ingilizcede 'uncanny', türkçede 'tekinsiz' olarak bilinen freud'yen kavram. adamın pek çok teorisinde olduğu gibi bu kavram da hem klinik hem de sosyal olarak doğrulanmıştır. makalesinin ingilizce versiyonunda özet tanım şudur (makalenin yarısı zaten neden bu kavram için bu kelimenin seçildiği ve diğer dillerdeki karşılığı, tanıma gelene kadar canınız çıkıyor): 'everything is unheimlich that ought to remain hidden and secret, but has come to light'. bilmediğiniz, tanıdık hissetmediğiniz yer ve olaylar karşısında yine bilinemeyeceğini düşündüğünüz tepkiler olabilme ihtimalinin bilinçaltında size yarattığı, bir nevi korku hissi, denilebilir. 1900 başlarında edebiyatta, günümüzde sinema, müzik ve bilgisayar oyunlarında beğenilen çoğu eser bize bu hissiyatı yaratır ve garip bir şekilde bu tanıdık olmamanın verdiği korku bize tanıdık gelir ve deneyimlemek isteriz. Bir stanley kubrick, david lynch ya da darren aronofsky filmi izlediğinizi düşünün, "ne anlatıyo lan bu" deyip yinede vazgeçemezsiniz izlemekten ya da filmde neredeyse hiç korku unsuru olmamasına rağmen inanılmaz rahatsız hissedersiniz kendinizi. tool dinlediğinizi, dark souls oynadığınızı, edvard munch tablosuna baktığınızı düşünün yine aynı hissiyat. velhasıl günümüzdeki sanat eserleri ve bilinçaltında bir bölgeyi açıklayan güzide bir kavramdır. işte bunlar hep garip şeyler.
Hakkında güzel tespitler, derlemeler olmasına rağmen, popüler weekly shonen furyası nedeniyle hakettiği ilgiyi göremeyen animedir. Büyük resmi çizmek için sırasıyla şöyle kronoloji yazacak olursak:
1- Dünya kısmi kıyameti görmüş ve insanlık ani bir süreç sonucu bir dystopia'ya doğru sürüklenmiştir. Dünyadaki yer altı gaz kaynakları patlamış, toz ve gaz tabakası alt atmosferi kaplamış ve dünya nüfusunun %85 i yok olmuştur. (ki bu ihtimal; uzak doğudaki doğal gaz rezervleri ve tehlikeleri üzerine bilimsel olarakta makaleler yazılmış bir mevzudur)
2- Bumerang Project: insanlar bu felaket sonucu gelişmiş uzay teknolojileri sayesinde uzak gezegenleri keşfe gitmişler, dünyayıda bir süre terketmişlerdir. Tabi bu geçici terketme öncesi boş durmamışlar, dünyada dış kaotik ortamdan etkilenmeyecek dome(kubbe) şeklinde şehirler inşa etmişlerdir. Mosk, Romdeaubu şehirlerden sadece bazılarıdır.
3- insanoğlu uzay keşfine çıkmadan önce, dünyada tekrar düzenin ve insanlığın oluşması için bu yapay habitatlı şehirlerde yapay insan klonlama sistemleri kurmuşlardır. Bu sistemlerin çalışması ve idaresi için, "süper insan" sayılabilecek Proxy ler (Vekiller) yaratilmıştir. Bu proxy abiler her şehirde popülasyonu sağlamış, düzen kurmuş o şehirdeki insanların kaderlerini bir anlamda çizmişlerdir. Amrita(Hinduizm de ölümsüzlük veren madde) hücreleri sayesinde ölümsüzdürler, insanüstüdürler.
4- Hikayenin başladığı şehir Romedau, hikayemizdee Vincent Law abimize bürünmüş olarak karşımıza çıkan Ergo Proxytarafından düzene sokulmuştur. Ergo Proxy, Romdeau şehrini kurmuş, insanları belirli bir medeniyet seviyesine çıkartmıştır. insanlara AutoReiv adı verilen yardımcı, yapay zekaya sahip robotlar vermiş, bu robotlar insanların sosyal hayatına kadar girmiş, her türlü vazgeçilmez yardımcıları olmuştur. insanlar son zamanda yanlarında bir AutoReiv olmadan işemeye gidemez hale gelmişlerdir.
