Abdullâh bin Amr -radıyallâhu anh-'dan gelen bir rivâyette Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allâh Teâlâ da ona on misli merhamet eder." (Müslim)
"Gerçekten (c.c.) ve melekleri Peygambere (s.a.v) salat ederler.Onu (s.a.v) överler.Ey iman edenler sizde Onu (s.a.v) övün ve Ona (s.a.v) salat ve selam edin.Ona (s.a.v) gönülden teslim olun."(AhzabSuresi -56)
"Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmistir ki, sizin sikintiya düsmeniz ona çok agir gelir. O size çok düskün, müminlere karsi da çok sefkatli ve merhametlidir. "(Tevbe Suresi -128)
Anladım ki ayrılığa yazılanlar yalan değil, eksikmiş.
Her ayrılık kendine kış kıyametmiş.
Birinin gerçeği, bilmeyene masalmış.
En çok en yakınındakinin uzaklığı acıtırmış.
Hayat kendine tahammül edebilmeyi öğrenmekmiş.
Ve şairin dediği gibi,hayat yarımlarla tanışmak, o yarımlara alışmakmış.
Gecenin yarısı, bir kitabın orta yerinden başlamak gibiydi;
Seninle birlikte olmak...
"Başını anlamadan sona yaklaşmak...
Sonunu okuyamadan uyuyakalmak"...
Ve uyandığında kaldığın sayfayı karıştırmak"...
"işte böyle birşeydi seni yaşamak,
Yarım yamalak"...
Sustum..
Düşündüm..
Durgunlaştım...
En çok ''Hüzün''dü adım.
Ama; Elhamdülillah hiç Yalnız kalmadım...
Yöneldim sesimiz işiten'e (c.c) ve bir Ayet düştü dilime;
SARıLMAYI bilir misin? SAHIPLENMEYI ?
Sahiplendiğinde SADıK kalmayı,
Sen bilir misin AŞıK olmayı, SADAKATi, kör olmayı, tek olmayı ?
Bölünebilir misin ikilere üçlere gerekirse binlere ?
Yapabilir misin ?
gerçekten sevebilirmisin ?
Sevmenin ''Denemesi " olmaz unutma.
Ya çok SEVERSIN bir kere ,
ya da
hic SEVMEZSIN kalırsın kendi kendine..
Evet..
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!
Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım ama,
Kesin değil!
Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda,
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!
Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara...;
Kendime kırgınım...
Maziye hiç değil, an'a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına...
Bir hayli kırgınım...
Beni ben kırdım oysa,
iyi değil!
Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir boşlukta tek başına koşmaktan yoruldum.
birgün, peygamber efendimiz (s.a.v) hz. ali'ye bir sır verir... öyle derin bir sırdır ki bu, kor gibi yüreğine çöker hz. ali'nin. ama ondan da kötüsü bu sırrı kimseyle paylaşamaz. Öyle büyük ve derin bir sırdır ki; yüreği daha fazla taşıyamaz bunu. hz. ali bu sırra tahammül edemeyerek nihayet içi boş bir kuyuya varıp sırrını ona söylemek mecburiyetinde kalır. nefesi yettiğince kuyunun içine ''huuuu'' diye haykırır. kuyu bu sırra dayanamayıp , su çıkarmaya başlar...
sular taşar...
kuyunun etrafında sazlıklar fışkırır..
derken.. günün birinde aşığın biri bu sazlıktan bir kamış koparır... ona şekil verir.. ve aşkla üfler...
kamıştan yani ney'den ''huuuu'' diye bir ses çıkar... ses... hz. ali'nin sırrıdır. ney sesini duyan hz. peygamber ' ya ali niçin sırrımı ifşa ettin?' diye sorar. hz. ali'de ya resulallah, halktan hiç kimseye ağzımı açmadım' cevabını verir. resulallah ' ya bu dır nedir, o sır değil mi?' buyurur. hz. ali dinler, görür ki o sırdır. hemen özür dileyip ' ya resulallah daha fazla tahammül edemediğim için kırda boş bir kuyuya söylemiştim' der. bunun üzerine allah resulü; 'işte bu ney bu sırları kıyamete kadar söyle.' buyurur..
''hastayım hasta
canım ister pasta'' tekerlemesiyle bağlantı kurulan durumdur zannımca.
naza verip dikkat çekmek için hasta numarası yapılıyorsa can pasta da çeker çiğ köftede;
ama cidden hasta olunmuşsa inanın gözü cidden hiç bir şeyi görmemekte...
"Aşık insanların ızdıraplarını dindirmek için yapamayacakları şey yoktur belki de... Bu öyle bi fırtınadirki; insan umutla her türlü sığınağa koşar. Sizinle bakısırken bir insanın aslında kiminle savaştığını bilemezsiniz, sizi öperken kimi öldürmeye çalıştığını, sizi severken kimden nefret ettiğini tahmin bile edemezsiniz...
abartılacak birşey olduğunu düşünmüyorum. aksine dürüst bir ilişki olsa bitmezdi diye düşünüyorum.
insanlar 25-30 hatta 40 yıllık evliliklerini bitiriyor.