faili bulunamayan cinayetler sayısı kendi dönemlerinde başbakan tarafından 1 olarak açıklandı. o da gerekçelendirilerek.
diyarbakır ihd raporu ise bunun tersini ortaya koyuyor. rapora göre;
2002 41 ölü 18 yaralı
2003 80 ölü 22 yaralı
2004 68 ölü 56 yaralı
2005 43 ölü 56 yaralı
2006 72 ölü 13 yaralı
2007 103 ölü 72 yaralı
2008 52 ölü 117 yaralı
2009 91 ölü 77 yaralı
2010 57 ölü 96 yaralı
yıllarına ait ölümler mevcut. üstelik bu sadece doğu ve güneydoğuyu kapsıyor. elbetteki bu sayılar önceki yıllarla karşılaştıralamaz ama bu durum 8 yıllık iktidarı da aklamaz. tehlikeli bir iddia ise bu ölümlerin takibinin yapılmadığı ve üzerlerinin örtüldüğü ile ilgili. eğer hal böyle ise, tehlikeli bir şey var ki oda bunların artık açık yapılması ve gündem olmamasıdır.
Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Selim Temo Ergül, bugün bir konferansta yaptığı açıklamada Artuklu üniversitesindeki ve trt 6 daki görevlerinden istifa ettiğini duyurmuştur.
Temo, açıklamasında pişmanlığını ve özrünü şu cümlelerle dile getirmiştir.
"Hayatta savunamayacağım tek şey TRT 6'da program yapmaktır. TRT 6 meselesinde de Adalet ve Kalkınma Partisi'ne inandım ama yanıldım. Onun için bu konuda bana tepki duyan varsa sonuna kadar haklıdır. Boynum kıldan incedir. Herkesten özür diliyorum"
Temo, hükümetin dil politikasına ve özelde kürt diline karşı uyguladığı politikalara ve trt 6'nın dini konulardaki yayın politikasına ağır eleştiriler getirmiştir.
iranlı muhalif öğrenci bilindiği gibi bu sabah saat 06.00'da idam edilecekti.
letifi,nin idamı af'fı içerecek sebeblerden dolayı durduruldu. yoğun tepkiler alan idam infazının durdurlması başta uluslararası af örgütü olmak üzere kürtler ve öğrenciler arasında memnuniyetle karşılandı.
bir öğrencinin siyasi görüşlerinden ve etnik kimliğinden ötürü asılmak istenmesi kabul edilemez bir durumdur. biz bu filmleri kendi ülkemizdede görmüştük.
BiR ÖĞRENCiNiN iDAMINDA NECi OLDUĞUNA, ONCU, BUNCU, ŞUNCU OLDUĞUNA DEĞiL, iDAMIN KENDiSiNE KARŞI DURULUR.
BiR DEVLET UYGUNSUZ VE KURALSIZ KiMSEYi ASMAMALIDIR. YARGILAMASI ADiL OLMAYAN BiR iDAM KARARI. iDAMIN KENDiSiNiN TASViP EDiLEMEYECEĞi BiR NOKTADA iDAM EDiLENiN KiMLiĞiNE DEĞiL, UYGULAMANIN ADiL VE HAKKANiYET iÇERMEDiĞi KISMI ÖNEMLiDiR.
iRAN'LI MUHALiF ÖĞRENCiNiN YARIN SABAH SAAT 06.00' DA iRAN'DA iDAM EDiLECEĞi DUYURULDU.
iRAN'DA ÖĞRENCi OLAN HABiBULLA LETiFi'NiN SiYASi FAALiYETLER YÜRÜTTÜĞÜ GEREKÇESiYLE KAPALI KAPILAR ARDINDA, AVUKATININ VE YAKINLARININ DAHiL EDiLMEDiĞi BiR MAHKEMEDE iDAMA MAHKUM EDiLMESiNiN ARDINDAN YARIN SABAH SAAT 06.00 DA iDAM EDiLECEĞi AVUKATLARINA TEBLiĞ EDiLDi.
