tatvan, soğuk, kar var yerde, çok soğuk. biri var bekliyorum, hayatımda hiç gül almamıştım biliyor musun? 7 yıl önceydi, ablama yalvardım 15 lira koparabilmek için.. 21 tane gül geldi o parayla anca. şükür. saat sabahın 5'i, gözlerimi açtım. uyuyamamıştım zaten. yerde kar var, bembeyaz, çok soğuk. okula gidecek. yedi buçukta okula gidecek. zamanın geçiyor olduğu aklıma geldi. titredim. soğuk. kalktım giyindim. evden çıktım. o da çıkacak, biliyorum. çıkmadan önce yetişmeliyim.
kapısının önü, çok kar var, bembeyaz. birer birer gülleri yere koyarak onu bana getireceğim. onu bana güller getirecek. güllerden yol yaptım sonra, köşeye kadar, izliyorum;
baktı güllere, anlamıştır... birini yerden aldı, topluyor, bana geliyor güllerle. sonra köşeyi döndü. elinde bir demet gül, toplamış. yüzümü baktı, gözleri gözlerimde. gülüyor...
bir gülde dudaklarında, onu da ben topladım.
elimi tuttu, okula gittik sıcak, kar var yerde. bembeyaz. sıcak.
4 yıl önce bıraktı elimi kar yok. soğuk. çok daha soğuk.
Bu çöp arıtma tesislerinin işleyişiyle ilgili çok ilginç şeyler öğrendim. Sistem şöyle:
Bi havuza toplanan çöplerin üzerine çürükçül bakteriler atılıyor. Bakteriler yiyebilecekleri ne varsa yiyor. Yedikleri tükendikten sonra da birbirlerini yemeye başlıyorlar. Bu ülkenin şimdi ki durumuna ne kadar da çok benziyor değil mi?
Staj için başvurduğum günün üzerinden 2 aydan daha uzun bi zaman dilimi geçti. Halâ staj için başvuruyorum. ilk başvurduğum yer Medina Turgul DDBydi ve başvuruma geri dönüşlerinin, olumsuz bir feedback dahi olsa diğer başvurularım için itici güç olduğunu belirtmeliyim. Tabii başvurduğum ajansların DDB kadar nazik olmayışları, bir feedbacki çok görmeleri, hevesle açan yaprakları teker teker solan, kökleri böceklenmiş, kuruyan yeni bir fidan psikolojisi yarattı mezun bünyemde. Olsun. Toprağa tohum olarak karışıp, yeniden doğarız başladığımız yerden.
Eğitim diye tabir ettiğimiz yağlanmamış, kırık çarkları olan makinanın dişleri arasında bunca yıl iğdiş edilmiş olmamın nedenlerini Cv çöplüğüne yolladığım her bir hayat suretinden sonra sorgulamaya başladım. Kim bilir bu yazıyı okuyan herhangi bir işveren bile ne kadar çok rarlanmış hayat biriktirmiştir e-mailinin gelen kutusunda.
Yazık Yılların emeğinin insan gibi ilişki kuran, sıcak bir varlığın, 24 yıl sonra para gibi soğuk bir meta için mücadele ettiğini görmek, ilişkilerimizi zedelemesine ve düzenlemesine izin vermek, ilişkilerimizin kontrolünü bu stabil metaya bırakmak, gerçekten çok yazık
Bir çok insanında bireysel olarak benim gibi düşünmeseler de benim gibi hissettiklerinin farkındayım. Aslında toplumsal olarak derin bir ızdırap yaşıyoruz, bu kişisel bir problem değil. Bağırıyoruz, şikayetçiyiz, hepimiz çıldırdık! Çoğumuz şişmanlıyoruz, yoğun beslenme bozuklukları - obezite, anorexia- gibi, giderek genelleşiyor; aşırı stres had safhada, panikten ve tedirginlikten kaynaklanan saldırı vakâları bunalımı sollayarak, en genel psikolojik hastalığımız olma noktasına gelmiş; yalıtılmışlık ve anlamsızlık duygusu en saçma tarikatların; Adnan Oktarın, Cübbeli Ahmet Hocanın televizyondaki vaazlarını bile pek çok kişi için çekici hale getirmeye devam ediyor.
Saatlere, dakikalara, saniyelere ve hatta saliselere bölünmüş hayatlarımızın içinde geçen zamanın baskısını üzerinde hisseden büyük ihtimalle bizimle aynı taşlı topraklı yollardan topuklu ayakkabılarıyla lastiği patlamış bisiklet gibi yalpalaya yalpalaya geçmiş iK yöneticisinin, kaale alıp bir geri dönüş mesajını bile yollamaması, 1976 yapımı Network filminin Pencerelere çıkıp bağırmanızı istiyorum. Lanet olsun ben bir insanım ve benim hayatımın bir değeri var parodisini acı acı zihnimde canlandırması nedendir? Beklemek en zorudur, biliyorsunuz.
