Nesillerle alakası olmayan, kişisel gelişim düzeyi,kültür, ahlak ve yapısal farkındalık gibi kişilerin temel sosyal özelliklerinin etkili olduğu bu tür özellikleri bünyesinde barındırıp, kendisini sevdirmiş ve kaliteli yazarları anan sitemkar söz.
Memleketim olan izmir'e gittiğim de farkına vardığım durumdur.
10 sene önce çevre binalar dan onlarca çocuk toplanır, maçlar yapardık.Bir protesto gibi yapardık bunu hemde, arabalar park etmeye cesaret edemezdi.Edenlerin ya aynasını kırılırdı, yada kaputları zarar görürdü.Onca afacandan hangisinin yaptığını kimse bulamazdı, çünkü ispiyon etmezdik.
Mahallemizin kızlarıyla bakışa bakışa aşk yaşardık.Kimse cesaret edemezdi gidip de konuşmaya, fakat bilirdik ki herkesin bir kız arkadaşı vardı.
Bilgisayar değil, playstation vardı bizim zamanımız da.Onlarca kişi fifa 99 lar oynanırdı.
Bunlar gibi yüzlerce anılarımız vardı.Nesil olarak çok güzel zamanlar yaşadık.Şimdiyse çocuklar yapay arkadaşlıklarla büyüyorlar.
2 hafta önce izmir'e gittim.Ağlamaklı bir şekilde mahallemde eski evin karşısında oturdum.
Top oynadığımız alanda ise onlarca araba park etmiş, ne bir çocuk sesi vardı, nede bir tane bile insan.
Bir saniye bile duramadım.Anılarımı aldım ve gittim.
Gündüzleri, ''evlendirme programları'' ile beynini katleden yaşlı toplumumuza yeni alternatif bir gündüz dizisi olarak çıkarılmış, entrika dolu hayatları konu alan bir dizi.
Konu yine bilindik:zengin bir aile, imkansız aşklar, katı bir baba, öc almak isteyen gizli aile üyeleri, kısacası ne kadar meraklı teyze varsa hepsinin izleyebileceği bir mix efendim.
Not:Gel gelelim televizyon kumandasının bozulması sonucunda uyduda yalnızca show tv yi açabildiğim için ve gece ses olsun diye arada açtığım kanalda bu diziye denk gelip size böyle önemli bir bilgi vermemi sağladığı için kat ve kat kendilerine teşekkürü bir borç bilirim.
''jonathan dagan'' ve ''shay raviv'' adında iki kişiden oluşan bir gurup tur.ikisi de 1982 de israil'de doğmuş.
şhav 10 sene klasik müzik eğitimi almış ve ana enstrüman olarak piyano seçmiştir.
jonathan ise bir kaç yıl gitar çalmıştır.
Gurubun etkilendikleri söyledikleri guruplar ise:placebo, primus, dream theatre, björk gibi tanıdık isimler.
Garip bir guruptur, tarzları elektroniktir.
Tanışmam şu şarkısı ile olmuştur: violet vision - divine conflict
not:bu tanımlamalara nazaran örnek şarkıda apayrı bir dünyaya dalmışlar.
bünyemin 8 senedir aldığı düzendir ve suçluluk duygusu yerine yaptığım bir seçimin bana verdiği güzel bir tat vardır.Lakin tek duyduğum suçluluk, güneşin batmaya yakın ki o mükemmel havasını kaçırmam dır.
Hayatın ona sunduklarından memnun olmayıp kabuğuna çekilmiş kişilerin yaptıkları şeydir.Çoğu sistem karşıtı olduğu gibi, pencereden izledikleri genelde hayat değil sistemin ta kendisidir.Sabah işe giden mutsuz yüzleri görünce pencereden öteye geçmek istememesi gibi.
Fazla irdeleyip soru sordukları gibi fazlaca da realist kişilikleri vardır.Bu yüzden genellikle sosyal toplumdaki çoğu ortamda barınamaz ve kendilerini soyutlarlar.Aslında pencere onların çizgisidir, ötesine geçmekten korktukları bir çizgi.
