insana "insaf" dedirten durumdur. içki içen insanlara, birkaç tokat, biraz da biber gazı sıkılmışsa nolucak. ülkenin başbakanının yaptıklarının yanında, insana gerçekten insaf dedirten durumdur.
artık insaf dedirten olaylardır. şöyle ki ;
- ülkem insanını kandırırsanız, size kandırmanız için mutlaka bir şans daha verir. çünkü kandırılmış olsa da, kandırılmamış gibi yapar, size bir sonra ki seçimde yine oy verir. onun için kasmayın, gönül ferahlığıyla çalın.
- her ramazanda, herhangi bir yardım kuruluşunda yolsuzluk çıkar, yetkili din adamları açıklama yaparlar, yardımlar böyle olmamalı ama bir sonraki ramazana kalmadan, hemen bir keriz feneri, pardon deniz feneri bulunur, fener gerekli yerlere tutulur, aydınlanmayı siz düşünün.
- iktidar partileri yasaklara karşıyız, yıkıcaz, ölümüne demokrasi, herkese özgürlük diye oy alırlar ama ertesi gün işlerine gelmeyince bu gazeteleri almayın, bu yazarlar tu kaka, bunlar zaten bizi çekemiyorlar moduna girerler. oysa çaldıkları birkaç milyar dolarcıktır. millet insafa davet edilir.
- başbakan çıkar, askerlik yan gelip yatma yeri değildir der, oğlu amerika'da gemiciklerle oynar. ama saat farkı olduğundan, başbakanın oğlunun bu açıklamadan haberi olmaz. olsa kesin gelir askere yazılır.
- hacı hocalar amerika' ya veryansın ederler, müslümanları öldürüyorlar, bunlar haçlı derler ama sıkıştıklarında hemen amerika' daki villalarına kaçarlar. zenginin malı, züğürtün çenesini yorar işte, yoksa bunlar normal şeyler.
- başbakan deniz fenerindeki zanlıları tanımam der, bir bakarsınız, düğün fotoğrafları çıkar. insaf gerçekten, yani siz hiç mi tanımadığınız birinin düğününe gitmediniz ? hem beleş yemek vardır, gidin gidin.
- zamanında birkaç çocuk bir tepsi baklava çaldılar diye, bütün medya günlerce yazdı, aylarca mahkemeler görüldü, o çocuklar şimdi ne yapıyorlar bilen var mı ? ama merak ederseniz, trilyonlar vuran, adil düzen savunucuları 80 yaşında olmasına rağmen, utanmadan hala cuma namazlarına gidebilmektedir. şimdi bu noktada daha büyük bir insaf. adam çalmış bir kere, ne yapsın şimdi ? işte namaz kılıyor, cumalara filan gidiyor, temizliyor günahlarını, bunu da mı yapmasın. lütfen ama ya...
- başbakan kendileri için öyle mahalle baskısı var, böyle mahalle baskısı var diyor, sonra da içki içenler için, onlar dünyayı şişenin dibinden görüyorlar diyor. yandaşları tekel büfe basıyor, insanlar dayak yiyor. e başbakan artık siz de şu din gözlüklerini bir çıkarsanız. insaf oğlu insaf, adam çalışıyor diye neler demiyorsunuz ya. adam sizin karaciğeriniz rahatsızlanmasın diye, içki içmeyin diyor, hemen ayaklanıyorsunuz, valla iyi niyet de yaramıyor.
bunun gibi daha sayfalarca örnek yazılabilir, ki zaten bilinçli yazarlar da eminim konuyla ilgili olarak benzer önermeler girecektir.
neticede, sağcı olabilirsiniz, solcu olabilirsiniz, liboş, hatta orta yolcu, hatta bana dokunmayan bin yıl yaşasın modunda bir insan olabilirsiniz. olan size, bana, ona, buna, tanıdıklarımıza, tanımadıklarımıza, sonuçta bu ülkeye oluyor. biz ise, her seçimde biraz da siz çalın diye birilerine oy veriyoruz, gerçi biz de adil davranmadık, son 2 dönemdir aynı parti çalıp çırpıyor.
