ayrıca en büyük özellikleri başkalarının fotoğraflarını çalıp kendi sosyal medya hesaplarında kullanmaktır. fotoğraf üzerindeki imzayı da silerek. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1016999/+
sözde bir hosting firmasıdır. 3-4 farklı hosting firmasıyla çalıştım. istisnasız en kötü müşteri hizmeti bunlarda var. şuana kadar açtığım destek bildirimlerinden hiç birine 1 hafta içinde cevap alamadım. cevap almanız için 10-15 tane hizmet bildirimi açıp, ağzınıza geleni söylemeniz gerekiyor. bedava hizmet verseler almayın, bulaşmayın derim. yoksa o güne lanet edersiniz.
rotasız seyyah'ın paylaşımını alıp, hiçbir kaynak göstermeden kendi sayfasında kullanan, sözde gezi ve seyahat sitesidir. yaptığı şeyin hırsızlıktan bir farkı yoktur.
hizmet aldığım 3. hosting firmasıdır. ama artık analdım ki bizim türkler bu işleri beceremiyor. eğer düzgün, sorunsuz bir hizmet istiyorsanız serverları türkiye'de olmayan bir hosting firmasına başvurun.
şuan siteye girilmiyor. telefonları 30 dakikadır sürekli meşgul. açılan teknik destek hizmetine ise hala bir dönüş yapmadılar. uzak durulası bir firmadır.
web tasarımı yaptığını söyleyen fakat profosyonel olarak dolandırıcılık yapan bir firmadır. referans olarak gösterdiği firmalar ile hiç bir alakaları yoktur. müşterilerine, biz bu firmaların web sitelerini, google iyileştirmelerini yaptık diyerek 100-200 tl kapora istiyorlar. firmanın ciddi bir firma olduğunu zanneden müşterilerde 100-200 tl bir şey değil diyerek kaporayı yatırıyorlar. sonrasında tabi firmadan ses seda yok. hiç bir kontak bilgisi olmadığı için de verdiği paralar hiç olup gidiyor.
kendi internet sitesinde dahi hiç bir adresi, telefon numarası olmayan bir firmaya güvenip de kapora yatıranların da aklına edeyim. böyle dikkatsiz, saf insanlarımız olduğu sürece bu gibi dolandırıcıların piyasada rahat rahat dolaşması pek bi normal.
kesinlikle tavsiye etmeyeceğim, içinde acemilerin çalıştığı, en ufak teknik hizmette bile başarısız olan, hatta bazı teknik hizmetlerini bile ücretli yapan bir firma. firma da denilmez ya neyse.
kesinlikle uzka durun derim!
hostingime bağlı mail adresime 8 mb boyutlarındaki mailler gitmiyor diye teknik ekibi ile görüşüyorum. 2 gündür sorunu çözemediler. 10 mb a kadar yükleyebiliyorsunuz diyorlar. e diyorum benimki 10 mb değil 8 mb. o zaman da teknik bildirim açın diyorlar. görüştüğüm kişi de teknik bildirim ekibinden.
paranızla rezil olmak, sinir harbi yaşamak istemiyorsanız yanlarından geçmeyin.
ekleme:
sorunlar günden güne artıyor. şimdi de hostinge ulaşılamıyor. bir de övünüyorlar hostinglerimiz türkiye'de diye. kesinlikle uzak durun.
ekleme2:
28.02.2011 13:40 hosting yine uçtu. 2 saattir hostinge ulaşılamıyor.
ekleme3:
sorunlar yine devam ettiği için aldığım hizmetlerin hepsini iade etmek istedim. bakalım ne olacak.
ekleme4:
iade talebim üzerine beni aradılar. 3 gün önce ayşin adındaki çalışanları tabi iade edebilirsiniz, ödeme alabilirsiniz derken bugün arayan emin bey ise iade etmek gibi bir hakkım olmadığını söyledi. ulan ne dönek firmaymış. 3 günde söylediğini unutup, yok öyle bir şey diyebiliyorlar. konuyu daha uzatmadım ve başka bir hosting firmasından hizmet almaya başladım.
