yargıda bekleyen binlerce davadan birinin sonuçlanmasıdır. atamalardaki usulsüzlükleri bir kez daha gözler önüne seren yargı kararıdır.
ha bundan sonra ne olur? atanan onlarca sözleşmeli öğretmen ve bunların kimisi şu an kadrolu pozisyondadır. ne olacak verilen hakkı geri mi alcaklar?
geriye dönüş nasıl olacak?
bana göre malesef bir halt olmaz. kimsenin bu kararlara uyacağını sanmam. nedne mi? meb daha önceki yargı kararlarına (atama, yer değiştirme gibi) uymamıştır.
kpss sınavında onlarca soru hatalı çıkıyor, atamalardan sonra iptal ediliyor. buna rağmen binlerce atama yapılır. sanki bilmiyorlar mı bunların yargıdan döneceğini?
biliyorlar ama umurlarında mı sanki.
--spoiler--
Ankara 15. idare Mahkemesi, bir öğretmen adayının açtığı dava üzerine 2009/1 sözleşmeli öğretmen atamalarının yürütmesini durdurdu.
Ankara 15. idare Mahkemesi, bir öğretmen adayının açtığı dava üzerine 2009/1 sözleşmeli öğretmen atamalarının hukuka aykırı olduğu görüşüne vardı ve yapılan atamaların Soru iptallerinden sonra düzenlenen yeni puan listesine göre değerlendirilmemesine ilişkin işlemin yürütmesini durdurdu. http://www.haberturk.com/...cat=200&dt=2010/03/05
--spoiler--
anayasa değişiklik paketinde yer alması düşünülen "memura grev ve lokavt hakkı" ile memur, işçi ile aynı statüye ve benzer haklara sahip olması düşünülüyor.
engin ardıç yazısında çok sert bir dille memurlara seslenmiş. ya patron kovarsa telaşına girmeye hazır mısınız diye soruyor ve sanki memurlar yıllarca bu ülkeyi ve ekonomisini sömürmüş gibi anlatıyor.
girdikleri entry ya da açtıkları başlıklar yüzünden karşılaşabilecekleri durumdur.
alenen başka yazara küfretmek, onu kırıcı ve zedeleyici ifadeler içeren yorumlarda bulunmak gibi.
bu açıdan yazarlar girdikleri entrylere dikkat etmek zorundadırlar.
bu yüzden hakaret nedir, ne değildir iyi bilinmesi gerekir.
kimse kimseye haldur huldur ağzına geleni söyleyemez kısaca. söyleyen ise hakarete uğrayan kişi isterse yasal hakkını kullanabilir.
--spoiler--
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), kamuoyunda çok tartışılacak bir karara imza attı. Karara göre işsiz kalanlar, sağlık hizmetinden artık 100 gün değil sadece 10 gün yararlanabilecek. 1 haftadır uygulamaya başlayan düzenleme hastanelere ve eczaneleri giden vatandaşları zorda bıraktı. Karara tepki gösteren vatandaşlar SGK'nın telefonlarını kilitledi. Sosyal Güvenlik Reformu ile birlikte işsiz kalan vatandaşların sağlık hizmetlerinden yararlanma süresi 100 gün olarak belirlenmişti. Ancak SGK yetkilileri, yasanın yanlış uygulandığı gerekçesiyle işsiz kalanların sağlık hizmetlerinden yararlanma süresini, son 1 haftadır, 10 güne düşürdü. SGK Kısa Vadeli Sigortalar Daire Başkanı Osman Yüce'nin imzasıyla SGK il Müdürlüklerine gönderilen yazıda şöyle denildi: "Yasaya göre 4A, 4B, 4C kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının (GSS) zorunlu sigortalılıklarının bittiği tarihten itibaren 10 gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanacağı belirtilmekte. Yapılan düzenleme ile zorunlu sigortalılığı sona erenlerin 10 gün daha sağlık yardımı alabilecek şekilde programlara kontrol konuldu." Bu karar sonrası tedavi için hastane ve eczane kapısından dönen vatandaşlar SGK'yı telefon ve faks yağmuruna tuttu. Öte yandan uzmanlar, sürenin 10 gün indirilmesinin yasaya aykırı olduğu, 17 aydır devam eden 100 günlük uygulamanın geçerli olması gerektiğini savunuyor.
tepkiler sonucunda ise eski haline döndürülmüştür.
