Hbb’nin yayınladığı süper bir çizgifilm idi. Böyle kese gibi bir şeyi kafalarına geçirip zıp zıp zıplardı, kese zulasında bir milyon şey olur bu tuhaf tombik yaratıkların. Aslen Marvel’in yarattığı bir çizgifilm idi ayrıca. Zaten Marvel demek bir örümcek adam, iki popples demektir.
Galatasaray’ın galibiyeti geçtim, puan almayı geçtim, gol atmayı da geçtim, kaleyi tutacak şut bile atamadan bu maçı bitirecek gibi bir görüntüsü var. Derken 2 oldu...
Edit: lannnnn, maçı izlemeyi bıraktım 2-3 oldu, sadece skoru takip ediyorum buda benim bu sezon totemim olsun, yok bana maç falan izlemek, yeterki şampiyonluk gelsin.
Başakşehir şampiyon olur olmaz bilemem, ama bildiğim bu Galatasaray şampiyonluğu haketmiyor. Oyun planı yok, futbolcular güçsüz ve vasat, hoca konsantre değil...
Sonucunda Galatasaray’ın şampiyonluk yarışına havlu atacağı maç.
40 yıllık Galatasaraylıyım, iorfasından lukunkusuna, barış özbekinden Cihan Haspolatlısına, inamotosundan zapatasına bir çok farklı mevkide bir ton çöp transfer gördüm. Ama sanırım fiyat performans açısından tarihimizdeki en berbat transferimiz bu ibibik kafadır.
Bence Galatasaray açısından gayet olumlu sonuçlanmış maçtır.
Lokomotif sahasında Porto’ya mağlup oldu, haftaya Portekiz’de de bir mucize olmazsa yenilecek, e bizde schalkeye mağlup olacağız çok büyük ihtimal. Puan durumu Porto 10 Schalke 8 Cimbom 4 lokomotif 0 olacak, bir sonraki hafta lokomotif bizi yenecek, Porto schalkeyi yenecek, puan durumu sıralama değişmeden 13-8-4-3 olacak. Son hafta birinciliği garantilemiş Porto bizimle istanbul’da oynayacak, ikinciliği garantilemiş schalke kendi evinde lokomotif ile oynayacak, muhtemelen hem biz hem lokomotif berabere kalacak, 3. Olacağız ve UEFA’ya devam edeceğiz. Şampiyonlar liginde bir üst tura çıkıp geçen sene Beşiktaş’ın yaşadığı gibi bir rezillik yaşamaya gerek yok, UEFA ya geçer orada usturuplu bir şekilde ilk tur veya ikinci turda eleniriz, paşa paşa ligimizde ilk üçte takılırız.
Bu sene şampiyonlar liginde 1. Torbanın en şanssız takımı,
2. Torbadan en yüksek 2. Puana sahip takımı çektiler.
3. Torbadan dinamo kiev ve Liverpool ile beraber en yüksek puana sahip olan schalke 04 ü çektiler.
4. Torbadan en yüksek 2. Puana sahip galatasarayı çektikler.
Herkes olaya Galatasaray açısından bakıyor, Galatasaray 1. Torba hariç diğer iki torbadan en zorlu rakipleri çekti, ancak öyle bir 1. Torba ekibi çıktı ki, kura bir anda normal bir kuraya döndü.
Kısaca bu grubun en şanssız takımı lokomotif, 4. Torbadan genç oğlanlar da gelebilirdi (young boys) ama galatasaray geldi. Keza diğer iki torbadan da kolay ekipler gelebilirdi. Diğer takımlar için şanslı bir 1. Torba, şanssız geriye kalan torbalar kurası oldu.
Balıkesir’i sevme nedenim olan peynirli tatlı. Ancak şu Eker’in sattığı hazır höşmerimleri yiyerek ben höşmerim yedim demeyin, bu kadar alakasız iki tatlı olabilir ancak.
Susurluk ve Balıkesir’de yenilmesi gereken muazzam tatlı.
Şaka maka, 4 milyonluk hırvatistan ile 11 milyonluk Belçika’nın final oynamasına 2 maç kalacak maç böyle biterse. 7.5 milyarlık dünyanın futbol finali toplamda nüfusu istanbul kadar etmeyen iki ülke tarafından oynanabilir.