daha.net demek sorunlu hizmet, yavaş internet, ulaşılamayan hosting demek.
asfaltı delen matkap ya da ona benzer iş aletlerini görünce akla benny benassi'nin satisfaction klibinin gelmesidir.
bu klip bende nasıl bir etki bıraktıysa, klip çıkalı 5 yılı geçti ama hala aklıma geliyor. yol çalışmalarında görüyorum adamlar tatatatatataaaa... yeri deliyor, benim aklımda o kırmızı bikinili hatun!
bu bir genellemedir, elbetki tüm kadınlar böyle değil ama şuana kadar gördüklerim kesinlikle başlığı doğruluyor.
** Otobuste ya da herhangi bir toplu taşıma aracında oturan bir kadının yaşlı, hamile ya da kucağında çocuk olan birine yer verdiğini çok nadir görürsünüz. Ben ayda yılda bir görüyorum.
** Bir yerde hesap ödeneceği zaman çantasındaki cüzdanını genellikle zor bulur, parayı en son o çıkarır.
** Yağmurlu havada insanların kalabalık olduğu yerde şemsiye ile gezerken, şemsiyenin ucu karşıdan gelenin gözüne girecekmiş, aman şemsiyeyi yukarı, sağa sola çevireyim gibi bir dertleri olmaz. Bodoslamadan, istiflerini hiç bozmadan direk yürürler.
** Dolmuşta inecekleri yerden 15 mt önce biri dolmuşu durdurup indiği halde, o orada inmez. Şoför daha ikinci vitese atmadın müsait bir yerde inebilir miyim der.
kapıcı diye tabir ettiğimiz apartman görevlisinin, dairelerdeki olası boya, badana, inşaat, su tesisatı, elektrik işlerini yaparım diyen türlerinden olan şahsa denir. *
efendim bulunduğum apartmandaki kapıcı aynen bu tip bir adam. Her şeyi yaparım deyip, çoğunu belki de hiçbirini doğru düzgün yapamayan tiplerden biri.
Oturduğum daireye kombi ve doğalgaz takıldığı için yerlerdeki 7-8 kaleboduru inşaatçılar kırıp altından birkaç boru geçirtmişlerdi. Adamlar işlerini bitirip evden çıkar çıkmaz asıl kahramanımız, kapıcımız hemen kapıda bitiverdi.
+ Kırık dökük bir yer varsa ben yaparım ha
- abi elinden gelir mi o tür işler uğraşmayalım sonra
+ ayıpsın ya ben eskiden inşaatçıydım *
- iyi abi madem öyle bende uğraşmam iyi olur aslında. kaça yapcan peki
+ önemli değil ya atarsın üç beş bişi *
Her ne kadar kaça yapacaksın dediysem de ağzından laf alamadıydım. ertesi gün gelip kalebodurları döşedi, bir gün üzerine basmayacan sonra basabilirsin dedi. Para işine gelince de şimdi hatırlamıyorum ama tahmin ettiğimin iki katı falan para istemişti. Neyse ben yapılan kalebodurların üzerlerine dergiler koydum hem de kapak güzeli olan dergileri koydum ki daha çok dikkat çeksin geçerken basmayayım, bir daha uğraşmayayım diye. Üç gün sonra dergileri aldım, ilk kalebodura basışımda katırt diye bir ses geldi. Anlayacağınız gibi ilk bastığım kalebodur çatladı, yani birde bir oldu. Mutfak girişindekine basayım dedim ama nasıl basıyorum, hiç ağırlık vermeden adeta banu alkanın havuz başında yürüdüğü gibi yürüyorum, sanki bacaklarıma amortisör takılı. Ama nafile o da çatladı. Velhasıl kalebodurların çoğu alttan oynuyordu. Boş ver dedim uygun bir zamanda kendin yaparsın.
Aradan iki yıl geçti. Alışmıştım artık mutfak ve salona girerken sekerek geçmeye. Sadece eve gelen arkadaşlarım alışamadı. Onların her basmasında katırt diye ses geliyor ama bişe olmuyordu.