--spoiler--
Sosyal Güvenlik Kurumu (Sgk), işsizlerin Sağlık Hizmetinden Yararlanma Hakkını 100 Günden 10 Güne Düşürme Hatasından Döndü. Kurum Başkanı Mehmet Emin Zararsız'ın Konuya El Atmasının Ardından işini Kaybedenlerin Yeniden 90 Artı 10 Gün Tedavi Ve ilaç Almalarının Önü Açıldı. Provizyon Sistemi Yeniden işsizler için 100 Gün Olarak Hizmet Vermeye Başladı.
ülkemizin en büyük sorunlarından birine dair meclis araştırma komisyonunun kurulmasıdır.
küçük yaşta kaçırılan, büyük bölümünü kız çocuklarının oluşturduğu ve ilerleyen dönemlerde suça alet edilen çocuklara dair gerekli araştırmaların yapılması ve gerekli önlemlerin alınması için 16 kişiden oluşan, 3 ay süre görev alıcak ve ankara dışında da çalışma yapacak olan meclis araştırma komisyonunun kurulması kararının alınmasıdır.
Şişli'deki Ergenekon Caddesine verilmek istenen isimdir.
--spoiler--
istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li üyesi Özgen Nama'nın Şişli'deki Ergenekon Caddesi'nin adının Hrant Dink olarak değiştirilmesiyle ilgili önerisi AKP'li üyelerin oylarıyla reddedildi. http://www.gazeteciler.co...akpden-red-news12494.html
--spoiler--
gecici değil kalıcı değerler üzerinde duran kişidir. üstelik güzellik göreceli bir kavramdır. fiziksel açıdan çok hoş olmayan birinin bakışları insanı etkiyebilir ya da tavırları.
bütünlük arzeder bu durumlar. birini daha çok ön planda tutmak yersizdir.
kendi ülkesinde kendini yabancı gibi hisseden, değer yargıları günden güne eritilmeye çalışılan, savunduğu fikir ve yürüdüğü yolun demokrasi ve insan hakları adı altında çiğnendiğini gören türk gencidir.
ülkesinin halini gördükçe kimi zaman üzülen, çoğu zaman bunu değiştirmek için daha ne yapmalıyım diye kendine soran gençtir.
çünkü medyadaki haberleri gördükçe, bir zamanın katilleri kahraman, pkklıları meclise girmiştir. sanal alemde atatürk' hakaret edilmekte, ne mutlu türk'üm diyene faşist yakıştırması yapılmaktadır.
ülkesinin temel taşlarından olan kurumlar çirkin oyunlarla kirletilmek istenmekte, halk sindirilp korkutulup, teslimiyete mahkum edilmeye çalışılmaktadır.
insan hakları özgürlük gibi kavramlarının kişilerin işlerine geldiği gibi kullandıklarını görmektedir. bu ülkenin kurucusuna hakaretler edilmekte ama birşey yapılmamaktadır.
gerçek hayatta sürdürdüğü bu savaşı sanal aleme de taşımaktadır. bazı fikir sitelerine, sözlük sitelerine üye olduğunda, açıkca fikirlerini dile getirdiğinde, atatürk ve inkılaplarına laf söyleyenlere gerekeni söylediğinde yorumları silinmektedir. ama hakaret edenlerin yorumları kalmaktadır.
daha 3-4 sene önce ağızlarını açmaya korkan bu cumhuriyet ve atatürk aleyhtarı kişiler, ülkenin ve siyasilerin izledikleri teslimiyetçi ve yanlı politikalar sayesinde cesaret bulmuş, istediğimi söyler ve yaparım, kimse de karışamaz moduna girmişlerdir.
