Bir beden eğitimi öğretmeninin çalkantılarla dolu hayat hikayesini anlatan dizi. Dizinin Konusu, alkol yüzünden karaciğeri neredeyse iptal olacak olan ekrem, ailesine iyi bir para bırakmak ister. Bir gün yolda eski öğrencileri güdük necmi ve inek şaban ile karşılaşır. Ve onlarla değerli alkoller işine girmeye karar verir. olaylar beklemediği şekilde gelişmeye başlar.
garip bir transfer politikası. herif kırk maç oynamış onu değerlendirmiyorsun. dünya kupasında oynayacağı üç dört maça bakarak transfer etmeye çalışıyorsun.
liverpool'un şampiyon olduğuna, mourinho'nun chelsea'deki teknik direktörlük kariyerinde ilk kez evinde maç kaybetmesine, manchester united gibi bir takımın şampiyonlar ligi'nde bulunmayacak olmasına şahit olmuş nesildir.
şüphesiz ki efendilerine karşı gelmiş asilerdir. sahipleri "tivitır mivitır yok yasak" demesine rağmen dayanamayıp dns ayarlarını değiştirmekteler, çeşitli siteler yoluyla twitter'a girmektedirler. neden karara uymadıkları tabiki merak konusudur. ulan destekliyorsanız akp'yi verdiği karara uyun bakalım. uyamazsınız değil mi sizi gidi ampüller sizi...
tip olarak değil de hal ve hareketler olarak benzeyen iki kız. ailelerinden dolayı davranışlarında yüksek bir özgüven var. ekrandan yansıyan bu en azından. böyle "benim babam seni babanı döver" havaları var gibi. birisi modayla uğraşıyor diğerinin ise ne yaptığını bilen yok. danışmanlık mı yapıyor yoksa hasta babasının ilaçlarını mı taşıyor bilemiyorum. sümeyye ile ilgili aklımda kalan acayip şey, galiba amerika'da okurken verdiği haremlik selamlık tarzı pizza partisi. buse ilgili söyleyeceğim şey ise, modacılara her zaman gülmüşümdür. sana daha çok gülüyorum buse.
çevresindekilere oruç tutuyormuş taklidi yapan ergendir. genelde evdeyken gizli gizli su içmeye çalışır. annesinden de gizli iki bardak suyu anca içer. farkedilmesin diye sürahiyi tekrar aynı şekilde falan doldurur. oruçtan etkilenmiş numarası yapıp acındırır kendini. böylece istediği yemeği yaptırır annesine.
not: ben böyle bir şey yapmadım. konunun çıkış kaynağı ben değilim.
bülent ersoy'a benzetilen kişinin değişik bir psikolojiye sahip olmasının muhtemel olduğu olay. o kişiyi anlamak için empati kurmak bile zor. ama zamanında bundan ekmek kazanan varmış. tabi ersoy'un ameliyattan önceki haline benzeyen bu. acaba bülent ersoy cinsiyet değiştirdikten sonra ne hissetmiştir, ne yapmıştır acayip bir şey. o da mı operasyon geçirmiştir acaba? işte olayın kahramanı seracettin erman: http://www.gecmisgazete.c...benzemek&icerik=11519
birisi devletin işlerini devletin mumuyla, kendi özel işlerini kendi mumuyla yaptığı söylenen islam halifesi; diğeri ise, mesai saatinde twitter'da acayip işlerle uğraşıp hak hukuktan bahseden bir belediye başkanı.
bu devlet sana sen tweet at, hashtag kasmaya çalış diye mi para veriyor efendi?
haberciler, profesörler, siyasiler için karizmatik olabilecek bir olay. türkiye'de bir olay oluyor ve dünyanın en önemli haber kanallarından biri senden bilgi almak için seni canlı yayınına bağlıyor. arkadaşlar arasında veya cv'de belli bir havası olabilir.
türkiye de yaşanan olaylardan birisidir. fenerbahçe nin, galatasaraya ın açıklayacağı transferler nato barış elçileri sanki. ülkede gelip huzuru sağlayacaklar. ocaklarına, yüreklerine ateş düşmüş ailelerin teselli kaynağı olacaklar galiba. tövbe tövbe..
kimilerini çocukken mutlu eden olaylardan birisi. uhuyu alıp avucuna sürersin ve kuruduktan sonra soymaya başlarsın. hoşuna gider, salakça tebesüm edersin. evet çocukken yapılan saçmalıklar kategorisinde olabilir. gidip biraz saçmalık yapayım.
evliyanın büyüklerindendir. bağdatlıdır. Havvâs, hurma yaprağından zenbil örücü demektir. Herkes tarafından medhedilmiş, kendisine tevekkül edenlerin reisi denilmiştir. Konuşmaları hep hikmet doluydu. Seferleri meşhurdur. DefâlarcaMekke'ye gitti. Sefere çıkacağı zaman ve başka zamanlarında, iğne, iplik, makas ve su kabını yanından eksik etmezdi.
