yazar olmayan bir arkadaşımın başına gelen dehşet bir hikayedir.
-alıntıdır-
merhabalar,
sizlerle 13 ekim 2018 saat 21:00-22:00 civarında babama yapılan saldırıyı paylaşmak istiyorum.
yer: istanbul ataşehir içerenköy mahallesi
saat 20:30 civarı evimin olduğu sokağa girdim. babamı çalıştığı servis aracında oturup müzik dinlerken gördüm ve yanından geçerek eve girdim. yarım saat geçti veya geçmedi yemek yediğim sırada alt komşum telefonla arayarak "baban yerde yatıyor in bak" dedi. hemen aşağıya indim. ben aşağı indiğimde yerde yatan babamın başında 10 yaklaşık toplanmıştı (3-4 bekçi ve komşular). aradan 2-3 dk geçti, yunuslar, bir sivil araç (sivil polis olabileceklerini düşünüyorum emin değilim) içerisinde dört kişi ve de üç farklı bekçi daha geldi. bu kadar kolluk kuvvetinin gelmesine şaşırdım.
adının tufan olduğunu öğrendiğim bekçi "alkollüydü tökezledi, yüz üstü düştü, gözlüğü geldi" dedi.
bize söylenenlere olayın sıcaklığıyla inanmış bulunduk. babamın nabzı düşüktü fakat nefes alıyordu. bilinç kapalıydı. bekçi tufan ve yanındaki iki bekçi ambulansa haber verdiklerini söylediler fakat bu söylemin üzerinden 20dk geçmiş ve ambulans gelmemişti. tekrar 112'yi aramalarını söyledim aradılar ve o da yaklaşık 10dk sonra geldi. komşularımdan bir tanesi 112 yi aradı ve ambulansın yarım saattir gelmediğini nerede kaldıklarını sordu. 112 servisi bize çağrının 6 dk önce geldiğini iletti. yani önceden açılan bir çağrı olmamış, tekrar aramalarını istediğimde çağrı ilk defa iletilmişti.
adının tufan olduğunu öğrendiğim bekçinin elinde babamın ehliyeti vardı, fotoğrafını çekiyordu. ambulans geldi ehliyetini komşulardan biri alıp bana verdi. bekçi tufan durumu takip edebilmek için telefon numaramı aldı. sonrasında hemen ataşehir fatih sultan mehmet hastanesi acil servisine gittik. doktor ilk görüştüğümüzde durumunun kritik olduğunu, ciğerlerine sıvı kaçtığını, beyine bakmak için tomografi çekeceklerini iletti. tomografi çekilmek için odadan çıkardıklarında, babamın omuzunda tırnak izlerinin olduğunu fark ettik. bir boğuşma, tutma vb. temas olduğu belliydi. tomografi sonucunda beyinde bir hasar olmadığı tespit edildi. göz ve çevresinde, elmacık kemiğinde kırıklar olduğu, gözünün de şuan görmediği ve şişlikten kaynaklanabiliceğini belirterek, kırıkların sonrasında ameliyatla düzeltileceğini söylediler. babamın yoğun bakıma yatırılması gerektiği, ama boş yer olmadığı için en yakındaki yoğun bakım ünitesi olan tuzla okan üniversitesi hastanesinde yer olduğunu ambulans ile oraya sevk edileceğini ilettiler. 14 ekim 2018 gece saat 2 gibi oraya ulaştık. ambulansı eniştem, halam ve ben araba ile takip attik. arabada giderken tanıdığım bir bekçi arkadaşa "nezih sokakta akşam bir olay oldu, bir bekçi benim telefon numaramı aldı ama aramadı. beni geri arayabilir mi ? sizin konuştuğunu bir grup falan vardır, bi sorar mısın?" dedim. 5 dk sonra beni, bekçi tufan aradı. kendisine "dürüstçe söyle aranızda bir dalaşma oldu mu?" dediğimde bana "yok, öyle birşey olmadı. düştü gözünde gözlük vardı düşünce yüzüne çarptı" dedi. sonrasında telefonu halam aldığında aynı şeyleri o da sordu, ona da verdiği cevap farklı değildi.
babamın kullandığı gözlük yakın gözlüğüydü ki zaten dışarıda kullanmazdı. kaldı ki düştüğünde yüzüne çarpıp göz ve göz çevresine zarar veren gözlük de kırılmamıştı. bu sebeple yüzündeki tahribatın düşme sonucu olmadığına dair şüphelerimiz iyice artmıştı. buna ek olarak gecenin başında kardeşim ambulansı beklerken, bekçilerin kendi aralarında "alkollüydü, düştü deriz" şeklinde konuşmalarını duymuş. aynı şekilde kalabalıkta yeralan çocukluk arkadaşım da bekçi tufan ve başka bir bekçinin de aralarında sessizce konuştuğunu duymuş ve "hayırdır kardeşim bir sıkıntı mı var?" demiş. bekçitufan'da "yok abi, sizlik bir şey değil" cevabını vermiş.