iRANLI ÖĞRENCi LETiFi, KÜRT MUHALiF SiYASi HAREKETiNE ÜYE OLMAKLA SUÇLANIYOR. GEREKÇESi NE OLURSA OLSUN BiR ÖĞRENCiNiN SiYASi GÖRÜŞLERi VE ETNiK AiDiYATI YÜZÜNDEN iDAM EDiLECEK OLMASI VE BUNUN iRAN - TÜRKiYE iLiŞKiLERiNDE BiR JEST OLARAK SUNULMASI ASLA KABUL EDiLEMEZ BiR DURUMDUR.
iDAMIN DURUDURULMASINA YÖNELiK PROTESTO LiNKLERi AŞAĞIDADIR.
1980 yıllarında abd büyükelçiliği ikinci katibidir. cıa ajanıdır. kahramanmaraş,çorum ve sivas illerindeki o dönem katliamların istihbaratçısı ve yönlendiricisidir. bir çok ilde görüşmeler yapar. özellikle çorumda ki siyasi parti liderleriyle görüşür ve hatta köyleri dolaşır. yaptığı görüşmeler devlet sırrı sayılıp açıklanmamıştır.
deli dumrulu bilmeyen yoktur. sonunda azraile kafa tutan ve canından olan öykülerimizin tarihsel zatı muhterem kişiliği.
iett, kurumsal olarak deli dumrulu aratan uygulamalar koydu. biliyorsunuz beş kuruş geri ödenmiyor diye nakit geçişleri kaldırdı. 1,95 tl olan geçiş ücreti için vatandaşa gişe görevlileri beş kuruş geri ödemiyor diye kalkan uygulamanın yerine kart sistemi oturtuldu. oturtma ki ne oturtma. dillere destan.
şimdi tek geçişlik bilet ücreti 2,50 tl oldu. biz beş kuruşu ararken 55 kuruş ödeyiverir olduk. buna "dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak"mı denir bilemiyorum ki?
bildiğim bir şey varsa iett hodri meydan yaptı.
ankara'da da ilginç bir uygulama var. tek geçişlik kart yok. niye? -maliyet kurtarmıyormuş. ankaranın kızılayından otogara nerdeyse taksi parasına metro ile gidiyorsunuz.
ya bu millet çok keriz. ya da azraillerini çağıranlar var.
Manisa'da bir öğretmenin küpe takmasıyla başına gelenler basında yer almaya devam ederken, "özgürlük ne menem bir şeydir ki, bu denli çifte standart uygulanabiliyor" dedirtiyor insana.
ruhunuza çifte standartın bencilliği işlemişse karşınızdakinin özgürlük alanlarını çeşitli bahanelerle taciz edebilirsiniz. başörtüsü bir gelenekken, erkeğin taktığı küpenin gelenek olmadığını iddia etmek sanırım tam bir safdillik olsa gerek.
küpe ve başörtüsü üzerinden sürdürülen bu tartışmada gözardı edilmemesi gerekenin, toplumsal egemen kurgunun kadın ve erkeği biçimsel şekillendirme gayretleri olduğu gerçeğidir. dönemsel egemen zihniyetin bu konuda gösterdiği yaklaşım, başörtüsünü gelenek dahilinde özgürlük alanına yerleştirirken, erkeklerin küpe takmasını gelenek dışı ilan ederek özgürlük alanı dışına atmaktadır.
bir taraftan iktidarını neo-osmanlıcılık olarak şekillendireceksin, diğer taraftan osmanlıda ki köklü küpe geleneğini gözardı edeceksin. bu tarihsel çelişkinin arka planında ise küresel erkek egemen hakimiyetin paradigmaları bütün çıplaklığı ile gözükmektedir.
bu durum aslında bize, liberalizmin özgürlükçülük yaklaşımlarının arkasında oluşturulmak istenen yeni statükocu politikaları, egemen faydacı yaklaşımları, tarihsel ve insani antogonist çelişkileri bütün çıplaklığı ile göstermektedir.
özgürlük ideası, evrenseldir ve herkes içindir. hiçbir toplumsal kurgu tarihsel olarak bu idea'nın yarattığı rüzgarın önünde duramamıştır. bütün toplumsal şekillendirmeler bu rüzgarın aşındırmalarına maruz kalmıştır.