ülke üzerinde oynanan bu oyunların hangisine engel olacağını şaşırıyordur bazı zamanlar. geçim derdi bir yandan, ülkenin durumu bir yandan, sorumlulukları bir yandan.
herşeye rağmen yılmadan ayakta kalmaya çalışıyor, son nefesine kadar her platformda elinden geleni yapıyor, her türlü kötü maumeleyle karşılaşsa da yoluna devam etmeye çalışıyordur.
kalabalıklar içinde yalnız kalmak budur sanırım.
ama şununda farkındadır bu türk genci. emanet aldığı bu ülkeyi, tüm zorluklara karşı kanının son damlasına kadar savunacaktır. çünkü devir psikolojik savaş devridir, bilim ve teknolojinin üstün olduğu devirdir.
silkelenip kendisine gelmelidir ve bu emanete gelecek nesillere taşımalıdır.
Not: bu ülkenin kurucuna hakaret etmeyi hak olarak kimse göremez. suçtur çünkü.
ayrıca atatürk'ün "türk" ve "türk vatandaşlığı" tanımına iyi bakılmalıdır.
Yüzünün hangi oylumuna takılsam
Uçsuz uçurumlara düşüyorum
Ağlayınca şişen göz kapaklarında
Hangi tankerleri yüzdürdün bu akşam?
Sığınağımıza kaçan birkaç damla yağmur
Gözyaşına mı karıştı yoksa?
Fazla değil mi bu sessizlik ikimize;
Beni susarken bölme!
Satır aralarındaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum
Ben sana, seni gösteren bir aynaydım
Dökülseydi sırlarım sen de göremeyecektin
Ben ki kendimi yine sırlardım
Sen kendine yeni aynalar bakmasaydın
Buldun mu yüzüne en uygun olanını?
Ve ağrılarını saklayabildin mi, sırsız aynaların sırrına?
Kulaklarıma sağır sesler peydahladım
Beni susarken bölme!
Az daha doğduğumuz öykü de ayaküstü ölüverecektik;
Anamızdan emdiğimiz acılar burnumuzdan gelecekti az daha…
Dipsizliğinde dibi tutarmış sandık, sanma oyunlarımızda
Meğer suskunluğumun dibi karaymış
Ben kuyu sanmışım
Ben susarken bölme!
Merhemine biraz Ağrı sür biraz Toros
Yol ortasında adresim yutuluyor bırakma ellerimi
Duru durdurmaya duramıyor, durak sandığımda köprüleri
Oysa her şeyi birleştiren köprüler yine ayırdı bizi
Saçlarını sakladığın rüzgarı biraz savursan
Açılmayacaktı bu kıyı şeridinden
Zulamdaki sardunya suskuları
Beni susarken bölme!
Ellerin büyükken ellerimden
Hangi coğrafyama sakladın, mendilleşen parmaklarındaki yaşları?
Bana do minör bağırma
Uslu bir su kuşuyken bünyemde
Verdiğin geçici rahatsızlık için, ömür dilerim senden sadece!
Ben sana ne yaptımların kaldı bak
Bu ucube caddelerde
Susmanın onaylamak olduğunu hatırlattığın bir gecede
Beni susarken bölme!!!
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
uzattın saçlarını geceler boyu
düşlerin uykularına sığmadı
sabaha nöbetçi
geceye isyankar oldun
koynuna aldığın karanlık ısıtmadı kollarını
aynadaki yüz sana mı aitti..?
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
temizledin ihanetlerle kirlenmiş olan yüreğini
sevişmek,
sahnesi olmayan bir oyun,
kırbaçsız bir sahipti yumuk ellerinde
ellerini suskunluğunla yıkadın
gözlerinin ıslaklığı yağmurdan mıydı..?
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
biriktirdin özlemlerini ayrılıklara inat
gezinirken rüyalarının sahilinde,
kırık cam parçaları kesti ayaklarını
sadece bedenden akmadı kan,
yüreğin sızladı
kilitledin dudaklarını iki yüzlü öpüşlere
suskunluğun ümitsizliğinden miydi..?
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
soyundun yağmurlarda gündüz vakti
eline el değdi sarıldın
ve terkedildin uçurum kıyılarında
şarkını çaldılar ihpar etmedin
çocukluğundu isyanlarını bastıran
bekledin,
beklediğinin kim olduğunu bilmeden
acıların büyüttüğü yürek yoksa senin miydi..?