Çağırılan bütün dâvetlere sünnet olduğu için gider. Fakat bir şey yemezdi. insanlara nasîhat ederdi. Dâvetten sonra hemen evine dönerdi. Evinde yenecek bir şey bulunmaz, bu sebeple ne yiyip, ne içtiği bilinmezdi.
Talebelerinden biri anlatır: ibrâhim-i Havvâs hazretleri ile yola çıkmıştık. Yola çıkarken buyurdu ki: "Yol boyunca ikimizden birinin reis olması lâzımdır. Yollardaki işlerin idâresi onun elinde olacak." Ben de, "Reis, siz olun efendim." dedim. Hocam "Reis olursam, benim sözlerime îtiraz etmeyeceksin." buyurduğunda, "Peki efendim." dedim.
Yolumuza devâm ettik. Yolda bir konağa gelince "Otur!" buyurdu. Kuyudan su çekti, bana ikrâm etti. Odun getirdi, ateş yaktı. Ne zaman bir iş yapacak olduysam müsâde etmedi. "Mâdem ki reis benim, benim dediğim olacak." buyurdu. Yolda şiddetli bir yağmura tutulduk, paltosunu çıkarıp, sabaha kadar ayakta üstüme tuttu. Çok sıkılıyordum. Sabah olunca, "Keşke reis ben olsaydım." dedim. Yolumuza devam edip, hacca gittik. Hacdan sonra bana: "Evlâdım, reis olduğun zaman sana yaptığım gibi yaparsın. Reis, başkalarına hizmet ettiren değil, onlara hizmet eden, onların dünyâ ve âhiret saâdeti için çalışan kimsedir. Reis, başkalarından gelen sıkıntılara severek katlanan insandır."
sekizinci yüzyılda horasan ve ırak taraflarında yetişen büyük evliyalardan olan zat. gençliğinde ilimle uğraşmasına rağmen içinde dünyaya karşı bir sevgi ve bağlılıkta vardı. bir gün sokakta duyduğu "Hangi güzel yüz ki toprak olmadı, Hangi tatlı göz ki yere akmadı." beyti dünyaya olan sevgisini azalttı ve gençliğinde yaptığı hareketlerden dolayı pişman oldu ve kalbine bir ateş düştü. imam azam ebu hanife nin huzuruna gelerek derdini anlattı ve kendisi imam ı azam ın gösterdiği yolda dünyaya düşkünlüğü tamamen terk edip, dînin emir ve yasaklarına uymada örnek olacak şekilde yaşadı.
horasan bölgesinde dokuzuncu yüzyılda yaşamış, zamanının büyük alimlerinden olan zat. bir çok alimin sohbetlerinde, ilim meclislerinde bulunmuştur. peygamber efendimizin sünnetlerine sıkı sıkıya sarılmış ve allahü tealanın emirlerini yapıp, yasaklarından şiddetle kaçınmıştır. namaz kılarken vefat etmiştir. Onun vefat ettiğini kimse anlamamıştır. bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına yaklaştıklarında vefat ettiğini anlamışlardır. o hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili bedeni kurumuş bir haldeymiş. bu zaman içinde cesedine vahşi hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşmamış ve vücuduna dokunmamışlar. toplulukta onu kefenleyip cenaze namazını kılıp ve orada defnetmişler. şöyle bir hikayesi vardır:
"bir gün çölde gidiyordum. nefsim yumurta ve sıcak ekmek istedi. hiçbir zaman nefsimin istediğini yapmamış idim. fakat nasıl olduysa isteğim galip geldi. yolumu değiştirip, bir köye girdim. köyde hırsızlık olmuştu. onun için köylüler bir yere toplanmış durumu konuşuyorlardı. beni görünce içlerinden biri, bu adam hırsızla beraberdi, dedi. Beni yakaladılar ve yetmiş sopa vurdular. Bu arada biri gelip beni tanıdı. Bu hırsız değildir. Bu alim Ebu Türab'tır, dedi. bunun üzerine benden özür dilediler. içlerinden biri beni eve yemeğe götürdü. Bana taze ekmek ve yumurta getirdi. nefsime; "Ey nefs! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta yiyebilirsin." dedim.
yıllarca afrika daki doğa belgesellerini izleyip durduk. kimi zaman bir dişi aslan antilopa depar attı kimi zaman bir timsah ceylana kafa attı. gün geldi "karınca ile karın doyar mı len" diye karıncayiyene güldük, zaman oldu mirketlere tebessüm ettik. merak edilen onlarda burda çekilen belgeselleri yayınlayıp izliyorlar mı..gerçi burda çekilen doğa belgesellerine ihtiyaçları yok ki adamların. onlara trafikteki, okullardaki, sokaklardaki, kürsülerdeki, "dağ"lardaki hayvanların belgesellerini çekip göndersek aslan belgesellerinden daha faydalı olur. gelişmekte olan bir ülkenin nasıl olmaması gerektiği konusunda ders niteliğinde olur.
