ismi ile ilk olarak petrol fırtınası kitabında karşılaştığım, kitabın yazarı raif karadağ'ın öldürülmesi üzerine kendisi veya türevlerinin isimleri ile dahi bir daha karşılaşmak istemeyeceğim fransız banker.
malatyada üç kişinin(ikisi vatandaşımız) hunharca katledilmesinden sonra suçu islam dininde bulan ve bu işin hrant dink cinayeti ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bir ilişkisi olduğunu düşünemeden sadece islamın toplum üzerindeki olumsuz etkisi! olduğunu savunacak ve bir yönüyle yine türklüğe mal edecek olanların çok yakında masraflı bir gösteri de atmalarını beklediğimiz slogan.
hem şimdiden ağça malatya bağlantısını kurdular bile.
haksızlığı savunmaya çalışırken ''yok efendim, öyle değil de şöyledir, ismet emmim köydedir'' benzeri anlamsız kelimecik ve ses öbekleri ile ideolojik ötüştür.
yüzde 34'lük oy oranına (yerel seçimde yüzde 43) rağmen, kendi partisinin aldığı yüzde 19 oyu görmezden gelip, halkın büyük kesimini temsil ettiği inancını taşıyanlara karşı, erbakanvari yanağından makas almaktır.
edit: 50 defa yazdım, 50 defa daha yazarım. 1000 oyum olsa 1'ini akp ye vermem.
Halka rağmen, sözde halk adına cumhuriyet üzerinden ahkam kesmektir.
14 Nisan Cumhuriyet yürüyüşü, cumhuriyet düşmanlığının miting meydanlarına inmesidir. Kime karşı, neye karşı yürüyorsunuz? Cumhuriyet anlayışınız nedir? Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönettiği devlet biçimi değil mi? o zaman neden halkın tercihlerine saygı göstermiyorsunuz? en yakın rakibi partiye 2 kata yakın fark atmış bir partiyi kime karşı tehlike olarak görüyorsunuz? meclis seçimleri 5 yılda bir yapılmaz mı? Cumhurbaşkanını meclis seçmez mi? ee peki niçin çığırtkanlık yapıyorsunuz? seçim barajını sizin zihniyetiniz koymadı mı? ee o zaman neden dert yanıyorsunuz? halkın eğitimsizliği bahane edip demokrasiye mi güvenmiyorsunuz? yıllarca tek parti iktidarı değil miydiniz? açık oylama, gizli sayım ile olmadı darbeler ile iktidarı geri almadınız mı? yargı, üniversite, ordu hep kaleleriniz değil miydi? peki o zaman neden cahil bıraktınız bu halkı da başınıza bu işleri açtı.
unutmayın bu memleket artık sahipsiz değil ve dikta edilen milli şeflerle değil, halkın hür seçimi ile iktidara gelmiş yöneticilerle yönetilecek. ne şeriat geliyor çığırtkanlığınız, ne cumhuriyet gidiyor feryadınız. hiç inandırıcı değil.
maçın başında elazığlılarla d.bakırlıklar beraber önce yeşil-kırmızı, sonra bordo beyaz çektiği, elazığ seyircisinin d.bakırspor'u tribünlere çağırdığı, maç sonunda da karşılıklı alkış ve tezarühatların devam ettiği karşılaşma. d.bakır dtp'nin elazığ ise milliyetçiliğin kalesidir ama futbol aşkı, dostluğu pekiştirmiktir. bize sadece 150 km ötede olan, aynı cogfafya'da yaşadığımız d.bakırlılıların bölücülere karşı bir futbol maçında kardeşimiz olacagını ortaya sermiş maçtır.
2006-2007 sezonunda ilk altı şansını sonuna kadar kovalayacak, lig a nın en iyi orta sahasına sahip, en çok deplasman galibiyeti alan takımım. ekonomik sıkıntılar ve iç sahada kapalı savunmaları açamamaları, çabuk demoralize olan genç oyunculara sahip olması şuan hiç haketmediği 6.lik koltuğunda oturmasına sebep olmaktadır.
bütün uğraşlarına rağmen çaylak yapılmayan yazarın isyan ile haykırışıdır.
yahu sözlükte o kadar yazar çaylak oldu, efsanevi muratarikan bile çaylaklıktan kurtulamadı, bilirizki iyi yazarların yolu hapishanelerden geçer. sözlükte de çaylak olmayana yazar demezler. o büyükler arasına katılmak için sözlükte yapmadığım kalmadı. sözlüğü hackleyeceğimi bile söyledim ama o büyükler arasına katılmak bir türlü bana nasip olmadı. artık dayanamıyorum.
