Düzce ve Bolu çevresinde zoru görünce sinmiş ve köylerine dağılmış olan isyancılar, baskı azalınca yine fesatçıların körüklediği ve zehirlediği sözlerle yavaş yavaş toparlanmaya ve ayaklanma heveslerine kapılmışlardı. Diğer yandan ilk isyanın bastırılması sırasında Ethem ve Çolak ibrahim müfrezeleriyle Yozgat bölgesine giden bir takım kişiler de oradan kaçarak Düzce bölgesine gelmişler ve bu isyancıların vurucu gücü olmuşlardı.
isyancıların sayısı gittikçe artıyordu. Ne yazık ki bunların arasında Karasu Rumları da vardı. Onlar bilinçli olarak Rumluğa ve Yunan ordusunun Anadolu'yu kolay istila etmesine hizmet ve yardım ediyorlardı. Milli güçlerin cepheye gitmelerine engel olmak yakın cephe gerisinde huzursuzluk asayişsizlik çıkarmak böylece Anadolu'nun savunma gücünü zayıflatmak onlar için en büyük idealdi.
Olaylar zincirleme birbirini kovalıyordu. Binbaşı Nazım, güçlükle 11 Ağustos'ta Mudurnu'ya gelebilmişti. Tenkil güçleri isyan bölgesine kaydırılırken alınan tedbirler ve tertiplerle yok edileceklerini anlayan isyancılar hareketlerini daha ileriye götürmekten sakındılar. Bunun yanında Ali Fuat Paşa'nın da yeniden isyan bölgesine gönderildiği haber alınınca, aracılar isyancıların elebaşları ve Abazaların başkanları ile yaptıkları görüşmeler sonunda varılan anlaşmalarla bu ikinci Düzce ayaklanması daha çok genişlemeden ve kan dökülmeden sona erdi.
Birinci Düzce ayaklanması: (13 Nisan - 31 Mayıs 1920)
Düzce ayaklanmasının gerçekten utanç verici milli tarihimizi gölgeleyecek yanları vardır. Milli Mücadeleyi baltalamak boğmak amacıyla durmadan olumsuz propagandalar yaptırıyorlar, halkı Milli Mücadele aleyhinde tahrik ediyorlar fetvalar verdiriyor, yobazları hainleri kullanarak ayaklanmalar çıkarmayı ve Anadolu'nun derlenip toparlanmasına engel olucu davranışları planlı olarak yürütmeğe çalışıyorlardı. Batı Anadolu'nun en nazik bölgesinde bu maksatla çıkartılmış olan Birinci ve ikinci Anzavur ayaklanmasının bastırılmasının arkasından Birinci Düzce ayaklanması baş göstermiştir.
Bu sırada Ankara, Büyük Millet Meclisi'nin açılış hazırlıklarıyla meşguldü. Yunan kuvvetleri ise izmir bölgesinden Anadolu'nun içerilerine doğru ağır ağır ilerlemeye çalışıyorlardı. Ayaklanma bölgesi, Kocaeli yarımadasının devamı idi. Batıdan ilerleyecek düşman kuvvetlerine karşı tutulacak savunma hatlarını kuzeyden tehdit ediciydi. istanbul Hükümeti kuvvetleriyle bağlantı kurmayı kolaylaştıracaktı. Doğuya doğru yayıldıkça Ankara'yı etkisi altına alabilecekti. Nitekim bu ayaklanma Gerede ve Kızılcahamam bölgesine yayıldı ve Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı gün Safranbolu halkının " Biz Padişah isteriz " diye baş kaldırmaları ve aynı gün 200 isyancının Gerede'yi işgal etmesi büyük bir telaş uyandırmıştı.
Düzce ayaklanmasını desteklemek ve moral etkisi yapmak için bu sırada ingiliz donanmasına bağlı bazı savaş gemileri de bölgeye yakın Karadeniz kıyılarında gösteri yapıyorlardı. Düzce'nin yakınında bulunan Ömer efendi köyünde toplanan isyancılar Düzce'de bulunan Süvari Yüzbaşısı Avni'yi yanlarına çağırdılar. Yüzbaşı durumu sezmişti. Gitmedi. Bunun üzerine isyancılar asayiş müfrezesinin karargahını bastılar. Binbaşı Mahmut Nedim hemen teslim oldu. Piyade erlerini de teslim etti. Fakat iki süvari subayı birkaç erle birlikte karanlık basıncaya kadar Düzce'yi savundular. Yüzbaşı Avni ağır yaralandı. Teğmen Ruhsar şehit oldu. Gittikçe sayısı çoğalan isyancılar Düzceye girdiler. Hükümeti ve Jandarma binasını işgal ettiler. Mahkeme Başkanı ile Jandarma Komutanını yaraladılar ve hapsettiler. isyancıların elebaşları Berzak Sefer, Çerkez beylerinden Vahap ve emekli jandarma yüzbaşısı Koçbey idiler.
