Cuneyd76
66 (misyonunun farkında)
on birinci nesil yazar 3 takipçi 29.01 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ikmal maliye okulu ve eğitim merkezi komutanlığı

    1.
  1. Bugün terhis olduğum yer.

    Ekşide şöyle bir yazı gördüm

    "hemen hemen her dönem bir kaç torpilli oluyormuş bizde de vardı hatta son gün üsteğmen ayhan yaralı bu adamlardan birine ceza veremediği için hafif kusurlu olan diğer askerlerin de idari izin iptallerini kaldırdı."

    Ayhan komutan törenden evvelki içtimada bu konu hakkında izahta bulunmuştu. Ceza verdirtmek istemiş ama adamın teklifi kabul görmemiş. Torpil ne iğrenç ya.

    Birliğe gitmeden evvel ben de netten yazılar okudum. Kimisi çok abartılı idi. Ben buraya tecrübelerimi yazacağım.

    Kalk saati 5.45, yat saati ise içtimalarda komutanlara zorluk çıkartmanızla alâkalı olarak 9 ile 11 arası değişiyor.

    9 içtimasından sonra güneşin bütün haşmetiyle gözüktüğü eğitim alanına gidiyorsunuz. Kesinlikle yanınıza güneş kremi alın yoksa zenci olarak geri dönersiniz.

    Eğitimlerde sizinle 2 çavuş ve bir astek alâkadar oluyor. Çavuşlar 6 aylık askerler. 11.45'e doğru eğitim bitiyor ve içtima alanına geçiyorsunuz. Burası mühim çünkü içtimalarda bir kişi bile eksik olsa o denyo yüzünden dağılamıyorsunuz. Her içtima banko 30 dakika sürüyor. +25 +30 adamlar sıraya geçmeyi bilmiyor yuh ya

    Neyse, sayıldıktan sonra yemekhaneye gidiyorsunuz. Bir sıraya göre gidildiğinden yemekhaneye bazen ilk gidebileceğiniz gibi son gideceğiniz günler de olabiliyor. Yemekhane'nin sabah kahvaltısı bomboş gitmeye değmez. Ama öğlen ve akşam yemekleri çok iyi. Yemekhanede sıraya dikkat edin çünkü kendini zeki zanneden ibneler araya kaynamaya çalışabilir. Birlikte 2 kantin var. Benim gittiğim yerde tavuk döner iyi gidiyordu. fiyatı 6 buçuk tl idi.

    Yemek yedikten sonra 13.45 içtimasına kadar serbest oluyorsunuz. Bilahare eğitim alanına gidip 16.45'e doğru yeniden içtimaya ve oradan da yemekhaneye gidiyorsunuz. Sonraki saatlerde serbestsiniz. Eğer içtimalarda komutanları yormazsanız 17.00'den sonra sivil gezmenize izin verirler.

    Çavuşlar ve astek sizin eğitim alanında ne kadar dinleneceğinizi belirleyen kişiler olacak. Benim müşâhedeme göre çavuşlar ve astekler çok kafa adamlar. Laubalilik ve saygısızlıkta bulunmazsanız gül gibi geçinir gidersiniz.

    Tuvaletler, her gün bir manganın sırası gelen askerlerince temizlendiğinden dolayı bence iyi durumdalardı. Ha tuvalete işeyip su atmadan giden puştları buradan saygıyla anıyorum.

    Buraya gelirken yanınıza kesinlikle pastil, güneş kremi, soğuktan koruyan eşorfman getirin yoksa naneyi yersiniz. Revirden hizmet almak zor. Çünkü istismarcı ahlaksızlar istirahat almak için başı ağırsa revire gidiyor.

    Bir de sivrisinek kovucu bir şey getirin. Kayış dağından dolayı burası sivrisineklerin üreme çiftliği haline gelmiş vaziyettedir. Helâda sınırsız sayıda varlar. Koğuşlarda da varlar ve avlarını bekliyorlar. Aga bunlar normal sivrisinek değil. Tedbirinizi alın.