beni de artık o büyükler arasına katın ALLAHSIZLAr.
girmek için beklediğim ama dalgınlıkla entry'i sözlüğü unutarak kaçırdığım entry'dir.tüh diyoruz ve 2000000 entry i bekliyoruz. hem larker a gitmişse de yabancıya gitmemiş diyip seviniyoruz.
hissetmeden aşka dair, siyasete dair, öfkeye, kine kısaca hayata dair entry girmektir.
his dolu olması gerekn yazdıklarınızı aslında hiç hissetmeden yazıyor iseniz bu çok kötüdür. hele yazdıklarınız, söyledikleriniz hislere dair ise ve hissizce yazılmış, söylenmiş ise bu riyakarlıktır. hayatınız hissiz ise felakettir.
hislerin irade ile geliştiğine inanıyorum, ama hisli, duygusal bir hayatınız olacak iradeyi gösteremiyorsanız yazıklar olsundur.
maçın bileti 4 ytl ise ve siz 5 tyl vermişseniz muhtemelen demir 1 ytl alacaksınızdır. bu parayı da artık çorabınıza mı saklarsınız, cüzdana mı koyarsınız, kibrit kutusanı mı sıkıştırırsınız yoksa çekirdek mi alırsınız, sizin bileceginiz iştir.
fakat bilet fiyatları 5 ve 5 in katları olmadığı sürece kaçamayacagınız bir durumdur. bu yüzden hazırlıklı gitmek gerekiyor maçlara. polis de zaten basit bir saklama olayı ile paranızı almaya kalkmaz.
stad içinde su, simit ve çekirdek satılması da bozuk para sirkülasyonunun stad içerisinde olduğunun herkesce biliniyor olmasıdır.
aşkın iradi bir süreç ile başlayacagına inanıp, aşık olmak için birilerinde karar kılmaktır.
duyguların çogu kez istemdışı olduğuna inanırız hatta duygu-mantık çelişkisinden çok dem vururuz ama duygular tamamen iradenin kontrölü altında gelişir. duygulara hakim olamamakta geçmişi olan bir iradesizliktir.
aşka gelince de bu böyledir. aşık olmayız, aşık olmaya karar veririz. belki kararın o an verilmediğini, ani geliştiğini düşünürüz ama bilinçaltında ya bu karar alınmış ya da önceden farkında olup /olmadığımız yönlendirmeler altına girmişizdir.
aşka karar verilir, irade ile gelişir ve geri dönmek istendiğinde de gittiğimiz irade kadar var olması gereken bir irade ile döneriz.
türkiyenin ordu ya şeriat gibi iki alternatif arasında değildir. demokrasi veya cunta yönetimi arasındadır ve bunlar da zaten birbirlerine alternatif değillerdir.
demokrasi ise ağızda kirletilmek ve bölücülük yapmak için kullanılması gereken bir araç değildir. Eğemenliğin milletin olması için var olması gereken bir kavramdır. belki bizler için demokrasi hala bir gömlek büyüktür ama bizler demokrasi kavramını tam olarak üzerimize giymek için bu yolda yürümek zorundayız.
önceden de belirttiğim gibi akp iktidarından ben de memnun değilim. fakat demokratik bir ülke olmak için sürece harici müdahelerle bulunulmaması gerekmektedir.
peki sorun demokratik olmak mı sadece, hayır demokrasi aracılığıyla, güçlü ve tam bagımsız ve de sosyal devlet kimliğini kazanmış bir ülke olmaktır.
bunun böyle devam etmeyecegine dair umutlarımız yok değil, ama hala günümüzde işsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, cinayetler, sapkınlıklar, egitimsizlik diz boyu iken ülkenin ancak refah ve huzuru için gerekli olan bir araç olabilecek laiklik üzerinde durulmasının doğurduğu bir umutsuzlukta yok değil.
türkiye laiktir laik kalacak, peki bu ne için koşul. refah, özgürlükler ve huzur için koşul. ama netice farklı iken hala araç üzerinde ideolijikleşmenin hiçbir izahi yönü yok. pardon pardon tamemen siyaset ve rant ile izahı yapılabilinir.
ha ben laiklik ülkeyi bu hale getirdi demiyorum, hemen yanlış anlayanlar çıkmasın, laiklik toplum için bir araç olabilir ama biz toplum için ortaya çıkmış neticeler üzerinde durmayıpta ısrarla araç üzerinde duruyorsak bu çok düşündürücü.
