geçtiğimiz günlerde olağanüstü toplanan güvenlik kurulundan çıkan karardır. insanlar saatlerce bir odanın içinde tartışıp, konuyu ele alıp, çözümler üzerine tartışmış ve sonuç olarak ortaya "kararlılık" çıkmıştır. komiktir, aynı zamanda düşündürücüdür. ilk sorulması gereken soru; hangi konuda kararlıyız ? açıklamak gerekirse;
- ırak' a uçaklarımız bomba yağdırmaya devam edecektir. artık kimi kandırıyorsunuz ki bunlarla, adamlar bin çeşit mağarada yaşıyor, sen boş araziye bomba atsan ne olucak...
- terörle mücadele devam edecektir. hangi mücadele ? sen amerika'dan izin almadıkça, sınırı geçemiyorsun, bizim ki artık şehit vermeme mücadelesidir. başka birşey değil.
biz daha içimizdekileri temizleyemedik, barzani-talabani ikilisini tehdit duruyoruz. sen pkk'ya yataklık yapmaktan hüküm giymiş insanı, içeriden çıkarıp meclise sokarsan, millet sana güler, neresiyle güldüğünü söyleyemiyorum. son 5 senedir tehdit edip duruyoruz, nota veriyoruz sürekli, sonuç ? adamlar artık bizim birşey yapabileceğimize de inanmıyor açıkcası, ırak artık küçük amerika olmuşken, biz amerika' dan izin almadan hiçbirşey yapamayız, sadece boş arazi bombalarız.
sonuç olarak, biz daha çok "kararlılık mesajı" yayınlarız. ama artık kararlılıktan öte birşeylerin yapılmasının zamanı gelmiştir.
21.08.2008 tarihli, hürriyet gazetesi yazarlarından yılmaz özdil' in köşe yazısı. bu gidişle, yazarın da dediği gibi; gülmekten öleceğiz sanırım. aslında ağlanacak halimize gülüyoruz...
Avrupa Birliği'ne girdik diye havai fişek fırlatırken, kendimizi bir anda Arap Birliği'nde bulmuştuk... Şimdi de Afrika Birliği'ne ev sahipliği yaptık.
*
AB olsun, çamurdan olsun be!
*
Neyse...
50 tane Afrikalı geldi.
Aslında 53 tane bunlar...
3'ü mazeret bildirdi, gelmedi.
Lesoto.
Svaziland.
Mozambik.
Sordurdum...
Tarzan'la Ceyn de gelmemiş.
Çita'nın nişanı varmış.
Pigmelerin okulları açıldığı için
Kızılmaske de gelememiş.
*
Matrağı bırakırsak, soru şudur:
"Niye ağırladık bu arkadaşları?"
*
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Üyesi olmak istiyoruz;
bize oy versinler diye.
*
Son 20 günde...
istanbul'da bomba patladı; 18 kişi öldü. Küçükçekmece'de kamyon kasasında havasızlıktan boğulmuş 14 mülteci cesedi bulundu. Konya'da kaçak Kuran kursu çöktü, 18 çocuk öldü. Antalya'da ormanlar yandı, 2 ölü... Ankara'da 49 bebe öldü, kolide verdiler. izmir'de kadıncağız kataraktını alsınlar diye yattı, rahmini aldılar. Sakarya'da kene, 1 ölü. Ordu'da kene, 1 ölü. Sivas'ta gene kene, 2 ölü. Kilis'te cinnet, 6 ölü. Antalya'da köpük partisi, 3 ölü.
22.08.2008 tarihli, hürriyet gazetesi yazarlarından mehmet y. yılmaz 'ın köşe yazısı;
ŞU anda Kanada'da yaşayan ve gazetelerde haham kılığında fotoğraflarını gördüğümüz Tuncay Güney, ilginç bir kişilik.
2001'de polise verdiği ifadede Ergenekon isimli bir örgütün varlığından ilk kez söz etmişti.
O günlerde bu soruşturmanın örtbas edildiği biliniyor.
Tuncay Güney'in 2001 yılında poliste verdiği ifade, Ergenekon iddianamesi'nin 442. klasöründe yer alıyor.
AKP medyası ve "pervaneler", Tuncay Güney'in anlattıklarına özel bir önem atfediyor, bunu biliyoruz.