biz okan üniversitesi hastasine varmadan 2-3 dk önce ambulans giriş yapmış ve görevliler yoğun bakım kapısında babamı içeri almak için bekliyorlardı. babamı içeri alındıktan sonra saat gece 03:00-03:30 civarı doktor bizimle görüşmek için odasına çağırdı. beyin filmlerinin temiz olduğunu, emin olmak için bir de kendilerinin çekeceklerini, fsm hastanesinde uyutulduğunu ve ilacın etkisinin geçmesinin biraz zaman alacağını belirtti. ayrıca göz çevresinde kırıkların olduğunu, görme kaybının olabileceğini söyledi. bizimle saat 15:00-16:00 gibi tekrar görüşerek son durumu aktaracağını söyledi.
14 ekim saat 15:00 de yoğun bakım ünitesinin önüne geldik. babamın kendine geldiğini söylediler. hala yoğun bakım odasında olan babamın yanına halam ve ben girdik.
babam kendine gelmişti. halam "ne oldu, nasıl düştün?" diye sorduğunda babam "ne düşmesi, düşen adam böyle mi olur?, dövdüler. içlerinden birisi bana yaklaşıp elini cebime attı. güvenlik amirliği yapmış insanım ben, sen nasıl elini cebime atarsın? bilmiyor musun elini cebin içine sokamayacağını? ben nereden bileyim cebime uyuşturucu bırakmayacağını dedim. sonra biri tuttu diğerleri vurdu. böyle düşme mi olur. gözümü hissetmiyorum, dişim kırılmış, çenemi zor oynatıyorum" dedi. bunun üzerine şüphelerimizde haksız olmadığımızı anlamıştık. bugün 15 ekim 2018 halam okan üniversitesi hastanenine gitti ve oradaki hemşireler de olay için düşme değil, darp demişler.
bu bekçi dehşeti ile ilgili biz gerekli yerlere başvurularımızı ve şikayetlerimizi yapacağız, yine de bu olayın olabildiğince kişiye ulaşmasını ve insanların bilgilenmesini istiyoruz. olayın üzerinin örtülmesini istemiyoruz.
herkesin bir şekilde dayanıklı mı, değil mi? neye dayanıklı? gibi sorulara cevap vermek için yaptığı bilumum testler.
gün geçmiyor ki sağda solda bu testleri görmeyelim. en son gördüğüm test ise beni şoke etti. sonucunun ne olacağını bile bile bu test yapılıp, "hadi bakalım buna dayanıklı mı?" gibi saçma bir önermeyle yola çıkılmış. ya arkadaş rahat bırakın şu telefonu artık steve jobs mezarında dönmekten beli kırıldı yeminle. bide pezevenk öyle bir test yapmış ki her evde bulunur. telefonlara dikkat edin. hep birlikte izliyoruz.
titancı mı? saadetçi mi? olduğu bilenmeyen bir oluşum. (bkz: şikayet var com)\' da bir çok kişi üyeliğini iptal ettirememiş veyahut aldığı ürünleri iade edememiş.
Nitekim bu gün telefonum çaldı ve bir bayan sesi, ağzında sakız varmış gibi.
-iyi günler sacmalamamak bey. Öncelikle size nasıl hitap etmemizi istersiniz. *
+Siz sacma diyin. *
-Pekala sacma bey ( bi çıkarı var ya mk). Ben huncalife\' dan arıyorum.
+Hunharca mı?
- Hayır huncalife.
+ so!
- Araştırmalarımıza göre uludağ sözlük yazarı olduğunuzu biliyoruz. Bu yüzden sizi bünyemizde ürün satmak için tekliflerimiz olacak. Bundan çok para kazanabilirsiniz. bla bla bla. şöylel prof. var yok efendim böyle doktor ürün satıyo....
+ yok istemiyorum. Bunlar saçma şeyler.
- ama ürünlerimiz yurt dışından geliyor. Faydaları çok, size ücretsiz paket göndeririz bla bla bla.
+ Yok haımefendi ben hunharca ürünleri kullanmak istemiyorum.
- Öncelikle şirket adı huncalife!
+ şirket mi? bide siz şirketmisiniz? Titancı mı? saadetçi mi? Doğru söyle bak. doğru söylersen kesin hunharca adı altında bende pazarlarım sizi.