5- Ancak bilinmeyen bir sebepten dolayı Ergo Proxy, Romdeau şehrini terketmiş, şehre vali olarak Donov Mayeri atamış sırra kadem basmıştır. Gitmeden de Donov Mayer agaya ideolojik ve stratejik hocalık yapması için heykel görünümlü danışmanlar tasarlamıştır. Heykellerin görünümleri Michaelangelo'nun eserlerinden alıntıdır, isimleri ise günümüzden bildiğimiz ünlü filozoflar ve psikologlardır: Edmund Husserl, Jacques lacan, Jacques Derrida, George Berkeley şeklindedir. Bu amcalar şehir hakkında her türlü söz sahibidir bir dedikleri iki olmaz, fikir ayrılığınada düşmezler.
6- Sonradan anlaşılır ki Ergo Proxy, Monad Proxyye aşık olduğu için Romdeau şehrini terketmiş, Mosk şehrine gitmiştir. Proxy'ler bir süre sonra ortalıktan kaybolurlar, undercover halde takılırlar. Bu kayboluş esnasında pek çok şehir, Proxy'leri olmadığı için ya yok olur, yada düzen oradaki insanlar için kötü bir hal alır. Bazı şehirlerde şehrin altyapısı, robotları, enerjileri olmasına rağmen insan popülasyonu yaşamayı sürdüremez. Proxy'lerin tamamı insanoğlundan ümidini keser, "Bunlar 1000 sene daha yaşasa kafa aynı kafa, bu sistem yürümez aga" diyip insanlarla uğraşmaktan ellerini eteklerini teker teker çekerler. Ergo Proxy bu yüzden Monad Proxyye hafızasını sildirtir, kendince emekliye ayrılır. Romdeau ne halt yedi peki ?
7- Romdeau şehrinin insanları 1984 (George Orwell) tarzı ebleh bir dünyada yaşamaktadırlar. Sürekli ideal vatandaş olmaları söylenmekte, tüketim şiddetle tavsiye edilmekte, birikim yapmanın gereksiz olduğu her kenar köşede vurgulanmaktadır. insanlarda bu kafada yaşar ve tüm idari meseleleri Big Brotherlara bırakmışlardır. Zamanla Romdeauşehri cazibe merkezi haline gelmiş insanlar ot gibi burada yaşar giderlermiş. Şehrin dışında yaşayanları da Amerika-Meksika sınırı gibi uzakta tutmuşlar, bir yandan da kubbe dışında birilerinin yaşayabiliyor oluşuna şaşırmışlardır.
8- insanların canını sıkan tek dert AutoReiv dediğimiz robot yardımcılara musallat olan Cogito virüsüdür. Bu virüs bir AutoReiv'den diğerine grip gibi geçer mübarek yayılır da yayılır. Cogito virüsü kapan AutoReiv, dizlerinin üstüne çöker dua pozisyonu alır gözlerini gökyüzüne dikerek tanrıyı (ki onlara göre Ergo Proxy oluyor bu) aramaya başlarlar. Tanrıdan Raison d'êtresini, yani "ben bu dünyaya ne halt yemeye geldim la ?" sorusunun cevabını ister. Ondan sonra bekle ki laf geçiresin, hepsi birer insan gibi davranmaya başlarlar, sağa sola koşuştururlar insanlara saldırırlar. Makinalardaki yapay zeka, doğal zekaya dönüşüvermiştir. insanlar gibi duygular göstermeye başlarlar, komutları değil kafalarını dinler olurlar.
9- insanlar çakal tabi boş durmazlar, AutoReiv'leri denetleyecek ve kontrol edecek bir birim kurarlar. Şehre macır olarak gelen Vincent Law devlette memur gibi bu işe bakan birimde çalışmaya başlar. Şehrin zaten bilmediği gibi kendisi de Ergo Proxy olduğunu hatırlamaz, zira hafızası gitmiş, bilinçaltında filizlenen yeni karakter olarak ezik bir insan gibi hayatına devam eder.