Ergenekon iddianamesi'nde adı bir tek kez geçenlerin bile bu gazetelerde suçluymuşlar gibi teşhir edildikleri de bir başka gerçek.
Ancak Tuncay Güney'in ifadesindeki çok ilginç bir ayrıntı nedense görmezden geliniyor.
Bu ayrıntı, Veli Küçük ile Fethullah Gülen ilişkisi hakkında.
Fethullah Hoca Cemaati içinde yapılacak bir darbe planı, Küçük'ün Zaman Gazetesi ile ilgili bir ricasının karşılıksız bırakılmaması gibi ayrıntılar var.
Tuncay Güney'in, söz konusu tarihte Gülen Cemaati'nin Samanyolu TV'sinde çalıştığı, cemaate yakın bir giyim firması tarafından "ücretsiz giydirildiği" gibi detaylar da cabası.
Ancak nedense ifadeyi didikleyip, her gün yeni bir ismi ortaya atanlar, bu bağlantı ile ilgili hiçbir yayın yapmadılar.
Yayın yapmadıkları gibi Tuncay Güney'in ifadesindeki iddialarına yönelik bir yanıt verme çabası içinde de olmadılar.
aslına bakarsanız, yürüyen merdivenin mantığını anlamayan; yani yürüyen merdivende yürüyen insanların yadırgadığı insan kümesi. Bildiğiniz gibi, Türkiye'de hiçbir materyal amacına yönelik kullanılmadığından, normal karşılanası durum. Yok illa yürüyeceğim diyorsanız, yandaki normal merdivenleri kullanabilirsiniz ve yürüyen merdiveni amacına uygun olarak kullanan insanlara mongol muamelesi yapmayıp, onları rahatsız etmemiş olursunuz.
bir mal veya hizmetin insan gereksinmelerini tatmin kabiliyetine fayda adı verilir. açlığı gideren bir mal olarak ekmek ile sağlık gereksinimini karşılayan doktorun hizmeti, fayda kapsamındadır. burada söz konusu olan kişinin gereksinme duyması ve bu gereksinmenin karşılanmasıdır. bir insan, sağlığa zararlı bir maddeye de gereksinme duyabilir. bu gereksinmenin karşılanması ile de haz duyabilir. dolayısıyla sağlığına ve toplumun, ahlak ve geleneklerine aykırı olan şeylerin de arzu eden kimseler için faydalı olduğu söylenebilir. bir malın sürekli olarak kullanımı ile o mala olan istek azalır. belirli bir noktadan sonra arka arkaya kullanılan mal aynı faydayı yaratmaz. kullanılan mal birimi arttıkça eksilen faydalar söz konusu olur. ilk birimin verdiği tatmin ikinci birimin vereceği tatminden fazladır. bu duruma gossen kanunu” adı verilir
- ama ben bakire değilim.
- ama ben onunla yatmıştım.
- ama ben diğer erkek arkadaşımla da yattım.
- ben sana layık değilim.
- neyse seninle de yatalım.
- sıkıldım istemiyorum, başkalarıyla yatmam lazım.
yurdum insanının gün aşırı forum sitelerinde aradığı,google da en çok aranan başlıklar sırasında en üst basamaklarda olan başlık. ancak bütün bu forumlara rağmen hala msn kırmak için bir program olmadığı anlaşılamamıştır. ancak fake mail yoluyla olmaktadır ki,onunla uğraşmaktansa da direkt kişiye şifresini sormak daha makuldur.
günümüzde türkiye'de görülen en sık uygulamalardan biri. yasakçılığa karşı çıkanların, bunu yapanlara da yasak koyması sonuçta bir yasaktır. ne olursa olsun, bu kısır döngünün bir şekilde işletilmesi.
bir sorunu dile getirdiğinde, yanında çözümünü getirmeyen zihniyet. bu tür kişiler, düşünmek yerine, hazırda düşünülmüş fikirleri eleştirmekle yetinirler. kendi çaplarında büyük düşündüklerini zannetseler de, kısır bir döngü içinde tutsak kalmışlardır.
karadeniz teknik üniversitesinde ilerlemiş yaşına rağmen hala hocalıktan vazgeçmeyen ve bu okula eşek bağlasak 4 senede mezun olacağını savunan ulu profesör.