cem adrian dinleyenler bilirler. arada sırada çok tiz notalara çıkıp insanı sinire koyar bu genç yaşta. ardından hiçbir şey olmamış gibi kalkıp bir de erkek sesi çıkarır. rahatsız eder bir insanın bu kadar uzun ses tellerine sahip olması ve ister ki cem adrian kadın sesi çıkarmasın kardeşim efendi efendi söylesin. muhtemelen bu düşüncedeki insanlar birleşse çıkan slogan bu olur. aman birleşmesinler, işimiz gücümüz yok bir de cem adrian ın sesiyle mi uğraşacağızdır. ne sesi çıkarırsa çıkarsın efendim, bana bir zararı yok deyip geçmek lazımdır böylelerine.
bunca film, zenginlik, pirzola ve köftenin geleceğe dair yansımalarıdır. sezercik'in ruh sağlığı etkilenerek illegal bir sezercik modeli ortaya çıkmıştır. şimdi sen adama küçüklüğünden beri aslan parçası, koç yumurtası, anasının bitanesi, diye betimlemelerde bulunursan, şımarır elbette. şu an yaptıklarına bir anlam veremeyenler bir de dönüp bu adamın geçmişine bakmalıdır. ha ne yapmış? kokaini çekmiş makinalı tüfeği zula etmiş. şu an içler acısı olan bir durumdadır diyenler halt etmiştir. içler acısı durumda olan sezercik değil, o verem olmuş anasını kurtarılması için şeker sattıran, ardından vatanı kurtarmasını sağlayan, ardından da kalkıp sınıfta münasebetsizlik yapmasını tembihleyen yönetmenlerdedir. ne verdin ki ne istiyorsun? sonra da kalkıp şöyle diyoruz; "aman efendim sezercik ne yapmış duydun mu?" "duydum ulan dingil! duydum, duydum da noldu? içim kıyıldı lahmacun yedim yarısını da çingene çocukla paylaştım".
herkesin "bir şeyi" farklı olduğundan, herkesin "herşeyinin", herkesin kendi "bir şeyi" için olma durumunu ortaya koyan laf.o "bir şey" nedir ki?
(bkz: bilmem anlatabildim mi?)
acele işi vardır insanların, oraya buraya yetişmeye çalışırlar. sen de bakarsın, izlersin medeniyetin tek dişini. "vay be çarklar ne kadar da hızlı ilerliyor, hmmm... demek işler böyle yürüyor, off... hatuna bak" diye düşünceler geçerken aklından, elinde sigara ya da ne bileyim bir çantayla hızlıca yürüdüğünü farkedersin, fakat ondan daha da ötesi hafiften de koştuğunu hissedersin. hani bir filmde postacı olan kemal sunal gibi değil de ondan daha hızlı sanki...bitirmek istersin yolu ama yol bitmek istemez ki...gidersin gidersin ama nafile. "oha!" dersin içinden,"ne kadar da uzun yolmuş yaa... ne bitmez tükenmez çilem varmış benim" dersin.kafan ağrır, banyodan yeni çıkmışsın ve bereni almayı unutmuşsundur. adımlar hızlanır, ayakların bile ağrır bir zaman sonra ve ağzından buharlar çıkar soğuğun etkisiyle. robocop gibi olmuş beden artık koşamaz zaten, ancak ve ancak terminatör'deki her boka dönüşen adam olucaksın da koşucacaksın "çata çata" diye ama nerdeee? el mecbur yarı koşar yarı yürürsün, ama hızlı yürümekten farklıdır bu.acizsindir,telaşlısındır,ayrıca koşarsan karizma gider elden diye düşünürsün. boynunu büker aldırmazsın geçip giden dolmuşlara. bir sonraki dolmuşa biner kaloriferin etkisiyle de evinde gibi hissedersin kendini. kafan güzelmiş gibi sırıtırsın. ne koşmak vardır senin için bundan sonra ne de yürümek. hayatın boyunca koşa koşa yürümek zorundasındır. hayatı da koşa koşa yürüyerek geçirirsin. hep arada kalırsın, yürüsem mi koşsam mı diye...
insanı çığrından çıkaran bir baba lafıdır. dayağın öyle veya böyle yeneceğinin habercisi olan, dayak öncesi ultimatomların verildiği son cümlelerden biridir.
orhan pamuk'un yurt içi ve yurt dışında kazanmış olduğu süper ötesi başarıların (!) bir sözlük yazarını gaza getirmesinden sonra entry sayısını arttırmak amaçlı söylenebilecek,moderatörlerin ağzına layık bir laftır.
turkcell bir hattı balyozla * kırma kampanyasının yeni sloganı olma yolunda kullanılabilcek tetikleyici bir cümledir. için ekşi erik yemiş gibi burkulur, ağzını şapırdatırsın ama bir yandan da karın ağrısı başlar böyle bir durumda.diyelim ki beleş kontörleriniz gelmedi ve vaad edilenin aksine ücretsiz konuşma süreleriniz de henüz yüklenmemiş. konuştukça konuşuyorsunuz, sms üstüne sms yazıyorsunuz ve ardından kalan kontörlerin eksilerde dolaştığını görünce turkcell' le hayata küfrediyorsunuz. işte hepsi bu kadar... enayi yerine mi konuluyorsunuz? turkcell' le küfret hayata! turkcell' le sarıl balyoza!