çifte standart taşımayan özgürlük rüzgarları insanoğlunun ortak değeridir, ilelebet'te böyle olacaktır.
modern hayatta yaklaşık 100 yıllık türk milliyetçiliğinin serüveninde gelinen son nokta, türk milliyetçiliği = kürt düşmanlığı sendromudur.
özellikle 1950'lerden sonra gelişen amerikan ve ermeni düşmanlığının yerini alan kürt düşmanlığı bugün hala türk milliyetçiliğinin beslendiği ana kan damarıdır.
kurgusal olarak osmanlı-türk öykünmeci bu milliyetçilik tarih sayfalarının biraz daha aralanmasıyla özellikle modern kesimde osmanlı öykünmeciliğini yitirmektedir.
"etrak-ı bi idrak", osmanlının genellikle türk'ler için kullandığı aşağılayıcı bir nitelemedir. bu gerçekliğin bugünlerde daha çok tartışılır olmasının sebebi ise yeni yapılanma sürecinde sertleşen iktidar çatışmalarının yönünün yeniden osmanlıcılığa kaymasından kaynaklanmaktadır.
cumhuriyetin kuruluşu yıllarında bölgede nüfsun çok seyrelmesi, kalanlarında genellikle türk'ler olması cumhuriyetin kurucu öznelerini türklere yöneltmiştir. oysa bu öznelerinde türk'leri o dönemde pek sevdiği söylenemez. işin garibi bu cumhuriyetçilerin bir çoğu dönmelerden oluşmaktaydı.
dolayısıyla bu dönme türkler, anadolu türklüğünün gerçek tarihsel bağlarını keserek yeniden kendilerine uygun bir türklük yeşertip ürettiler. bugün üzerinde tepinilen türklük, malesef tarihinden koparılmış uydurma bir türklüktür.
yeniden ve yeniden osmanlıcı türkçülük mimarlığı yapmak,yeni toplumsal dizayncıların uzun süreli işine yaramayacaktır.
türkler, canalıcı bir şekilde tarihlerine bakmaya başladılar çünkü.
osmanlının "etrak-ı bi idrak" kavramını zeki ve çevik yaparak malesef ulus yaratılmıyor, yaratılanda işte böyle sakat oluyor.
son yıllarda ilginç gelişmeler ve ilginç değişimler yaşanıyor.
özal dönemiyle yıkılan tütün tekeli bugün ilginç gelişmelere sahne oluyor. sigara tüketimi düşüyor deniyor. kapalı mekanlarda sigara içilmesine gelen yasakla %16.2 oranında tüketim düşüşü tespit edilmiş. bu araştırmanın kendisi ağustos 2010'u içerdiği için yıl tamamlanmadan bu sonuca varmanın doğru olmayacağı gibi, gerçekte böyle değildir.
devletin vergi gelirlerini artırmak için yaptığı her zam öte yandan kaçak sigara girişini artırmakta, düştü sanılan tüketim kaçak sigaraya kaymakta.
türkiye 2003'ten beri düzenli artan bir tüketime sahip. genç nüfusun ve kadınların sigaraya başlama yüzdesi sürekli yükselmekte.
tapdk verilerine göre, 2006 yılında 15.272.000 paket tüketirken 2009'da 20.402.000 paket sigara tüketmişiz. Ağustos 2010'da bu rakam 15.684.814 pakete ulaşmış. Yıl kapandığında bu oran daha da artacaktır.
sigara zamları sonucunda içilen her 6 paket sigaradan birinin kaçak sigara olduğu,bunun zaman zaman 4 paketten birinin kaçak olduğu sayılara ulaştığımızı tütün eksperleri derneği söylüyor.
çin'de üretilen samsun 216, tekel 2000 ve tekel 2001 adlı sahte sigaraların ülke ekonomisine zararı yılda 2 milyar doları geçmekte.