Yani sayı değil, liyakat önemli. Gerçi bunu izlanda kafamıza vura vura göstermişti ya, neyse...
Cocu, futbolcu iken iyi bir futbolcu idi, keza teknik direktörlüğü de iyi.
Ancak bence sıkıntı Cocu’da değil, sorun Türkiye’nin futbola bakış açısında.
Şu an tüm Fenerbahçeliler heyecanlı doğal olarak, genç ve başarılı bir teknik direktör, gençlerle oynamayı seven bir teknik direktör, dinamik ve atak futbolunu seven bir teknik direktör herkesin isteği idi. Ancak, gençlerle oynamayı seven bir teknik direktöre oynamayı bilen gençler gelmelidir. Senelerini Hollanda’da harcamış biri olarak belirteyim, çocukları 5 yaşında eğitmeye başlar bu dutch milleti. 13-14 yaşında bizim burada profesyonelim diye geçinen 25-26 yaşındaki “genç adamlardan” daha fazla teknik ve taktik bilgiye sahip olurlar. Eğer Fenerbahçe ilk 3-4 yıl sonucu umursamadan 10 yıllığına Fenerbahçe’yi cocu’ya emanet etti ise sorun yok, emin olun 10 yıl sonunda Fenerbahçe şampiyonlar ligini kazanır, ama daha ilk yılda şampiyonluk kaçınca geri dön büyük Aziz Başkan diye ağlayacaklarsa şimdiden söyleyeyim sıkıntı var. Benzer bir tecrübeyi Rijkaard ile Galatasaray yaşamıştı, sonuç malum.
Bence cocu iyi bir tercih, ama cocu’ya zaman tanınmalı, bu zaman öyle 3-5 ay değil en az 3-5 yıl olmalı. Önce altyapı toparlanmalı, sonra altyapı futbolcu üretmeli, akabinde bu futbolcular oynamalı ve tecrübe kazanarak alttan gelecek diğer futbolculara örnek olmalı. Bu 1-2 senelik bir iş değil, bu uzun süreli bir proje olarak düşünülmeli. Peki bu sabır ve öngörü Fenerbahçe’de var mı? Bırakın Fenerbahçe’yi Türkiye’de mevcut hiçbir kurum ve kuruluşta yok. Umarım cocu ilk senesinde başarılı olur ve kendine kredi sağlar, belki bu sayede 2024’te milli takımlar seviyesinde Avrupa şampiyonluğu bile görebiliriz.
Peki benim tuttuğum takım yani Galatasaray ne olur? Allah Kerim, Fatih terim...
Güzel söylemleri olan, birleştirici üslup kullanan, donanımlı, kabiliyetli bir siyasetçi.
Ancak yeni neslin besim tibuk‘u olmaktan öteye gidemeyecek gibi gözüküyor. Sevimli, nükteli, doğruları söyleyen ama 3% oy potansiyeli ile siyasi arenada fazla konuşulmayan bir lider.
Umarım kendisinin kalitesinde siyasetçi sayımız artar.
Bir türlü anlaşılamayan teknik direktör. Şu an Türkiye’deki tek gerçek teknik direktör. Seneye şampiyonlar liginde çeyrek final oynayıp, yarı finale yükselince insanlar kıymetini anlayacak, tıpkı birkaç yıl önce UEFA’da olduğu gibi.
Fenerbahçe’nin sımsıkı sarılması gereken, Ferguson - United tarzı bir birlikteliğe imza atması gereken, adam gibi adam...
Türkiye’nin potansiyeli en yüksek iki camiasından biri, Galatasaray ile karşılıklı Barcelona - Real Madrid gibi olabilecek kapasite var iken, her iki camia da yönetim faciaları ile her daim bir çıkmazın içerisinde buluyorlar kendilerini.
Şimdi tekrar Fenerbahçe özeline döneyim;
Ya siz önce bir kendinizi toparlamaya çalışsanız ya? Futbol teknik direktörü çıkar iki lafından biri rakibin şusu, rakibin busu olur. Futbol yöneticisi çıkar biz en iyiyiz en muhteşemiz, eğer biz başarılı olamadı isek o işte başka oyunlar dönmüştür der. Kürek takımı çıkar şampiyon olduktan sonra “burada kalmıştık” (!!!) diye tişört giyer. Bir başkası çıkar şampiyon olduğunu zanneder timsah yürüyüşü yapar...