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
yalnızlığına kustun bütün gözyaşlarını
çirkefliğin biri beş paraydı
beş kuruşa sattın umutlarını
devirdin,
bütün kadehleri devirdin bar köşelerinde
özlediğin gelmedi yıkıldın
uzun ve kıllı kollar taşıdı vücudunu
vücudunu temiz tutmak için savaştın
haykırışlara gizlediğin savunmasız çocukluğun muydu..?
erkeğin aradığı kadın olmak istedin
bastırdın arzularını yağmurlu günlerde
utanılacak hiçbir şey kalmamıştı
soyundun,
çıplaklığını gösterdin gün batımı kızıllığında
saçların dağınık ve uzundu
beline kadar indi yılların birikmişliği
göğsünde büyüttüğün masumiyeti denize bağışladın
seviştin rüzgarla kimse görmeden
doğurduğun yalnızlık rüzgarın oğlu muydu..?
erkeğin aradığı kadın olabilirdin belki de
ama erkek neyi aradığını bilemedi
erkeğin aradığı kadın,
erkeğin düşlerinde kaldı
...ama sen hiç yılmadın
erkeğin aradığı kadın olmak istedin sadece
nasa bünyesindeki bilim adamlarının * mars görevi esnasında yerde buldukları buruşturulmuş samsun paketini görünce dile getirdikleri şaşkınlık ifadesi.
-houston, we have a problem, houstonnn.
-noluyor ulen ne bağırıyosun?
-uzaylılara ait bir cisim bulduk. görüntüyü aktarıyorum.
-bu ne lan?
-henüz çözemedik.
-bu bildiğin sigara paketi, hem de samsun.
-nasıl ya?
-uzaylı dedin ama bu bildiğin türk. buraya da mı gelmişler ya.
(bkz: mars ta buruşturulmuş samsun paketi bulunması)
çocuklara koyulan ismin, gerek sosyal gerekse psikolojik açıdan çocuk üzerindeki etkisidir.
ebeveynler çocuklara isim koyarken, çocuğun geleceğini düşünerek de hareket etmelidir. kulağa hoş gelen isimler yerine, toplum tarafından kabul gördüklerin, bir birey olarak yaşamlarını idam ettirdiklerinde onları dalga konusu olmalarını engelleyecek ya da boyunlarını eğmeyecek türden isimler seçilmelidir.
çünkü yeni nesildir o çocuk. geleceğin doktoru, avukatı, lideri, aşcısı, galyan bayisi vs gibi.
bu açıdan düşünülmeli ve ona göre isimler seçilmeli.
örneğin; oral adında bir kişi düşünün. toplumda o kişiye sevgi gösterisinde bulunmak isteyen bile yanlış anlaşılabilir.
"ben oralı çok seviyorum" gibi bir cümle kurduğundaki durumu düşünmek zor olmasa gerek.
başbakan erdoğan'ın "sivil dikta" söylemleri üzerine kendisini " türkiye tek parti diktatörlüğünü de gördü, chp ile yaşadı" şeklindeki savunmasıdır.
"Çok partili demokratik hayatın, eski Başbakanlardan Adnan Menderes'e çok şeyler borçlu olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti: "Bize 'tek parti diktatörlüğüne Türkiye gidiyor' iftirasını atanlar, önce aynaya bir baksınlar. Bu ülke, tek parti diktatörlüğünü yaşadı. Kiminle yaşadı, CHP ile yaşadı. O diktatörlük döneminde CHP'nin il başkanları aynı zamanda o ilin valisi, belediye başkanıydı. Bunları bu ülke gördü, yaşadı. Şimdi hangi yüzle kalkıp da onların o yandaş düşünce grupları bunları söyleyebiliyor. Ayıp oluyor ayıp. Biraz kendinize çeki düzen verin. Bu millet bunları yutmaz artık geçti bu işler''
(recep tayyip erdoğan)
kısacası, atatürk ve inönü dönemini "diktatörlük" olarak adlandırıyor.