artık birşeyler değişmeli. birşeyler değil aslında, biz değişmeliyiz. başkaları bizi değiştirmeden....ama sanırım biz de değiştik...
türkiye'nin geldiği son noktadır. türkçeyi zor konuşan, iki kelimeyi yanyana getiremeyen insanların, son zamanlarda moda olarak siyasete atılma girişimidir. bu ülkede paranız olduğu sürece, her yolun açık olduğunu gösteren en belirgin durumdur. acınası durum.
ah nerede o eski ekip dedirten tv programının yapımcısı. her ne kadar hala enerjisinden birşey kaybetmese de, eskiden araya atılan parodiler çok daha iyiydi. gerçi o zaman ki isimlere bakınca da pek şaşırılmaması gereken durum.
şaşırılmaması gereken durumdur. ülkenin yarısından fazlasını elaleme peşken çeken, kar edebilecek kurumlarını bile özelleştiren, kendi askeri için hergün başka bir karalama kampanyası başlatan, sınırdan gelen pkkların bayraklarla karşılanmasına izin veren, bununla da yetinmeyip heryerde o katilin resminin açılmasına izin veren ama aynı zamanda şehit ailelerinin elinden türk bayraklarını alan, bu katillerin meclise kadar girmelerine izin veren, üç kuruşluk 3-5 adamın kuzey ıraktan atıp tutmalarına izin veren, aynı zamanda teröristleri muhattap alan bir iktidar, tabii ki böyle bir durumu gerçekleştirmese, işte o zaman sorun var dememiz lazımdı.
ama senelerdir bu adamlar, derinden, yavaş yavaş, bu ülkeyi bölüyorlar, insanları bölüyorlar, sınıflandırıyorlar, laik-antilaik, müslüman-gayrimüslim, kürt-türk, türbanlı-türbansız...
şimdi de ülkemdeki insanlar kalkmışlar, nasıl olur falan filan, bir sürü tepki gösteriyorlar. bal gibi de olur, hatta olduruldu. başbakanın dediği gibi, hazmettire hazmettire...daha durun, bunlar iyi günler...
her ne kadar ilk başta kulağa aykırı gelse de, saygı duyulması gereken söz öbeği. bundan 30-40 yıl öncesine gidersek, kadınlar sokaklarda rahatça gezebiliyordu ve kimse kimsenin kıyafetine karışmıyordu. sanırım bunları anne-babasından dinlemeyen yoktur. ancak günümüze bakınca, bunlar hayal dünyası.
birkaç yıl önce söylenmesi gereken söz öbeği. birkaç yıl önce dedim; çünkü adamlar son yıllarda sürekli olarak mecliste. sürekli olarak bu sözde bölücü örgütün propagandasını yapmakta. içlerinden belediye başkanları olanlarını herkes biliyor.
peki biz ne yapıyoruz, filistin' e yardım kampanyaları düzenleyip, davos' ta dünyaya ayar veriyoruz. sen önce kendini içini bir düzelt, gerisi teferruat.
kazık yedikçe, daha çok sok demeyi alışkanlık haline getirmiş halkım sayesinde düşük görünen ihtimal. yazılanlardan anlaşılıyor ki, partizanlık birçok şeyin önüne geçiyor. ister akp, ister chp, başkan adam gibi olmalı, istanbul için çalışmalı. geçmişi karanlık, soruşturma dolu olmamalı...
artık yeter dedirten entrylerdir. sırf başlık açmış olmak için midir bilinmez, aynı cümleler üzerinden 1-2 kelime değiştirilerek defalarca saçma sapan şekilde açılan başlıklardır. ne gariptir ki, sözlük buna karşı birşey yapamamaktadır. ama insanın sinir katsayısını oldukça yükseltmektedir.
