bu filmi izlediğim an itibari ile v for vandetta filmini gölgede bıraktığı kanaatine vardım. ilk defa fantastik bir filme siyasi bir boyut yüklendi (sanırım).
joker karakterinin performansı, anarşik durumu, adaletin temelini (savcının nasıl katile dönüştüğü) nasıl yıktığını ve halk kahramanı olan batman'ı nasıl suçlu yaptığını izletin.
ülke gündemine 'deniz baykal faciasının' sokan aktör gazete. mevzu bahis din olunca gerisi teferruat diyen sevgili gazetemizin aslında 'devlet güdümlü kemalist rejmin savunucusudur' ibaresini kullansam çok mu paranoya olur?
aslında olay çok basit. 8 yıllık akp hükümeti saltanatlığının yegane sebebi sevgili deniz baykaldır. vakit gazetesi çalışanları bunu görmeyecek kadar ne kör ne de bunak.
şimdi kemalist rejmin direklerini sarsan akp hükümetinin ayakta durmasını sağlayan deniz baykal'ı ne diye 'dindar' bir gazete yerinden eder.
bundan dolayıdır ki sevgili uludağ yazarları ve özeliklle de kemalist olanlar bundan sonra vakit gazetesi okuyalım. cumhuriyet gazetesin yapması gerekeni vakit yapmıştır.
dinde bize anlatılan allah kavramı, o'nun herşeyi görmesi, bilmesi, duyması ve herşeye gücü yetmesidir. böylesine bir yetkiye sahip bir yaratıcının bizi dünya diye bir yerde sınava tabi tutması, o'nun istekleri doğrultusunda o'na ibadet etmemiz acaba! o'nun bizden beklediklerimidir.
imanlı olan herkez kadere inanır ve dünyada gelen her türlü iyi yada kötü olayların allahtan geldiğini savunur. kader kavramında allah hepimzin ne yaptığını önceden bilmesidir. allah'ın hepimizin daha önceden ne yaptığını bilmesi, o'nun bizim ne yapacağımızı yazmasıdır. aksini düşünen varsa allah'ın herşeyi bilmediğini savunur. bu durum da şirke gider. peki bizim yapacağımız iyi yada kötü olayları o yazmışsa bunda bizim suçumuz ne? bu nedemek biliyor musunuz? bu herşeyi yapanın allah olduğudur. yoksa bizim kalkıp günde beş vakit namaz kılarak, zekat vererek, haca giderek o'nun egosunu tatmin etmediğimizdir.
allah kendisini yanıltacak bir kul bekliyor bu dünyada. ve o kul yapacağı bir eylemelen allah'ı yanılgıya uğrattığı zaman belki kıyametin kopmasıdır. yani oyunun bitmesidir.
dindar arkadaşarın dini inançlarına zarar vermek gibi bir niyetim yok bu, sadece benim kişisel görüşümdür.
Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
Demek günah işleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?
ömer hayyam
hayatlarındaki güzel şansları değerlendirmeyenler hariç fiziksel olarak bütün zor işleri yapan insanlar ve savunucuları.
gününün 4'te 3'nü çalışarak geçiren ve geri kalanıylan yatağında tatil yapıyormuş gibi kendini avutan yada gerçekten öyle hisseden insanların hakkları. bir öğrenci evinin buz dolabında 'bütün hayatlarını, hayatları boyunca harcayamayacakları paraları kazanmak için harcayan zenginler...' diye geçiyordu. hayatta bir yerlere varabilmek için hiçbir şans eline geçmemiş ve şansızlığından dolayı kaderine hiç isyan etmemiş insanların hakları peşinde koşmak. bir ülkeye ırgatta, çırakta, amalede lazım ama kim, nasıl. uygun fiyatta ve şartlarda kimse ben bu ağır işleri yapmıyorum demez. ama hayatın çıkmaz sokakları kişileri bu işlere yöneltmişse ve yaptığı işin hakkı koskoca bir hiç ise bu sistem sorgulanmlı.
neden sol. bir insan yatağı sıcakken, yediği önünde yemediği arkasında iken neden başkaları için bir şeyler yapmaya çalışır. bir deniz, bir yusuf, bir mahir ve daha bir çokları neden kendilerini bu uğurda feda ederler. hani solcu olmak için çok okumak lazım denilir. hayat bütün olanları bize görsel olarak gösteriyor zaten, okumak o kadarda önemli bir şey değilmiş. burda vicdan lazım ama kimsenin rızası için değil sadece insanlık için. sol ile islamın birbirinden ayrıldığı yer burası. biri allah rızası ve kendi çıkarı için, diğeri insanlık için. bir bayrak yada bir toprak parçası için değil sadece insanlık için.
insanlar dinin kurallarını harfiyen yerinde getirdiğinde dünyada sorun kalmaz diyeceksiniz. ama hz. muhammet dönminde bile bu gerçekleşemedi. asr-ı sadet sadece hayali kurulan cennetten ibaret. belki sosyalizimlen de bu tam anlamıylan gerçekleşmeyecek ama şuanki durumdan iyi olacağı söylenilebiliniz.