ingilizler Anadolu ihtilalini iç ayaklanmalarla yok etmek istiyordu
Düzce ayaklanmasının bir anda Bolu ve çevresine kadar yayılması genişlemesi Ankara'da büyük endişe ile izleniyordu.
Düzce ayaklanmasının ertesi gün Beypazarı, Gerede halkı " Padişah nerede ise biz oradayız " diye bağırarak askeri depoları bastılar ve silahları ele geçirdiler. Bir merkezden emir almış gibi hareket olunuyordu. Bolu boğazını tutmuş olan jandarmalara saldırarak onları dağıttılar ve isyancılar Bolu'ya girdiler.
Artık vatanı kurtarmak isteyenlerle hainlerin ve satılmışların savaşı ciddi olarak başlamıştı. Bu savaşlar kanlı olaylar halinde Kuvayı inzibatiye harekatıyla birlikte 90 gün sürecektir. Genel olarak halkın büyük kısmı günahsızdı. Onun cahillik ve taassubundan yararlanmak isteyenler kolay başarı sağlıyorlardı. Yüzyıllar boyunca o Padişahı yer yüzünde Allah'ın gölgesi olarak bellemişlerdi. Onlar Padişahın bir hain olduğunu kabul edemiyorlardı. Çıkarcı asiler bunları gerici ve tutucu duygulara doğru kolayca çekiyorlardı. Yurtlarını sevmediklerinden değil, durumu kavrayamadıklarından milli kuvvetlere, yeni kurulan Anadolu Hükümetine karşı çıkıyorlardı.
Durumu tehlikeli gören Mustafa Kemal Paşa 18 Nisan 1920'de Geyve'de bulunan 24'üncü Tümen Komutanı Yarbay Mahmut'a " Düzce ayaklanmasını bastırmak üzere emrindeki kuvvetlerle vakit kaybetmeden Düzce'ye hareket etmesini " emrediyordu.
Anadolu ölüm kalım mücadelesine başlamışken bir kısım çıkarcı ve hain kişiler halkı birbiriyle boğuşturucu tahriklere devam ediyorlardı. Bu yüzden memleketin bir bölgesinde kabuslu acı olaylar kanlı çarpışmalar oluyor ve gittikçe endişe verici bir halde gelişiyordu. Bu sırada Anzavur ayaklanmasından moralleri bozulan halka görünmek için Bursa bölgesine gitmiş olan Ali Fuat Paşa hemen Geyveye döndü ve acele tedbirler almak ihtiyacını duydu. Önce topladığı ve biriktirebildiği kuvvetlerle Geyve Boğazı'nı kapatmaya çalıştı. Haber alındığına göre bu sırada Kuvayi inzibatiye birlikleri de izmit bölgesine geleceklerdi. Ayaklanma bölgesi Ankara yakınlarına doğru genişliyordu. Taraklı - Mudurnu çarpışmaları iyi sonuçlar vermişti. Çünkü irticanın elebaşları ve ayaklanmayı idare edenler zora gelince önce anlaşmaya giriyorlar bir süre sonra fırsat bulunca tekrar hıyanetlerine başlıyorlardı. Fakat bu iş böyle devam edemezdi. Yurdu kurtarmak ve dış düşmanlara karşı koymak zorunda olan Anadolu Hükümeti ve Milli Mücadelenin sorumlu kişileri iç huzuru sağlayıcı tedbirleri bir an önce almak zorunda idiler. Şimdiye kadar alınan tedbirlerin gönderilen kuvvetlerin yetersizliği görülüyordu. Sarayın ve ingilizlerin çok önceden planladıkları ve Anadolu ihtilalini iç ayaklanmalarla yok etme düşünceleri, her yerde bu hareketlerle baş vermeye ve başarıya doğru gidiyordu.