Daha sonra odamı boyatmaya karar verdim. Kapıcıya bir sorayım dedim,
- abi odayı boyatacam tanıdığın, güzel boya yapan, temiz iş çıkaran biri var mı?
+ ayıpsın ya ben eskiden boyacıydım. *
- valla mı Elinden gelir mi o iş?
+ sen rahat ol, boyayı al ben boyarım
- ok abi malzemeleri ben alırım, kaça boyucan peki
+ anlaşırız ya atarsın üç beş bişe **
Geldik eve odayı gösterdim, bu arada iki yıl önce yaptığı ve kırık olan kalebodurları da gördü,
+ bunlar nasıl kırıldı ya, kim yaptıydı bu kalebodurları?
- sen yaptıydın abi, valla yaptığından beri öyle onlar
+ olmaz ya, benim yaptığım iş böle olmaz
- abi sen yaptıydın işte, biliyosun, hazır gelmişken bunları da tekrar yaparsın di mi?
+ yaparım tabi, nasıl olmuş bunlar allahalla allahalla *
- boya işi temiz olcak dimi abi, bak ben bekarım uğraşamam temizlik, boya felan ona göre
+ yok canım yok, sen rahat ol, ben tertemiz yaparım
Bütün işler için 100 tl ye anlaştık. Sabah işe giderken anahtarı bıraktım ona, oda akşama kadar işleri bitirecekti.
Akşam eve geldim ev rezil durumda, yerler alçı olmuş, banyo boya kovalarıyla dolu, fırçalar bir yerde, yerde gazeteler, hiçbir yeri temiz bırakmadan çıkmış gitmiş. Akşam olduğu için odanın boyası güzel görünüyor, kusurlar yok meydanda. Neyse dedim boya işi pis iş tabi olacak o kadar. Aldım kovayı bezi, elimden geldiğince temizledim etrafı. Tabi temizlik bittikten sonra o kapak kızları güzel olan dergileri tekrar kalebodurların üzerine koydum ki bu sefer hiç biri kırılmasın çatlamasın, sapasağlam olsun diye. Parasını vermek için yanına gittim,
+ buyur abi 100 tl
- canım 150 tl ye anlaşmıştık
+ abi 100 tl idi 150 nerden çıktı *
- peki canım öyle olsun, istersen hiç verme, oda kalsın *
+ tamam dedim al 125, arası olsun anlaşalım.
Anlaştık bir şekilde, aldım anahtarları.
Aradan 3 gün geçti sonuç ise beni pek şaşırtmadı.
Artık boyası hafif alacalı bulacalı olan bir odaya sahibim.
kavgalı olduğum ve selamlaşmadığım bir apartman görevlim var.
ve hala mutfakla salona girerken sekerek gidiyorum. *
3 yıldır evin içinde yürürken o kalebodurlara basmıyorum, sekiyorum resmen. zaten Artık Bilinç altıma yerleşti, başkasının mutfağına girerken bile girişteki kalebodurlara basmıyorum.
salonların komple bir duvarını kaplayan kocaman vitrinlerde duran asnikplodilerdir.
Çocukluğumuzda vardı bunlar. gazetelerin bilmem kaç yüz kupona verdiği ansiklopedilerdi. anne ve babalar çocukları okur diye o kuponları biriktitirlerdi. kanımca bu olay bir döneme damgasını vurdu.
90 ların ortasında neredeyse gittiğim her evde renk renk, çeşit çeşit bu ansiklopedileri görürdüm. Onların vitrinde öylece durması sanki bir statü göstergesiydi, ayrıcalıktı.
Hala memleketteki eve gittiğimde, kıyıyı köşeyi karıştırırken o ansiklopedilerin durduğunu görürüm. kapağı hiç açılmamış, sayfaları hiç çevrilmemiş o kalın ansiklopedileri, Meydan Larousseları şimdiye kadar ne kimse açıp okumuş ne de atmaya kıyabilmiştir.
müşteriyle aşırı şekilde ilgilenip, ona bahşiş bıraktırmayı mecbur hissettiren garson tipine denir.