Birileri bunlara şampiyonluktaki amacın rakiple dalga geçmek olmadığını, temel amacın oynayabilecek en iyi oyunun oynanıp, rakibi kendine saygı duyurarak yenmek olduğunu anlatmalı. Spor eğlencedir, spor kavga değildir. Sporda herkes birbiri ile rakiptir, herkes sadece sana karşı değildir. Sporda motivasyon için kendi değerlerini ön plana çıkarmalısın, başkalarının değerleri ile dalga geçmemelisin.
Yoksa şampiyon falan olamazsın, kapasiten tüm diğer takımlardan fazla dahi olsa olamazsın. Nasıl herkes sana euroleague de saygı duyuyor hiç düşündün mü? Sadece bir kişi sayesinde, obradoviç... işte bunu yapmalısın, en iyiyi bulmalı, ona imkanı sağlamalı, sonrasında sürekli başarıyı hedeflemeli ve bulmalısın. Bugün Fenerbahçe basketbolun en önemli kupasının ( Avrupa için) finalinde mağlup oldu, ama biliyorlarki seneye en az yarı final görecekler. Neden? Saygı duyuluyorlar. Neden saygı duyuluyorlar? Doğru planlama ile çalışıyorlar.
işte futbol ve diğer branşlarda da böyle olmalı. Ama maalesef olamayacak, içinde milyar liralar olan bir branşta asla bu olmaz...
Neyse, umarım Fenerbahçe kendisine olan saygıyı, başkalarına olan saygısını göstererek düzeltir. Yoksa bu işin sonunda çok daha fazla hüsran var.
Türkiye şartlarında oynatılabilecek en iyi oyunu oynatıyor. Ancak, elindeki mevcut kadro ile ancak bu kadar oluyor. Bu adam kendi oyun planı ve bir üst kademe bir kaç oyuncu ile UEFA’da yarı final oynadı ve hakem rezaleti ile elendi. Bu sezon futbolcular nihayet az çok ne kastettiğini anladı ve son 7 lig maçının hepsini kazandı, Beşiktaş’ı kupanın dışına itti, Akhisar maçında ise resmen kısmetsizliğinin kurbanı oldu. Aykut kocaman Fenerbahçe’nin en büyük şansıdır, ancak fenerbahçe bu değerin kıymetini bilmiyor. Tıpkı Aziz Yıldırım’ın kıymetini bilmediği gibi. Aziz yıldırım için hayatın tek bir manası var, Fenerbahçe... adeta fenerbahçe için yaşıyor kendisi. Es kaza Aziz yıldırım veya Aykut kocamandan birisi fenerbahçeden ayrılırsa, Fenerbahçe çok sıkıntılı günler Yaşar. Her ikisi de ayrılırsa, bu Fenerbahçe için yıkım olur ve rakipler bayram eder.
Cehennem donsa dahi, Aykut kocaman, Aziz Yıldırım.
Dün, yani 25 şubat 2018 tarihinde oynanan roma - milan maçı ile henüz hakkında star muamelesi yapmak için çok erken olduğu görülen futbolcu. Gelen tüm topları ezdi, kanadını savunamadı, pas oyununa katılamadı ve 73. Dakikada oyun dışına alındı. Sürekli bir futbolcu olabilmek için daha çok ama çok çalışması lazım. Kapasite var, uygun ortam var, gerekli yetenek var, ama önünde çok iyi geçirmesi gereken bir 3 yıl var.
Bayern Münih bu, çokta şey yapmamak lazım bu skoru. Prime döneminde shakhtar’a düzinelerce gol atmış bir takım bayern Münih, ki yine aynı teknik direktör vardı sanırım o vakitler, Beşiktaş’ın herhangi bir şansı yoktu bu maçta.
Ha ne olabilirdi, Münih bir kontrada gafil yakalanır 10 kişi kalırdı, arada absürt bir gol olurdu , o zaman belki gollü bir beraberlik alırdı beşiktaş.
Ama olmadı, kusura bakmayın ama, robben’in Karşısında Caner varken 11-10 u geçtim, 11-12 bile olsanız 5-0 şükredilecek bir skordur. Allah muhafaza rekor tazelemesi olabilirdi.