ülkemizde 3.5 milyon paket sigaranın kaçak satışından bahsediliyor. şimdilerde ırak'ın süleymaniye ve dohuk kentlerinde ki 2 sigara fabrikası tekel'in yerini almış durumda.
öte yandan ispanya-kıbrıs rum kesimi-mersin-beyrut-rusya güzergahlarını izleyen kaçak sigaralar türkiye ve iran sınırlarında ortadan kaybolup türkiye iç pazarında ortaya çıkmakta.
kısaca, sigara zamları kaçakçılara vurgun yaratmaktan öte gitmediği gibi, kontrol edilemez bir piyasa da oluşturmakta.
yasaklar'ın sigara tüketimini düşürdüğü iddiası ise çoktan çürümüş durumda.
bir zamanlar anadolu köylerinde oynanan oyunun adı. genellikle düğünlerde oynanırdı. şimdilerde de oynanırmı bilmiyorum. bir köy düğününe gitmeyeli çok oldu. iyi bir sırtı yumruklama ritüeli gerçekleştirilir oyunda. ortada yanan ateş ayrı bir hava katardı.
yenen keşkek'se ayrı bir tad'dır.
dilinden dökülen "mum söndü" sözcükleriyle yeniden tartışılan erbil için "büyük sanatçı", "büyük şovmen", "bu alevilerde baydı ama" gibi yaklaşımlar gelirken, say içinde "balon sanatçı", "halkın sanatçısı değil", "vatan haini" gibi uç görüşler ortaya çıkıyor.
ülkemizde ki kişiliksizleştirme politikalarının aktörlerinden biri olan ve bu anlamda en büyük medya maymunu ünvanı bulunan erbil için büyük şovmen vb. yakıştırmaları üzülerek izliyorum.
öte yandan emeği ve yeteneği hakkında kimsenin kuşkusu olmayan fazıl say içinse kemalist yaklaşımları nedeniyle cephe almaksa sanatın ruhuna ihanettir bence.
say için tartışılacak hiçbir şey yoktur. fakat erbil, sermayenin sibobu ve taşeronudur. aktörlüğü bu anlamda tescillidir. yoksul ailelerin kişiliksizleştirilmesi, düşürülmesi ve özbenliklerinin yitirilmesi görevi verilenlerden bir tanesidir.
sermayenin "çıktı ürünlerini" bol keseden dağıtırken, aslında yalvarttığı yoksulların benlik dirençlerini kırmak ve bunu kitle iletişim araçlarıyla yaygın kılarak ezgin, dirençsiz, kişiliksiz bir toplum projesinin mühendislerinin aktörlüğünü yapmıştır.
say'a balon derken yapılan bir haksızlıktır. erbil ise sanatın içinde değil ama insanlık vicdanında zaten mahkumdur.
12 eylül referandumundan sonra artan beklentiler üzerine ve 12 eylül darbecilerinin yargılanma olasılığı üzerine "beni de yargılayın" çığlıkları atılıyor.
çok masumlarmış gibi çıkıp, hiçbir şey olmamış gibi çıkıp beni de yargılayın diyorlar.
akp hükümetinin yargıçları savcıları sizleri yargılayamaz. gücü yetmez çünkü. siz öncelikle bu ülke halkının vicdanlarında yargılanıp mahkum edildiniz.
özal suikastı üzerinden gerçekler aralanıyormuş havası yaratılıyor. sanki tüm suçlular bulunacakmış havası hissettiriliyor. fakat elde var sıfır. ayrıca yöntem olarak bugün yapılan da farklı değil. hanefi avcı' yı al "devrimci karargah" operasyonunda tutukla. bu ne müthiş operasyonsa sdp genel başkanı, töp sözcüsü ve hanefi avcı "devrimci karargah'çı" yapıldı. kısacası değişen bir şey yok. her şey aynı tas, aynı hamam. 3 tane çuvalı var akp'nin. Beğenmediklerini bu çuvala koyup bağlıyorlar. Ergenekon, El-kaide, devrimci karargah. muhalifler, muhalif eğilim içinde olanlar buyrun! seçin birini, yoksa karma yaparız diyorlar.