Mekana oturursun yemek söylersin. yemeği masaya kadar ufak garson getirir, masanın önünde onun elinden alıp servisi kendisi yapar. sanki çırağanda yemek yiyoruz aq, altı üstü köşe başı dönercisi. ne bu ayaklar, şekiller, şef garson tripleri. biz alışmışız garsonun elinde tabağı kendimiz almaya. neyse yemek biter çay söylenir, çay masaya geldiğinde neredeyse şekerini atıp karıştıracak manyak. işte bu hareketler sonucunda seni ister istemez bahşiş bırakmaya zorlar. yanında biri olsun olmasın o bahşişi bırakırsın. bir kaç kez başıma geldi, çoğunda bıraktım, ama en son yaşadığımda bırakmamaya karar verdiydim, çünkü yediğin yemek bahşiş bıraktırmayı gerektirecek kadar leziz değil, vedat milörün yediği mönü gelmiyor ki önümüze, sıradan bildiğin yemekler işte. neyse bu sefer kararlıydım, masadan kalktım, arkamı döndüm, o sırada garsonla göz göze geldik. ama ne göz göze gelme, zaten arkada sotede bekliyormuş ibne. sanki adama sövdüm, sanki milyar borcum varmış da vermiyormuşum gibisinden bakıyor. bu durumda ben ne mi yaptım, dayanamadım yine kasanın yanındaki kutuya bahşişi bıraktım. istemeyerekte olsa bıraktım.
ama bu sefer söz verdim kendime, bir dahakinde bırakmıcam aq. o bakışında, yavru kedi kadar masum olsa da yemicem bu numarayı.
değeri milyar dolarları bulan internet sitesi facebook un gitgide video paylaşım sitesi youtube gibi olmasıdır.
kurucusun demesine göre ilk başta eski arkadaşlarını bulmak için kurulan siteydi, daha sonra çöpçatan sitesine dönüşüyor gibi oldu *, şimdide sitenin ana sayfasını açtığımızda onlarca video gördüğümüz için youtube benzetmesi yapmak yerinde olacaktır.
kediler gibi çöpleri çok karıştırmazlar, çöp tenekesinden fırlamazlar.*
elinizden geldiğince onları doyurmaya çalışın, hiç bir şey yapamıyorsanız ıslak ekmek verin, onu da yapamıyorsanız yaz aylarında bir tas su verin. nasıl sadakatli olduğunu görürsünüz. bir hafta sonra bile sizi görse, bakışlarından, yanınıza gelip kendisini sevdirmesinden sizi tanıdığını anlarsınız.
Ama işin en kötüsü, sokak köpeklerinin büyük bir çoğunluğu ömrünün üçte ikisini aç gezerek doldurur ve öylece ölüp gider... *
Seçim tahminlerinde insanı güldüren tespitlerde bulunan nadide yazar, sunucu.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden 2-3 gün önce yayınlanan yazısı
--spoiler--
Yüzde 99 olasılıkla, 22 Temmuz'da hiçbir parti tek başına iktidara gelemez! AKP'nin yüzde 40 oyla tek başına iktidarı yüzde 1'lik sürprizdir!
Bu yazımı da kesip bir yere saklayın, 23 Temmuz'da hesaplaşalım!" *
Pazar gecesi "sandıklar açılana kadar baki kalmak üzere" tahminlerimizi sürdürelim: "23 Temmuz sabahı Türkiye Baykal'ın Başbakanlığıyla uyanacak"
--spoiler--
panel moderatörünün haksız yönetimi, perezin klasik yahudi şekliyle karşısındakini azarlar, küçümser şekilde konuşması ve sonuç olarak tayip erdoğan'ın bu tutumlara karşılık niteliğinde tavrı ve paneli terketmesi ile ortaya çıkan durumdur.
temelinde büyük ihtimalle israilin kendini aklaması için planlandığını düşündüğüm davos 2009 paneline tayyip erdoğan dur demiştir.