Telefonu suratıma kapattı. Sonra öğrendim ki, eski sevgilim 3 ay önce vermiş numaramı oda bu işin içindeymiş. Garibimi hunharca harcamışlar.
ergenlerin, icraattan çok çenesine vurmuş sorunsaldır.
her konuyu neden sekse bağlarlar anlam verilmez. gören her gün seks yapıyorlar sanırlar. halbuki evde eliyle oynamaktan ileri gidememişler, sözlük ortamında durmadan seksten bahsederler.
bunların beterleri de var tabi. onlarda genelde "kısa etek giyen orospudur" "şortla diş fırçlayan kızın bekareti" gibi başlıkları sık sık görürsünüz. *
insanların giyinişine, vücuduna yaptığı belirli objelere, hatta (bkz: ehliyet alan kızın bekareti) ni bile sorgulayan zihniyetlerden daha insancıl olan bayandır.
erkek kişi ise * her yerden kız ayarlayacaklarını sanırlar fakat her zaman eli boş dönerler.
kız kişi ise * ya "ben kızlardan başkasının kutusuna mesaj atmam" derler, ya da "ayy çok memnun oldum, bende kızım. eee ne var ne yok. ayy dur dur bir akşam çay içelim." heyecanlanan, bütün sözlüğü veya sosyal alemi erkeklerden ibaret sanan insancıklardır.
Cumartesi günü saat 18:00' da caddebostan' a ekibiyle gelecek olan efsanevi urban paten kayan kişi.
Türkiye'de 5.000 kişi paten kaymakta ve bunların %65'i urban tarzda paten kayıyor. Ve bu urban paten kayanların çoğunluğu Greg mirzoyan' ın videolarını izleyerek başlamışlardır. bende onlardan birisiyim aynı zaman da. bu efsanevi patenciler avrupa turuna çıkmışlardı ve programlarına türkiye' yi eklemişler. görsel bir şölen paten sevenleri bekliyor diye biliriz.
her zaman gittiğiniz kuaförle girilen diyaloglardır. mesela;
- abi geçen bir kuaför gördüm çok iyiydi ya. çalışanlar falan bakımlı baya.
+ git git ona git o zaman. o senin kafanı benden daha mı iyi tanır?
- ya abi ondan bahsetmedim. alınma hemen.
+ ya neden bahsettin lan? senelerdir bana gelirsin nankör.
- abi zaten sana en son ne zaman yeni müşteri geldi?
+ eeee... üç yıl önce falan.
- bak gördün mü?
+ neyi lan?
- ya abi hiç çizgini bozmadın. kaç yıldır geliyorum hep aynı.
+ hee saol saol.
- !'^!%+!'%^%=?????
10 - 15 dk sessizlikten sonra;
+ lan sen şimdi bana iyi bişey mi dedin? köyü bişey mi?
- bu zamana kadar onu mu düşündün?
+ kes lan cevap ver. kafanı tavuk götü gibi yaparım he.
- tamam tamam. iyi bişey dedim abi merak etme. (iç ses: mk biraz modern ol lan biraz modern. bok var gibi hep sana geliyorum)
+ ne dedin lan sen?
- hayırdır abi içimi mi okuyorsun?
+ vayy göt demek içinden bana bi ton laf söylüyosun? blöf yapmıştım atladın hemen mal!
- (iç ses: mk ya adam ilk okul mezunu, kullanılmış don gibi attı beni) abi senden korkulur.
+ ehehehehe. biz çok gördük oğlum böyle.
- bide şu çizgini değiştirsen abi.
+ bak hala...
insanların çocukluktan beri hayallerini süsleyen, belki de hayatlarını ona veya onlara adamış, onun gibi olmak isteyen, hayali veya gerçek kişilerdir bu kahramanlar.
benim kahramanım her zaman babam olmuştur. herkesin babası gibidir belki ama benim kahramanımdır kendileri. eşek kadar oldum hala kahramanımdır. dede olucam ileride hala kahramanım olacak. onun gibi olamayacağım belki de. o ki;
iş yerinde kötü bir şey olur eve girdiğinde yüzü güler.
bir sıkıntısını bize belli etmez.
bu yaşıma kadar sevgi gösterisinde bulunmada bana ama o her gece gelip üstümü örtmesi ve bir öpücük kondurup utanarak hemen gitmesi beni benden alan en büyük özelliğidir.
evet küçükken dayak yedim herkes gibi. hemde çok. iyiki de dövmüş kahramanım beni. belki de dövmese bu kadar iyi bir yerlerde olamazdım.
hala çocuk muamelesi yapıp beni sinir küpü etsede hep aynı kahramandır gözümün önünde.