bence, 12 eylül'ün ülkü coşkun'u da çıkıp beni yargılayın demeli. bilmeyenleriniz vardır belki; günlerce, ay'larca işkenceden sonra savcılığa gelirsiniz. savcılıkta ülkü coşkun ifadeleri mahkumiyet için yeterli bulmazsa sizi gerisin geri "tekrar sorgulayın" emriyle işkence merkezine yollardı. ne dersiniz? 12 eylül savcıları ne kadar masumlar?
internet ortamına bağlı olmayan pc ler için düşünülmüş ve bir ulus devletin ürettiği ve iran için üretildiği iddia ediliyor.
virüs ancak usb portlarına takılan flas disk ler içinde taşınabiliyor ve barınıyor. sonrada tesislerin bilgisayarlarını ve sistemini imha ediyor. yani bilgisayarım internete bağlı değil, güvendeyim devride kapanmış oluyor.
eğer yukarıdaki tanım üzerinden tercih yapmak gerekirse; türk olup, kürt'çü olan sosyalist'ler için şapka çıkarırım. zor bir tercihtir. egemen ulustan olup, ezilen ulus milliyetçiliği yapmak hayli zahmetli, riskli ve yorucu bir tercihtir.
fakat benim kabulüm olan kuram içerisinde ise herhangi bir milliyetçi yaklaşımı, hangi şapka altında görürsem uzak dururum. hele de türk'çü sosyalist akımları anlamak benim için, sosyalistler cephesinden bir dramdır. balkanlar, avrupa ve uzakdoğu milliyetçi sosyalistleri yeteri kadar kötü tecrübe değil midir?
anayasa bir toplum sözleşmesidir. bizim ülkemizde bir toplum sözleşmesi yapmak ne kadar zor. genellikle bizim adımıza yapıyorlar. sonra da kabul et veya reddet diyorlar. 1980'de ise kabul et yoksa... durumu vardı. şimdi yeni anayasa yapılıyor sözüm ona ve 80 anayasasından farklı olduğu söyleniyor ve demokrasi, özgürlük geliyor deniyor. oysa toplumsal sözleşme ülkede yaşayan vatandaşların devletle yaptığı bir sözleşmedir. bizde devlet vatandaşla yaptığı için böyle bir kaos çıkıyor.
soru 1- bu anayasa demokrasi getiriyormu?
bence hayır. 80 darbesinin seçim barajları ve parti kapatma, parti içi işleyişler gibi konular değişmiyor. o halde demokrasi yok. demokrasi, azınlıkların özgürce temsili olarak ifade edilir. barajlar, parti kapatmalar ve parti içi diktalar sürdükçe buna uygun düzenleme yapılmadıkça 12 eylül'den farkı yok demektir.
soru 2- 80 anayasası işçi haklarına ve örgütlenmelerine karşı idi. Peki yeni anayasa da bunlar değişmişmi?
bence hayır. Genel grev hakkı yeni hükümlerle tamamen ortadan kaldırılmış. Bir çok durumda tahkim yolu açılmış. o halde değişen bir şey yok.ayrıca devletin işsizliği önleme ve istihdam sorumluluğu da ortadan kaldırılmış.
soru 3- özgürlük hakları, vicdani red vb. yeni bir şey varmı?
bence hayır. ne vicdani red de nede diğer konularda yeni bir şey yok. yani 80 anayasasından farksız.
konut ve barınma hakkı temel hak olmaktan çıkarılmış, buradaki sorumlulukları da devlet üzerinden atmış.