hiç burada avrupa duy sesimizi, bizde varız, eski osmanlı gibi geliyoruz siyaseti yapmayacağım, erdoğanı, akp yi hiç savunmayacağım. türkiye'yi temsilen orda duran başbakanımızın gösterdiği tavrın arkasında durup, durumu anlatmaya çalışacağım.
arada şunu da belirteyim, davos 2009'u baştan sona izlemeyen hiç yorum yapmasın!
israil cumhurbaşkanı peres 25 dakika boyunca çocuk azarlar gibi konuştu. bir erdoğana bir musaya dönerek, vücut hareketleriyle aşşağılayarak, sesini yükselterek, bağırıp, çığararak kendini aklamaya çalıştı. filistine para yardımı yaptıklarını belirtti, be adi herif ambargo koyduğun, giriş çıkışlarını kontrol ettiğin ülkeye para versen ne olur, vermesen ne olur. 24 saat evde duran çocuğun parası olsa ne olur, dışarı çıkıp istediğini alamadıktan sonra o paranın içine etmez mi? filistinin her gün 100 tane füze attığından bahsetti, yalanında bu kadarı yani. ne geziyor filistinin elinde o kadar füze, o kadar füzesi olsa savaş boyunca israile atmaz mıydı? bunlar gibi bir sürü yalanlar söyledi peres. konuşmasının sonunda da oturumdaki herkes neredeyse alkışladı, adam tam kendini temizleme, aklamak, israilin filistine saldırısını, insanları öldürmesini haklı çıkarmak üzereyddi ki işte orada erdoğan devereye girdi.
erdoğan yoğun ve haklı ısrarı üzerine zorla da olsa panel yöneticisinden sözü aldı, peresin 25 dakika boyunca bağırarak konuştuğunu, bana ve türkiye'ye bağırarak konuşamayacağını belirtti. peresin konuştuklarının yalan olduğunu dile getirdi. tevrattan örenekler vererek, dininiz bile yaptığınız şeyin yanlış olduğunu söyledi. dünyadaki yahudi yazar, önemli kişilerin israilin yanlış yaptığı hakkındaki konuşmalarından bahsetti. siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz diyerek peresin tansiyonunu iyice yükseltti. siyasi konuşmalarında yaptığı gibi perese dönerek sen bağırıyorsun, haksızsın ki bağırıyorsun diyerek anlayanlara! peresin haksızlık piskolojisi içinde olduğu için bu tavrı sergilediğini gösterdi.
Burada erdoğanın yaptığı tek hata davos benim için bitmiştir demesidir. ama sonraki basın toplantısında bu durumu düzelttiğini düşünüyorum. ayrıca davos başkanının erdoğanın tepkisinden sonra erdoğanla görüşerek illaki basın toplantısı talep etmeside aslında bizim haklı olduğumuzu göstermiştir.
bu olaylardan sonra tv lerde çıkıpta erdoğana yanlış yaptı, tavrı hatalıydı diyen kuş beyinli yazarların, öğretim üyelerinin nasılda babadan kalma siyaset yaptıklarını gördük. be şerefsizler erdoğanın tavrı hatalıydı diyorsunuz da peresin 25 dakika çocuk azarlar gibi bağırdığını, el hareketi yaptığını nasıl görmüyorsunuz. erdoğanın peresin bu tavrı karşısında el pençemi durmasını bekliyordunuz. haa pardon size ecevit gibi bushun, clintonun karşısında el pençe, iki büklüm duracak başbakan lazım, sizi öyle yönetecek adam lazımdı dimi.
moderatör erdoğanı resmen hırpaladı be, koluna, omzuna baskı yaptı, ulan sen kimsin kıçı kırık bir gazetecisin, götünün yerini bileceksin, bilmezsen bildirirler!
yok kardeşim, kim ne derse desin erdoğan haklı davrandı. şuana kadar dünya basını bile konu ile ilgili erdoğana olumsuz hiç bir şey söylemedi ama bizim basından bir kaç kişi bunu seçim propagandası olarak dile getirdi. ne salak adamlarsınız siz ya, o adam oraya akp olarak değil, türkiye başbakanı olarak çıkmıştır. ulusal basın akp başkanı değil, türkiye başbakanı erdoğan diye bahsetmektedir, görün artık bunu.