Düzce isyancıları uzun süreden beri çok insafsız ve hain hareketlere girişmişler milli mücadeleyi gerçekten boğmak için her şeye baş vurmuşlar, komutanları şehit etmişler ve yakaladıkları subaylara ağır işkenceler, türlü hakaretler yapmışlardı. Bunları tertip edenler halkı kandıranlar ve vatanın kurtarılmasını kösteklemek isteyenler cezalarını görmeliydiler.
Ayaklanma bölgesinin esas merkezi olan Düzce'de durum normale döndü
Ethem kuvvetleri Albay Refet kuvvetleri gelmeden Düzce'ye yürüdüler. Her tarafı korku sarmıştı. ilçe bu kez direnmeksizin teslim oldu. isyancıların elebaşlarından Berzak Sefer, Koçi Bey ve Abdülvahap, Ethem tarafından şehrin ortasında idam edildiler. isyancıların hareketlerini idare için istanbuldan gönderilen 9 subayla birlikte Düzce'ye gelmiş olan Yarbay Hayri, Akçakoca üzerinden kaçmak istemiş ise de Düzce'ye getirilmiş orada derhal idam olunmuştu. Böylece ayaklanma bölgesinin esas merkezi olan Düzce'de durum normale döndü.
Her Cuma mutad olduğu üzere bizim " ihtiyarlarla " oturmadayız. Tıpkı, şaşaalı günlerini yitirmiş imparatorluk bakiyeleri gibi geçmişi konuşuyoruz.
" Acıyı bal eyleten " idealizmin ruhlara hakim olduğu o günleri " daûssıla " hissi ile anıyoruz...
Gündem yaklaşan yerel seçimler olunca seçim hatıraları gündeme geliyor. işte o zamanın " gençlerinden " bir anekdot ...
1973 seçimleri yaklaşmıştır. O zamanlar siyaset şimdiki gibi parayla yapılmamaktadır lakin parasız da seçim gemisi yürümemektedir.
MHP'nin seçim yardımı yok. Ufukta iktidar olmayınca kodamanları yok. Varı yoğu Ülkü Ocaklı gençler, MHP'ye gönül vermiş fukaralar, bir avuç entelektüel ve bir elin parmakları kadar ağabeyler.
Seçim zamanı köy köy gezilecek, vatandaşın ayağına gidilecek, miting yapılacak, kahve toplantılarında çay paraları ödenecek, mitingde kürsü açılacak kamyonlar kiralanacak. Tabii ki idealizm, tabii ki Ülkücülük lakin arabaların depoları benzinle doluyor, otobüsler bilet ücreti olarak " Milliyetçi Türkiye " idealini kabul etmiyor. Partinin kasası tam takır, kuru bakır ...
MHP kurmay heyeti toplanır, seçim kampanyasına maddi destek sağlamak için " ne yapılabilir " masaya yatırılır.
Bırakın Türk'ü, dünya siyasi tarihinde örneğine rastlanmayacak bir fikir ortaya atılır. Kan bağışı kampanyası düzenlenecek, Ülkücüler kanlarını Kızılay'a satacaklar, elde edilen gelir MHPye bağışlanacak. O zamanlar Kızılay kan bağışlarına para ödemektedir. Kampanya olağanüstü ilgi görür, Ülkücüler ülkenin dört bir yanında Kızılay kan merkezlerine akarlar. Satılan kan bedelleri 1 milyon lirayı aşar. Paralar MHPye bağışlanır, parti seçime girer.
Bu hikaye ne uydurma ne de bir efsanedir; hayat gibi gerçektir. Hikayenin içinde kan verdiği damar yolundan kaptığı enfeksiyonla hayatını kaybeden bir yiğit de vardır.
Tıpkı Çanakkale kahramanları gibi gençliği ve memleketi arasında tercihini " memleket " ten yana yapıp bize bu rahat günleri hediye eden, en azından anlatacak hikayeler bırakan o neslin fedakarlıkları ile bizim rahata düşkünlüğümüzü bir araya getirince ne hissettiniz?
Ben, 1973'ün sonbaharında Kızılay kan merkezlerinin önünde kuyruk olan o " kavruk yüzlü " çocukların bakışlarından bir kez daha utandım ...
Siyasetin ağırlığını hafifletmek için, hepimizin hatırlaması gereken bir insanı hatırlatmak istiyorum ...
