altunizade'ye getirecekleri kargomu, sancaktepe transfer merkezinden bağlarbaşı subesine gönderen, arada en fazla 10 km olmasına rağmen tekrar sancaktepe'ye geri gönderip bir sonraki gün bana ulaştıran, sancaktepe'ye döndüğünü internetten görünce telefona sarılan şahsımın kendi internet sitelerindeki iletişim bölümünden aldığım 3 şubeye ait 5 ayrı telefon numarasından (bazılarını bir kaç kez olmak üzere) aramama rağmen telefonlarını açmayan kargo firması. bunu şikayet olarak bildirince ertesi gün arayıp gerekli ikaz ve çalışmaların yapıldığını belirttiler.
bir daha ki sefere görelim bakalım telefonlar açılacak mı?
rdm olurlar. silah verilmez bunlara. bu sayede nöbet tutmazlar, hazır kıtaya alınmazlar, ancak genelde pis işler bunlara yaptırılır tabi meslekçi değillerse.
bursa'daki göçük olayında sorumlu habercilik! yaparak akibetleri kesinleşmeden isimleri söyleyemeyen, ama internet sitesinde göçük altında kalanların ismini yayınlamakta bir sakınca görmeyen haber kanalı...
ayrıca şahsi fikrim almanya hollanda, biraz daha iyi bir arjantin ve ispanya grup liderliği için favoridir. a grubundan temennim afika ve sıkıcı fransa yerine çok güzel futbol oynayan uruguay ve meksika'nın çıkmasıdır. son şampiyon italya'nın grubundaki diğer üç takımın güçleri denk gibi. ama italya bir adım önde tabi ki. g grubunda brezilya favori gibi görünse de fildişi sahilleri ve portekiz bence süpriz yapabilirler brezilya'ya.
lig radyo'nun programcılarındandır. verkaç programını yapar. sky türk kanalında yayınlanan total futbol programınında yorumcularından. şu anda devam eden bölümde ariza makukula için yaptığı sonuna kadar makukula esprisi ile güldürmüştür gerçekten.
son kale programına telefon ile bağlanmış ve içini dökmüş adamdır. ben severdim zaten kendisini, ama bu akşam yeri geldiğinde içindekileri kusmuş, yeri geldiğinde serhat ulueren, reha muhtar, ahmet çakar üçlüsüne gereken ayarı vermiş adamdır.
genel olarak her programda söylediği sözleri tekrar etmiştir ama mesela modern dünyanın gladyatör savaşları futboıldur. bizde arenadaki gladyatörleriz....' demiştir. tabi sonra çok güzel örneklemiştir de. sonra kendi alman vatandaşlığına vurgu yapıp ordan örnekler verdikten sonra, ''bizler ünvanlarımızı mesai saatleri içinde bırakamıyoruz, adam ölünce mezar taşına profesör yazıyor, halbuki öbür tarafta ona faydası yok onun'' demiştir. bunun peşinden de ''bu ülke bana yetişemedi, hayat görüşü olarak gerimde kaldı'' demiştir. ki özellikle bu akşam dinledikten sonra ben kesinlikle kendisine hak verdim.
teknik taktik yeterliliği, becerisi, bazen aşırıya kaçan tepkileri tartışılır bu adamın. ama türk futbolcusunu en iyi türk antrenör anlar sözünü sonuna kadar destekliyorum. yanlış hatırlamıyorsam oğuz sarvan bir kaç hafta önce türk futbolu kalite olarak yükselmedi, sadece yakalanan jenerasyonlar ve bazı yıldızlar sayesinde avrupa'da başarılı oldu demişti.
oğuz sarvan'nın bu tespiti bence yılmaz hocayıda desteklemektedir. şöyle ki, futbolumzun kalitesi bence de yükselmemiştir. uefa kupasında, avrupa şampiyonalarında kazanılan başarılara baktığımız zaman genel olarak belli bir jenerasyonu görüyoruz. ve uefa kupasında fatih terim gibi gaz verme konusunda doktora sahibi bir hoca söz konusu. ben hatırlarım o dönem galatasaray maça kötü başlarsa, etrafımdaki herkes, 'hoca devre arasında ayarı verecek bunlara' derdi, gerçektende fatih hoca kızgın bir suratla soyunma odasına girer, aynı ifade ile çıkardı. takımda aşka gelirdi. mustafa hocayı ise ben mourinho'ya benzetiyorum biraz. basına verdiği demeçler ve yarattığı polemikler ile takımını çok güzel motive ediyor. şenol hoca için diyecek bir şeyim yok. çok sakin ve entellektüel bir adamdı. zaten karizması yok diye eleştirilmedi mi, tabi bu başarılarda altın jenerasyonun payını unutmamak lazım.