27 nisan 2009 tarihinde taraf gazetesinin son sayfasında 20 soruluk anketini gazteyi takip edenler bilir.
'son soru: öldüğünüzde cennete giderseniz tanrının kapıda size ne demesini beklersiniz.' sorusuna bir kişinin veriği cevap.
''bu cennet kapısı, herkesten önce varlığıma inanmadıkları halde, adalet, eşitlik ve özgürlük üzerene kurulu bir dünya yaratmak için mücadele etmiş olanlara açık. çünkü onlar, bu uğurda, dünyada ve ahirette, cehennem ateşleri içinde yanmayı göze aldılar. ve benim sunduğum cennet ütopyasının, huriler gılmanlar ve sair rüşvetlerle çarpıtılmış ve bilinmeze ertelenmiş versiyonlarını ellerinin tersiyle itip, kendi yeryüzü ütopyalarının peşinde koşmayı bildiler. ve cennetin ışığını yeryüzüne egemen kılmaya çalıştılar. gireceğiniz cennete, en en çok kadınların hayallerinin damgasını vurduğunu söylememe gerek yok sanırım. dünyada yasaklandıkça coşmuş, bedeli hayatlarıyla ödenmiş hayallerin...
ve biz cenneti, buradakiler hepbirlikte ve birbirimizden öğrendiklerimizle değiştirip dönüştürüyor hergün yeniden yaratıyoruz. hayalgücümüzün o günkü sınırı neredeyse oraya kadar...
girin ve cehennem korkusu olmadan, ortaklaştırabildiğiniz hayallerinizi keyfinizce yaşayınız.''
modern kürt edebiyatının en önemli isimlerindendir. 1953 siverek doğumludur. yazar 2007 de kanser hastalığından dolayı diyarbakır'da dünyaya gözlerini yummuştur. yazar yedi roman, dört deneme, iki söyleşi, iki antoloji ve bir inceleme gerisinde bırakmıştır. yazarın romanlarında betimlemelerlen çok karşılaşılır. kürt tarihinde önemli yer tutan dengbejler üzerinde durmuştur. ve yine tarihte özeliklede fransız devriminden sonra çıkan ulusçuluk anlayışına karşı dönemin kürt önderlerinin bakış açılarını bazı romanlarında konu edinmiştir. 80 darbesi ile doğu vilayetlerimizde yaşanan siyasal ve sosyal değişimleri ve değişimle insanların yaşadıkları sorunları da yazmıştır.
tu (sen)
Mirina Kalekî Rind (Yaşlı Rind'in Ölümü), Roman, (1987)
Siya Evînê (Yitik Bir Aşkın Gölgesinde), Roman, (1989)
Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê (Evdalê Zeynikê'nin Günlerinden Bir Gün), Roman, (1991)
Destpêka Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatına Giriş), inceleme, (1992)
Hêz û Bedewiya Pênûsê (Kalemin Gücü ve Görkemi), Denemeler, (1993)
Mirina Egîdekî (Bir Yiğidin Destanı), Destan-Ağıt, (1993)
Världen i Sverige (Tüm Dünya isveç'te), Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, (1995)
Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyat Antolojisi), Antoloji, iki cilt, (1995)
Bîra Qederê (Kader Kuyusu), Roman, (1995)
Nar Çiçekleri, Deneme, (1996)
Ziman û Roman (Dil ve Roman), Söyleşiler, (1997)
Bir Dil Yaratmak, Söyleşiler, (1997)
Dengbêjlerim, Deneme, (1998)
Ronî Mîna Evîne - Tarî Mîna Mirinê (Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık), Roman, (1998)
Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler, Deneme, (2002)
I - Hawara Dîcleyê (Dicle'nin Yakarışı), Roman, (2002)
II - Dicle'nin Sürgünleri,(dicle'nin yakarış II), Roman, (2003)
Ruhun Gökkuşağı, Roman, (2005)
izlenmesi gerekilen ve 'kısa ama öz olmuş' demekten daha ileri bir eser.
kapitalizmi tüm çıplaklığı ile ortaya dökmekte ve filmin müziği de metin kemal kahraman tarafından yapılmıştır.
yönetmen (bkz: arinsu arslan)
izlemek için (bkz: http://www.youtube.com/wa...n_Cp4&feature=related +)
insanlığın ne uğurlarda öldüğü ve insanlığı bu amansız gaflete süren kişilerin nasıl el üstünde tutulduğu önermesi.
dindara sorsan iman, sağcıya sorsan üstünlük, solcuya sorsan eşitlik. kim olursa olsun ne yapılırsa yapılsın bir sonuca varmak için bir şeyler yıkılacak, bir şeyler kurulacak ve bunlar gerçekleşirkende malesef insanlar kendi kendini yok edecek. aslında bunu insanlıkta aramamak gerek bu direk dinde var olan bir durum. neden din derseniz eğer herkezin bildiği gibi ilk öğretilerdir dinler.
ideal olan yaşamı kurmak için zaralı faktörleri ortadan kaldırmak kolaydır ama genelde kimse o faktörlerin nereden ve nasıl geldiği üzerinde pek durmaz, hele bu unsur din olunca. şehitlik kavramı; din adına savaşıp düşen müminin cennetlen mükafatlanması durumu. yaratıcı bunu kullarına reva görmüş. peygamberler, siyasetçiler ve bazı yazarlarda bunu iyi kullanmış demkten kendimi alıkoyamıyorum.