Böylesi insanları yad etmek, unutturmamak Türklüğe hizmeti salt ticari bir faaliyet olarak gören hakim " aklın " işgali altındaki çocuklarımız için de faydalı olacaktır...
Türk tarihinde büyük Türk dostları vardır. Bunlar, gazete sayfalarında gördüğünüz " Türk dostu " sarışınlar cinsinden değil; canıyla, kanıyla kendini bu millete ait hisseden ve dahi canını vermek derecesine Türk'le hemhâl olan insanlardır. Ludomil Rayski böyle bir insandır ...
Harp madalyası, Liyakat nişanı ve Mecidiye madalyası sahibi ...
Çanakkale harbindeki üç beş uçağımızın pilotlarından biri ...
Polonya'daki ilk ve tek minareli mescidin kurucusu ailenin ferdi...
Rayski, Osmanlı'nın sıcak kucağına sığınmış "asi" bir babanın evladı olarak doğdu. Bu topraklarda babası ile birlikte Müslüman oldu ve daha sonra ülkesine döndü ...
Osmanlı vatandaşı olan Rayski, her vatandaş gibi askere çağrıldı. isterse gelmeyebilirdi lakin o Polonya'dan kalkıp vatandaşlık bağıyla bağlandığı bu ülke için savaşmaya geldi ...
Kaçmak için " çürük " raporu almasına gerek yoktu, istese gelmeyebilirdi. Ama o, mensubiyetin " nüfus kağıdı "nda yazanla sınırlı olmadığını gösterdi ...
Geldi, pilot oldu Çanakkale'yi geçilmez kılan neslin bir ferdi oldu...
Hizmetleri unutulmadı, madalyalarla taltif edildi; kitaplara Türk Rayski olarak kazındı.
Zamane şartları bunu gerektiriyordu. Devlet adamları milleti bütünleştirip büyütürdü, amip gibi tek hücreli bir organizmaya çevirmeye kalkmazdı...
Hıyanetin devlete sirayet etmediği zamanlardı...
1977 yılına kadar Türk gibi yaşayan ve vakti zamanı gelince bu dünyadan göçüp giden Rayski'nin hayatı her Türk çocuğu için örnek alınası bir hayattır ...
Sadece çocuklarımız için mi ?...
Memlekete hizmeti, evladını mal mülk sahibi etmek olarak algılayan kafa için de ... Meydanlarda ülkeye hizmet edenleri " terörist " olarak yaftalayan kafasız için de ...
Dün yayın hayatına başlayan arabic.yenisafak.com için mesaj yayınlayan Libya ve Ürdün Büyükelçileri Yeni Şafak'ı tebrik etti.
Libya Cumhuriyeti Büyükelçisi Abdulrezzak Muhtar arabic.yenisafak.com'un yayın hayatına başlaması üzerine yayınladığı mesajda Türkiye'nin dünya ile ilişkisinde önemli bir adım olduğuna vurgu yaptı.
Muhtar'ın açıklaması şöyle;
Yeni Şafak Arapça sayfasını başlatarak attığınız adımdan ötürü sizleri tebrik ediyoruz.
Yeni Şafak Arapça sayfasını başlatarak attığınız adımdan ötürü sizleri tebrik ediyoruz. Diğer yandan attığınız adım hem Arap ve Türk halkı arasındaki dostluğu ve kardeşliği güçlendireceğine hem de uluslararası medyaya örnek olarak iki halkı birbirine daha çok yakınlaştıracağına ve aramızdaki iş birliğe büyük bir destek katacağına inanıyoruz. Allah emeğinizi mübarek ve muvaffak etsin.
Ürdün Büyükelçisi Amjad Al Adailah Yeni Şafak Arapça sayfasının açılması üzerine mutlu olduğunu söyledi. Adailah'ın arabic.yenisafak.com için yayınladığı mesaj şöyle;
Büyük dünyamızı küçük bir köy haline getiren gelişmiş iletişim araçlarını kullanarak tarihli, kültürlü Türkiye Cumhuriyetinin başarılarını anlatan Yeni Şafak Arapça Arap Dünyası ve Türkiye'nin arasındaki iletişim köprüsünü güçlendirecektir.