10- Awakening: Ergo Proxy'nin Raison d'êtresi tüm dünyada stabilite sağlandığı zaman, dünya üzerindeki diğer Proxy'leri öldürüp dünyayı yeniden insanlara bırakmaktır. Bu nedenle Vincent'in içindeki Ergo Proxy yavaştan kıpırdanmaya başlar. Vincent'ın kokusunu alan ve deneyde esir halde tutulan Monad Proxy, tutuşur ve hücresinden kaçar. Vicent'i kovalamaya başlar ama Vincen'ın içindeki Ergo Proxy, Monadın anasını beller. Ondan sonra tüm şehir emniyeti Vincen'ın peşine düşünce bu dede kendini bir anda Romdeau şehrinin dışında bulur.
11- Bu karmaşada cogito kapmış bir autoreiv olan Pino isimli tatlı kız çocuğu peşine takılır. Burada robota can gelen kızın ismine, oduna can gelen çocuk Pinocchio'dan bir metafor sızmış gibi.
sonrasını spoiler vermeksizin anlatmak pek mümkün değildir
Olayı objektif olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz. Tarihte yağmacılıkla geçinen daha ziyade göcebe kavimler (vikingler, moğollar) ve medeni (yerleşik hayata geçmiş) kavimler vardır. Osmanlı medeni bir devlettir, yani geçim kaynağı yağma değil ele geçirdiği ülkeden aldığı vergiler ve kaynaklardır. Ha Osmanlıda yağma yokmudur, şüphesiz vardır. Sünni şeriatına göre savaş sonrası alınan yerin malları 3 gün boyunca askerlerce pay edilebilir. Giren adam tuttuğunu koparır, malını alır, tehtid gördüğü adamı öldürür. Osmanlı kaynaklarında da en efsane yağmalardan biride istanbulun fethi sırasında olmuştur. Peki o ülkenin tarihi eserlerine ve yapılarına neden birşey olmamıştır ? Bunun sebebi büyük ölçüde padişahın ve vezirlerin entelektüel insiyatifidir. Sanılanın aksine padişahlar çok yobaz, hiçbirşeyden anlamaz adamlar değillerdi; hepsi iyi eğitim almış, zanaat sahibi pek çok dil bilen insanlardır. Özellikle fatih sultan mehmet'in "Ptolemaeus" un kitaplarını ve haritalarını, istanbul alındıktan sonra koruduğu ve bu yazmaları orjinalinden ( antik yunanca ) okuduğu ve adamlarıyla tartıştığı pek çok kaynakta yazmaktadır.
Türkiyede ne bir başarı ne de güzel bir şey baki kalmaz prensibine uyularak bitirtilmiş güzide radyo programı. Bitmesinin tek iyi tarafı sabah sabah arabada işe giderken bir anda gülme krizine girip kaza yapma riskimizin azalmış olması olsa gerek.
edit: Çok şükür ki vahim hatadan dönülüp Joy Türk bu kaliteye gereken değeri vermiş.
afedersin ama 14.yy - 19.yy dünyada milletin yönettiği bir devlet varmıymış dedirten başlıktır. Amerika size aldatıcı gelmesin, "fourth of july" (1776) kutlamalarına rağmen 1865'e kadar, millet kimi, kim köleleri yönetecek belli olmamıştır.
spora gönül veren kişidir. rus, bulgar halkı bu şekildedir. eve, bırakın taksiyi, otobüsle gidecek parası yoktur adamın ama günde 3 km yolu derme çatma bir spor salonuna gitmek için verir. felsefe meselesi elbette. en sağlam adamlarda böyle arkadaşların gittiği underground, bodrum katındaki spor salonlarından çıkar.
sağ elini ışık hızına yakın bir şekilde sürekli ride cymbal etrafında gezindiren; dinlerken algılayamadığınız ritimleri bile sıradan bir 4'4lük müş gibi rahat çalan; anormal bir ritim ve anormalin üstünde bir çalış stili olan davulcu.