    Şu an aklıma pek bir şey gelmiyor. Bence birlikteki şartlar iyiydi.
    0 ...
  2. 1950 1960 dönemi ekonomi politikaları

    1.
  3. Demokrat parti hükümeti, çok müspet bir ortamda iktidara geldi; memleketin altın rezervleri yüksekti. cumhuriyet tarihinde ilk kez büyük miyarda harici kredi ve muavenet gelmeye başlamıştı. 1947'de abd'nin kanunileştirdiği truman doktrini programı çerçevesinde türkiye'de marshall yardımından faydalanıyordu. aynı zamanda kore harbi sebebiyle dünya zirai hammadde fiyatları yükselmiş, tr'nin ihracat getirisi artmıştı.

    dp, seçim kampanyasından başlayarak, rey ekseriyetini elinde bulunduran köylü-çiftçi halkın kalkınmasına öncelık veren bir program tatbik edeceğini vaad etmişti. iktidara gelince de verilen bu sözü yerine getirmek için eyleme geçti. harici muavenetle ve ziraata verilen kredilerle de desteklenen traktör ithalatı süratle artırıldı ve ekim sahası genişletildi. bu arada sulama yatırımları süratlendirilmiş, ziraatta gübre kullanımı ve tohum ıslahına da sürat verilmişti. yalnız tr'de değil, harici dünyada da tr'ye istikbalin buğday ambarı diye bakılıyor, buğday ihracatını kolaylaştıracak tesisler, silolar yapılıyordu. bu inkişafat, halkın ekseriyetinin hayat seviyesini yükselten çok ehemmiyetli bir hamle başlatıyor ve cumhuriyet iktisat tarihinin ziraat inkılabı olmayı hak ediyordu.

    dp hükümeti bir yandan ziraatta hamle yaparken bir yandan da altyapı yatırımlarına ehemmiyet verdi. vasi bir altyapı programını tahakkuka koyuldu. amerika teşkilatı numune alınarak ve harici muavenetin de desteğiyle 1950'de devlet karayolları müdürlüğü kuruldu. vasi bir karayolu şebekesi planlandı ve yatırımlar ile yol bakım hizmetleri süratlendirildi. enerji ve sulama sahalarında da teşebbüsler arttı. Sarıyar, Demirköprü, Seyhan, Hazer baraj ve santrallerinin temelleri atıldı. DP'nin 10 senelik iktidar müddetinde karayolları uzunluğu yüzde 39, elektrik istihsali 2,5 kat, çimento üretimi 4 kat ve demir-çelik istihsali yüzde 70 nispetinde artmıştı.

    1950 senesinde ehemmiyetli bir yenilik de sanayinin finansmanı mevzuunda oldu. türkiye sınai kalkınma bankası kuruldu. bankanın maksadı tr'de hususi sanayinin kurulmasına ve inkişafına uzun vadeli yatırım kredileri vererek ve teknik muavenet sağlayarak katkıda bulunmak, ayrıca yabancı sermayenin tr'de yatırım yapmasını ve memleketteki sermaye piyasasının kurulup gelişmesini desteklemekti.

    hükümet iktisadi sahada devletin rolünü daraltacak yerde, amme zümresinin ve hükümetin iktisattaki rolünü vasileştirmeye koyuldu. yeni amme işletmeleri kuruluyor, yeni iktisadi yapılanmalara gidiliyor, amme zümresinde birçok fabrikanın temeli atılıyordu. kısa müddet dahilinde denizcilik bankası, türkiye petrolleri anonim ortaklığı, et ve balık kurumu, petrol ofisi, turizm bankası gibi amme müesseseleri yaratıldı ve sümerbank, etibank, halk bankası ve ziraat bankası gibi eski amme finans müessesatı da vasi bir sanayi yatırım programı için seferber edildi. cumhuriyet tarihinde, ikinci cihan harbinin haricinde itinayla muhafaza edilen bütçe denkliği umdesi bir kenara atılmış, amme iktisadi teşekküllerinin ve ziraat destek programlarının masarifi için cömertçe kullanılan merkez bankası finansmanı -yani kağıt para basıp harcama- öncelik kesp etmişti.

    1954 senesinden başlayarak dp'nin talihi tersine döndü. ziraatta üç sene çok bereketli hasatlardan sonra 1954 senesinden gelen kuraklık, yüzde 20 nispetinde bir mamul düşüşüne sebep oldu. Traktör bakım mesaili artmış, ekime yeni açılan meyilli topraklarda erozyon başlamıştı. daha iki sene evvel avrupa'nın buğday ambarı olarak görülen türkiye, amerikan muavenetinden buğday ithal etmek mecburiyetinde kalıyor, ihracat için yapılmış hububat siloları, ithal silolarına dönüştürülüyordu.

    dp'nin kendi günahlarının faturası da çıkmaya başlamıştı. altın ve döviz rezervleri tükenmeye yüz tutmuştu. yavaşlayan ihracata mukabil artan harici borç geri ödemeleri, faiz yükü ve yükselen ithalat talebi, harici ödemeler açığını büyütmüştü.