türkiye laiktir laik kalacak tememnisine sahip olmak herkesin hakkıdır, ama bu temenni üzerinden bölücü siyaset yapıp, darbeler ile ülkemi hala 3.dünya ülkesi bırakmak kimsenin hakkı değildir. araçlardan ziyade önemli olan neticedir.
hiçbir kavramı tabulaştırmıyorum, ülkemi herkes için refah ve huzur ülkesi yapacak yönetim anlayışı ve siyasetçileri istiyorum.yoksa güç kimde ise onun kavramı kutsal ve dokunulmaz ile ''türkiye açtır aç kalacak'' demeye daha çok devam ederiz.
ama elime düşse söyle yapardım diye kişinin üzerinde cinsel şiddet uygulamaya kalkmak, aslında böylesi bir toplumda cahillik ve psikolojik bozukluklar ile bu tür olayların kaçınılmaz olacagını malesef ortaya koyuyor. ülkemizdeki durum da ekranlara yansıyanın çok da ötesinde vahim bir haldedir. toplum da psikolojisi bozuk insanlar başıboş dolaşırken, devlet olarak bireyi denetlemiyorken, yoksul ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliği, hukuki adaletsizlik, eğitimsizlik başını almış gidiyorken, ekranlar ve internetten fuhuşu teşvik ediyorken, en ciddi haber sitelerimiz dahi yabancı, yerli kadınlardan üç beşinin resimlerini hergün estetik adına yayınlıyorken bu tür olaylardan kaçınmak mümkün değil. eğitimlisi sapkınlığı başka türlü, egitimsizi başka türlü ortaya koyuyor.
nicole kidman'ın oynadığı ve bölümlerden oluşan bir film vardı.ismini şimdi hatırlayamadım. film de nicole kidman kötülüğün insanda olmadığı suçun çevrede olduğunu savunuyordu ama yaşadıkları ile aslında bunun sadece böyle olmadığını ögreniyordu.
evet kötülük ne tamamen çevrededir, ne de tamamen bireydedir. kötülüğe meyilli insanlar kötü çevre etkileriyle kötülük işlerken,iyiler bundan kaçınıyor. ama iyi olmanın mutlak bir ölçüsü yoktur, çünkü iyilik ve kötülük göreceli kavramlardır. evet bu baba sapkındır ama bu baba bizim toplumuzda var olan bir babadır.
bireyin değil, kötülüklerin cezalandırılmasını savunduğumuz zaman, olay bireyselleştiriliyor. mesela porno siteler kötüdür. hani görecelilik var dedik neye göre kötüdür dedik. işte o zaman bir din var, o dine göre ölçü olarak aldıgımız da kötüdür. dine inanmıyorsanız ve iyilik, kötülükte evrensel bir ahlakı kabul ediyorsanız ve evrensel ahlakınıza göre bir gencin porno izlemesini ahlaksızlık olarak görmüyorsanız, kargaşa orada başlıyor. bireysel özgürlük olarak tanımınızı yaptığınız şeyin ise toplumda bireye göre farklı olumsuzlar olarak karşımıza çıktığında da, o kültürle ''ben bunu si...'' yaklaşımlı tepkiler ortaya koyuyoruz.
ahlakın temelleri olmalı, biz bu ülkede ahlakın temelini ve ahlaksızlığın korkusunu ortadan kaldırdığımız için şimdi hayretler içindeyiz ama bunlarla karşılaşmasaydık hayretler içinde kalmalıydık.
tavuğun yumurtlamasını, çiftleşmesinden kaynaklandığı sananlara haykırılması gereken gerçektir.
çünkü efendim hala ciddi bir kalabalık, tavuğun yumurtlaması için horozla çiftleşmesi gerektiğine inanmaktadır. tavuğun yumurtlaması, üreme hücresini rahminden atması demektir. yani bir kadının adet görmesi gibidir tavuğun yumurtlaması. horozla falan da alakası yoktur yumurtlamanın. horoz ile çiftleşmesi yumurtanın döllenmesi anlamına geliyor.
3 büyükşehir dışında sözlükte elazığlıların hakimiyeti olmasıdır.
hani bunu polemik konusu yapmak istemezdim ama fakat tüm günün sözlükteki falancalılar, filancalılar rekabeti içerisinde geçmesi üzerine 2 moderatörü ve bir çok yazarı bağrından çıkaran bu aziz şehrin ismini yazarak tartışmayı sonlandırmak vazifem oldu.
ayrıca; (bkz: sözlükteki elazığlılar)