eğer ki herhangi bir hamburgeciye uzaksanız, 4-2. bölümü izlenmemesi gereken dizi. marshall ve barney yine diziyi sürükleyen isimler. barney'deki değişiklikler ise gerçekten seyretmeye değer.
geçtiğimiz günlerde olağanüstü toplanan güvenlik kurulundan çıkan karardır. insanlar saatlerce bir odanın içinde tartışıp, konuyu ele alıp, çözümler üzerine tartışmış ve sonuç olarak ortaya "kararlılık" çıkmıştır. komiktir, aynı zamanda düşündürücüdür. ilk sorulması gereken soru; hangi konuda kararlıyız ? açıklamak gerekirse;
- ırak' a uçaklarımız bomba yağdırmaya devam edecektir. artık kimi kandırıyorsunuz ki bunlarla, adamlar bin çeşit mağarada yaşıyor, sen boş araziye bomba atsan ne olucak...
- terörle mücadele devam edecektir. hangi mücadele ? sen amerika'dan izin almadıkça, sınırı geçemiyorsun, bizim ki artık şehit vermeme mücadelesidir. başka birşey değil.
biz daha içimizdekileri temizleyemedik, barzani-talabani ikilisini tehdit duruyoruz. sen pkk'ya yataklık yapmaktan hüküm giymiş insanı, içeriden çıkarıp meclise sokarsan, millet sana güler, neresiyle güldüğünü söyleyemiyorum. son 5 senedir tehdit edip duruyoruz, nota veriyoruz sürekli, sonuç ? adamlar artık bizim birşey yapabileceğimize de inanmıyor açıkcası, ırak artık küçük amerika olmuşken, biz amerika' dan izin almadan hiçbirşey yapamayız, sadece boş arazi bombalarız.
sonuç olarak, biz daha çok "kararlılık mesajı" yayınlarız. ama artık kararlılıktan öte birşeylerin yapılmasının zamanı gelmiştir.
üniversiteye yeni başlayanlar için gerekli tavsiyelerdir. şöyle ki;
- hayal gücünüzü fazla zorlamayın, hayal kırıklığı yaşarsınız, lisede yazılı, üniversitede vizeye girersiniz. eğer ki hatunsanız, üniversitede de kanaat notu alabilirsiniz. erkek arkadaşlar için bu noktada üzgünüm.
- eğer ki yurtta kalıyorsanız, birtakım sacma salak insanların hareketlerini görmezden gelmeli, kimseye karışmamanız gerekmektedir, çünkü ezik yurdum insanının üzerine orada birtakım cemaat-teşkilatlardan tarafından sacma misyonlar yüklenir ve bu kişiler yurt hayatını size zehir edebilirler.
- dersin hocasına göre, istediğiniz zaman dersten elinizi kolunuzu sallaya sallaya izin almadan çıkabilirsiniz. eğer ki hoca kılsa, bunu fazla tekrarlamayın, göze batarsınız.
- üniversiteye gitmeden önce, cok fazla amerikan gençlik dizisi izlediyseniz, hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmazdır. çılgın partiler, sınırsız alkol vs... eğlence hayatınız hemen hemen aynı kalır, arkadaşlarla bara gitme vb... ancak tek farkı, boş ev sorunu yaşamazsınız.
- burs tarihlerini iyi ezberleyin, çünkü bu sizin can simidiniz olucak, mezun olunca ise; hayatınızı karartıcaktır. onun için o parayı eze harcayın ki, ulen boşyere burs almışız, şimdi geri istiyorlar diye kendi kendinizi yemeyin, içinizde o paraya dair ukte kalmasın.
- ilk senelerinizde aileniz size bol miktarda para yollayacaktır, herhangi bir bankada vadeli mevduat açtırarak, ailenizin yolladığı paraları değerlendirin. hatta repo, döviz, borsa piyasalarını iyi takip edin, çünkü okulunuz uzadığında ve paranız bittiğinde, aileniz size ne halin varsa gör, bak herkes bitirdi, bir sen kaldın gibi bir çıkışta bulunabilir.