şarkıların davul, bass ve sözlerinin hangi kafayla yaratıldığını çözemediğim grup. Maynard Keenan'ın boş zamanlarında alfred adler yada carl jung okuduğuna eminim de Justin Chancellor ile Danny Carey ne içiyorlar onu bir röportajda söyleseler de bizde faydalansak. adamlar aşmış; 10 dakikalık bir şarkıda 2-3 şarkı dinliyormuşsunuz gibi hissettiriyorlar.
gördüğüm kadarıyla ankara odtü ostim teknokentin en süper manzaralı yerine çökmüş olan yazılım firmasıdır. Bir tek görüntü işleme yaparlar, onuda öküz gibi iyi yaparlar; adamların kendi akıllı, programlanabilir kameralarını yaptığı yetmiyormuş gibi endüstriyel yazılım kütüphanesi geliştiriyorlar. official logosu illuminati gözümsü bişi, official oyunları company of heroes'tur. O derecedir ki; iş görüşmesinde "Bir kumaşa ait 640x480 çözünürlükte görüntüde, minimum bozulma ile kumaş üzerindeki yazıları silip orjinal periyodik yüzeyi elde etmek için nasıl bir filtre tasarlarsın ?" sorusundan sonra "diyelimki arkada sniper'larla korunan 3 tane alman antitankı var, artillery strike yapmadan bu antitankları nasıl yok edersin ?" sorusu gelebilir.
ilber Ortaylıya atfedilen bir olaydır: ilber Ortaylı Galatasaray Üniversitesinde sınıfta dersle ilgili Fransızca bir kitap okumaktadır. Kitabı oldukça yavaş okuyan hocaya sınıftaki kızlardan biri laf atar:
- Hocam çok yavaş okuyorsunuz, sıkıldık. Benim Fransızcam iyidir, isterseniz ben okuyayım.
+ Hay Hay evladım buyur gel.
Kız eline kitabı alır ama bir bakarki kitap Almanca. Anlaşılır ki, adam iki saattir Almanca kitaptan Fransızcaya eşzamanlı tercüme yapıyormuş.
klasik giyinme gibi bir zorunluluğunuz yoksa: en uzun ömürlü ve suya,yıpranmaya vs. en dayanıklı markalar spor ayakkabı markaları (adidas, nike vs.) değil, doğa sporları markaları olmalıdır. Eğer paranız varsa jack wolfskin yada north face daha ekonomik bir şey bakmak istiyorsanız merrell tercih edebilirsiniz. Columbia'nın fazla tercih edilmemesini öneririm . Eğer klasik ve iyi bir şey almak istiyorsanız harley davidson yerine, timberland dan ömürlük bir bot alabilsiniz.
4. sezonun 1. bölümü bu gün itibarı ile yayınlanarak hasretimizi gidermiştir. Avatar Aang'in hikayesinden beri kadın bir antagonist (bu sezon Kuvira ile başladı, Red Lotus muhabbetine bakalım neler çıkacak) görmemiştik iyi oldu. Önceki kadar olmasada iyi bir seri Korra, darısı Korra'dan sonra gelecek diğer avatar sezonlarının başına.