    1955 senesinde meseleler artık zirveye varmıştı. abd, tr'nin 300 milyon dolarlık kredi talebini reddediyor, yatırımlar ve ithalatın bir kısmı kısa vadeli ve yüksek faizli ticari kredilerle temin edilmeye çalışılıyordu. ithalatta kontenjan usulü yeniden tatbik edilmeye başlanmıştı. 1956 senesinde ithal malları murakabe dairesi kuruldu ve milli koruma kanunu yeniden, cezaları çok daha ağırlaştırılmış olarak meriyete konuldu.

    1955 senesinin 6-7 eylül gecesi Kıbrıs bahanesi ile istanbul'da vuku' bulan kıyam, zaten çok sıkışık olan iktisadi vaziyete tuz biber ekti. pek çok işyerinin yerle bir edilmesi, iktisatta mal kıtlığını büsbütün arttırdı. sonunda devlet harici borçlarını ödeyemez, harici ticareti icra edemez hale düştü ve iflas bayrağını çekerek 1958 senesinin ağustos ayında oeec idaresinde alacaklıları ile verdiği bazı teminatlar mukabilinde bir borç tehir muahedesi imzaladı. muahedeye göre, bir miktar harici kredi de elde edildi. tr iktisat tarihine ''4 ağustos kararları'' olarak geçen muahede, esas olarak açık finansman usulüne nihayet verilmesi ve devalüasyona gidilmesini şart koşmaktaydı. türk lirasının harici kıymeti 36 amerikan centinden 11 cente düşürülmüştü.

    tam 10 senelik dp iktidarı, tr iktisadının inkişafı tarikinde mühim hamleleri temin ettiği gibi, azim hatalara da yol açtı. ziraate verilen ehemmiyet, ziraatta makineleşme, toprakların açılması, sulama, gübre ve tohum inkişafları, karayolları, enerji ve içme suyu projeleri gibi icraatlar, iktisadi kalkınmayı ilk kez muayyen bir şekilde büyük halk kitlelerine götüren, onları iktisada katan, inkişaf için müteheyyiç hamlelerdi. Öte yandan tc tarihinde açık bütçe mikrobu zer' ediliyordu.
    1 ...
  4. 1960 80 deki beynelmilel ortam

    1.
  5. BEYNELMiLEL ORTAM VE DiNAMiKLER
    60'lar ve 70'ler ortamı, Türkiye gibi memleketlere ciddi bir ''izafi muhtariyet'' yaratan bir atmosfer takdim etti.

    SOĞUK HARBiN YUMUŞAMASI
    iki kutuplu dünya devam etmesine rağmen bu devirde nükleer muvazene ve iki tarafın da zamanla teşekkül eden statükoyu kabullenmesi gibi sebeplerden naşi Soğuk Harp'te bir yumuşama devrine girildi. Bunun neticesi ''Karşılıklı ve Muvazeneli Kuvvet indirimi'' görüşmeleri sonunda;

    -Avrupa Güvenlik ve işbirliği Konferansı'na (AGiK)
    -1975 Helsinki Son Senedi adlı detant vesikasının teşekkülüne yol açtı.

    O devirde iki blok lideri de kendi blok azalarını murakabe edemedikçe karşı rakibin azalarıyla münasebetleri düzelterek rakibe zarar vermeye çalıştılar. Mesela;

    -Romanya, kendi sanayileşmesine Moskova'nın müzaheret etmemesi üzerine ingiltere ve Fransa'dan iktisadi muavenet almaya başladı.
    -ABD, Polonya, Yugoslavya ve macaristan'a da iktisadi muavenet teminine başladı.
    Türkiye bu rekabet ortamından 1960'ların ortalarından itibaren hem iktisadi hem de siyasi olarak faydalanmaya başlamıştır.

    ABD'NiN GERiLEMESi
    Garp bloku lideri ABD bu devirde kuvvetini mühim nispette kaybetti. Sebepler;

    -Vietnam Harbi; Vietnam'da hususiyetle ''TET SALDIRISI'' mağlubiyeti sonrası ABD'yi ve dünya efkarı umumiyesini derinden sarstı. Nixon, komunizmle mücadele için her memleketin kendi başının çaresine bakmasını ve artık ABD'nin dünya jandarmalığı vazifesini bıraktığını beyan etti.

    -Bretton Woods nizamının yıkılması; Avrupalı memleketlerin biriktirdiği dolarlar ve Vietnam harbinin körüklediği para sürümü sonrası doların 1971'de devalüe edilmesi ile Breton Woods nizamı inkıraza uğradı ve ABD'nin beynelmilel itimatlılığı sarsıldı.

