9 yılı biraz geçti. bazen bir kadıköy sokağının kokusu -hiç sevmezdim kadıköy'ü, bensiz kadıköy'ü tattığını ve neler yaşadığını bilmediğim için kıskanırdım çok, ah çocuk ah.-, bazen bir şarkı. hemen bir kül kokusu burnuma dolabiliyor. onu evli gördüğümde yüzümde istemsiz bir gülümseme olmuştu. "onun için istemsiz mutlu oluyorsan, artık geçti."demiştim.
şimdi mutluyum, kendi hayatım, sevdiklerim var. yaşlandım. sadece gençlik anılarımı hatırladım. şarkı dinledim, yine kül koktu. ben senden razıyım, arkandan bir gün bile kötü laf etmedim. senden sonra senin öğrettiğin neyi yaşadıysam içimden de olsa sana teşekkür ettim. yolun son kez açık olsun.
bu closure'a ihtiyacım vardı. sana da son kez teşekkür ederim uludağ sözlük. hayatımın en boktan 2 senesinin gelgitlerini seninle yaşadım. artık gençliğim ile ilgili kapatacak bir şeyim kalmadı.
müziklerini cesurca icra eden abd'li grup. the black keys desteği, seçtikleri sound'a ait cesaretlerinin tadını açıklamaya az da olsa yetiyor.
abd'de ki tüketim alışkanlığını ilk defa üretime yönelten the black keys ile birlikte ingilizler üretir(god save the queen), amerikalılar tükertir teorisini belli kesimler için yok etmiş bulunmaktalar.
tabi ki tüketimin sürdüğü ve kalıcılığı gerçeği tartışılmaz; fakat ufak da olsa sekteye uğratabilmeleri amatör - profesyonel müzik kavramlarının buluştuğu noktaya umut katıyor.
gecenin bilmem kaçında(alkolün etkisiyle zaman kavramının kaydığı dakikalar); nevizade balık pazarına yakın bir noktada midyesiyle meşhur bir mekan... tam da etkinin tepkiye dönüştüğü noktada, vücut der ki; "midyeeeeehhh,miiiiddyyeeehhh"
velhasıl girer yeriz bi beş on onbeş yirmi edasıyla saptık sapaktan girdik boylu boyu midyeciye. önümüzde 3-4 delikanlı... belli ki aynı barışcıl düzeydeyiz. midyelerini yiyorlar; yesin yiğitlerim güzel tabi fakat bizim tepsiye erişimimiz kalmıyor. bir de yüce rabbim iştah vermiş, hepsinde pilavlı bir gülümseme...
"hocam* adamlar sağlam yiyor!" muhatap alamadıkları için dönüp pilavlı bir gülücük atıyorlar.
"abi vallahi helal olsun sağlam yediniz!" herhalde pilavlı cevap verebiliriz deyip "eyvıllah yiğeniimm" diyorlar.
bu atışmaların süre geldiği zaman aralığı bizim barışçıl tutumumuzdan ötürü iyice absürd bir hal alıyor.arkadaki gülüşmelerimize karşılık pilavlı gülüyorlar; tepsiyi de sahiplenmeyi unutmuyorlar.
"abi siz yediniz, biz doyduk artık ama yahu!" artık barışcıl hal bırakılıyor, isyankar bir tavır seriliyor ortaya.
utanç duygusundan olduğunu sanmıyorum, pilavlı paralarını verip, pilavlarını temizlemek için kenara çekiliyorlar.
"allah razı olsun abi..." acınası bir halde söylenen bu kelimeler herkesi eğlendirmeye yetiyor, en nihayetinde.
hocam yeterince yedikten sonra güzel bir yorumla akşamımızı noktalıyor;
"kaç yıllık yiyiciyim, böyle midye kuyruğu görmedim, midye kuyruğu da görmedim."
bir gece de dinleneyim artık diyebilen, doymuş olan erkektir. süreklilik konusunda sıkıntısı yoktur. kendiyle vakit geçirmek istemiş olabilir. kadın bir meta değildir; fakat erkek bir meta'dır. erkek o noktaya kendi gelmiştir. reis ne derse o dediği sürece de meta olarak kalacaktır.**
yerine konmuyor adlı şarkılarının sözleri kısa olsa da, bir şeyleri hatırlatması açısından etkili. müzik ve konser şarkısı efektleri şarkıyı akıcı ve kalıcı kılmış. yapabilecek daha çok şeyleri var ama tabiri caizse ağlakrock'a kaymalarından korkulabilecek bir altyapıları var. umarım buruk ama eğlenceli tarzlarını koruyabilirler.
yerine konmuyor parçalarının sözleri aşağıdaki gibi:
Çağırırdı anılar gittiğin günden beri.
Acıtırdı karanlık geceler benden deli.
Lüzumsuz bir çok şeyim;
Bir lüzumsuzda benim.
Anıyorsan adımı,
Bıraktığın yerdeyim.