Günümüz memleket yönetiminde türemiş olan osmanlı ve neo-osmanlıcılık fikrine dair halka akıl hocalığı yapması için görevlendirildiğini düşündüğüm "tarihçi" ünvanı ile ortada iş yapan, pekte o kadar derin olmayan, megaloman eski siyaset adamıdır. Ciddi tarih bilimiyle ilgilenen insanlar zaten Kadir Mısıroğluna fazla itibar etmezler, referans almazlar. Tarih tartışmalarına çok fazla yer almaz, daha ziyade tek sunucu olup hitabet yapabileceği programlara katılır, sohbetler düzenler. Tarihe meraklı ve bilgili bir adam olduğunu düşünmekle birlikte aşırı dogmatiktir ve bilimsel düşünceden uzak, dolayısıyla gerçek bilgiden uzak sonuçlara ulaşmaktadır. Kendiyle çoğu zaman çelişir zaten tek bir konuşmada "Selçukluda da kardeş katli vardır" diyip 5 dk sonra "Selçuklularda kardeş katli olmadığı için uzun süreli yaşayamamışlardır" diyebilir. Yada elinde olan bir belgeye dayanarak "Atatürk'ün annesi hayat kadınıdır" diyebilir, belge 1980 Türkçesi ile yazıldığı açıklanınca aleme rezil olabilir. Kendi siyasi düşünce ve ideolojisine ilişkin bilgi ve belge toplar ve sadece bunları doğru kabul eder, halka empoze eder; ona göre aksini iddia eden belgelerin neredeyse tamamı yalan, devlet kronikleri yalan, aksini savunan görüşler hep sosyalist-kemalist-yahudi-kapitalist-masonlar tarafından bilinçli yapılmıştır zaten. Hayranları sanırım sadece fıkıh bilgisinden dolayı kendisine "üstad" demektedir. Keşke kendi ideolojisinin üstünde bir felsefeye sahip olsa da kitaplarıyla kendimizi geliştirebilsek.
popüler bir kaç yazılım dili öğrenip application yapmayı iş zannetmeyin. Onu muhasebe okuyan kuzenimde yapıyor, hemde çok iyi. Onun yerine işletim sistemleri, sistem programlama, sinyal işleme, görüntü işleme, doğal dil işleme, kriptoloji, siber güvenlik vb. anahtar teknolojileri öğrenin ki "programcılık" okuyan kardeşlerinizden bir farkınız olsun.
trajik, filmlerde görülebilecek bir talihsizlik sonucu düğünü yerine cenazesine katıldığımız; aileside, kendiside mükemmel insan. rahmetle, saygıyla ve en fazlası sevgiyle andığımız; cenazesinde kimsenin başının yanından ayrılıp gitmek istemediği; sanat-radyo camiasının istisnasız sevdiği abimiz.
death note iyidir ama full metal kesinlikle çok daha iyidir. zira full metaldeki felsefe, tutarlılık ve karamsar atmosfer hiçbir manga&animede olmamıştır.ayrıca animesindeki görsellikte her zaman daha iyi olmuştur.
bilim tarihinden haberdar olmayan bir kişinin yersiz isyanıdır. Dünyada son yüzyılda, önceki iki bin yıldan kat ve kat fazla araştırma sahası oluşturulmuştur, bunu zaman içerisinde yapılan yayınların ve kullanım alanlarının miktarlarından kolayca görebilirsiniz. Zaten bilimin tıkanması gibi bir laf, önermenin saçmalığını göstermektedir: zira bilim tıkanmaz, var olan araştırma sahasında zamanla azar azar katkı yapar. Her sorunu bilimle çözemezsiniz elbet orası ayrı, ama bilim zamanla her soruna çözüm üretir mesela geçmişte vebayı kimsenin tedavi edemeyeceği düşünülürken artık veba sıradan bir hastalık olmuştur, ileride kanserin olacağı gibi. Yada yine geçmişte atomun maddenin en ufak parçası olduğu düşünülmüş, ileride atom altı parçacıkların çeşitleneceği gibi. islam dünyası elbette bilime katkı sunmuştur ancak bilim islam dünyasıyla sonlandı, sonrası çalışmalar çalıntıdır demek baya bir yobazlıktır. Tarihte her yerleşik kültür bilime hizmet edip, gücü yettiğince bilimden faydalanmıştır; mevzunun materyalizmle bir alakası yoktur.