    -Almanya ve Japonya ABD ile iktisadi rekabete girdi.
    -ABD efkarı umumiyesinden gelen aksülameller
    -Watergate skandalı sonrası Nixon'ın istifaya icbarı
    -Vietnam'a gitmek istemeyen gençlerin meydanlarda toplu halde celp kararlarını yakmaları

    Netice: 1979'da Afganistan Sovyetler kaptırıldı, senelerce azim yatırım yaptığı iran Şah'ı devrildi. Bundan sonra Afganistan ve iran ABD için elden çıkmış olacaktır.

    SOVYETLERiN VE ÜÇÜNCÜ DÜNYANIN YÜKSELiŞi

    SSCB, ABD'nin aksine 70'lerde mühim hamleler yaptı.

    -Harici Muavenetler; O zamana kadar ABD'nin faal olarak kullandığı bu silahı SSCB kullanmaya başladı. Orta Doğu'da askeri üsler elde etti; uçak gemileri yaparak Akdeniz'e açıldı; Afganistan'a davet üzerine asker sokarak Hint Okyanusu'na yaklaştı.
    -1973 Arap-israil harbi sonrası petrol sahibi Arap memleketleri, harpte israil'i destekleyen garplılara karşı siyasi bir koz olarak petrol fiyatlarını yükselttiler. Bu da garp iktisadi ve siyasi hakimiyetini çok sarstı.
    -Yeni bağımsız olan devletlerin de iştirakiyle kuvvetlenen ''Bağlantısızlık Hareketi'' garp bloğunu zayıflattı. Yeni bir alt-nizam halinde gelen Bağlantısızlık Hareketi beynelmilel münasebetler ortamına o güne kadar görülmemiş bir demokrasi ve müsavilik atmosferi getirdi.
    0 ...
  6. sanayi inkılabına kadar ingiltere tarihi

    1.
  7. Sanayi inkılabına kadar ingiltere'de ayırıcı iki vetire yaşandı:
    1-idarenin merkezileşmesi
    2-kapitalizmin gelişimi

    idarenin merkezileşmesi: ingiltere ada memleketi olduğundan avrupada ki hadiseler ona pek dokunmuyordu. 1066 Norman fetihlerinden itibaren merkezileşmiş feodal bir krallığı, ortak hukuku ve parlamentosu vardı.

    Norman istilasından evvel var olan Anglo-Sakson krallığı'nda, kralın doğrudan kaide koyma salahiyeti yoktu. Hukuk örf ve adetlerden kaynaklanırdı. Kral kanun vaz' edebilmek için witanlara danışmak ve wintenagemot isimli meclisin sarih veya zimmi rızasını almak mecburiyetindeydi. norman istilasından sonra da fatih william bu meclisleri dağıtmadı. zamanla witenagemot meclisi, feodal beyleri ve din adamlarını da muhtevi ''magnum concilium'' a inkılap etti ve daha çok istişari bir salahiyete haiz vaziyete geldi.

    1199-1216 senelerinden ingiltere krallığını idare eden angevin hanedanından yurtsuz john, 1214!te fransa kralı philippe auguste'e mağlup oldu ve yeni vergiler koymak istedi. baronlar john'a karşı ayaklandılar. neticede yurtsuz john, baronlarla anlaşmayı kabul etti ve onların istedikleri ''magna carta libertatum'' (büyük hürriyet fermanı) isimli vesikayı 15 haziran 1215 tarihinde imzaladı:

    -kral halkın tasdiki olmadan vergi toplamayacak
    -mahkemeler halka açık yapılacak
    -haksız yere kimse tevkif ve sürgün edilmeyecek
    -askere alınmalar tanzim edilecek
    -soylulardan müteşekkil bir heyet kralın magna carta'ya muvafık davranıp davranmadığını murakabe edecek.

    1265 senesinden itibaren, soylular, din adamlarının yanı sıra her kontluktan iki şovalye ve her şehirden iki temsilci kendilerini konseyde temsil imkanı buldsuğu ''parlamento'' adını aldı.

    1295 senesinde ı.edward (1272-1307) devrinde parlamentoda 49 lord ve 292 temsilci vardı ve meclis her sene muntazam olarak toplanıyordu.

    1300'den itibaren ruhban sınıfı parlamento içtimalarına iştirak etmemeye başladılar. soylular da şehir ve kasaba temsilcileriyle aynı salonda içtimaya iştirak etmek istemedikleri için meclis ikili bir yapıya kalb oldu. böylece lordlar kamarası ve avam kamarası oluşmaya başladı. lordlar kamarasını kral, avam kamarasını ise speaker adı verilen ve kendilerinin seçtikleri sözcü reislik ederdi.