Ödüllendirme ve cezalandırma; hayatımızı derinden etkileyen ona yön veren, bazen yapmak istemediğimiz ama sonuç olarak kazanacağımız yada kaybedeceğimiz durumlardan ötürü yapmak zorunda olduğumuz durumdur. Siyasal, sosyal ve dinsel alanda kullanılıp, toplum düzenlemesinde gaz fren mekanizması işlevi görür. Toplumu düzenlemede bir işlevi olduğu kadar insanların bencilleşmesinde de çok önemli bir faktördür .
Günümüzde durum öylesine vahim bir hal almışki yapılan 10 işten 9'unda karşılık bekliyoruz. Kalan 1 ise bir çok insanın kendi kişisel egosunu tatmin etmekten öteye gitmemektedir. Acaba nerden gelmiştir bu durum?
Din insanlık tarihi ile aynı yaştadır. ilk insan olan ademlen başlamış bize kadar gelmiş ve bizden sonrada devam edecektir. Dinde cennet ve cehennem kavramı ödül ve caza kavramı ile aynı değil direk onların doğduğu kaynaktır. Muhakkaki dindeki cennet ve cehennem kavramı toplumun düzeni için önemlli bir unsurdur fakat ondan kazanılan ve artık insan olğlunun genetiğine işlemiş bencillik ve çıkar ilişkisinin kaynağıda bu önerme değilmidir. Ortada yapılacak bir iylik var ama biz onu salt iylik olduğundan değil o işi yaptığımızda yukarda Allah'ın bizi izlediğini ve yaptığımız iş onun hoşuna gideceğini ve bizi cennetine atacağını düşünürüz. Aksi durumu ise cehhenemdir. Herşeyden çıkar bekleyerek hep daha fazlasını kazanma hırsı, güçlünün güçsüzü ezdiği bu kapitalist düzeninde temel kaynağı bu değilmidir. Menfaat ve çıkar duygusu. Bu da dinden insanlığa geçmiştir.
Uhud savaşında Hz.Muhammed'i koruyan muhafız birliğinin kafirlerin kaçtığını görünce onların ardından gitmeleri, savaşın kazanıldığını ve muhafız ordusunun bir iki din düşmanını öldürmek için yerlerinden ayrıldıklarını dile getirir din kitapları. Oysa savaş boyunca orda bekleyen askerlerin savaşı kazandıklarını görünce ganimmeten faydalanmak için Hz. Muhammed'i yalnız bırakmışlardır. islam dini bu anlayışın önüne geçmek için bir çok uğraş vermiş ama yineden önüne geçememiştir. Çünkü bu mükafatlandırma ve cazalandırma kavramı dinden çıkıp zamanlan yaşamın diğer alanlarına tarihsel bir süreç içerisinde sıçramıştır.
kadının fiziksel bağlamda erkekten güçsüz olması somut bir durum ama duygusal yönden erkeğe kat ve kat fark atmıştır. örnek olarak annelik duygusu.
kadın ve erkek arasındaki eşitlik kadının erkeğine hizmet etme güdüysüylen tek taraflı fes edilmiştir. fakat kadının bu ittatkar durumunu kötüye kullanan erkek bunu bir savaş haline getirmiştir. tarihi analize gittiğimizde insanlar arasında ilk ezen ve ezilen savaşı erkek ve kadın arasında başlamıştır. bu gün gelişmiş batı dünyasına baktığımızda kadına verilen değer sayesinde toplumda gelişmişlik düzeyi üst seviyededir. örnek kadınına değer veren erkek evinde huzur bulur, huzuru bulan erkek iş hayatında işini en iyi yapar bu da toplumun ilerlemesini sağlar. kadın evde bu karşılıklı saygı ve sevgı sayesinde çokcuklarını topluma en iyi bireyler olarak yetiştirir. bu da geleceğe yön veren bir durumdur.
günümüzde geri kalmış ülkelerin bir araştırılması yapıldığında kadın hep cinsel bir obje olarak görünür evde ise iş gören bir maldan ibarettir. geri kalmışlığın ilacı kadına yaklaşımda bir reform gerçekleştirmektir (bir erkek olarak çıkarlarıma dayandmadan söylüyorum bunu). kadınınlarda böyle bir durum olduğundan kadınların erkeklerden üstün olduğunun göstergesidir. erkeğin kadını ikinci pılana atması toplumun gerilemesine yol açar. kadınlarda bu koz varken erkekler istediği kadar sılogan atsın.