bir cemaat sohbetinde duyduğum tamlama. hani bir işçinin, ezilmişin haksızlığa uğramışın davası olurda, koskoca allah u tealanın davası olur mu diye düşündürtmüştür.
master chef yarışmacısı. nedense bana çok samimi, yapıcı, iyi kalpli biriymiş gibi geliyor. nedense diyorum zira şu ana kadar gerek çevremde gerekse diğer sözlüklerde okuduğum kadarıyla hakkında olumlu sözler sarfeden birine rastlamadım.
az önce hissettiğim duygu. sussa gibi oldu ya da birileri sustursa adabıyla, aynen şöyle diyordu: bazı insanlar vardır karizmatiktir, bazıları vardır lider ruhludur, bu nihat doğanda vardır...bik bik, bik, nihat doğan var bi de diğerleri var...bik bik bik... acundan utandım lan bana ne oluyorsa.
aslında sadece sözlük okumak değildir mesele diğer bir izahı sorumluluklarından kaçmaktır. iradeyi kontrol edememe durumudur ve şu ana kadar tanıdığım gençlerin pek çoğunda bu sorun mevcuttur. vize ve finalleri son saatlere bırakmak, öğrenci evinde bulaşıkların yığılıp kalması, dağınık bir dolap, oda vs. gibi durumlar hep otokontrol zayıflağından ileri gelmektedir. bazı uzmanlar kişinin sorumluluklarını göğüsleyebilen bir birey olabilmeleri için eğitimin beş yaşından itibaren verilmesi gerektiğini belli bir yaştan sonra bunu kazanmanın çok zor olduğunu söylüyorlarsa da bendeniz bunu otuz beş yaşından sonra kazanan yakınlarımı görmüşümdür.
bunların her katına kakaolu puding sürmek yoluyla üstüste dizilerek ekonomik, nefis ve pratik bir yaş pasta yapılabilmektedir ki ağızlara layıktır.
eksileyen kardeşim sana püskevit yok.
survivor yarışmasında, nihat doğan'a sinirlenen pascal nauma'nın kurbanlık sığır gibi yere yatırılıp, üç beş kişi tarafından zaptedilmeye çalışıldığı esnada aracıların sarfettiği cümlelerdir. şiddetin her türlüsüne hayır desekte görüntüler eğlendiriyordu.
memleketimizde bol miktarda mevcut bulunan tiplerdir. bu kadar mı cahil olunur, bu derece mi ilgi manyağı, düz mantık olunur dedirtir adama böyleleri. herşeyin altından bit yeniği arayan, en ufak açıktan korkunç dedikodu malzemeleri çıkartan da yine bu ve benzeri mantalitedekilerdir.. bunlardan bayan kardeşlerimizin, değil slm vermek mümkün olduğunca uzak durmaları şiddetle tavsiye olunur, zira tertemiz niyetleri bir an da pisliğe bulanıverir bu hoyrat zihniyet tarafından.
yıllardır süren sivlice problemim vardır. kullandığım ilaç krem vs. sadece geçici çözümler üretmekte. 3 ay önce tekrar gitmiştim doktorun verdiği azitro hapı 3 ay kullandım ve 5 ay temiz bir ciltle gezdikten sonra sivilceler tekrar çıkmaya başladı. yine gittim doktora tekrar çıktığını bu sefer azitroyu kullanmak istemedğimi tam fayda sağlamadığını söyledim. aptal doktor suratıma baktı: "e ben başka senin için ne yapabilirim" gibi suratı kadar aptal bir cümle sarfetti.
kuş beyinli herif, ben mi söyleyeceğim sana ne yapacağını, mal, inek, mööö suratlı. özel klinik kartını uzatmayı biliyorsun ama pişkin pişkin sırıtarak. neyse, biraz daha iyiyim.
peygamber efendimizden alınmış, güzel ahlaklarla donatılmış entryler ortaya çıkarmıştır. ha binmeyi kendi paradigmalarına göre algılayanlar için: (bkz: sağlıklı cinsel yaşam)
insanlığın sorunları büyük ölçüde aşılmış mı olacak. yüzlerce yıldır düşünürler, bilim adamları boşu boşuna mı yırtmışlar kıçlarını, iğne ucu kadar gerçeğin peşinden koşmuşlar. mesele bu mudur?
az önce malzeme boşa saldığım, 3 saatimi verdiğim, mutfağımı savaş alanına çevirdiğim hain yemek. efendim olaylar şöyle gelişti: herşey değişik bir yemek yapma hevesisimin kabarmasıyla başladı. nette ne yapabilirim diye gezinirken; dışı ekmekli, içi bademli pirinç pilavlı bu yemeğe rastladım. şurdan burdan yemek hakkındaki yorumlara baktım, bi de övmüşler ki sevinçle kolları sıvadım. kuruyemişçiye gittim bademler, fıstıkiçleri, kaptım oradan, markete uğrayıp tavuk etiydi, hamuru için sütüydü, yumurtasıydı doldurdum poşeti. her neyse uzun uğraşlar sonucunda yemeği fırına verdim. yüzü nar gbi kızarmıştı fakat, yemeğe başladığımda tatlıyla yağlının karışımı çok ağır bir tat hissedince ağzımda gitti emeklerim dedim. *