telefonla konuşurken bir keresinde bana;
- hadi oğlum, öptüm seni seviyorum.
dedikten hemen sonra telefonu suratıma kapatması yüzümde anlamsız tebessüm oluşturdu **
yaptığı son açıklama ile ortalığı kasıp kavuran ünlü fizikçi. herkesin bildiği gibi ateist olan bu ünlü fizikçi "allah vardır" diyerek bu zamana kadar ileri sürdüğü fikirlerini geride bırakmıştır. "bilim allah'ın varlığını açıklayamaz" * diyen hawking bazı ateistleri şoka uğratmıştır.
nerede ateistle ilgili bir şey görsem; bir tanım, bir yorum veya görüş gibi hepside aynı ortak şeyi söylüyor. bir ateist olan kimse dini iyi bildikleri için ateisttir. ama şuana kadar kaç tane ateist ile karşılaşsam o kadar iyi bilmediklerini gördüm ve sonunda bana hak verdiklerini söylediler. aşırı dindar birisi değilim, ama araştırırım.
bir hadiste der ki; eğer siz ahirette olacakları görseydiniz başınızı secdeden kaldırmazdınız.
başka bir hoca da şunu söylemektedir; kur-an' ı okuyup anlayan bir kimse (gerçek anlamda arapça ve düzgün bir okuma) allah' ın yolundan bir adım bile ayrılmaz, o zamana kadar harcadığı boş zamanlarını telafi etmek için secdeden kalkamaz.
ne olur bir ateist çıkartın karşıma da ne kadar bilgili olduğunu bana da mantıklı bir şekilde açıklasın.
edit: vermiş olduğunuz eksiler sadece "ben ateistim he" demek içindir. dedim çıksın biri karşıma konuşalım ama basit zekalara sahip oldukları için bu pekte mümkün değil. siz hala "daha önemli işlerim var" demeye devam edin. okumak cahilliği alır ama eşeklik baki.
kendinden başkasını düşünmeyen *, her şeyi kendinin yaptığını sanan, olaylara objektif bakamayan, herkesi küçük gören daha farklı kalıplarla da ifade edilen * insanlardır.
atasayın er yıl düzenlemiş olduğu, fabrikadan çıkışı fiyatına satılan altın ve pırlanta çadırıdır. gerçekten çok ucuz fiyatlarla satılmaktadır. 600 TL'ye pırlanta %50 ve daha az fiyata altın satılmakta. özellikle yeni evlenecekler çok rağbet göstermektedir. atasyın yenibosna fabrikasının bahçesinde kurulmuş çadırdır. ihtiyacı olanlar bir baksın derim. bence.
en son yapılan açıklamalara göre 21 aralık 2012'de kopacak olan kıyameti dünyada sadece iki yeri etkilemeyecekmiş. bunlardan biri izmir'in şirince köyü. diğeri ise fransa'da bulunan bir eyalet *
şirince köydeki otellerde kalacak yer kalmamış. yerli ve yabancı turistler oralara akın etmişler. bu durumdan sadece esnaf memnun. canını düşünüp, "kıyamet kopsun bana bir şey olmasın", "ben kopmayı sevmiyorum durgun bir kişiliğim var" diyen kişiler ise mutsuz. kalacak yer bulamamışlar.
not: allah bunlara akıl fikir versin ne diyebilirim ben daha.
not2: daha önce bu başlık açılmış mı? bunu bilmiyorum. eğer açılmışsa affola.
bir arkadaşına, işine dostuna çeşitli yollarla içinden geldiği gibi tarif etmektir. bunu çok farklı dillerde de yapabilir er kişi. mesela bir şarkıda geçen tarif şu;
Patates gibi bir sevgilim var
Kocaman göbüş yanaklar al
iyi ki güzel değil kıskanırdım
Çok şükür
Pek de cici tatlı sempatik
Zekâda var kıl bir aksilik
Saf olmasa zaten kıskanırdım
Çok şükür *
hiç bir yerde adalet olmaz. tüm dünya zenginler-fakirler diye ayrılırdı ve dünyanın en zengin adamı bu dünyayı yönetirdi. herkes ezilir hor görülür. herkes çıplak gezer, her köşe başında sevişken tipler görülürdü. *
tanım: müslümanlık olmasaydı olabilecek felaketlerin göstergesidir.
bu tarz açılan başlıklara erkek yazarların girme ihtimali %70'tir. bir erkek için topuklu gösterişi simgeler, * bir bayan için ise kimisine göre bir ayakkabı, kimisine göre " ben topukluyla yürüyorum daha neler yaparım" deme biçimidir. topukluyu seviyoruz, açılan başlıklara giriyoruz. *