- liseden farklı olarak, 20 gün olan devamsızlık hakkı, üniversitede derslere %70 devam etme zorunluluğu olarak değişir. ancak bazı hocalar devam zorunluluğunu pek iplememektedir.
- üst sınıflardan yardım alın, ancak; tavsiyelerini fazla dinlemeyin; o hoca böyle, şu hoca böyle tarzında sizi korkutma yoluna gideceklerdir, sallamayın, kendiniz yaşayın ve görün.
- şehir efsanelerine fazla kulak asmayın, yok boş kağıt verdim 100 aldım, risk nedir dediler, hocanın anasına küfrettim, ahanda risk budur dedim sözlerine inanmayın. asıl risk bu tarz hikayelere inanmanızdır.
- ilk senenizde çok fazla sayıda hatuna sulanmayın, çünkü başınız belaya girebilir, çünkü yeni gelen hatunlar, siz onları farkedene kadar, bu hatunları üst sınıflar kendi arasında paylaşmıştır.
- sosyal olucam diye, işin pokunu çıkarmayın, ne kadar dernek, klüp varsa üye olayım çevre yapayım demeyin, notlarınız felç olur.
- eve çıkmadan önce, ev arkadaşlarınızı çok iyi seçin. çünkü bir insanla uzun yolculuğa çıkmadan veya aynı evde yaşamadan nasıl biri olduğunu pek anlayamazsınız.
son olarak, hadi bakalım üniversiteye kapağı attın, nasılolsa biter sözüne sakın inanmayın !! herkese başarılar...
küreselleşmeye bağlı olarak, ülkelerin birbirilerini nasıl etkilediklerini anlatan durumdur. ancak türkiye'de yıllardır süregelen anti-enflasyonist politikalar neticesinde, halkın alım gücü zaten minimum seviyelerine gelmiştir. onun için sizi-beni etkileyen bir durum değildir. daha çok ihracatçı, yani sermayedarları düşündürecek durumdur.
ayrıca bir araba firmasının çıkardığı yeni model için 7 yurdum insanı 3 milyon euro ödemeyi de göze almıştır. yani biz fazla dalgalanmıyoruz, dalgalansak da duruluyoruz, züğürtün çenesi misali. iktidar sahipleri zaten senelerdir dalgalarını geçiyorlar bizimle, keşke onlar da durulsa artık...
bizzat tarafımdan gerçekleştirilen eylemdir. hoca sınıftaki hatunlara yazmaktadır ve öğrencilik anılarını anlatmaktadır, öyle hızlıydım böyle hızlıydım.
hoca : gündüz derse girer, 1-2 saat tekrar yapar, sonra taksimde takılırdık. kızlı erkekli kağıt oynamaya giderdik sürekli. ( pis pis gülerek, sürekli kazandığını ima ederek, ben de hiç hesap ödemezdim der )
ben : hocam niye hesap ödemiyordunuz ? sürekli yancılık mı yapıyordunuz ?
hoca dumur olur, sınıf kopar ve ben o dönem bir daha o hocanın dersine giremedim. girdim ama nedense adam beni gördüğü anda dışarı atıyordu.
ilginç olabilecek dizidir. grup adaya düşer düşmez, yön kavramları olmadığından kabe' nin ne tarafta kaldığını tartışmaya başlar. adanın çeşitli yerlerine tekke ve zaviyeler kurulur, gayri-müslümlere bu mekanlarda gerekli din dersi verilir. ayrıca çeşitli eğlencelerle sünnet organizasyonları gerçekleştirilir. ada, haremlik ve selamlık olarak 2 bölüme ayrılır. salı günleri, plajda kadınlar günü olur. sawyer geçmişine dair tövbe eder. sayid adanın imamı olur, cemaate önderlik eder. adada buldukları tüm yiyecekleri deniz fenerine bağışlarlar.
