bu etkilenme sürecinde kimi zaman küçücük bir gamze ,kimi zaman gözlerde o gülüşle tahtını kuran bir ışık, bir parıltı ,belki de dişler başrolde yerini alır.*
son dönemlerde terör örgütünün şehir merkezlerinden de ses vermeye çalışması sonucu gerek görsel gerekse de yazılı basında birçok il merkezinde polis ile çatışan terör örgütü yandaşlarının polise taş atarak gücü yettiğince özendiği dağ kadrosundaki hayallerini gerçekleştirmeye çalıştığını gördük. ki bu maalesef uzun yıllardır ülkemizin gündemini meşgul de etmiştir. ancak asıl dikkati çeken mesele polisin kendisine taş atan terör örgütü yandaşına yine aynı dille yine taşla cevap vermesidir ki sanırım burada içişleri bakanlığının özel talimatları devreye girmiştir yani akp iktidarı kendince bu çözümü önermiş olabilir. "size taş atıyorlarsa siz de taş atın"
peki dönelim nisan ayı sonlarına , türkiye 1 mayıs öncesi emekçi kitlelerin işçi bayramlarını nasıl kutlayacağını tartışmakta zira aynı iktidar öyle ketum bir tavırla sendikaları sivil toplum örgütlerini ve örgütleşip ses vermeye çalışan emek veren kitleleri öyle hiçe sayar bir tavırla karşısına alıyor ki "gerekiyorsa güç kullanırız"...
güç kullanıldı mı ? hem de çok ağır bir şekilde... manzarayı hatırlayanlar bilir.copların bir inip bir kalktığını panzerlerin insanların üzerlerine nasıl yürüdüğünü ve robocopları.
şimdi polisimize demir cop veriliyormuş. verilsin. plastiğin kimlere kullandığını gördük , demirin de kimlerin kemiklerini kıracağı malum.
Geçtiğimiz yıllarda yeni medeni kanun kapsamında dernek ve vakıfların vergi muafiyeti konusunda yetkisini kaybeden hükümet sonradan bu hatasının farkına varmış acil bir paket ile 13 derneğe vergiden muafiyet izni çıkarmıştır. bu 13 dernekten ikisi hükümetle ve fethullah gülen cemaatiyle bizzat ilişkili " kimse yok mu derneği" ve foyası gün yüzüne çıkan "deniz feneri derneği" dir... hadi buraya kadar herşey normal dedik malum kim kimin ekmeğini yerse onun kılıcını sallar , bu iki dernek hükümet adına az propaganda yapmadı veya imkanlarını az seferber etmedi. ancak asıl dikkat çeken bu muaf derneklerin arasında ilk aşamada "mehmetçik vakfı" na yer verilmemesi ; sonrasındaki baskılar neticesinde geri adım atılıp --"deniz feneri'ne %100 , kimse yok mu derneği'ne %100 muafiyet uygulanmışken-- bu muafiyetin nihayet ve lütfederek sn.hükümet yetkilileri tarafından bakanlar kurulunca mehmetçik vakfı'na %5 evet "yüzde beş" ile sınırlandırılmasıydı.
deniz feneri'ne 100 ytl yardım eden bir şahsın 1 ytlsi dahi devletin kasasına uğramazken mehmetçik vakfı'na yapılan 100 ytllik yardımın sadece 5 ytlsi vergiden muaftır diğer 95 ytlsi kurumlar vergisi mükellefleri kapsamında kesintiye uğrayacaktır.
diane english 'in yönettiği meg ryan'ın başrolünü alıp kendisine annette bening ,debra messing ... gibi hollywood -menopoz dönemi- ünlülerinin eşlik ettiği ve her ne kerametse filmin sonunda " meg ryan da yaşlanmış" demek dışında geride birşey bırakmayan bir film.
film boyunca son sahnelerdeki bebek dışında bir tane bile erkek görmüyorsunuz hatta şehir içi -kalabalık olması münasebetiyle dahi- sahnelerde bile erkeklere yer verilmemiş. enteresandır ki tüm film boyunca "ya bu meg ryan ın ağlayıp durduğu stephen da kimmiş bir görsek" diye beklerken film bitiveriyor. anlayacağınız pek olmamış zamanınıza ve paranıza değen tek şey meg ryan ı izlemek yaşlanmış olsa dahi.
