadı yıkıldı yıkılacak,stad yapılmasına bile izin verilmeyen bir takım düşünün ama şikeye her türlü para verebilecek bir takım
"italyadan futbolcu değil savcı istiyoruz" pankartıyla şike yapan bir takım tutan bir taraftar düşünün.
futbolda şiddet yasası çıkar beşiktaş yanar
şike soruşturması çıkar beşiktaş yanar
üçüncü köprüyü bile artık beşiktaş yüzünden yapıyorlar diyebilirler...
bir dakika düşünmekten vazgeçin şimdi,hatta bundan sonra düşünmeyin. beşiktaş şike yaptıysa bank asya'ya değil amatör kümeye düşürsünler yine destekleriz,
ama
fakat
lakin
beşiktaş "şerefli" takımdır. şerefli ikincilikleri ile mutlu olabilen takımdır.
beşiktaş ağır taştır,kaldıramazsanız altında kalırsınız.
adamın evi var mı yok mu belli değilken,sürekli gayrımeşru işler kovalarken bir yandan da ev satması ne kadar saçma olduğunu özetler.
arkadaş derler ki adama "bacanak senin evin daha belli değil sen nasıl ev satarsın" ya da alan kişiye "dayı adamın kendine hayrı yok sana nasıl mutlu bir yuva versin"
tamam belki alacakları ev çok güvenli olabilir ama öteki taraftan bakılınca da gerekli gereksiz silah patlamalarını duycaksın.
dünden beri yok şöyle felç olacak istanbul yok sokağa çıkmayın uyarıları ile gelmesi beklenen kar yağışının bir türlü gelmemesidir.
efendim bir yağıyor bir kesiliyor,bir tutuyor bir gidiyor.
kesin bunun nedeni küresel ısınma.
insanın bir an durup "ne oluyor ulan" diye kendi kendine düşünmesine neden olan eylemdir. evet ayrılmışsınızdır ya da hiçbirlikte olmamamışsınızdır ama yine de onu seviyorsunuzdur,o ise yeni sevgilisiyle ayrı eve çıkıp o mutluluk senin bu mutluluk benim koşturuyordur.
mutfakta denenmemiş tatları deniyorlardır,dvd koleksiyonu yapıpı her gece farklı bir film izliyorlardı,geceleri istediği kadar dışarıda eğleniyorlardı ama siz;
sürekli her gece ama her gece içip "ne olacak lan bizim bu halimiz" diye dert yanıyorsunuzdur.
sonuç olarak onlar gecelerini gündüz gündüzlerini gece ederken,siz iki kelimenin peşine takılıp sürekli mutlu olmayı bekliyorunuzdur,
yine de
"hayat beklemez" diye kendinizi avutuyorsunuz.