1990 yılında maden işçilerinin ankara'ya yürüyüşünde liderlik etmiş sendikacı. ancak kendisine emeğinden dolayı saygı duysak da, birçok eleştirileri de diğer sendikacılar gibi arkasında bırakmıştır.
şu an ki sendika başkanı, yine denizer ailesindendir. artık saltanat ilan edilmiştir. ayrıca şemsi denizer öldüğünde, kızında cabrio rover araba, bir o kadar çiftlik arazisi, ankara'da sayısız gayrimenkul bırakmıştır. sendika başkanının maaşını bilemiyorum ama çocuğunuza meslek olarak aşılamanızı önemle tavsiye ediyorum.
insanlar konumları gereği, ister başbakan olsun, ister sendika başkanı, isterse bilmem nerenin başkanı, bizim paralarımızla kendileri pembe bir dünya yaratırken, benim yurdum insanı amigo gibi meydan meydan bu insanların peşinden geziyor. biz türk halkı olarak, kazık yemeyi seviyoruz. şimdi zonguldak' da denizer deseniz madencilere, kahraman derler. evet bir yürüyüşün öncüsü olmuştur. ancak geride bıraktıkları sadece bunlar değildir.
ayrıca bir de şöyle bir tez var, bu insanlar birçok şey yaptı bizler için, helal olsun ne yaptılarsa. bu nasıl bir zihniyet ? biz zaten, bu insanların birtakım görevlerini yerine getirmesi için oy veriyoruz. çalıp çırptıklarında niye helal olsun ? böyle zihniyet olmaz.
edit : solcular da sendika başkanlarını eleştirebiliyorlar.
iktidar yanlılarının medyayı bastırma çabalarından sonra, son olarak, yedikleri p.kları temizlemek adına son çırpınışlara örnek verilebilicek söz öbeği.
başbakan tanımıyorum diyor, yanyana resimleri çıkıyor ama nedense başbakanı eleştiriyorlar, ne kadar ayıp değil mi ? siz kimsiniz ki başbakanı eleştiriyorsunuz. çok ayıp çok.
keriz feneri, pardon deniz feneri insanlara yardım ediyor ama siz eleştiriyorsunuz, adamlar 40 milyon euro çarptı diye, reva mı bu ya ? insafsız olmayın, çok ayıp çok.
batman il başkanı ihalelere fesat karıştırmış, ya nolmuş arkadaşlar adam birkaç tane ihaleden para kazandıysa ? bu kadar üzerine gidilir mi insanın ? korkmayın arkadaşlar burası türkiye, ne kadar yerseniz yiyin, bitmez. ayıp valla ya.
bir şabandır gidiyor medyada, ne yaptı adam yani ne yaptı ? o yapmasaydı da, başkası mı yapsaydı ? adam 3-5 milyon kazandı diye niye bu kadar kıskanıyorsunuz ?
ayrıca bu saydıklarımın hangisi akp ile ilgili de akp'yi eleştiriyorsunuz ? ayıp ! hani şu adamlardan 1 tanesinin bile akp ile bir bağlantısı olsa anlayacağım da, yoksa var da ben mi göremiyorum.
beyler, eski tabirle efendiler;
at gözlüklerinizi artık çıkarınız. artık siyasilerin pisliklerini temizleme çabasından vazgeçiniz. bu insanlar bizim, sizin yarınlarınızı çalıyor, siz hala birtakım siyasi hareketleri savunuyorsunuz. sağa sola saldırmakla, bağırıp çağırmakla adam olunmaz.
başbakan için, kendi tabiriyle kasımpaşalı biri olarak, medyada hep delikanlı, kabadayı kelimeleri kullanılıyor. ya bu kelimelerin anlamları sizin sözlüğünüzde farklı yada boş keseden atıp tutuyorsunuz.
madem yüreklisiniz, madem ak sınız, kaldırırsınız dokunulmazlıkları, çıkarsınız adaletin önüne. ama keriz, pardon, deniz fenerine gelene kadar, daha ne akbiller, ne dosyalar bekliyor. sizin anlayacağınız, akp iktidarını bugün yargılamaya kalksanız, 20 sene sonra bugünkü dosyalara anca sıra gelir.