son olarak cnn türkün yaptığı büyük bir adiliğe değineceğim. peres erdoğanı telefon ile arayıp bu durumdan çok üzüntü duyduğunu, iki ülke arasında ilişkilerin iyi olmasını istediğini söylemiştir. bütün tv kanalları bunu alt yazı ile, flash haber olarak geçerken, cnn türkün diğer kanallardan 15-20 dakika sonra ancak alt yazı geçmiştir ve sadece peres erdoğanı aradı demesi düşündürücüdür, adiliktir!
hala israilin arkasında amerika var, şimdi amerika ve batılılar bize tavır alacaktır diyorlar. kormayın canlar korkmayın hiç bir şey olmaz. 1 mart tezkeresi onaylanmadığında amerika şimdi bizi cezalandıracak diyende sizler değil miydiniz? ne oldu amerika yada batılılar bişe yapabildi mi? hiç birşey yapamadı evelallah, korkmayın hiç bir şey olmaz, korkunun ecele faydası yok!
saçma sapan içerikli, lütfen okuyun, acil, listendeki herkese gönder, okuman 5 dakika aldı göndermen 5 saniyede olur gibi salak başlıklar içeren, her gönderdiğin kişi kadar afrikada bir çocuk kurtulacak, senin adına bir fidan dikilecek gibi samimiyetsiz, yalan dolan mailleri oluşturan, piyasaya süren insan/insanlar bütünüdür.
bu mailleri ilk kim oluşturuyor, kim ortalığa yayıyorsa 3 vakte kadar değil tez zamanda internet bağlantısı kopsun, bir daha bağlanamasın, milleti kandırmak için dikileceğini söylediği o fidanlarda...
bayramda, kandilde ve yılbaşı gibi günlerde telefon rehberindekilere komple aynı yapmacık mesajı gönderen, içten davranmayan tiplerdir.
bayramı yada özel günü kutlayacaksan açarsın telefon iyi dileklerini iletirsin, illaki mesaj gödnereceksen kişiye özel sade bir mesaj gönderirsin, başkasının gönderdiği yada internetten arakladığın abidik gubidik mesajı ne diye gönderiyorsun. böyle rezil bir bayram mesajı olabilir mi?
--------------
Bir bayram gülüşü savur göklere, eski zamanlara gülücükler getirsin öyle içten samimi, gözyaşlarını bile tebessüme çevirsin. iyi Bayramlar.
--------------
Böyle kutlama mesajı göndereceğine minareden atlarım, bayramını kutlarım desen vallahi daha iyi.
fırtınalı, yağmurlu bir istanbul gününde kadıköyün ara sokaklarında park yeri aranmaktadır. daracık yollarda git gel yaparken trafik sıkışır, karşı taraftan da bir bmw gelmektedir. yan yana geçerken yol o kadar daralmıştır ki iki arabanın geçmesi için artık dikiz aynaların bile kapanması gerekir. dışarıda felaket yağmur varken cam indirilir, el dışarı çıkartılır ve dikiz aynası ufak bir bilek hareketiyle kapatılır. bmw deki amcam ise içerden düğmeye basar dikiz aynası otomatik olarak şak diye kapanır, yarım metre gider bir daha düğmeye basar şak diye tekrar açılır. ben deniz ise tekrar o yağmurda eli dışarı çıkartarak dikiz aynasını açarım.
bu kadar göt olduğumu pek hatırlamam, adam beni makas atıp geçse, devamında da drift yapsa bu kadar koymazdı be!
ama bir gün o bmw den bendede olacak. bascam düğmeye açılacak dikiz aynası, bascam düğmeye kapanacak.
