nice dahiler var sinemaya gönül vermiş. gerçek dünyada yaşamayan. gerçeği, onun hayal perdesi olan sinema ile iç içe katmış kimseler vardır. bir nevi delilik veya çocukluk. sinema gibi yaşamak, sinemada yaşamak. insan gerçeğin kabalığından usanır, ölür. öyle insanlar var, hayal gibidirler.
yaşadığın mı gerçek, film mi, filmdeki o sahne mi, filmde olmak istediğin sen mi? bunları ayırt etme derdin yok. ayırt etme yetini de bir süre sonra kaybediyorsun. dışardaki insanları sinema izler gibi izliyorsun. filmdeki sanheleri de dışarıyı izler gibi.
Masumiyet ile başlıyor Kader. Aşk bazen "itten aç, yılandan çıplak gelip kapıda durmak"tır. Bir ümitsiz derde düşmektir. Düşüldü mü vazgeçilmeyen bi hastalıktır.
bülent oran'ın bir kısmını iradi olarak yapıldığı ifade ettiği hatalardır. mealen şöyle der oran*; "çünkü seyirci buna razıydı ve öyle istiyordu. o perdeden arızi de olsa umut ve mutluluk umardı" .
karanlık üzerine öyküler yazan yönetmen. masumiyetle biten kaderle başı belli olan, köpekleşerek kangrenleşen aşkları anlatır. yazgısını izleyene hayatın saçma ve anlamsız oluşunu, 'suçsuzum' diyememeyi düşündürür.
--alıntı--*
2004 yılında yapımı tamanlanarak milli eğitim bakanlığı'na bağışlanan, 12 derslik, 4 tam donanımlı laboratuvar, kapalı spor salonu, 220 kişilik pansiyon ve 22 öğretmen lojmanından oluşan bir eğitim kompleksidir. tesis, eren holding'e yaklaşık 5 milyon dolara mal olmuştur. tesisin milli eğitim bakanlığı'na bağışlanmasının ardından, her ay öğrencilerin yiyecek-içecek, temizlik malzemeleri vb ihtiyaçlarının yanı sıra okulun yakacak ve demirbaş ihtiyaçları da eren holding tarafından desteklenmektedir.
işadamı ahmet eren'in uçak kazası sonucu hayatını kaybeden oğlu nurullah'ın adını alan okuldur. 2010 ygs ve lys'de türkiye çapında başarılara imza atmış mezunlara sahip okul. doğunun gelecek va'd eden, zeki çocuklarına hazırlanan zemindir.
bi türlü benzeşemeyen, nutellayı telafuz edemeyen, hayatında nutella yememiş ultra farkir hasoların memoların döneminde vuku bulan tabi mesele, doğa olayı.
ağlamanın samimiyetini ölçememem de, şafak türküsü gibi az çok 12 eylül'ü, ahmet kaya'yı bilen insanın neredeyse ezbere bildiği bi şiiri, erdoğan -ki yeterince şiir kültürü olan biri- önündeki kağıtlara bakarak okumuştur. danışmanları tarafından hazırlanmış, "oku bunu iyi olur" denmiştir. özünde erdoğan bunları dert edinmiş biri değildir.
rakipleri üzerinden siyaset yapmak, coşkulu gibi görünenen söylemler kullanarak bol keseden atmak, konjonktüre göre davranmak gibi türk siyasetinin çamur gibi yapışmış kalmış özelliklerinden nasibini almaktan uzak kalmamış yeni nesil siyasetçimizdir. diğerleri gibi işte.
sürekli bi demogoloji, karşılıklı hakaretler. onun soyu, diğerinin boyu. yok havuzunun villası bahçenin içinde, diğerinin sahilin kenarında. çocuk gibiler yimin içerim. ülkeyi kurtaracaklarmış, peh! ancak mizah dergilerinde kapak oldukları zaman dikkatle incelenir alayı.
nolcak halleri? bilmiyorum.
tavırları bana fevkalade yapay ve zorlama gelen insan. kesinlikle bi siyasi parti genel başkanı olacak karizması yok. tunceli'de farklı istanbul'da farklı davranmakta. içi boş, altyapısız, plansız, düşünülmeden söylenen sözde yeni söylemlere sahip. danışmanları başbakan erdoğan'ın açıklarını yakalamak için geçmiş konuşmalarını taramakla meşgul. referandum seçimi için "hani benim recebim" türküsü seçecek kadar basit bir siyaset anlayışının temsilcisi. vizyonsuz, düz insan.
ellerinde bayrak ve flamalarla bir yığın insanın büyük kurtarıcı olarak gördükleri parti liderlerini alkışlayıp durdukları mitinglerdir.
türk siyasetinin içi boş halinin göstergesidir. kalabalığa heycan verecek olan müzikler hazırlanır. parti lideri heyecan dolu ifadeler ile kalabalığı coşturur. parti liderinin ne konuştuğu pek de önemli olmasa da mutlaka rakibi diğer siyasi parti liderine laf sokmalıdır. kalabalık söylenen her sözü alkışlayak kadar motivedir. "hey kemal efendi", "recep bey" diye seslenişler kalabalığı daha da heyecanlandırmaktadır. örneğin, referandum öncesi yapılan mitinglerde ne "evet"çilerin, ne de"hayır"cıların aklı selim ifadelerle gerekçelerini duyamazsınız. duyduklarınız arasında gaflardır mitinglerin tek izlenebilir yanı.
5n 1k programında akp'lilerin yüzde 90'nının arabesk dinlediğini, başbakan erdoğan'ın bale gösterisini izlemediğini savunması üzerine cüneyt özdemir: "peki farklılıkları kabul edemez miyiz? onlar da sizi kabullenmez ise nasıl bi arada yaşayacağız" sorusuna apışıp kalan bana dünyanın en yüzeysel adamı gibi gelen insan.
özdemir'in sorusuna cevap vermeyi öğrendiğin zaman çık meydana fazıl. yoksa git buralardan, dayanamıyoruz.
ak parti van milletvekili gülşen orhan'ın bi tv programında canlı yayında çok da güzel söylediği feqiya teyran şiiri.
gülşen orhan'dan öğrenildiği üzere ilahi aşka göndermeler de içermekteymiş.