    1400'lere kadar ingiliz parlamentosunun kanun vaz' etme salahiyeti yoktu. ancak her iki kamaranın da krala arz u hal takdim hakkı vardı. sonraki vetire de arz u hal takdim usulü kanun projesi halini aldı.

    17.asırda parlamenter monarşı yeniden tanzim edildi. Bu devirde kral 1.charles parlamentoya müracaat etmeden ispanya'ya harp ilan etmiş ve harp giderlerini temin için vergileri tezyid etmişti. bunun üzerine, ingiliz parlamentosu 1628 senesinde ''haklar deklarasyon'' u ismi verilen dökumanı neşretti. bu deklerasyonda kralın salahiyetleri tahdid edilerek hukuki vetireden geçmeden kralın kimseyi itham ve tecziye edemeyeceği ve müsellah kuvveti halka karşı kullanamayacağı belirtiliyordu. kral buna aksülamel göstererek parlamentoyu dağıttı.

    charles bourbon hanedanından henrietta maria ile izdivaç etmişti ve fransa'daki huguenotlarla mücadelede askeri muavenet ve müzaheret için buckingham dükü george villiers'i vazifelendirmişti. ancak parlamento bu vazifelendirmeye itiraz etmişti. kral vergi müsaadesi için 1640 senesinde parlamentoyu tekrar içtimaya çağırmak mecburiyetinde kalacak ve 1 ay sonra da fesh edecektir.

    Charles, iskoçya'ya mağlup olup iskoçlar da kuzey ingiltereyi işgale başlayınca kral parlamentoyu yeniden içtimaya çağırdı ve bu şekilde içtimaya çağrılan ğarlamento, 1653 senesinde kadar dağılmadan çalışmalarına devam etti. bu sebeple bu parlamentoya ''uzun parlamento'' ismi verilir. uzun parlamento bu vaziyetten müstefid, kendi tasdiki olmaksızın konulan vergileri ilga etti. hazinenin ve ordunun idaresini eline aldı. kral ve tarraftarları buna razı gelmedi ve parlamento taraftarlarını hapsettirmek istedi. bunun üzerine memlekette dahili harp çıktı ve 1648 de bitti. kral charles mağlup oldu ve parlamento önünde kurulan bir mahkemede muhakeme edilerek idama mahkum edildi ve 30 ocak 1649'da idam edildi.
    2 ...
  8. yusuf ziya karaaslan

    1.
  9. uludağ üniversitesinde araştırma görevlisidir. bilim dalı genel türk tarihidir. yüksek lisansını tarihsel süreci ve işleyişi çerçevesinde bursa hamidiye gureba hastanesi konusunda yapmıştır. gelecek vaad eden iyi yardımsever bir arkadaştır.
    0 ...
  10. amerikan aydınlanması ve din

    1.
  11. Amerikan Aydınlanması ve Din
    Püritenizm, püritenlik, pure / purify kelimelerinden türemiştir. ingiltere’de ortaya çıkmış ve ilk kullanımından itibaren net bir tanımı yapılmamıştır, daha çok tarihi olarak şekillenen bir dini temayül olarak kabul edilir.
    Teoloji lugatlerinde, Püritenizmin özünün dindarlık, hidayet, ekzistansiyel ve kalpte hissedilen bir dini anlayış üzerinde kesifleşme şeklinde tarif edilir.
    Tarihi açıdan ingiliz Anglikan Kilisesi içinde oluşan reformist bir harekettir. ingiliz Kilise reformunu yetersiz bulan, Katolik te'siri'nin bütünüyle sona erdirilmesini isteyenleri ifade eder. Püritenizm 1558-1603 yılları arasında Kraliçe Elizabeth devrinde ortaya çıkar.
    Hareketin kökeninde William Tyndale (1495-1536)’e kadar geri götürülür. Tyndale ibranice ve Latinceden incil tercümeleri vardır. (1525)
    Püritenler Tyndale’ın te'sir'iyle Kitab-ı Mukaddese kesif biçimde bağlanma ve sözleşme (covenant) teolojisini benimsediler.

    Kitab- Mukaddes’in yeniden okunup değerlendirilmesi gerektiğini savundular. ingiliz Yahudileri olarak da adlandırılırlar.

    ingiltere’de ilk Püriten reform teşebbüsü, Kraliçe I.Mary devrinde ortaya çıkmıştı. Kilisenin dış dünyaya ve görünüşe yönelik müdahalelerini tenkid ettiler ve halk tarafından da destek buldular. (1558) Ancak reform talepleri kraliçe tarafından dikkate alınmadı.

