buranın itiraf başlığı burası mı bilmiyorum ama içimi dökmem lazım, takip edilmediğim tek sosyal mecra da burası.
yaşadıklarımdan bıktım. neden yaşıyorum, bilmiyorum. şu hayatta yapmak istediklerim hâlâ var ama kimin için, ne için... gereksiz işte.
neyse. bir insan ayrılmak istediği erkek arkadaşı tarafından bir eve kapatılmayı, dayak yemeyi, tecavüze uğramayı, canına ve sevdiklerinin canına kast edilmesini, tehdit edilmeyi ve şantaja uğramayı hak edecek kadar ne yapmış olabilir, aklım almıyor. sadece sevmiştim ben halbuki, her ilişkide olabileceği gibi zamanla da bitmişti. olan sadece buydu işte.
boktan bir hastalık. evet, düşündüm düşündüm ve tanım olarak bunu buldum.
borderlinedan muzdarip kişiler, ya siyahtır ya da beyaz. gri olmayı delicesine isterler ama olamazlar.
bir de son zamanlarda, sırf adı havalı diye; bu hastalığa sahip olduğunu söyleyenler türedi. kaçın onlardan, yalancılar çünkü. gerçek bir borderline ile karşılaştığınızda da kaçın hemen, kendinizi kurtarın.
ayrıca, ilgili bir ingilizce videosu için buyurunuz. :
ben böyle bir evde yaşamak istiyorum, tek başıma. etrafta kimse olmasın. gür bir ormanın içinde olayım. teknoloji olmasın. küçük bir bahçem olsun, kendim yetiştireyim istediğim şeyi. iki üç hayvanım olsun, sütümden yumurtamdan eksik kalmayayım.
ayda bir yürüyerek, medeniyetin olduğu neresi varsa, oraya gideyim. binlerce kitap alayım, binlerce. tüm gün okuyayım, evimde. dert olmasın, tasa olmasın.
varendamda otururken hayal ediyorum kendimi. yeşil bir elbise var üzerimde. başımda, saçlarımı kimse görmesin derdi olmadan bağlanmış, beyaz bir yemeni. aradan saçlarım çıkıyor hatta, huzurumdan uçarcasına... sandalyemde oturmuş, kitap okuyorum.
bu anlattığım, bir çeşit tedavi görürken psikoterapi esnasında kurduğum hayaldi. herkes o kadar güzel şeyler düşünmüştü ki... benim hayalimse buydu. ama, saatlerce ağladım bu hayalim yüzünden. çünkü bize, en sevdiğimizi düşünmemiz söylendi yanımızda. ben yanımda düşünecek kimseyi bulamadım. benim huzurum yalnızlığımmış, iyice anladım. ama o da mümkün değil.
allah kerim, belki yaşarız hayallerimizi... belli mi olur?
"from childhood's hour i have not been
as others were; i have not seen
as others saw; i could not bring
my passions from a common spring.
from the same source i have not taken
my sorrow; i could not awaken
my heart to joy at the same tone;
and all i loved, i loved alone.
then- in my childhood, in the dawn
of a most stormy life- was drawn
from every depth of good and ill
the mystery which binds me still:
from the torrent, or the fountain,
from the red cliff of the mountain,
from the sun that round me rolled
in its autumn tint of gold,
from the lightning in the sky
as it passed me flying by,
from the thunder and the storm,
and the cloud that took the form
(when the rest of heaven was blue)
of a demon in my view."
dizelerine sahip alone adlı şiirin, muhteşem yazarı.
anne karnındaki ceninin böbrekleri önce tek parça halinde oluşur, cenin büyüyüp organlar geliştikçe de iki ayrı böbrek haline gelirler. fakat bu anomalide, böbrekler birbirlerinden tam olarak ayrılmazlar ve alt kısımlarında iki böbreği oluşturan bir parça bulunur. bu yüzden, böbrekler u şeklinde, yani at nalı şeklindedirler.
bu anomaliye sahip olan insanlar, idrar yolları enfeksiyonuna çok çabuk yakalanırlar. ayrıca yılın 265 gününü, böbrek ağrısıyla geçirirler.
aynı haberi farklı kesimlerin hangi değişiklikler ile sunduklarının karşılaştırmasını yapmak için sözcü okuyan, bilinçli ve kendi fikirlerini oluşturmaya çalışan yazardır.
hayatın zorluklarının bir getirisidir mutsuz uyanmak.
gönül ister ki, ben de yüzümde güller açan bir şekilde uyanayım. ama yok arkadaş; on sekiz saat uyumuş da olsam, gün içinde yarım saat kestirivermiş de olsam mutsuz uyanıyorum ben. bir bir derdimde hiçbir azalma olmadan uyandığım o gün için, mutlu uyanmak gibi bir lüksüm olamıyor benim.
dertler hiç azalmayacağına ve farkındalıklar da sona ermeyeceğine göre, alışmak lazım.
bundan seneler önce adım ve soyadımın başlığı açılarak ne hakaretler ne küfürler edildi burada, eski sevgilim tarafından. hemen şikayet etmeme rağmen, tüm özel hayatım bir bir ifşa edildi ve kaldırılmadı o entry. bir şekilde hallettim sonra kendi imkanlarımla.
burada ise, çaylaklığımda yaşamış olduğum bir sorun, saatler içinde çözülüverdi hemen.
ekşi sözlük, yazarına değer vermiyor artık. son zamanlarda yaşanan "dinci" ve "kemalist" tartışmalarında yaşanan çirkinlikler de bunun bir göstergesi.
ekşici olmak, pek de matah bir şey değil yani, son birkaç yıldır. yazık ettiler bence, güzelim sözlüğe.
kendini hayatın boyunca yalnız hissetmişken aidiyet duygusuna kapılmana sebep olandır. umutsuzca ağlatandır, eğer gittikçe büyüyorsa içinde... aşk, karşılıklı olsa da bazen yaralarınızı kapatamayandır. yine de en huzurlu uykulara dalmanı sağlayandır; en rahatsız uykulardan fırlatandır kan ter içinde. sabah karın ağrısıyla kıvrandıran fakat duyduğun bir sesle her şeyi unutturandır. sonra yine başa döndüren, her şey mükemmelse bile "ya giderse?" endişesini yaşatandır.
olsa bir türlü, olmasa bir türlüdür.
sekiz yaşındayken, sınıfta bir şeyin yere düştüğünde o'nun eğilip alıp sana gülümseyerek vermesiyle tanımladığındır; belki de yakalamaca oyununda seni kovalamasıdır. en sancısızı bu yaşlarda olanı olsa da daima aklında şu sözcüğü dolaştırandır: "...giderse?".
mithat cevher'in sahibi olduğu, balat'ta bir kafe. henüz gidip görme imkanım olmasa da, facebook'taki heybe adlı gruplarında gördüğüm kadarıyla, oldukça güzel bir yer. ayrıca çalınan müzikler de çok hoş.