gelinen noktadır, bu gidişle ancak beterinin de olacağı durumdur. bazı arkadaşlar yok evinde, barda, meyhanede içsinler demiş, o zaman cuma günleri kaldırımlarda namaz kılanları da dövelim. böyle saçmalık olmaz.
kamu şirketleri dışında bir şirkette çalışmaktır. özel bir şirkette çalışıyorum denmesinin nedeni, şirket isminin verilip, yarın birgün size birilerinin musallat olmasını engellemektir. bizzat tarafımdan, aile bireyleri vasıtasıyla yaşanmıştır.
birebir babamla aramda geçen diyalogtur. düzce- istanbul otobanında yaşanmıştır.
- al yak bakalım bir tane...
- yok baba, ne yakması, ben sigara içmiyorum ki
- oğlum yak,sinirleniyorum bak, 10 dk. da bir duruyoruz, nasıl böbrek varsa sende !
- yok baba, çok su içtim ondandır.
- in lan arabadan..
görüldüğü gibi otobanın ortasında beni arabadan indirmeye kalkmıştır. kendisine sorduğumda açıklaması şu şekildedir ;
yanımda içmek istemiyorsan, anlarım sorun değil ama bana içmiyorum deme. eğer ki, yanımda sigara içmeyerek bana saygı gösterebileceğini düşünüyorsan, tamamen yanılıyorsun. sigaranın saygısı olmaz. şimdi yak bir tane.
şansın göreceli bir kavram olduğunu anlamımızı sağlayan durumdur. biz buna kısaca kötü şans diyebiliriz. aslında bir bakıma da iyi şans diyebileceğimiz durumdur, şöyle ki, bu zihniyet tek başına iktidara geldiğinden, bu insanlar ne p.k olduğunu iyice görmemizi sağlamıştır. çıkardıkları kanunlarla, yaptıkları icraatlarla türkiye cumhuriyetinin temel değerlerine karşı ne derece tehlikeli olduklarını ispatlamışlar, anayasa mahkemesi de bunu son kararıyla onamıştır.
işin komik tarafı, her türlü ortamda bulunan 10 insandan 8' i akp hükümetini eleştirirken, yapılan seçimlerde hemen hemen her 2 kişiden birinin oyunu almışlar. hatta asıl gülünesi durum, daha 1-2 sene önce fındık fiyatları yüzünden yol kapatanlar, kendilerini yakmaya çalışanların bulunduğu şehirlerdeki akp milletvekili sayılarına dikkat çekmek isterim.
sonuç itibariyle, iyi-kötü şans bir yana, bize haktır, hatta müstehaktır.
son 2 dönemdir iktidarın yaptıklarına bakarak, insanımızı aptal yerine koyarak, en büyük hakaretleri yapan iktidara karşı saygı duyulası duruştur.
başbakan ben kasımpaşalıyım, asarım keserim, herkes haddini bilsin, en kötü ihtimal ananı da al git dediğinde bu başlığı açan arkadaşlar neredeydi acaba.
özelleştirmenin vatanı satmak olmadığını açıklayan söz öbeği. ancak ilgili başlık altındaki örnekler oldukça saçmadır. bilgiye dayanmamaktadır. olaya iktisadi açıdan, kısa dönemde baktığınızda, evet devlet sırtındaki külfetlerden kurtulmuş, hatta bu işten para kazanmış olarak görünmektedir. ancak olay göründüğü gibi değildir.
telekom satışına bakacak olursak, o kadar komik bir rakama satılmıştır ki, telekomu alan firma, aylık karları üzerinden taksitlerini ödeyebilmektedir. ancak benim, kendini aşmış ekonomi-maliye bakanım bunun hesabını yapamamıştır. dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi iletişim ağını bu derecede özelleştiren bir ülke yoktur. demek ki, liberalizmi en iyi biz biliyoruz, her po.u en iyi biz bildiğimiz gibi. siz şu an sıfırdan telekomun altyapısını kurmaya kalktığınızda, hesaplanan rakamlar dudak uçuklatacak cinstendir.