(bkz: çişimi ediyom çişimi ediyom popom kuru kalıyor) hikayesine döndü bu da. adamlar yan gelmiş bilmem nesinin üstüne yatıp, dayamış kanlı dudaklarını vatandaşın din memesine sömür sömür şişiyor , bu emzirilme işinden memnun vatandaş da belki de kadınlık içgüdüleri gereği korumaya kalkıyor işte kendi dili döndüğünce sömürücüsünü. bir de işin garibi dininden bile haberdar olmayan cahiliye devri(!) müslümanları hz.ömer'in kendini "fırat kıyısında kaybolan kuzudan" sorumlu tuttuuğunu bilirken hala tepesindekileri aklamaya çalışıyor. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bu ne şiş kebap.
yeni şafak gazetesi yazarı mehmet gündem , gündemin çok depresif olduğu şu günlerde gidip abd'de "fethullah gülen"in misafiri olmuş ve kendi deyimiyle "derin düşünüp derin yaşayan" fethullah gülen ile televizyondan akp'nin kapatılma davasının seyrine koyulmuşlar ; fethullah gülen'in partinin kapatılmayışına yorumu "miracın bereketi" olmuş. siz hala dava anayasa mahkemesinde görüşüldü , ortada bir sürü pis iş çevrildi , çoğunluğun kararı şu bu deyip kafanızı bir sürü işle meşgul etmeyin mesele "miracın bereketi"dir ve kökünden çözülmüştür.
çıkarılacak ders : akp'ye bir daha dava açılacaksa mümkünse kandilleri bol olan 3 aylar dışındaki bir süreci kapsayacak şekilde planlanarak açılmalıdır ülkemin savcılarına duyurulur.
sayın başyakanımız pardon başbakanımız pek hürmetli yök başkanı büyük akademisyen yusuf ziya özcan'a bilimsel gelişmelere ön ayak oluşu ve türkiyedeki nitelikli akademik eğitime katkıları(!) için hususen 1,2 milyon ytl tutarında bir mercedescik** tahsis etmiştir.
malum başkanın bu araca ne denli ihtiyac duyduğu aşikardır ki sn.özcan türkiye'de bilimsel ve teknik araştırmalarda öylesine atılımlar yapmıştır ki ülkede bu istikrarlı bilimsel yükselişini kaldıramayan gerici odaklardan (laiklerden) kendisinin koruması için hepimizin verdiği vergiler en temel ihtiyaca cevap verecek şekilde kullanılmıştır...
asgari ücretli açlığa talim etsin,memurun ve emeklinin maaş taban aylığı düşürülsün varsın okullarımızda sınıflarımız 40 ar kişi olsun , varsın sosyal sigortalar alarm versin, varsın özel hastaneler vatandaşa kapısını örtsün , varsın cari açığımız 400 milyar dolar olsun ama ne olur , lütfen, sn.özcan'a yumurta atılmasın...
3 yıldır özel bir dershane de günde 12 saat ders vererek karın tokluğuna çalışıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın son atama döneminde (2008/1) başvurma hakkı bile yoktu zira
Milli Eğitim Bakanlığı "Matematik" öğretmenine ihtiyaç duymuyordu.Ana branşlardan biri olan Matematik de ihtiyaç "0"dı (sıfır)...(aynı atama döneminde 188 din kültürü öğretmeni atandı)
Atamanın yapıldığı salonda Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e tepkisini göstermeye
çalıştı.Ancak Bakan kendisini "provakatörsün" diyerek salondan attı...bakan çelik tarafından "hangi örgüttensin" sorularına muhattab oldu.
diğer taraftan ise taraflı ve şakşakçı medya özge astan'ın hiç başvurmadan haksız yere tepki verdiğini yazıyor kendisini saygısızlıkla suçluyordu halbuki kendi alanı olan matematikte ihtiyaç yoktu ve o zaten başvuramıyordu. * "Hiç müracaat etmeyen öğretmen adayı !" şeklinde verirken haberi memurların sitesi olan "memurlar.net" ise konuya aydınlık kazandırıyor gerçeği görmek istemeseler de birilerinin yüzlerine tüm gücüyle vurmaya çalışıyordu.
yorumlamak isteyenlere aynı haber iki farklı açıdan....
son günlerde vatan borcunu ödemek üzere kışlalarına birliklerine gitmek için heyecan duyan vatan evlatları ailelerince çoğu kez büyük bir çoşkuyla ellerine kınalar yakılarak davulla zurnayla gönderilmekte ki televizyon kanallarında bu durum çoğu zaman ekranlara yansımakta... ancak dikkati çeken bir diğer güzellik ise kürtçe halaylarla askere gönderilen diyarbakırlı , mardinli, muşlu,batmanlı siirtli gençlerimiz. öylesine mutlular ki aile büyükleriyle halaya durmuşlar asker olmanın mutluluğunu onurunu şerefini omuz omuza mutlulukla paylaşıyorlar , onların bu mutlu sahneleri aslında karanlık bir perdeyi aralar nitelikteki ciddi bir gerçeği de gözler önüne seriyor.