Neden tüm insanlar hiç zamanlarının olmadığını hisseder? Zaman skalasının baskısı altında bir yerlere yetişmeye çalışan, sürekli ilerleme ve hız manyaklığına kapılmış görece hasta bireyler; zamanın nefesini enselerinde hissetmeden önce hangi döneme sürekli özlem duyduklarına bir baksınlar. Çocukluklarına misal. Zamanı hissetmedikleri anlara Ben gülücükleri hatırlıyorum, o kadar. Ne zaman şimdiki kadar somurtkan olduk ki?
Kitlesel psikolojimizi bu denli yaralayan, kişisel maddi ve manevi iflas ve buhranla sonuçlanan tasarlanmış ve disipline edilmiş bu insan modeli para karşılığı tüketemediğinde entegre olamadığı sistemin error vermiş bir kodu olmaktan öteye gidemiyor. Bu kişiler sisteme göre zaten ya deli olarak nitelendiriliyor ya da işsiz. Adını hatırlamadığım bir yazar deliliği, pasif bir direniş biçimi olarak tanımlamıştı da, işsizlik için acaba ne derdi çok merak ediyorum. Deliliğin bir adım öncesi...
Farkettiyseniz, bir adım öncesindeyim. bulaşmayın.
http://s14.directupload.n...mages/130528/w8h779vm.swf Selçuk. Ne bileyim yani, ne diyeceksin! ne diyeceğine, diyiip dimeyeceğine, hiç bişeyine de...ye, div di ii Kims.. kimse kimseye dinleerr, ne bişey anlatabilirsin, ne dinleyeneeğ oluuğğ.
Recep Tayyip Erdoğan'ın; Demir Lady'nin katı muhalefete karşı desteklediği liberal politika, özelleştirme, serbest pazar ekonomisi uygulamalarından esinlendiğini hissettiğim, az önce ölen ingiltere eski başbakanı. Tayyip ve demir Lady politikaları arasında pek fark yokmuş gibi duruyor.
-...seni merak ettim?
-iki sene sonra mı?
-...
-neden? yaşamamız gereken hiç bir şeyi yaşayamadığımız için mi?
dıt-dıt-dıt-dıt
Kapadım telefonu geçmişim gibi. Birazdan karışacağım "garip duygular" labirentinden ayrılabilmek için ihtiyacım olan sigarayı, suratıma tokat gibi çarpan zippo kapağının akustik sesiyle yaktım. dolaptanda soğuk bir bira çektim. karanlık hiç olmadığı kadar karanlıktı odada, gözlerimin sigaranın kor ucuna takılmaması için hiç bir sebep yoktu. Kapı açıldı. aralığından sızan ince ışık hüzmesi düz bir çizgi oluşturdu karanlığın üzerine. sonra kapandı. Benim yirmi metrekarelik odama girip 10 metrekaresini işgal eden babamın söyleyecekleri vardı her zaman ki gibi. Kelime bombardımanından sıyrılabilmek adına zihnimin tüm fonksiyonlarını içime kapadım. Duyuyorum... "bugün nerede"-ye gidelim bitanem-, "sen ne kadar şerefsi"-şirinsin yauw- "kalk lan aşşa"-aşkım...
"Kime diyorum lan"(paaaaattt)cerrahpaşa'nın bahçesinde çilek yemekti hayalimiz,(paattt) sen o soğuk mavi gecede dolunayı izlerken, ben yüzündeki yakamoza dalmıştım(paaat)Uyandım!
Ruhumda kaç kesik var görüyor musun Lucy ? Kanıyor...
Nefret kaybından öleceğim bu gece..
Binlerce, binlerce defa gördüğüm intihar kuşları, bileklerime konmuş bu kez.. Kanıyor..
Gökyüzüne bakıyorum.. Sende yüzüme bak!
Bugün yanağımdan, her zamankinden çok yıldız kayıyor..
Bu davranışı iğrenç bulan bir çok entryinin olduğunu gördükçe, içten içe göz ucuyla kapı deliğinden bakan gizli eşcinsellerin bu entrylerde saklı olduğunu düşünmeme sebep olmuş videodur aynı zamanda. hayır kardeşim, bu kadar kişi bu videoyu izlemiş olmasına rağmen; "öğğ, böö, hayattan soğudum" tarzı samimiyetten yoksun entryleri gördükçe, cinsel kimliğin etkisinden kurtulmanın ne kadar zor olduğunu farkettim.
Sonuna kadar izlediniz işte lan!