ahmaklıktır. hele bu sistemle seçilmiş insanların ya da partilerin taraftarları olmak, onların bu ülkede yaşayan haklar için bir şeyler yapacaklarına inanmak zehirlenmektir...
bütün devletlerin düştükleri, yuvarlandıkları bok çukurudur!
kendini başka bir ırktan hatta yanıbaşında, bakşa bir toprak parçasında yaşayan insanlardan, hatta hatta komşusundan üstün gören zavlallıların maruz kaldıkları zehirlenmedir.
farklı olana tahammülü olmayan, farklılıkların aynı zamanda onun farkını ve özel oluşunu da ortaya çıkardığını farketmeyen gerzeklerin oluşturduğu ordu.
demokrasi diye yutturulan çoğunluğun baskı rejiminin önümüze "seçim" olarak getirdiği tiyatroyu ( tiyatrodan kasıt, yazılı bir metnin olduğu ve rollerin çoktan dağıtılmış olduğudur) her seferinde ağzımız açık olarak izleme durumudur. seçilmişler arasından seçtiklerimiz bizim değil sistemin hizmetinde olmuşlardır, bundan sonra da böyle olacaktır!
ne zaman tek bir insanın savunduğu bir fikir bile meclis denen o sahnede yerini alır, o zaman orası gerçekten bir meclis olabilir.
islamın çarpıtılarak yaşandığını bağıra çağıra dile getirenlerin aynı zamanda ülke nüfusunun (bu çarpık inanışlarla) yüzde 98 inin müslüman olduğunu iddia etmesidir...
çok sık söylenen yalanlardandır. uygulama öyle değildir; her kafadan bir ses çıkar; din alimleriyle kaynar ortalık! inanabilmek için alim olmanız gerekmektedir!
bu omurgasızlığı savunurken de dayanakları hep aynı martavaldır; "ne yani, müslümanlar zengin olamazlar mı?!" olabilirler canım kerdeşim; ama sen bana bir sürü örnek sıralarsan yok hak yolu, yok komuşusu açken tok gezen falan, ben de senin servetinin hemen yanında açlıktan kıvranan komşularını gösteririm! elin kapitalistinin yediği boklar ayyuka çıkmış zaten; ee senin hayat görüşünle onunki arasında bir fark görmek istiyor insan; göremeyince de; hepiniz aynı boksunuz, sonucu çıkıyor ortaya!
ortaya atılan iddiaya karşı çıkarken, onu çürütmeye çalışırken farkında olmadan onaylamaktır. iletişimi bilmeyen bünyelerde apseye ve hatta ölümlere neden olabilir! aman dikkat!
mutlu kılar insanı; bilmek yorucudur ve önlemler gerektirir. sanılar isteğe göre şekil alabilen birer balondur. bilgiyse serttir! nettir! kıvırmaz! üstüne söz değil harf koyamazsın!
heryerdedirler...düzen, kendisiyle çatışan düşünce ve eylemleri bu yolla etkisiz hale getirir. eğitim sisteminin ilk basamaklarında başlar bu ajanlık empozesi; ve son nefese kadar sürer...sistemin, halkı kontrol etmek yerine daha etkili ve zahmetsiz bir yol olarak kullandığı bu yöntemle etrafınızdaki beyni yıkanmış ajanlardan sürekli baskı görürsünüz; ahlak, din, kitap, bayrak, devlet, millet, ırk, mezhep, cinsellik konularında sistem kontrolü tamamen bu ajanlara ve yıkanmış beyinlerine bırakmıştır; yani kraldan çok kralcı beyinsizlere. onlar karar verirler ne giyileceğine, neyin moda olduğuna, neye inanılacağına, ne düşünüleceğine, hangi kitapların okunacağına, hangi filmlerin izleneceğine, hangi insanlara kin besleneceğine...
biri çıkar bir şey söyler bu sistemin elemanlarından biriyle ilgili; bakarsın halkın arasına sızmış, sayıları en az halk kadar fazla bu ajanlar, sistemin kurumları dururken başlarlar bu boku savunmaya! sisteme karşı hiç bir şey yapamazsınız bu burnunuzun dibine kadar yayılmış ajanlar varken...
farklı görünene ve farklı düşünene öyle iğrenç davranırlar ki, zamanla farklılıklar törpülenir; yumuşak başlı birer koyun olma yolunda ilerlersiniz, üstelik çobanı bir kez bile görmeden; sadece yanınızdaki koyunlardan feyz alarak...
düşünmeyen, maruz kalan; gündem neyse onun peşinde sürüklenen; yapay gündem yaratıcıların en sevdiği profildir!