fırtınalı, yağmurlu bir istanbul gününde kadıköyün ara sokaklarında park yeri aranmaktadır. daracık yollarda git gel yaparken trafik sıkışır, karşı taraftan da bir bmw gelmektedir. yan yana geçerken yol o kadar daralmıştır ki iki arabanın geçmesi için artık dikiz aynaların bile kapanması gerekir. dışarıda felaket yağmur varken cam indirilir, el dışarı çıkartılır ve dikiz aynası ufak bir bilek hareketiyle kapatılır. bmw deki amcam ise içerden düğmeye basar dikiz aynası otomatik olarak şak diye kapanır, yarım metre gider bir daha düğmeye basar şak diye tekrar açılır. ben deniz ise tekrar o yağmurda eli dışarı çıkartarak dikiz aynasını açarım.
bu kadar göt olduğumu pek hatırlamam, adam beni makas atıp geçse, devamında da drift yapsa bu kadar koymazdı be!
ama bir gün o bmw den bendede olacak. bascam düğmeye açılacak dikiz aynası, bascam düğmeye kapanacak.
haydi gel bizimle ol programındakilerin estetik harikası olduğundan mütevellit, programın isminin bu şekilde* değiştirilmesi sanki yerinde olacaktır.
bu estetik çılgınlığından sebep, çiğdem onat hariç diğer üç kişinin mimik eksikliği ve düzgün gülememe sorunu var.
aysun kayacı'yı zaten bilirsiniz. doğruya doğru güzel hatun ama bu kadar estetikten sonra gülememe ve olaylara tepkide mimiklerini kullanamadığını görüyoruz.**
pınar kür ise yaşının hayli ilerlemesinden olsa gerek yüzündeki kırışıklıklara dur demek istemiş. artık botoks mu yapmış ne yapmış bilmiyorum ama o da net bir şekilde gülemiyor ve mimiklerini kullanamıyor.
son bomba ise müjde ar. artık yaz tatilinde nasıl bir operasyon geçirdiyse gıdığı gitmiş*, yüzü gerdirilmiş, kadın resmen 10 yaş gençleşmiş. tabi bunun sonucunda yine mimikler kaybolmuştur.
bu üç kişinin içinde hala estetik operasyon geçirmediği için çiğdem onatı tebrik ederken diğer üç kişiye; çeşitli estetik ameliyatı geçirerek bir yandan güzelleşip diğer yandan mimikleri kullanamamanın nasıl bir şey olduğunu bize gösterdikleri için teşekkür edip aysun kayacı'yı öpüyorum.*
Gerçekte trafik canavarı olup yol isterken kibarlaşan sürücü.
Trafikte sıklıkla karşılaştığımız durumdur.
Kahramanımız trafikte hiç dönülmeyecek bir yola girmek için* sizden yol istemektedir. Yol isterken bir şirin olur, bir kibar olur evlere şenlik. Tek elini camdan çıkarır, elini, yemekteyken bir dilim ekmek istiyorum der gibi yaparak yol ister. Bu sırada yüz ifadesi de görülmeye değerdir. Dişler hiç görünmez ama ağız olabildiğince yayvan bir şekilde yayılır, kulaklara varır. Sizde bu şirinlik, bu kibarlık karşısında dayanamaz yol verirsiniz. Halbuki daha demin yeşil ışık yanmadan, sarıda kornaya basan, öndeki araca höböle hübele diye bağıran, küfür eden bu adam değil miydi? Nasıl oldu da şimdi kedi yavrusu gibin şirin oldun he.
Birde unutmadan, kahramanımız verdiğiniz yolu alıp devam ederken de kornaya daat* diye basıp teşekkür etmeyi de unutmaz, insan hayvanı* seni.
hiç olmadık yerde başımıza gelip, insanı zor durumda bırakan bünye olayı.
- Önemli bir iş görüşmesine gidersiniz, 10 dakikada bir kendinizi tutamayacak kadar çişiniz gelir. Tuvalete gidip işinizi görürsünüz, 10 dakika sonra tekrar başlar. Vücut nasıl üretiyorsa bu kadar sıvıyı anlamış değilim.
- izlenilen maçın son dakikaları olur, ölüm kalım maçıdır, damarlar patlayacak gibi olur.
- Sevgiliyle daha yeni çıkmaya başlamışsındır. Cafeye oturursun, yine 10 dakikada bir yoklar adamı. Gidip gelirsin lavaboya, 10-15 dakika sonra tekrar sıkıştırmaya başlar.