    Ancak Kraliçe Elizabeth devrinde Robert Browne (1550-1633), Henry Barrow (1550-1593) ve John Greenwood (ö. 1593) gibi liderler vasıtasıyla aynı çatı altında toplandılar.

    Püritenler, insanın kurtuluşunda ruhban sınıfının ve kilisenin vasıtasını reddettiler. Bu sebeple ingiltere’de piskoposluğun kaldırmasını talep ettiler.
    Onlara göre cennetten atılan ve günahları sebebiyle lanetlenen insan kurtuluş için bu dünyanın gerçeklerine ve ihtiyaçlarına sırt çevirmek zorunda değildir. insan bu dünyada aklını kullanarak var gücüyle çalışmalı Tanrıya yakışan bir kul olduğunu bu dünyada ispat etmelidir. Ahireti değil bu dünyayı merkeze alırlar. Püriten kişilerin silahları; çok çalışmak, kurallara bağlılıktır.
    Püritenlerin te'siri ile din adamları ve din adamı olmayan gruplar alternatif bir kilise sisteminin ingiltere’de münakaşasına yol açmışlardı.

    1603 yılında Kral I.James tahta geçtiğinde Püritenlere Elizabeth kadar müsamaha göstermedi. Kiliseyi de kendi hegemonyası altına alma istediği için reform taleplerini sindirmek istedi ve Püritenler, Separatistler adı verilerek zindanlara atıldı, öldürüldü.
    Püritenlerin bir kısmı 1607 yılında Hollanda’ya göç etti. Ancak sayıları arttıkça Hollanda da onları kabul etmek istemedi.
    ingiltere’de kalan Püritenler 1620 yılında Hudson Nehri ağzında koloni kurma izni alarak Virginia Kolonisini kurdular.
    Püritenler Amerika’yı kendileri için neredeyse vaat edilmiş topraklar olarak görüp, kendilerine hacı diyorlardı.

    1621 yılında ingiliz Püritenler Mayflower adlı gemi ile Plymouth Rock’a gelip Amerika’nın kuzey doğusunda yeni yerleşim oluşturdular.

    Püritenler Amerika’da da dinin ferdi olarak yaşanmasını, samimi ve ahlaklı davranışı ve sade ibadet mevzularını işlediler. Onlara göre kişinin kurtuluşu tamamen Tanrının elindedir, incil vazgeçilmez bir rehberdir. Tanrının sözü, tanrının kanunudur.
    Roma Katolik Kilisesi ve bu kilisenin an'anelerinden ayrıldılar. Büyük ölçüde Protestan teolojisini kabul ettiler. Kilise ritüelleri, giysileri ve kilise müziği gibi uygulamaları reddettiler. Azizlerin günlerini mühimsemedikleri gibi, vaizlerin halka verdikleri ahlaki vaazları yöneldiler.
    Püriten ahlakı Amerika’nın kuruluşunda yapı harçlarından biri olmuştur.

    New England kolonilerinin ilk yıllarından itibaren Püriten düşünce dini yapılanma ve siyasetin şekillenmesinde te'sirli oldu. Massachusetts Vali John Winthrop’un “tepenin üstündeki şehir arayışı”, Amerika topraklarını püritenlerin kendileri için vaat edilmiş topraklar olarak gördüklerini gösterir niteliktedir.
    Püritenler merkezi kilise otoritesine karşı çıkmış, dini cemiyetlerin kendi dini ve içtimai hayatlarını sürdürmelerini ve öz idareyi savunmuşlardır.
    En başından itibaren New England kiliseleri muhtar olmuş ve bölge birlikleri kurmaya yönelmişlerdir.

    Püritenler devlet iktidarının tabii hukuk tarafından sınırlandığına inanırlar. Onlara göre tabii hukuku ihlal eden kanun koyuculara karşı ayaklanmak ve isyan meşrudur. “Tanrı ve insan kanunları tarafından verilen hürriyete ve mülkiyete saldırıldığında insanlar kendilerini savunabilirler”.
    Her insan Tanrı’ya inanmak, inancını yaşamak ve hizmet etmek için tabii hürriyetlere mücehhez kılınmıştır.
    Siyasal makamlar ve amme vazifelileri sınırlı devirler için seçilmelidir.
    1641 Massachusetts Sakinlerini ilgilendiren Umumi Kanunlar ve Hürriyetler Kitabı’nda işkence ve beden cezalarına karşı yasaklamalar içerir.
    0 ...
  12. amerikan aydınlanması