Bu sorunuzun cevabı için 'Danıel Goleman - Duygusal zeka ' kitabını öneririm.Salt zeka ile duygusal zekanın arasındaki, kısacası kalp ve beyin'in mükemmel iletişimini anlatan bir kitap.Aslında bir psikolojik araştırma kitabı olsa da, çok net, ve herkesin anlayabileceği şekilde yazılmış.Sıkmadığı gibi öğrendiğiniz şeyler karşısında resmen aydınlanıyorsunuz.
Kitaptan alıntı:Duygular sizi ele geçirdiğinde çabalamak boşunadır.Mantık işleyemez hale gelir ve düşünemezsiniz.
Özbilinç:Kişinin duygularından haberdar olma hali:şuan çok sinirliyim, biraz dışarı çıkıp yürürsem sakinleşebilirim.
Kısacası bu kişinin kendisiyle alakalı bir durum.Bu durumdan ötürü her iki tarafında söz sahibi olduğu noktalar vardır.Bu yüzdende sorunun cevabı basit:iki tarafta.
Fakat kimde hangisinin daha ağır bastığına göre değişen şeylerdir.
kimse bilmese seni, yalnızca benim olsan, yalnızca ikimiz yaşasak bu bedenin içinde. O kadar özelsin ki, yıllardır kulağına fısıldadığım o şeyleri bulmakla geçiyor hayatın. Bazen oturup düşünüyorsun karanlıkta, bulamıyorsun. Bulamadığın şeylerden biri aslında sana verdiğim nefret...hep o insanları reddedişlerin ve ardından gelen yalnızlık, beni duyabilmen için. Alternatiflerin varken dahi seçmedin kimseyi, oldum olası beni, yani kendini sevdin. Yalnızlık diye sevdiğin şey aslında benim di maur. Bir türlü açıklayamadığın o hisleri sana yaşatan benim. Beni bulmak için acele etme sakın,aynaya da bakma, çünki yalnızca yüzünü görürsün.Sen yalnızca devam et, bense hep seninle olacağım.
Sabah fırının önünde size günaydın diyen insanlarını.Gazetenin gereksiz sayarak yere attığım migros kısmını görüp de 'oğlum burası çöp mü' diyen amcaları.Param bitmiş karşıyaka nasıl gideceğim derken cebimin içinden çıkan içinde bakiye unutulmuş kentkartını.Karşıyaka'ma vardığımda aldığım o garip izmir kokusunu.Bostanlıda gezinirken hep son durağımız olan Park Kafe'nin güzel çayını.Canınız sıkıldığında müzik çalarınız ile kafa dağıtmak için gidebileceğiniz o güzel sahilini,Gecenin bir saati korkarak geçtiğim ara sokaklardaki tanımadığım gençleri, bayraklı parası verip karşıyaka ya giden teyzeleri, kısacası izmir dendiğinde, özlediğim çocukluğum aklıma gelir.Bende onu anmak için 'Kalbim egede kaldı' açar, her izmirden dönüşümde lanet bir turizm şirketinin ücra arka koltuklarından birinde dinler ağlarım.
Karşımda yemyeşil bir çevrenin manzarası, güneşse hep o batmaya yakın olan güzel halinde duruyor.Zaman durmuş.Bulutlar hareket etmiyorlar, dünya ise dönmüyor.
Ben ise her gün aynı eser ile uyanıyorum.js. bach'ın d minör baroque violin' i ile.
Her gün kalkıp o huzuru tadıyorum.insanlardan uzakta, o sorundan, o trafik, o karmaşa,o statü göstergelerinden kısacası her şey den uzakta.Sonra farkediyorum ki 10 saniyeliğine mutlu olmuşum.Arka fondaki parçada beethoven'ın 5 inci senfonisi olmuş gerçekleri yüzüme vuruyor.