Gel, çekilmiyor, yerinde dolmuyor
Tenim soğuk, içim ısınmıyor
Ayıp değil önünde diz çöken,
Yitik bu ben ben ben ben
Yerinde dolmuyor.
Yerinde dolmuyor.
sen adlı şarkılarına kulak kabartmak gerektiğine inandığım güzel grup. sadece belli bir ırka hitap etmeyen bir oluşum olduklarına inanıyorum. şeker olmanın yanında diğer hatun duygularını da şarkılara yansıtırlarsa seven kitlesi farklılaşıp; genişler diye düşünüyorum.
yıllarca müzik yapmaya çalışıp, bir şekilde bunu imkansızlar nedeniyle ertelemiş; tek geliştirebildiği "tutar bu adamlar" yeteneği olan bir adamın hayatının mihenk taşıdır, ahmet ertegün.
ahmet ertegün yaptığı işin özelliklerine tam anlamıyla sahip bir adamdı. müziğe olan aşkı nedeniyle sanatçılarla duygusal bağ kurabilen; aynı zamanda yaptığı işin maddiyat açısından değer taşıdığını bilebilecek kadar tüccar biriydi.
"ray" filmindeki sahnelerinde yukarıda bahsettiğim özelliklerini açıkça görebileceksiniz.
elvis presley'i de yakalamaya çalışmış; fakat yapabileceği en iyi teklifin bile endüstrileşmiş şirket fiyatlarının 20 bin dolar altında olmasıyla bu onuru başka bahara bırakmak zorunda kalmıştır.
ahmet ertegün amerika'nın etnik tarihine dahi etki etmiş bir insandı. afro-amerikan yapısına sahip olan insanların değerlerini eğlenceli boyutlara getirip beyaz dünyanın ilgisini çekmeyi başarmıştı.
felsefesini türklük veya anadolu'ya bağlamadan yüceltebileceğimiz ender insanlardan olan ahmet ertegün, gittiği yerdeki yaşama uyum sağlayıp onu geliştirmeyi başarabilen bir insandı.
bir çok nedenden dolayı, ömrümün sonuna kadar ilham alabileceğim, idol ve metor kabul edebileceğim yegane insandır. ve kısıtlı müzik bilgisine güvenip, eleştiri yapan, beğenmediklerini ötekileştiren günümüz insanlarına az da olsa örnek olması gerektiğini düşündüğüm yüce insan.
to the stars isimli parçalarıyla olabildiğince fazla duyguyu 4 dakikaya sığdırmayı başarmış, aşmış olduğuna inandığım grup.
dubstep'in temeli olan, rock havasını korumak adına grup ruhunu korumuşlardır ayrıca.
en çok da küçük su dökmek için tuvalete girdiğimde kapıyı kapatmaya çalıştığım an koyuyor... dayanacak ki büyüsün insan. büyüsün de kaybetsin elindekileri, doğru olanı yapacak diye o yumuşak, o sıcacık çocukluğunu kaybetsin. kaybetsin ki boğazına takılan kocaman kütleye alışsın. tek umudu o kütleyi unutmak olsun, kafasını kaçırsın kendinden, yapması gerekenlere yorum katmasın; çünkü doğru olan bu, yapman gereken bu! eh be sözlük, büyüdük de bok mu vardı!
"yürü git! öyle saçma şey mi olur lan!" tepkisine hak kazandıran söylentidir. böyle bir diziyi çocuklar duymasın kıvamına gelmeden bitirmek haklı olabilir; fakat daha çok var o kıvama be anam.
zeytin ağacıdır. bereket ağacı olduğu için romantizmin meyveleri de bu ağaç altında can bulabilir. en az 3 çocuk olmazsa sıkıntı çıkartan bir devletimiz olmasa bu meyve merakı doğmazdı. romantizm yeterli olsa ne güzel olurdu.
korn'un 2011 yılında çıkarttığı, kendi müziğini dubstep ile harmanlayan the path of totality albümünün 10. şarkısı.
sözleri şu şekilde:
here it comes
once again irrational
i give in
paranoia
expands within
little voices start to begin
everyone`s out to take your joy away
constantly scheming to keep us at bay
everyone`s plotting and they are just taking
you must make it stop
make them pay
sometimes i just take things
way too far
irrational feeling
i just try too hard `cause
what goes up, must come down
the problem is i have no bounds `cause
sometimes i just take things way too far
reality is surreal
wretchedness is all i feel
now its really just a way
god, i hear the voices say
everyone`s out to take your joy away
constantly scheming to keep us at bay
everyone`s plotting and they are just taking
you must make it stop
make them pay
sometimes i just take things
way too far
irrational feeling
i just try too hard `cause
what goes up, must come down
the problem is i have no bounds `cause
sometimes i just take things way too far
sometimes i just take things
way too far
irrational feeling
i just try too hard `cause
what goes up, must come down
the problem is i have no bounds `cause
sometimes i just take things way too far