moda olana göt verir, sonra çıkıp marjinalim, orjinalim diye gezinir sözlük semalarında! kafası basmaz tek başına düşündüğünde, düşünemez zaten, düşünülmüşün üsütünde yürür, dengesini kaybetmemeye çalışarak; yapayalnız düşüncelere tahammülü yoktur, ıssız yollar en büyük korkularını barındırır; üçü-beşi bir araya gelip sürü halini almadan birer hiçtirler! çoğunluğun yarattığı ezici iğrençliklere sığınır sürekli; tek olanı küçümser; onun yalnızlığındaki gücü göremeyecek kadar düzen adamı olmuştur; kapitalizme bok atıp, onun en gözde kuruluşları olan futbol kulüplerini savunmak adına küfreder, insanları yaralar, hatta öldürür! kapitalizme bok atıp, onun en gözde markalarını taşır götünde, başında. kapitalizme bok atıp, onun her eve soktuğu televizyon denen uyuşturucunun başından kalkmadan yaşanacağını, daha da vahimi; doğru yaşanacağını savunur! kapitalizme bok atıp, kapitalizmin vatanı olan topraklara kapağı atmak için elinden gelen çakallığı yapar! evet, kapitalizme bok atar her fırsatta, bilmez ki cebindeki paraya göre adam sayılacaktır bu düzende; ve kahramanımız paranın nasıl kazanılacağını öğrenir insan nasıl kazanılırdan önce!
kitap hakkında yazılan kimi yazılara baktığımda kendime sorduğum soru. cevapı, basit; akp...adam daha yayınlanmadan yasaklamış kardeşim kitabı! şimdi o kitabı okumak isteyenler mi abartmış olmaktalar?! yoksa kitabın delil niteliği taşıyan kopyalarını bile silen, götü tutuşan hükümet mi abartmış oluyor?! yoksa abartılan bir şey yok, herşey kabak gibi ortada mı?
ben anladım da; anlamayan arkadaşlar var hala sanırım; ya da bizi salak sanıyorlar!
cem yılmaz'ın icadı ve açıklaması da şöyle; "kalıcı olmak isteyen sanatçı"
fiberglas mısın eşşeoğlu eşşek!
burada yazan arkadaşlarımın da eminim böyle saplantıları vardır; amma, kalıcı olan şey, tıpkı cem yılmaz'ın aslında üstünde tepindiği lakin kimsenin görmediği maddesel olarak varolma çabasının saçmalığıdır. bizden geriye hiç bir bok kalmayacaktır. yazar arkadaşlarımın kalıcı olmak için tek bir şey yapmaları yeterlidir aslında; yazdıklarını okuyanların fikirlerini varlıklarıyla değil fikirleriyle sarsmaları; bir-iki taş yerinden oynamış olabilir; evet; oynar da çoğu zaman; ama fikirlerse sözkonusu olan o yerinden oynayan o taşların yerini daha üstekiler dolduracaktır...dünya nasıl oluştu sanıyorsunuz?! depremler canlıları öldürmek için kurgulanmış bir fantazi değil, dünyanın son halini bulabilmesi için ona yapılam makyajlardır.
benim kim bilir hangi parçam senin kimbilir hangi özelliğinle örtüşmekte?! farklı olmamız bile aynı olduğumuzun bir ıspatı olarak ay kadar kocaman asılı duruyorken gökyüzünde, ne bok yemeye kendimize birilerinin yakıştırdığı sıfatları uygun görüp ona göre şekillenerek birbirimizi ötekileştiriyoruz?!
Proxima Centauri (Proksima Sentori) adlı Kırmızı cüce/al cüce, Alpha Centauri yıldız dizgesinin üyesi olup Güneş`e 4,22 ışık yılı ile en yakın yıldızdır. Adından da anlaşılacağı üzere Erboğa takımyıldızı/Erboğa (Sentor) takımyıldızında bulunur. Robert Jones tarafından 1915 yılında Alpha Centauri ile aynı özdevimi sergilediği saptanmıştır.
Barbara SCHOTTENFELD'in kaleme aldığı, çevirisi Sevgi SANLI'ya ait oyun.
7 KADIN sorunlarına çözüm arayan kadınların öyküsü. Beklentileri hemen hemen aynı doğrultuda olan bu yedi farklı kadın, buluştukları Terapi salonunda birkaç saate sığdırılan serüvende iç dünyalarını anlatırlar. Birbirlerini daha önce tanımayan yedi kadın, içlerinden birinin yönlendirmesiyle hem kendi iç seslerini dinlerler, hem de terapi arkadaşlarının seslerine kulak verirler. Değişmek için çok gayret gösterirler ve bir karara varırlar...
sıkça yapılan bir hatadır. herkes hata yapar; ancak aptallar hatalarında ısrar ederler...
bir karşı fikrin varsa, bir argümanın, bir teorin, yazışalım, konuşalım, tartışalım. ama sen hala mahalle kabadayısı modundan çıkamamışken sözlüğe girdiğin için, ortaya atılan fikirleri destekleyen ya da eleştiren fikirler üretemediğin için kişisel saldırılara ve hakaretlere baş vurmaktan öteye gidemeyeceksin...
kendine inancını yitirmiş allahtır. gerek de yoktur kendi kendine inanmasına; o kadar çoktur ki varolmadığına inanmayan müminler; allahın ve onun emirlerinin olmaması demek doğru yolu bulamamak demektir onlara göre; o zaman allah kendine inanmasa dahi onlar inanmaya devam ederceklerdir, çünkü onları adam eden allah'a olan inançlarıdır; o inancı kaybettiklerinde geriye hiç bir bok kalmayacağını; kaos olacağını; insanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkacağını bilmektedirler.
inanan adam en sağlam ateistten daha inançsızdır; başta kendine ve iradesine inancını kaybetmiştir. başka bir iradenin yol göstericiliğiyle saçma sapan da olsa kimi şeylere inanarak yaşamı anlamlı kılma çabasından başka bir şey değildir yapılan, tapılan bunca put!