jamaika nın başbakanı. ülkenin ilk kadın lideridir. şu anki güncel olaylardan yola çıkarak bizi alakadar eden durumu ise bolt u aldığı şampiyonluklardan hemen sonra arayıp aramamasıdır. aramaması muhtemeldir. çünkü bolt deyince jamaika, jamaika denince bolt geliyor akla. bolt ta hafif egolu birisi olduğu için randevulu görüşmeler yapıyor olabilir. tabi bu da bir lidere koyar tabiri caizse. ülkenin başbakanısın şampiyon olmuş sporcunun seni siklemiyor "yorgunum yarın öğlen arasın" diyor. rezil omaya değmez.
olimpiyat yarışmaları içine bilye oynamanında yarışma olarak katılmasıdır. koca olimpiyat stadının ortasında binlerce kişinin gözünün önünde bilye oynamakta garip bir şey olsa gerek. bilyeyi atmadan önce seyircilerden tempo tutarak desteklemelerini istemek, konsantre olmak, bilyeyi atmadan önce stadda sessizliğin oluşarak heyecan oluşturulması, spikerin hafif sesini kısarak olayı anlatması, bilyeyi attıktan sonra seyircilerin ingiliz futbol seyircilerivari bir ouuuu çekip alkışlamaları falan ilginç yani. diğer tarafta usain bolt 100 metrede çılgın atıyor bir tarafta sen bilyede çılgın atıyorsun. özelikle şampiyon olduktan sonra sırtına bayrağı alıp stadı selamlamak çok saçma olur ya. "olimpiyat bilye şampiyonuyum ben selamlar ben üttüm ben üttüm" hakket saçma ya. keşke düşünmemiş olsaydım.
çevresinden birisi vefat ettiğinde inancı olmadığı halde kişinin cenaze namazına katılan ateisttir. hüzünlü olabilir. sonuçta bir kayıp yaşamıştır. ancak gidip inançsız olduğu halde namazda rol kesmesi ikiyüzlülüktür ve saygısızlıktır.
ülkenin en iyi komedyenisin. onda bir problem yok tamam. ama asla nasıl derler halk sanatçısı değilsin. misal afyon a gelip niye gösteri yapmazsın ki efendi? hafif ücrette indirim yapsan batacak mısın? nereye gidersen git salonları doldurursun ama ayrımcılıkta yapma be abi. gel bir gösterini de biz canlı seyredelim. porno izler gibi internette videolarını izleyip durmayalım. halktan besleniyorsan biraz da halka karış. belli zümreleri eğlendirip durma. sezen aksu tavırlarını bırak usta yani.
otobüse koşarak son anda bindikten sonra yüzünde garip bir gülümseme oluşan tiptir. böyle yok ben de yapıyorum. sanki küçük dünyaları ben yarattım havasında. hiç böyle bişey yaşamamakla beraber nedense bu sırıtan tiplere tav olurum şahsen.
şöyle bir açıklaması olan olay.
"uyku sırasında özellikle rüya safhasında sinir sisteminin bazı elemanları kapalı olduğundan normal şartlarda hapşırma olmaz. uyarı çok kuvvetli ise olabilir ama anında uyanılır. ancak bu beyin tarafından tehlike olarak algılanmaz. uyurken ayağını gıdıkladığımız kişinin ayağını çekip arkasını dönüp uyumağa devam etmesi gibi."
şahsen uykuda hapşırdığımı hiç hatırlamıyorum. rüyada hapşırdığımı da hatırlamıyorum. o zaman uykuda hapşırılmaz. "uykuda hapşırılmaz" yaz bunu güzel laf.
de jong: usta sınavdan çıktım da işte savunma mekanizması lazım bana ne var elinde?
freud: bir savunma mekanizması olarak mantığa bürüme, bastırma, yer yön değiştirme, tatlı limon...
de jong: tart iki kilo ordan tatlı limon işte usta.
freud: burda mı kullancan paket mi yapayım?
de jong: dalga geçme usta yaa. hayatım olmuş limon zaten.
freud: şimdi çocukl..
de jong: aman diyim çocukluğa falan inmeyelim. yoksa sabaha kadar anlatıp durursun. bunları hesaba yaz. ay başı gelince ödeyecem.
cem yılmaz ın gösterisinden bir repliği hatırlatmıştır:
"babam beni hortumla dövüyodu. ona devamlı komiklik yapmak istiyodum. komiklik! komiklikk! komikliiik!."