    1.
  13. Amerikan aydınlanmasının filozofları, ansiklopedileri ya da mütefekkirleri yoktur. Avrupa aydınlanmasından alınan fikirlerin ilk uygulandığı yer Amerika’dır. Aydınlanmanın büyük temaları haklar öğretisi, hürriyet düşüncesi, ilerleme fikri Amerika’da müesseseleşmiş, içtimai hayatın bir parçası haline gelmeye başlamıştır.
    Amerikan aydınlanmasının temel farklılığı din mevzunda ortaya çıkar. Püriten bir ahlak ve liberal öğretilerden beslenen bir din anlayışı oluşturulmuştur.
    Amerika’nın kuruluşunda ve bugün de sivil haklar daha mühimdir, dini inançlar da ferdin hayatının bir parçası ve mahrem kabul edilir. Liberal-dünyevi ve ferdi bir din anlayışı.

    Amerikan aydınlanması ingiliz ve iskoç aydınlanmasıyla daha yakın bir münasebet içindedir. Fransız an'anesinin te'siri zayıftır.
    Amerikan ve Avrupa aydınlanmaları arasındaki ayırım Amerika’daki cari siyasi, içtimai ve dini durumlardaki farklılıklardan kaynaklanır.
    Avrupa tarihi olarak geçmişten devralınan temel siyasi meselelerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Ayrıca Katolik ve Protestan kiliseleri ve her iki kilisenin kendi içindeki bölünmeler kesif çatışma sahaları oluşturmaktaydı.
    Aydınlanmayı eski dünya icat ve formüle etmesine rağmen onu ilk gerçekleştiren Yeni Dünya’dır.

    Amerikan aydınlanmasının ikinci mühim hususiyeti hür düşünce ve ifade hürriyetidir. Haklar beyannamesi bu ehemmiyetin müş'ir'idir. Ferd cemiyet içinde businessman gibi görülür. insan ilişki kurduğu büyük birimlerle aile, cemiyet, ferd, eşitlik, hürriyet ve adalet ilişkisine bağlıdır.
    18. yüzyıl sonunda Kuzey Amerika’daki 13 koloni, ingiltere ile olan ilişkilerini de bu eşitlik ve adalet ilişkisi çerçevesinde düzenlemeyi talep etmeye başlamışlardır.
    Oysa ingiltere Yedi Yıl Savaşlarının ardından tam aksine, mali sıkıntılarını giderebilmek için koloniler ile ingiltere arasındaki bağlarını güçlendirmeye çalıştı. Kolonilerin ticaretini daha sıkı kontrol ederek vergi gelirlerini artırmak istemektedir.

    1764- Şeker Yasası, “melas, şarap, ipek, kahve” için yeni gümrük resmi kondu.
    1765- Damga Pulu (Stamp Act) vergisi ile ingiltere Kralı III.George, ile her türlü işlem için resmi makamlardan verilen belgelere damga pulu yapıştırılacaktı.
    1767 Haziranında, Townshend Kanunu adı ile yeni bir kanun çıkartılır. Amerikan kolonileri ithal ettikleri çay, kağıt, cam ve boyalara ek vergiler konur. En sert tepki Massachusetts’den gelir. 1769 Martında Massachusetts asi ilan edilir. ingiltere 1773 yılında kolonilere çay ihracatını teşvik etmek biriken stoklarını eritmek için vergileri düşürür. 16 Aralık 1773 günü Boston Limanında demirli çay yüklü ingiliz gemilerine Bostonlı bir grup saldırı düzenler. 343 sandık çay denize dökülür. ingiltere cezalandırmak amacıyla, 1774 Martında “Boston Port Bill”i çıkarır. Boston limanı ticarete kapatılır.

    Virginia bütün kolonileri kongreye davet eder. 1774 Eylül Philadelphia’da George Washington, Benjamin Franklin ve John Adams’ın de delege olarak bulunduğu kongrede, ingiltere ile yapılan ithalat ve ihracata 1 yıl süre ile son verilmesi kararı alınır.
    ingiltere kolonilerde askeri tedbir almayı ister. 18 Nisan 1775 sabahı ingiliz askerleri ile Boston halkı arasında ilk silahlı çatışmalar başlar. Bu aynı zamanda Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın da başlangıcıdır.