Kısaca yaşandı bitti saygısızca, Bayern’le oynamanın tadına varınca...
- Yardımcı Doçent = Doktor öğretim görevlisi. Kısaca eski yök 2547 yasasında ctrl - f yapıp tüm yardımcı doçentleri doktor öğretim görevlisi ile değiştirmişler. Onun dışında yardımcı doçent ne ise, doktor öğretim görevlisi aynı. Ancak maalesef öğretim görevlileri hala öğretim üyesi sayılmıyor. Sadece isim değişikliği var.
- Doçentlik sınavı tamamen kaldırıldı. Yabancı dil barajı düşürüldü. Üniversitelere kendi doçentlik kıstaslarını koymak için yetki verildi.
Şimdi burada bu yasadan etkilenen bazı gruplar var;
- Yardımcı Doçentler: benimde aralarında bulunduğum bu grup çok enteresan tepkiler veriyor bu değişikliğe. Tenzili rütbe (Rütbe düşmesi) olarak kabul ediliyor. Arkadaş, sizin masanızda doçent yazması sizin için bu kadar mı önemli? Değişen hiçbir şey yok, hala aynı yetkilerle öğretim üyesisin, maaşın her ne kadar çok az artmış olsa da bir şekilde artmış, eskiden 3 yıl olan geçici görevlendirmen 4 yıla çıkmış, önceden kimsenin takmadığı ama azami 12 yıl olan görev süresi kısıtlaman artık yok. Bu kadar mı önemli adının başında “doçent” yazması? Çok istiyorsan artık sınav da yok, git adam gibi bas makaleni, ol doçent. Ha yanlış anlaşılmasın, şu anki bu “doktor öğretim görevlisi” olayı da tamamen saçmalık, tamamen yanlış ve tamamen absürd bir uygulama, ama yardımcı doçentlerin ( ki bir yardımcı doçent olarak söylüyorum bunu ) buna itiraz etmesi bir o kadar saçma.
- öğretim görevlileri: şimdi bu grubun ne günahı var? Bir tarafta ismin “öğretim görevlisi” ama akademik seviyen doktor, ama araştırma için kaynak alamıyorsun, bitirme tezi yönetemiyorsun, pek çok projeye başvuramıyorsun, çünkü öğretim üyesi değilsin; diğer tarafta “doktor öğretim görevlisi”, bunların hepsini yapabiliyorsun çünkü öğretim üyesisin. Adım gibi eminim 1-2 ay sonra isim karışmasını önlemek için çıkardıkları yasanın sebep olduğu isim karışıklığını önlemek için yeni kyk çıkartacaklar. Hak olan, tüm doktorası olan öğretim görevlilerini doktor öğretim görevlisi yapmaktır, ama yapılmayacağına adım gibi eminim.
- mevcut üak’tan doçentlik belgesi alan ama doçent kadrosuna atanmamış araştırma görevlileri, uzmanlar: yok olduğu iddia edilen ama gayet var olan bu grup, şu an en mağdur kesim kabul edilebilir. Çünkü bu arkadaşların durumu tamamen muallakta... Allah kolaylık versin hepsine.
Söz, müzik, ambiyans herşey zirvededir bu şarkıda, ayriyeten gençliğimi ve eski Türkiye’yi hatırlattığı için sürekli müzik listemin en üst sıralarında yer alır, yer alacaktır.
- Şu an mevcut öğretim görevlisinden farkı: Şu an mevcut öğretim görevlileri "öğretim üyesi" olarak değerlendirilmiyorlar. Ve bu "öğretim görevlileri" için maalesef aynı şekilde devam edecek. "Doktor Öğretim Görevlileri" ise yeni nesil "öğretim üyeleri". Kısacası şu an mevcut "yardımcı doçentler" için tek değişen şey, unvanları. Onun dışında her şey aynı kalıyor. (Edit: Buradaki trik nokta, yök açıklamasındaki 5 numaralı madde, bu madde de "öğretim görevlisi" ile "doktor öğretim görevlisi" arasındaki fark anlatılıyor, ancak mevcut "doktoralı" öğretim görevlilerinin "doktor öğretim görevlisi" olarak tescil edileceği belirtilmiyor, yani bu iki kadronun birbirinden farklı olacağı açıkça ve kesin dille belirtiliyor. Bu durumda mevcut doktoralı "öğretim görevlileri" tahminen "okutman / öğretim görevlisi" olarak tekrar ihdas edilecek ve öğretim üyesi sayılmayacaklar, "yardımcı doçentler" ise "doktor öğretim görevlisi" olacak ve öğretim üyesi sayılacaklar, ne kadar da basitleştirilmiş ve açıklayıcı bir sistem di mi? anladım bıbıcım...)