Dinimizi ve islam ümmetimizi müdafaa ederek hakikati vuzuha kavuşturmak için attığınız adımlar başarıyla sonuçlansın diye Aziz Allah'a dua ediyoruz. Müdafaa ettiğimiz dinimiz zengin Arapça diliyle yazılıp sonra da kutsal Kura'anımız Osmanlıca harfleriyle şekil alarak nurun için bürünmüştür.
Sizlere ve Yeni Şafak'ta çalışanlara mutluluklar, kolaylıklar ve ebedi başarılar dileriz.
Dünyanın en uzun deneylerinden biri, 69 yılda sonuçlandı. irlanda'da 1944'e başlayan ve bir parça ziftin ikiye bölünerek deney şişesine düşmesini gözlemlenmesini amaçlayan deney, 11 Temmuz'da bitti. Araştırmacılar, deneyin sonlandığı anı videoya almayı başardı. Dublin Üniversitesi'nde 1944te hazırlanan deney düzeneğinde yerçekimine karşı ne kadar dayanacağı merak edilen zift, 69 yıl sonra büyük olan kısmından koparak deney şişesine düşerken ilk kez videoya çekildi.
selahhattin özdemir şarkısı.
Gönülden kapıldım diye vurursan
Kurduğum düşleri eğer yıkarsan
Bu aşkın adını hasret koyarsan
Bir ömür seninle düşman oluruz
Sebepsiz boş yere ayrılacaksan
Ter temiz dünyamı karartacaksan
Beni hasretinle yaşatacaksan
Seninle bir ömür düşman oluruz
Her şeyi söyledim anlattım sana
Söyleyecek sözüm kalmadı daha
Sonunda uğrarsam acı hüzrana
Seninle bir ömür düşman oluruz
selahattin özdemir şarkısı.
Hergün biraz daha baglaniyorum sana
Hergün biraz daha tutuluyorum sana
icim kabariyor deli dalgalar gibi
Sonra da caresiz duruyorum
Böyle giderse yolunu sasirabilirim
Böyle giderse aklimi kacirabilirim
Böyle giderse birtanem ben sensiz cildirabilirim
Söz gecmiyor adini anan dilime
Söz gecmiyor askinla yanan kalbime
Senin yazarim seni cizerim seni
Ne zaman kalemi alsam elime
Türkiyede olduğu kadar tüm dünyada büyük ses getiren Gezi Parkı olaylarında atılan tweetler detaylı olarak incelendi. Linkedinin Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Bölge Yöneticiliği görevini yürüten ve uzun süredir Sosyal Medyanın Politikaya Etkileri üzerine çalışan Ali Rıza Babaoğlan ile Sosyal Medya alanında çalışmaları ile bilinen Avukat Meltem Banko, olayların birinci ayını 7 bölüm, 43 sayfadan oluşan bir e - kitap ile ücretsiz olarak yayınladı.
Çinin Nobel ödüllü yazarı Mo Yanın Kızıl Darı Tarlaları, Shandong ailesinden üç kuşağın, 1923 - 1976 yılları arasındaki öyküsünü aktaran bir roman. Yazar, bir mücevher güzelliğindeki doğa manzaraları fonuna yerleştirdiği ve kronolojik sıra gütmeden kurguladığı romanda, Japon istilasına karşı verilen Direniş Savaşı, Çinlilerin birbirleriyle çatışmaları, Komünist Devrim, Kültür Devrimi gibi Çin tarihindeki önemli halk hareketlerini ve bütün bu yıllar içindeki tutkulu aşkları anlatıyor.
osmanlı milletler topluluğu. ingiltere'nin kurduğu Milletler Topluluğu'nun ( british commonwealth ) baz alınarak oluşturulması düşünülen, Osmanlı'nın eski toprakları üzerindeki devletler ile oluşturacağı birliğin adı.
Ordu'da yerel televizyon sahibi, iki kavak ağacının tepesine yaptığı ahşap kulübeyi stüdyoya çevirerek, " Kavak Üstünde Kavak Yelleri " isimli program çekimlerini burada gerçekleştiriyor.
bozcaada'daki rum kilisesinin mal ve mülkiyetin korunmasıyla ilgili AiHS protokolünün ihlal edildiğine hükmüyle türkiye'ye dava açtı ve kazandı. ve mehkeme masraflar dahil 105 bin Avro ödenmesini kararlaştırdı.
ayrıca ülkemizdeki akla beyne ziyan vakıflar yasası'nı da düşünürsek ilerde bunun gibi davalarla çok karşılacağız gibi gözüküyor.