çoğunluğunu öğretmen adayı öğrencilerin oluşturduğu, pek de isteyerek o takım elbiseyi giymedikleri yüzlerinden belli olan ama ciddiyettir, memurluktur ayağına o takım elbiseyi giymek zorunda olan bir grup insandır. muhtemelen otobüsü de görevli olduğu okula gitmek için kullanırlar. öğrencidir...haklıdır.
bile bile ve isteyerek, sonunun ne olduğunu tahmin ederek, insanın zor durumda kalmasının sonucudur. hele de karganın arkadaş olması halinde elden hiçbir şey gelmemesi burnun boktan çıkmamasına değil de, direk bokun sizin suratınıza fırlatılmasına sebebiyet verir. kılavuzu karga olacak şahşiyetlerin öncelikle şu gibi şeylere dikkat etmeleri gerekir;
1. karga bir kere sinsi bir hayvan arkadaşım sen ne güveniyorsun ya,
2. bir de üstüne üstlük ısrar ediyorsun, "tamam kardeş ben sana güveniyorum" diyip bile bile bok yoluna gidiyorsun.
3. ya bırak bu ayakları... yalvarma bir de sonra "kılavuzum kargaydı, ne edeydim ne bileydim" diye.
4. karganın bir suçu yok. bütün suç kargayı kılavuz yapanda...
5. turist rehberleri daha dürüst insanlardır.
yasaiçi olan terör örgütlerinden daha dehşet verici olan terör örgütlerine diyoruz. neden böyle saçma bir şey diyoruz bilinmez ama diyoruz gerçekten de... dikkat edin her haber programında, gazetelerde, tartışmalarda diyoruz mütemadiyen. yasal terör örgütü olur mu? olsaydı bebeklerin gazını çıkaran,onlara şeker veren, ne bileyim hamilelere ve yaşlılara otobüste yer veren bir terör örgütü mü olurdu? anlamadım ben...*
"o orda dursun yana yatmış vaziyette,ben nasıl olsa gider yine elimi omzuna atarım, kafasını da omzuma denk getiririm. bir şekilde geçinip gideriz" mantığıyla hareket eden, sevgilisini de sadece sinemada sevebilme kapasitesine sahip olanların işidir**
halı saha maçlarında golü atamayan adama asist veren adam tarafından sırtın sıvazlanarak söylenmesi makbul olan sözdür. genelde pekiştirme yapılarak "iyisin iyisin" şeklinde söylenir, fakat herkes de bilir ki golü atamayan adam iyi değildir, hatta tırttır. top da şanstan değmiştir ayağına zaten. küsüp de halı sahanın 1 saatlik ücretinde kendine düşen 2,5 ytl'yi versin diye ürkütmemek maksadını sinsice içinde barındırır bu laf. bunu söyleyen adamlar da süper top sektirir, pas verir, forvette oynar. ister ki hep golü ben atayım ama arada bir de ezik bir arkadaşıma asist yapayım. her yola gelir bunlar. hayatta iyisin diyen bir insana güvenmemek gerekir. biri böyle bir şey derse bilin ki diyen adam cingözdür. adamın bacak kılını çeker bir de "tek mi çift mi?" diye sorar bunlar.
sonucunda ya batarsın ya çıkarsın, ama aslında anlatılacak şeyler daha kısa yazılabilicek durumdayken "dur şu gözlememimi de yazayım, aman şu örneği de vereyim, şunu demezsem çatlarım" gibi binbir türlü zahmetten sonra padişah fermanından beter, nur topu gibi bir entrynizin olması durumudur. üstelik vurucu bir lafla kısa bir entry girme niyetinde olanlarımız çoktur. neyse başka sefere artık diyip yeni entrylere yelken açılır. şunu da unutmamak gerekir ki ilk entry tanım içermelidir. bak uzadı yine...
ilk bakışta bir basın açıklaması gibi görünse de aslında sadece ve sadece -bu ne la?- sorgulama niteliği taşıyan bir söz öbeğidir. şarkıyla olan alakasından değil de aslında hem genel bakımdan hem de mahallemiz bakımından* olaya el atmak gerekir, çünkü siz de takdir edersiniz ki şarkıda "saza niye gelmedin söze niye gelmedin?" diye karşı tarafın sizi sorguladığını derinden hissedersiniz. fakat şimdi anlatacağım olay tamamen insanın kendi iç dünyasını sorgulamasıyla alakalıdır. diyelim ki öğrencisiniz -ki biliyorum öylesiniz,keratelar sizi *- ya da her neyseniz işte. çok işiniz var aslında ama bir yandan arkadaşlarla takılmak da ister deli gönül. ikisi arasında bir seçim yapmak zorundasınızdır. rakı,balık,roka salatası ve zeki müren mi yoksa yarınki profesör doktor bilmemneye vereceğiniz ödev hakkında araştırma yapmak mı? sonra siz oturup ders ile veya işinizle olan seçeneği işaretlersiniz. sabah işe gittin ya da okula -eeh bıktım lan ikilemden- ama yaptığınız ödev kıytırık bulunduğundan hoca bütün ders lafını bile etmiyor. ayrıca iğneleyici bakışlar atarak da "keşke saza gitseydin,keşke söze gitseydin,ne lan bu ödev?" der gibi sizi aşağılıyor. bütün bu olanların ardından akşama "sahi ya saza niye gelmedim,söze niye gelmedim.o kadar da çağırdılardı ismetler" gibi bir pişmanlık cümlesi kuruyorsunuz. işte "saza niye gelmedim söze niye gelmedim ne demektir?" diye sorsalar, budur derim ben.
lastiği sıkı bir çorap düşünün. çok mu dehşet verici? çok mu sağlam? çok mu sızlatıyor? çok mu sıkıyor? işte aradağınızı buldunuz...sızım sızım sızlayan bacakların, sıkan çorapların tek dostu; bacağınızdaki çorap izi. hele de o iz bacağınızı sıkmaktan ikiye ayıracak duruma getirmişse, kangrene dikkat. kangirer evelallah...