2008/1 atama dönemi yeni bir umut olarak öğretmen adaylarının önüne konuldu.Ancak Sn.Bakan (Hüseyin Çelik) önceki yazımızı okumuş olacak ki bu sefer fizikte 0 (sıfır) ,kimya 0 (sıfır) ,lise düzeyinde Matematik 0 (Sıfır) öğretmen ihtiyacı duyuyorken pozitif bilimlerden elde KALAN biyoloji de ise ihtiyacı sadece 5(beş) olarak belirlemiş ; gelelim asıl ihtiyaca yani din kültürü ve ahlak bilgisine ihtiyaç 188... fazla söze ne hacet,buyrun buradan yakın.
"saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
... " fuzuli
"ey goz! gonlümdeki ateslere gozyasimdan sular saçma ki,bu derece tutusan ateslere senin suyun çare değildir." diyerek gözyaşına daha farklı bir yoğunluk kazandırmıştır.
gerçek sanat, gerçek yazın topluma egemen ideolojinin söylem tarzlarıyle çelişen bir yapıda ve söylev yapısına tezat oluşturur nitelikte boy gösterir. sürgünler *, yasaklanmalar *, intiharlar *,hapisler *, akıl hastaneleri *,ölümler * vb tepkilerin altında temelde bu eksende ilerleyen bir sancı vardır ,kapitalist toplum kendi işine gelmeyen uğraşı toplumdan uzak tutma gayreti içinde olacaktır. para mal ve para döngüsüne sokamadığı sanat dalını öteleyecektir. mimari büyük oranda işine yarayacak, resim döngüde yerini alacak ancak "şiir" o çarkta devinemeyecektir.bu konuda cemal süreya "şiir, kentsoylu aktörenin,bu aktörenin beslediği ve beslendiği işlevciliğin ,bu işlevin iskeletini oluşturduğu çıkar ilişkisinin doğrudan bağlantılı bir denklem oluşturduğu hazcılığın ve bunların somut dışavurum uzamı olan pazar'ın dışına itilmiştir" diyerek durumu olanca gerçekliğiyle dile getirmiştir. şiir seslidir, sesin kendisidir ve düzen sesi sevmez ,itibarsızlaştırmaya çalışır. bugün ülkemizde şiirin toplumsal manzaradaki yeri ve volümü bu denklemin sonucunda görünmektedir.
milli eğitim'in 1300 din kültürü öğretmenine ihtiyaç duyuyorken fizik dersinde bu ihtiyacın sadece 15 olması durumunda hayretler içine düşen bir yazarın kaygı dolu ve 50 harf engeline takılmış başlığıdır.
Milli eğitim bakanlığı son öğretmen atama dönemi bu günlerde yapılıyor birçok öğretmen adayı milli eğitim bakanlığı'nın web sitesinde sabahlayıp nereyi yazacağı , ne kadar alım olacağı , kendisine sıra gelip gelmeyeceği gibi kaygılarla hareket etmekte. ancak öğretmen alımlarında milli eğitim bakanlığı'nın ihtiyaçları bir öküzü rahatsız etmemize neden olacak çünkü buzağı saklanamayacak kadar büyük. fizik dersi öğretmeni için milli eğitim bakanlığı'nın ihtiyaç duyduğu rakam "15" din kültürü ise "1300" matematik "30".. buyrun düşünün. kaynak personel.meb.gov.tr
yeni bir turkcell hizmeti değil , "silsile" sözcüğünden hareketle birbirine bağlı olan ,ardı ardına gelen anlamı veriyor ve divan edebiyatında ,bütün mısraları kafiyeli manzume için de kullanılıyor.
şair, psikiyatrist ( ege üniversitesi tıp fakültesi ,prof ), edebi nitelikli birçok süreli yayında şiirlerini ve şiir üzerine deneme ve makalelerini yayınlamıştır. basılı eserleri arasından özellikle "şiir ve psikiyatri kavşağında" şairin psikodinamik halini bir psikiyatrist gözüyle ele almış ve şiir serüvenini şairin durduğu noktadan kaleme almaya çalışmıştır bu açıdan yazın dünyasında abartılı bir tespit olmasından çekinsem de şiirin biyolojik oluşumuna dair fikir yürüten şairdir denilebilecek noktadadır.
......
bir şiirin önünden koşarak
dostları çekip alan aramızdan
esinti önünde kuru bir yaprak
gibi dostları alıp kaçarak
giden soğuk soluğunu duymak
biliyorum ölüm yok yaşamada
dostların geçip gitmesi var ancak. ( zamanın kırılan aynasında sf 75 ,ocak 1989 , broy)