son avrupa şampiyonasında ise yine kenarda fatih terim vardı. ve dikkat edelim o kamp döneminde o futbolculara ne yapıldıysa, bütün dünya ağzı açık izledi 120 dakika deli gibi koşmamızı, ve sonraki sezon o kadroda olan hiç bir oyuncu uzun süre kendine gelemedi....
yani demek istediğim bizim başarılarmızda, teknik ve taktik kalitenin yanında, özverinin, gaza getirmenin, insanları bazı şeylere inanmanın çok büyük payı vardır. yine yılmaz hocanın deyimiyle, biz inandığımız bir adamın bir sözüyle kaç günde yalın ayakla afyondan izmire koşarak düşmanı denize dökmüş bir milletiz.
konuyu çok dağıttım lafı da çok uzattım ama yılmaz hocanın demek istediğini özetleyen bir örnek de uefa kupası finalinde bülent korkmaz'ın son dakikaları çıkmış omuzla oynaması, maç sonunda sahada röportaj yapan spiker kolun nasıl dediğinde, kolunun çıktığını hatırlayıp, acı falan yok abi acı mı kalır demesidir.
değinmek istediğim bir konuda hocanın çalıştığı takımlarda yaşadığı şanssızlıklar. antalya'nın başında iken ilk yarı sonunda takım ilk sekiz içindeydi, sonra özellikle son dakika golleri ile bu takım küme düştü. ayrıca yılmaz hoca takımın başına geldiğinde mali açığından iflas etmek üzereydi takım.
bu sezon küme düşmenin en büyük adayı kasımpaşa ile oynadığı maçlarda, özellikle ankaragücü ve eskişehir maçlarında çok güzel top oynamış ve son dakika golleri ile berabere kalmış bu formun işaretini vermişti.
son olarak hocanın tahmininden çok seveni var. ama hoca her yayına bağlanıp, beni anlamıyorsunuz diyerek, beni milli takıma getirmiyorlar, şans vermiyorlar diyerek biraz da antipati oluşturmaya başladı her ne kadar haklı olsa da.. bence bu yılmaz vural'a biraz zarar vermeye başladı. bunun yanında bence bu söylemler, çok iyi bir form çizen kasımpaşalı futbolcuları da olumsuz etkileyebilir. ve yılmaz hoca için bence şu günlerde olabilecek en güzel şeylerden birisi kasımpaşa'nın bu formu uzun vadeye yayabilmesidir. bunun da hocanın demeçlerinden etkilenmemesi için hoca biraz dikkat etmelidir.
cem karaca ve apaşlar tarafından 1967-68 altın mikrofon müzik yarışması için yapılan derlemedir. sözler tabiki karacoğlan'a aittir. en az duyulan fakat fikrimce en güzel cem karaca şarkılarından birisidir.