- Patronun yanına zam istemeye gidersiniz. işte en çok bastıranda bu seferkidir. Çiş bir yandan adrenalin bir yandan, iki büklüm yapar adamı.
Tuhafıma gitti bu olay. Biraz araştırayım dedim. Araştırayım derken googeldan yani. Meğersem adrenalin arttıkça böbreklerdeki kan süzülmesi gereğinden fazla artarmış. Bunun sonucunda da çişimiz gelirmiş efendim.
gün içinde sözlüğü takip etmekle bünyeye kazandırdıklarımız.
magic mushroom diye zehirli bir mantarın yer yüzünde varlığını. ve bu mantarın acayip derecede uyuşturucu gibi kullanıldığını, 3-4 saat boyunca sanrılar görmeye sebebiyet verdiğini. yine bu mantarın, kişilik bozukluğu çeken insanlarda son çare olarak doktorların özel izinle kullandığınıda öğrendik.
etkileri ise şu şekildeymiş efendim;
- sebepsiz yere gülme
- yedikten sonra van gogh müzesine gidilirse van gogh un başını tablodan çıktığını görmek *
- farklı iki kişinin aynı sanrıları, düşleri görmesi *
- ceylanların en sevdigi ve hülyalı bakışlarının sebebi bu mantar türü imiş **
- kimine göre adama dinini şaşırtır, ateisti müslüman yaparmış **
- ve kesinlikle tek başına alınmaması, ortamda muhakkak mantar almayan aklı başında biri olması tavsiye ediliyor.
üniversite zamanları, belediye otobüsünde yaşanmış bir olay.
ikinci öğretim okuduğum için dersler akşam 10 gibi biterdi. okul çıkışı otobüse binip arka beşli koltukta eve doğru gidiyorum. yan koltukta daha önce hiç görmediğim cici bir hatun oturuyor. birkaç durak sonra otobüse, yüzündeki çizgilerden hayatın onun için yorucu, dertli geçtiği anlaşılan 70 yaşlarında bir amca bindi ve yanımıza oturdu.
amcanın üzerinde havanın sıcak olmasına rağmen kareli kalın bir oduncu gömleği, elinde de kocaman bir simit sepeti var. akşam 11 olduğu halde simitlerin çoğunu satamamış, belli ki keyifsiz bir şekilde evine doğru gidiyor.
aradan bir on dakika geçtikten sonra cici hatun amcaya dönüp, satamadın mı simitleri diye sordu.
kırık bir sesle
- satamadım kızım.
kız cebinden para çıkartarak amca dedi, ver 10-15 tane simit.
amca şaşırdı, gülümsedi, gülümsedikçe yüzündeki çizgiler daha da biliriyordu.
- kızım ne yapacaksın o kadar simidi.
- ver amca sen, evdeki arkadaşlarıma götürürüm, severiz biz simidi.
amca ufak bir poşete 15 tane simidi koyup verdi. kızda simitlerin karşılığı olan parayı tam verdi, ne eksik nede fazla.
amca bir iki durak sonra iyi akşamlar kızım, allah razı olsun senden deyip otobüsten indi.
peşinden o cici kız bana ve yanımdakilere dönüp sonra ön koltuklara gidip, alın lütfen ziyan olmasın diyerek teker teker simitleri dağıttı. artık kızın yüzünde iyilik yapmanın verdiği tebessüm ve neşe vardı.
o kızın yanına oturduğumda kim bu ya, daha önce hiç görmedim, acaba bizim bölümden mi, güzelmişte... gibi düşünceler geçiyordu. ben bunları düşünürken kızın yaptığı bu olayı görünce kendimden utandım, nefret ettim, adeta tiksindim!
bir ansiklopediyle anlatılacak hayat dersini o cici kız 10 dakikada yaşatmıştı bana.
sonraki günler gözüm o kızı çok aradı. her otobüse bindiğimde onun gelmesini bekledim ama hiç gelmedi, birdaha onu hiç göremedim. kim bilir, belki de o bir melekti...