- Yardımcı Doçent - Doktor Öğretim üyesi arasındaki fark: Sadece unvan farkı var, onun dışında aynı bokun laciverdi. Zaten yök açıklamasında yardımcı doçentlerin doçent yardımcısı gibi algılanması sebebi ile (Gerçi kimin öyle algıladığı belli, ama hala muhtemelen "anlamadım bıbıcım" diyordur bu şahıs ve bu fikriyetteki insanlar) bu değişikliğe gidildiğini belirtiyor. Kısaca bir sürü yaygara var, ama değişen bir şey yok.
- Ne değişti peki: Görünürde değişen tek şey, doçentlik kriterleri. Artık sözlü doçentlik sınavı yok (ki TUS dahil mevcut en kazık sınavdır kendileri). Dil barajı 65'ten 55'e düştü (yani ingilizce "agu" diyebilen artık doçent olmaya hak kazanabilir). Bunların dışında major bir değişiklik yok. Ha bide çok ses etmesinler diye eski "yardımcı doçentler"in, yeni "doktor öğretim görevlileri"nin maaşı arttırılıyor.
Şahsi yorumum;
Bundan sonra akademik unvan sıralaması şu şekilde olacak;
Doktor (Dr.)
Araştırma Görevlisi
Okutman / Öğretim görevlisi
Doktor Öğretim Görevlisi
Doçent
Profosörlük
Ara eleman olarak teknikerlik ve uzmanlık.
Değişen tek şey, unvan adlandırması. Ara basamak hala var. Daha önceden de yardımcı doçent olmadan doçent olunabiliyordu, daha önceden de Araştırma görevlileri ders verebiliyordu, ve benim akademik camiada tanıdığım hiç kimse yardımcı doçentlerin doçent yardımcısı olduğunu sanmıyordu. bu değişiklikler Neden yapıldı peki? Nedeni çok açık, dil sınavını geçemeyen doçent adayları ve makale yazdığı halde ne yazdığını bilmeyen (plagiarism, copy-paste, kendi adını araya yazdırma, vs...) doçent adaylarının sözlü sınavda dökülmesi üzerine, ve bu dökülen kesimin genelde belirli bir zümreye ait olması (ilahiyat) sebebi ile tüm bilim hiyerarşisini etkileyecek şekilde akademik kadrolar yeniden düzenlendi. Benim şahsi görüşüm, Türkiye'deki yardımcı doçentlik sisteminin tamamen yanlış olduğu ve tekrar düzenlenmesi gerektiği yönünde idi. Ama şu an anlaşıldığı kadarı ile, görünürde değişen şeyler
1) unvan adı.
2) (Ve daha kötüsü) doçentlik kriterleri,
Peki ne olacak?
Aynı tas aynı hamam devam edecek. Belirli bir kesim çok kolay doçent olacak. Yardımcı doçentler doktor öğretim görevlisi olarak aynı şekilde devam edecek, akademi biraz daha liyakattan uzaklaşacak ve bilim türkiye'de biraz daha çökecek.
Belki de tam tersi olacak... bunu zaman gösterecek.
Efendim muhtemelen 80-90 yılları arasında doğan, Rocky filminin gazına gelip “ hıammına “ nidaları ile tek dikişte yumurtayı kafaya diken, bir müddet sonra mide spazmı geçirerek Rocky gibi ringlere çıkamasa da, kıvrandığı yerde “ adriaaaaaan “ diye haykıran, cumartesi sabahı 6 da uyanıp teleon’da çizgi film izleyen, uzay kovboyları ve uzay korsanı kobrayı izleyerek minderlerin üzerine atlayan, barış Manço ile yediden yetmişyediye katılmayı hayatının en büyük hedefi sayan ve parlament pazar sinemasını izlerken uyuyakalıp sabahında anne babasından filmin uydurma sonunu dinleyen garip bir nesildir bu. Gidin konuşun anlaşın.