3 no'lu entry'de dendiği gibi gidilecek yerlerin yörünge mekaniği bilindiği sürece konumu ve hızı hesaplanıp gidilemeyecek yer yoktur. Bırakın Newtonu, vakti zamanında Galileo yeterli açıklıkta bu mevuzu çözmüştür. Teorik olarak zaten mümkün olduğu gibi mekanik olarakta mümkündür. Dünyanın çekim kuvvetinin yarattığı ivmeye ters yönde ve daha kuvvetli bir sabit ivmeyle ilerlediğiniz zaman zaten mekanik yasaları sizin tarafınızda. Veya tersi mantıkla bir yere (gezegene) gidecekseniz tek yapmanız gereken çekim kuvvetine teslim olmaktır. Ay yörüngesine giriş, ay yörüngesine angajman, aya gidiş sırasıyla apollo 1-en son kaç bilmiyorum projelerinde daha detaylı anlatılır. böyle radikal "imkansızdır" tadınca cümleler kurmadan önce bu uzay araçlarını hareket ettiren roketlerin yakıt kapasitelerini, roketlerin hızlarını vs. okumak daha doğru olur tabi. ha birde mühendisliğe meraklıysanız, havacılık bölümlerinde yörünge mekaniği derslerine gidebilirsiniz.
mecburi yoldur. uzaya sanki 20 tane uydu göndereceksinizde, uydu fırlatma rampamız olaydı diyorsunuz. memlekette uzay, havacılık teknolojisi bu hızla ilerlerse o da olur ileride ama, bir fırlatma üssü ( bir mahalle kadar büyük bir tesis ve apartman sitesi kadar büyüklükte mobilize bir araçtan bahsediyoruz burda ) maaliyetine girmek şu an için gereksizdir. ileride almanya gibi yörüngeye arka arkaya 5 istihbarat uydusu gönderme ihtiyacı duyulursa, o zaman zaten bu ihtiyaç kendiliğinden gerekir, roketide yapılır, fırlatma üssüde. ama siz bunlara kafa yormayın şimdi, uydu çinden fırlatılmış olay ironik, huston'dan fırlatılsaydı amerikancı, baykonurdan fırlatılsa rus sevdalısı olurduk diye kumdan kale yapın
bu gün saat 18.13 te fırlatılması planlanan "büyük ölçüde milli" uydu. canlı olarak televizyonlardan izlenebilecekmiş. tebrik ediyor, katkısı olan her kurumuna nice nice başarılar diliyoruz efendim
elektronik bilgisi sınırlı olan sinema seyircisine kolaylık getiren maldır. zira kablolar aynı renk olsa - artık bombaların üzerinde kritik bir kabloda olmaz ya neyse - bomba imha uzmanı "abi ground'ları ayrı bunun birleştisem mi ? 2. bacaktanda +5.5v geliyor ama ne yapsak acabaa..!!! " gibi diyaloglar yaşanır, kimsede bir halt anlamaz, yaşanan streste seyirciye aktarılamaz. hep ondan.
sallama bir yorumlamadır. zira akp'ye sempati yada antipati duymayan birisi olarak söyleyebilirim ki; o resimlerdeki siyon yıldızı diye itelenen şeyler birer selçuklu motifidir. ortak merkezli ve ve aralarında 45 derece açısal fark olan 2 kareden oluşan 8 köşeli yıldız, özellikle kayseri ve konyada pek çok tarihi motifte yer almaktadır. hiç bir şey açık falan da değil. kim siyonist, kim aşırı islamcı bilmem ama bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasak fena olmaz
youtube'da toerag sessions altında canlı performaslarının da izlenmesi gereken, sesinin ve fiziğinin güzelliği birbirleriyle yarışan çatık kaşlı tarz sahibi ingiliz hatun.
askeri doktrin uzmanıdır. dünya üzerindeki askeri teknolojik gelişmeler üzerinde aşmış bilgiye sahip insandır. modern hava sistemleri adında ansiklopedik bir çalışması vardır.
-uzun süreli hafızanın gittikçe kısalmasına yol açar.değişkenleri aklımda tutucam derken 2 saat önce ne yediğinizi unutursunuz.
-gözleriniz fazla ekrana kasıldığından yatarken gözlerinizi kapattığınızda belli bir süre daha ışık görürsünüz.
-bilek ve dirsekleriniz ağrımaya başlar.