şimdi değişen bir şey yok. gidip hayır oyu kullansam vicdanım rahat. fakat, toplum sözleşmesi zırt pırt yapılmıyor. oylama (referandum) yapılınca şu denecek. hayır veya evet çıksın farketmez. kardeşim bu ülke bir anayasa oylaması yaşadı ve bir taraf kazandı. hayır efendim. bu oylama (referandum) bunu demek için yapılıyor. yani düzgün bir anayasa talebimiz olmasın diye. bunun önünü kesebilmek için yapılıyor.
tüm bu görüntüler beni, referanduma katılmama kararı almaya itmiştir. düzgün bir anayasa talebimi saklı tutabilmek için bu oylamaya katılmıyacağım.
kanı ile gerçeklik herzaman örtüşmeyebilir. bu topraklarda ki genel kanı chp'nin sol bir parti olduğu yönündedir. bu kanıya katılıp katılmamakta herkes özgürdür. lakin birde literatür diye bir şey var. literatüre göre chp'nin sol bir parti olması mümkün müdür?- evet, mümkündür.
alakasız bir soru ve cevap daha; sol da milliyetçilik varmıdır? -evet, vardır. hatta alası vardır. bu yeni bir olgu değildir. 1. dünya savaşında avrupa sosyalistleri kendi ülke egemenlerini diğer ülkelere karşı desteklediler. yani solculuk ve enternasyonalizm güme gitti. o yetmedi avrupa da müthiş milliyetçi dönüşümler yaşadılar ve cellat kesildiler.
son soru; sol milliyetçilikle bir yere varır mı? - hayır varamaz. işte bütün mesele burada. chp'ye sol demek ne kadar anlamlıysa, bugün milliyetçi anlayışları içinde barındıran sol'a sol demekte o kadar anlamlıdır. dünya genelinde sol felsefi olarak yeni açılımlarını teorize edemediği sürece biz chp'ye sol demeye devam edeceğiz. ya da gerçekte sol olmayıp aslında burjuva ideolojilerin kademe kademe farklı etkileşimlerini içinde taşıyan hastalıklı bu yapı ve anlayışlara da sol demeye devam edeceğiz.
marx'ın her gün yeniden yazılması gerek dediği manifesto'lar yazılamadığı sürece bu durum devam eyleyecektir.
şimdi tekrar chp sol bir partimidir sorusunu yenilersek cevabımız hayır olmak zorundadır. Çünkü; sol, milliyetçi olamaz. sol, statükocu olamaz. sol,sistemin stepnesi olamaz. eğer, olur diyorsanız o olan ancak bugünkü gördüğünüz sol olur ki bu sol, sol değildir. evrenselliğin dibinde milliyetçilik bitiyorsa, islam ümmetçiliği soldan ilerde yeralır.
ve solculuk tek'dir. ucundan azıcık kıvırdınmı namazını kılmayan müslüman, kiliseye gitmeyen hristiyan'dan farkın kalmaz. hem sol olacaksın, hem milliyetçi. hem sol olacaksın hem bugünkü devletin kurucu öznesi. hem sol olacaksın, hem cumhuriyet tarihinde bugüne kadar her yıl 1000 leri bulan faili meçhul ortağı. hem sol olacaksın, hem mhp gibi bir partinin üstünde sağ reaksiyon vereceksin. hem sol olacaksın, hem sağ liberal akp'nin özgürlükçü yaklaşımlarından daha geride olacaksın. hem sol olacaksın, ülkenin azınlıklarını,itilmiş ve düşmüşlerini değilde ağa ve beylerini esas alacaksın. hem sol olacaksın, hem 12 eylül'cü olacaksın.
valla sol buysa ben hidayete ersem iyi olur. chp'ye sol diyorsak namaza da başlasam iyi olur. her şeyi geçelim, chp önce sivas'ın hesabını versin. bu ülkenin aydınlarının yakıldığı gün kaybolan chp sol değil, olsa olsa devletin partisi olur.
farklı bir çok olay ve olguların birleşiminden sezinlenen durum. öncelikle Rahşan Ecevit hanımın chp'ye açık desteğini açıklaması,ardından sarıgül'ün parti kurmaktan vazgeçip chp'yi destekleyeceğiz açıklamaları dışardaki gelişmeler. içerde Deniz Baykal tasfiyesi açıkca birilerinin bu koalisyonu hızlı bir şekilde tezgahlamakta oldukları görülmektedir. öte yandan açılım aldatmacalarını yemeyen kürtler süreç aleyhlerine de olsa çatışmalı ortama geçiş yaptılar. sürecin bu hali de koalisyon için bir malzeme olacaktır.