şu yalan dünyaya gedim geleli
tas tas içtim ağuları sağ iken
kahpe felek vermez benim muradım
viran oldum mor sümbüllü bağ iken
aradılar bir tenhada buldular
yaslandılar şıvgalarım kırdılar
yaz bahar ayında bir od verdiler
yandım gittim ala karlı dağ iken
farımaz da deli gönül farımaz
akar gözlerimin yaşı kurumaz
şimden geri benim hükmüm yürümez
azil oldum güzellere bey iken
karacoğlan der ki bakın geline
ömrümün yarısı gitti talana
sual eylen bizden evvel gelene
kim var imiş biz burada yoğ iken,
"Açıkcası şu an hiçbirşey belli değil. Federasyondan haber bekliyoruz savunma vermek için.. Ben Almanya'daki ilk maçta darbe aldığımdan dolayı sakattım; diğer iki maçta oynamadım fakat olaylardan elbette haberim vardı. Diyecebilecek hiç birşey yok şu anda.. Hem federasyondan hem takımdan konuyla ilgili haber bekliyoruz, elimizde telefon iki gündür susmuyor. Kulüpten, camiadan gelecek haberleri bekliyoruz artık ne olacak bizde bilmiyoruz. Kural, hukuk, kanun kısmıyla biz değil; avukatlar ilgilenecektir ama daha savunma vermedik federasyona. Savunma vermek için onlardan da haber bekliyoruz. Fenerbahçe Ülker'i yenmeseydik bunlar olmazdı diye düşünüyorum; Oyak Renault'un soruşturduğu iddialarıda var bir yanda. Karışık olaylar gerçekten durum çok karışık ama şu an herhangi birşey diyemiyoruz.. Ceza alırız, ihraç edilebiliriz, ceza almayadabiliriz.. Ne olacak gerçekten hiç bilmiyorum sadece federasyonun, disiplin kurulunun ve kulübün kararlarını bekliyoruz. Yapıcak birşey yok çünkü, ne olur ne biter bilmiyorum. Elimizden gelen başka birşeyde yok sadece bizi arayip haber vermelerini bekliyorum. Hem savunma hem cezalar için.."
genelde zoom yapıldığında daha belirgin olan durumdur. zaten neyi çekerseniz çekin zoom yaptığınızda elinizin titremesi bile aşırı bir şekilde yansır görüntüye. yada belki de ufolar kafamızın karışması için kızılötesi ışınlar ile ellerin titremesini sağlıyorlardır.*
öyle bir aileden olmasa ve gelip bize bunları söylese rağbet görebilecek bir adam. ama şu durumda söyledikleri hiç de samimi gelmiyor insana, özellikle yurdumun iş arayan ve bulamayan üniversite mezunlarına. canı sıkılan ve bu sefer farklı bir şeyler denemek isteyen holding veliahtı görüntüsünden sıyrılamıyor nedense.
eleştirilerin özünde yer düşünceyi bence ali sabancı programın sonlarında şu cümle ile açıkladı farkında olmadan, 'ben milyarlar ile oynayıp milyarlar kazanabilirdim, ama milyonlar yatırıp milyonlar kazanmayı tercih ettim,' ... insanın bu fedakarlık karşısında gözleri yaşarmıyor değil.ah canım kıyamam ben sana.
bir taraftarı olarak cemal nalga olayında savunabileceğim tek tarafı, yönetimin hadisenin rezilliğini, büyüklüğünü hemen kabul edip bununla ilgili açıklama yapmış ve hiçbir bahanenin altına sığınmamış olmasıdır. kıvırabilirdi de, ne biliyim fotomontaj derdi başka bir şey derdi. ama hemen, hemde gecenin bir saatinde açıklamasını yaptı ve biz bu boku yedik dedi. bu açıdan takdir ettim.
ama bir de şuna değinmek isterim. ister teknik ekip olsun ister profesyoneller olsun, kimin haberi varsa, nasıl böyle bir şeyin ortaya çıkmayacağını düşünürler. hayır bir de yabancı bir takımla bir turnuva da oynuyorsun özelde olsa. karşı takımın antrenörü de murat didin. onun haberi varsa ki olması lazım az çok tanıyordu tufanı cemali, nasıl duyulmayacağını düşündüler. hadi bunu geçtim. cemal nasıl bir oyuncu ve bu nasıl bir maçtı da böyle bir oyuna girişildi. özel bir turnuva da maçı kaybetsen ne olacak kazansan ne olacak. bizim çocukken mahalle maçlarında kale taşını çaktırmadan kaydırmamızdan bile daha ucuz, gereksiz ve mantıksız bir hareket. buna tenezzül eden adamlarım bir kere bu klüpte işleri olmamalı.
ceza konusuna gelince, bir galatasaraylı, hatta basketbol takımını da ciddi olarak takip eden bir galatasaralı olarak takım küme düşürülmelidir. zaten klüp yaptığı açıklamada bu bokun yendiğini kabul etti. o zaman bunun cezası da ihraç ise itiraz etmicek. zaten kabul ettin yaptığını. rezillik dedin. artık savunmaya kalkmayacaksın. bir de eğer galatasaray daha ucuz bir ceza ile kurtulursa başka olayları hiç önleyemezsin ilerde. bir kapı açarsın diğer takımlara. sonuç olarak galatasaray bi bok yedi, delikanlı gibi kıvırmadan bunu da kabul etti, cezasını da delikanlı gibi kabullenmeli ve sonuçlarına katlanmalı.
