bu mınakodumun barcelonasından nefret ediyorum. futboldan soğuttular ırzını sktiminin ayrılıkçıları. sktirin gidin o zaman ispanya liginden.. catalonia is not spain miş... hasktir ordan bölücü ibne.
teknik açıdan bakıldığında şeytan taşlanmadığı için hacc'ın dört dörtlük olmamasına yol açabilir. atılmayan her taş yerine sadaka verilmelidir.
fıkıhçılar ise şeytan taşlamanın tamamen terk edilmesi, bir koyun veya keçi kurban etmek gibi bir cezâyı gerektiren bir iştir diye yorumlamışlardır meseleyi.
demek ki neymiş molotof yerine, taş atmaya devam ediyormuşuz.
bu gece duygusal mıyım bilmiyorum ama an itibariyle ntv'de bülent ortaçgil ile artı da sohbet ediyor ve ben banu'yu görünce bu kadından hoşlandığımı anladım.
yaptığı programdan zevk alıyor, konuşması ses tonu bu işten ne kadar mutluluk duyduğunu kanıtlıyor...
sözlüğün altını üstüne getirdikçe sözlüğü daha fazla öğrenecek gibi duruyor.
sözlükte işlerin nasıl ilerlediğini, kimlere, hangi durumlarda nereye kadar müsamaha gösterildiğini yavaş yavaş farkedip hayretlere düşmesi, eskileri hatırlattı bana, gülümsetti...
şüphesiz ki -her yeni gelen nesil gibi - kalitesizliği ile anılan yedinci nesil arasından sıyrılıp kendini farkettirmektedir.
1- oyunculuk olarak cem yılmaz'ın dışında herkes bildiğimiz gibi. cem yılmaz beklentileri karşılamakla yetinmiyor, performansıyla yardırıyor adeta... bu adam karakter oyunculuğunun altından rahatlıkla kalkabileceğini hokkabaz'da zaten göstermişti ama bu filmde şimdiye kadar göstermiş olduğu performanslara göre oyunculukta tavan yapmış.
cem yılmaz "a" dediği zaman "puhahahahah" diye gülen kesime pek hitap etmiyor film, olm "cem yılmaz var lan güleriz" diyerek filme gelenler yamulur.
2- senaryo ise yavuz turgul'a yakışmayacak derecede zayıf kalmış. kabadayı, gönül yarası farklı filmlerdi ama kurgusu iyiydi en azından... hiçbir beklenti içinde girmeden sinemaya gelen çoğu kişinin hayal kırıklığıyla salondan ayrıldığını herkesin yüzünde görebilmek mümkündü.
velhasıl-ı kelam gidin görün. giderseniz "eh işte" deyip, cem yılmazın oyunculuğunu hatırlayarak çıkacağınız bir film olmuş. gitmezseniz de çok fazla birşey kaybetmezsiniz, 3 ay sonra xvidac3 versiyonu düşer ortamlara, indirip izlersiniz.
sezon ürünleriyle aynı fiyata çok rahat 501 alınabilen kot pantolonları üretir.
o zaman beni neyle cezbedeceksin? türk markası oluşunla mı?
bırak baba, yap sen de aynı kaliteyi senden alayım. levi's ı rahat iki sene giyiyorum ben. senden aldığım yeni sezon kotun ise rengini geçtim, daha senesi dolmadan sağı solu aşındı.
e ben de "yerli sermaye" gibi ucuz duygu sömürülerine inanacak yolunacak kaz değilim kusura bakma.
evde kitaplığın altında duran bir kutu dolusu kasetler aklıma gelmişti geçen.
malum, sony, walkman üretimini de resmi olarak durdurmuştu... açtım dolabı, aldım kutuyu önüme baktım içindeki kasetlere... hey gidi hey; içinde insanın çocukluğu, ilk aşkı, babanın gençliği daha neler neler... hepsi içerde. ama aralarından bir tanesine gözüm takıldı.
"nilüfer - yine yeni yeniden" evet buydu aldığım ilk kaset.