ayrıca bankaların özelleştirmesinde de bir sakınca görülmemiştir. kendini iktisatçı sanıp, cümle içinde birkaç iktisadi terim kullanan yazar arkadaşlarım bunu da desteklemişlerdir. kendilerini tebrik ederim. ama çoğu bankanın sahibi şu an için %51 yabancı ortaklardır. ve ihracatçı türk firmaları banka kredileri konusunda oldukça zorlanmaya başlamışlardır. düşünün ki, rusyaya bir yatırım yapılacak ve türk firması ile yunan firması arasında bir rekabet yaşanıyor, sizce en yüksek finansmanı kim sağlayacaktır ? cevabı basit, %51 hisseye sahip olanın avantajı ortada. kulaktan dolma bilgilerle veya iktisat 1.-2. sınıfında okunan, mikro-makro bilgilerle bu konularda yorum yapmak komiktir. onu da geçtim, uluslararası iktisat dersi bile okumuş olsanız, dönemin şartlarını iyi analiz etmeniz gerekmektedir.
özelleştirmenin amacı nedir ? devlet zarar eden kurumlarını, devlete yük olmaktan kurtarmaktır. telekom bir yük müydü ? iyileştirme yapılabilinir miydi ? herşey mümkün. bakalım tüpraşa, devlete yük müdür ? cevap bile vermiyorum.
hükümet ısrarla, özelleştirme yoluyla, dış sermayeyi ülkeye çektiğini savunuyor. evet, dış sermaye türkiye'ye gelmektedir. ama yatırımla gelmemektedir, mevcuttaki yatırımları satın almaktadır. bu aynı belediyelerin uyguladığı yap-işlet-devret sistemine benzemektedir. yatırımı yapın, sonra yabancı sermayeye devredin, yatırım nasıl yapılıyor ? benim vergilerimle...ne güzel türkiye değil mi ?
ayrıca başlık altındaki ilk entry de, kar eden kuruluşların da tekel statüsünde olduğu savunulmaktadır. o zaman devlet bu sektöre girmek isteyen firmalara destek sağlayabilir, kendi tekelini kırabilir. siz bugün sabancı' nın, doğan grubu' nun belli sektörlerdeki tekelini kırabiliyor musunuz ? hayır, bu gidişle kıramazsınız da.
ülkeye sıcak sermaye çekiyoruz falan filan, bu ayakları geçin, özal zihniyetiyle bakarsanız, daha çok işimiz var demektir. senin altyapın yokken, köyünde elektriğin yokken, şehirlere otoban yapmışsın ne olacak, sene 2008, hala istanbul' da 1 saat yağmur yağsın, heryer felç oluyor.
son olarak, kişisel fikrim, hükümetin yapacağı en olumlu hareket kendini özelleştirmesidir. en azından zihniyet değişmiş olur. hükümet bize sadece görmemizi istedikleri hakkında bilgi veriyor ama görünmeyen tarafı da bilinler var bu ülkede. mesut yar'ın her sabah dediği gibi, uyan türkiye.
iktidardaki hükümetin ve yandaşlarının son 30 senedir yaptıklarına bakınca, insanın kendi kendine neden olmasın ki şeklinde soru sormasını sağlayan durum. ayrıca bu dini sahiplenme içgüdüsü nedendir ki, islam birtek size mi hitap ediyor, isteyen istediğini verir. ayrıca dine saldırma filan denmiş, bunu genele yaymamak lazım, dine değil, asıl dini kendilerine avantaj sağlamak için kullananlara saldırı vardır. ayrıca pek de yerindedir.
edit : eksi veren arkadaşlar, karmanız, pardon, topunuz eksi verse nolucak. siz dini buraya bile alet ettikten sonra, siz bana eksi verirsiniz, sol omzunuzdaki de size...