iki üç ayda kaset yapıyorum, iki üç ayda konser veriyorum, sonra rahat bir iki yıl yapacak işim olmuyor. şarkıcılar boş vakitleri çok insanlar tarzında bir açıklama yapmıştı zamanında. bir de çektiği film çok eleştirilince ben filmi kendim için, film çekmek istediğim için yaptım. para kaybetsem ne olur, bir kaset yapar iki ay konser verir o parayı nasıl olsa kazanırım, sonra da tekrar film yapar batırırım demişti.
duvara asılan sadece bir adet fotoğraf bile ilerde insana ızdırap verebilir. her şey güzel iken durduğu o duvara çok yakışan o fotoğraf, işler boka sarınca(yada terkedilince diyelim) kişiye ayrı bi işkence yapar.
önce terkedilmenin ilk günlerinde daha önce de yaşananların tecrübesiyle belki barışabiliriz denilir dokunulmaz resime. ilerleyen günlerde öyle bir ihtimal olmadığı iyice anlaşılır bu sefer resime her gözünüz çarptığında sendelersiniz. tabi burda yapılcak en akıllı şey belki de o resimi hemen ordan kaldırmaktır ama içiniz elvermez. sanki o resimi ordan kaldırınca iki yıl boyunca yaşananları da bir anda çöpe atacakmışssınız gibi gelir. yaşadığınız o güzel anılara kıyamazsınız. ve bundan sonra resime her bakışınızda hüzünlenirsiniz. durgunlaşırsınız. yaklaşık yirmi yirmibeşgün sonra, artık çaresizliğin dibe vurduğunu, kendine acımanın ve geçmişe hayıflanmanın çare getirmeyeceğini düşünür, gücünüzü toplar o resmi ordan alır ve bir kutuya kapatırsınız. daha güçlü hissedersiniz kendinizi. artık sürekli görmezsiniz resimi ama bu seferde kirden rengi koyulaşmış duvarda tertemiz resimin izi yine aynı işlevi görür. ama günler geçtikçe alışırsınız. artık gözünüze çarpmamaya başlar o iz. sadece arada sırada patavatsız bir iki arkadaş bu iz ne izi dediğinde duraksarsınız biraz. sonra geçiştirirsiniz. sonra tam atlatmyaa başlamışken terkeden arar ve pişman olduğunu söyler. tekrar o duvardaki ize bakmaya başlarsınız, önce o iki yılı düşünürsünüz, sonra bir ayı düşünürsünüz. ne kadar özlemiş olsanız da içinizde bir şey kopmuştur ve affedemezsiniz baı şeyleri. belki de daha önce aynı durumda affetmenizden güç alan terkedene bu sefer aynı yanıtı veremezsiniz çok fazla özlemenize rağmen.. ve film kopar.
ben hurriyetspor servisinde her takıma eşit mesafede duruyorum hatta fenere biraz daha uzak duruyorum diyen ercan saatçi'nin yönettiği spor servisinde fenerbahçen,n rakiplerine bazen hakarete varan ve sanki ikinci sınıf bir taraftar blogunda yazıyormuş havası ile yazan kişi..
bu adamın hep underrated olduğunu düşündüm. yaşı biraz daha genç olsa türkiyeye geldiğinde, yda şu günlerde gelmiş olsa zaten beşiktaş'taydı.. ilk geldiğinde gollerinin yanında aztek maskesi ile ayrı bir sempati kazanmıştı..
bununla beraber ben şunu hatırlarım. geçen seneydi sanrım ankaraspor galatasaray türkiye kupası grup maçında, ankaraspor korner kullanacak. galatasaray defansında da murat akça oynuyor. kısa boylu bir arkadaş. de nigris'i tutmuş. digitürk kameraları çok güzel yakalamıştı. de nigris kendisi tutan murat akçayı gösteriyor önce korner kullanacak arkadaşına, sonra yüksek kafa topu at bana diye işaret etmişti. gelen kafa topunu da murat akça'nın üstünden kaleye göndermişti.. küçük bir detay ama o zaman sempatim daha da artmıştı tuttuğum takıma gol atmasına rağmen.