    Bu süreçte Benjamin Franklin (1706-1790) 1776’da Thomas Jefferson ve John Adams ile birlikte bağımsızlık bildirgesini hazırladı.
    0 ...
  14. rahip du bos

    1.
  15. 1719’da yazdığı “Edebiyat, Şiir ve Resim Üzerine Tenkidler” kitabı, aydınlanmanın insan merkezli estetik ve sanat anlayışını ortaya koyar. insan hasselerini, insandaki idrak kabiliyeti, sanat eserlerinin değerlendirilmesinde en güvenilir ölçü olarak kabul eder. Burada kişilerin sanat eserlerini anlama ve değerlendirmede tedrisat seviyesinin rolüne vurgu yapar. Du Bos’a göre:
    1-Sanat sadece seçkin bir ekalliyet için değil bütün insanlar içindir.
    2-Sanatçılar bu sebeple bütün insanların zevklerine yönelmelidirler.

    Burjuvazinin serbestleşme vetiresinde, sanatın aristokrat sınıfın bir faaliyetiymiş gibi kabul edilen durumunu sonlandırma gayretleri ortaya çıkmıştır.
    0 ...
  16. fransız aydınlanması

    1.
  17. Fransız aydınlanması hususiyetle aydınlanma felsefesinin ruhunu teşkil ve temsil etmektedir. Fransız aydınlanma hareketi, mutlak monarşi, feodal kökenli aristokrasi ve Roma-Katolik kilisesine karşı bir mücadele niteliği taşır. 18. yüzyıl başında Bourbonlar’ın mutlakiyetçi idaresinin zayıflaması ile başlar ve 1789’da, burjuvazinin siyasi iktidarın hakim sınıfı haline gelmesiyle doruğa ulaşır. Fransız aydınlanması, din, siyasi otorite gibi sahalar dışında, 17. yüzyılın metafizik anlayışına kesin bir karşı duruşu ifade eder.

    1-Bütüncül bir din tenkidi. Dinin müessesevi işleyişi, içtimai mutsuzluğun ana müsebbiblerinden biri olarak görülür.

    2- ikinci temayül aydınlanmanın politik yönü ile ilgilidir. Aydınlanma ancien règime’in siyasi bünyesine bir aksülamel ve yeniden düzenlenme talebini ihtiva etmektedir.

    Fransız aydınlanmasının aklın gücüne duyulan katışıksız inancın felsefesi ve içtimai meşrulaştırılması olduğunu söylemek mümkündür. Akıl insanı tarih boyunca müteessir olduğu meselelerden kurtarabilir. Akıl ile görüntülerin ötesine gidilebilir, tabiat ve cemiyetdeki kanunlar keşfedilebilir, insan münasebetlerinin tabii vasfı ortaya konulabilirdi.
    Fransız aydınlanmacılarına göre akıl diğer bütün verilerin biriktirildiği bir oluş ya da ilahi bir aygıt tarafından insana bahşedilen bir vasıta değildi, akıl insanın tabiatında var olan bir vasıtaydı.
    Fransız aydınlanma düşüncesinin ifade ediliş mekanı ansiklopediydi. Ansiklopedide işlenen meseleler umumiyetle ammeyi tenvir gayesi taşımakla birlikte, filozofların yayın vasıtasına da dönüşmüştü. Ansiklopedi Fransa’da aydınlanmanın temel metni haline gelmeye başlamıştı.

    Fikri Temeller
    R.Descartes’in (1596-1650) düşünme usulü ve rasyonalite anlayışı aydınlanma düşüncesi açısından ehemmiyet taşır. Descartes’a göre akıl, “insanları üstün kılan ve hayvanlardan ayırt eden, Tanrı vergisi bir melekedir”.
    Akıl, “Doğruyu yanlıştan ayırma gücü”dür. Bütün insanlarda bulunan cihanşümul bir melekedir.

    Ancak akıl uygun usul olmadan kendi başına fayda sağlamaz. Doğru metodu, matematiksel akıl yürütmeden yola çıkarak ortaya koymaya çalışır.
    Apaçıklık, analiz, sentez ve sayma/kontrol kuralları uygun olarak kullanılmalıdır.
    Bu sistemin işleyebilmesi için “metodik şüphecilik” yoluyla, zihnin tamamen boşaltılması gerekir.

    Akıl yürütme vetiresi. Harici dünyadan tecrit edilmeli, tarihi şartlanmışlıktan tecerrüd edilmelidir.
    “Cogito, ergo sum”, failin harici dünyadan radikal ayrılığını ve aklın kendisinin istihsal ettiği bilginin üstünlüğü ve meşruluğunu ifade eder. Yani akıl kendisine verili olandan ya da otoriten değil, doğrudan kendinde dahili olan hürriyetden hareket eder.
    “Rasyonel otonom fail, düşünen ben”
    Bu demet de, aydınlanmanın hürriyet, rasyonalite, ilerleme ve ferd kavramları aslında Descartes’in düşüncesinde mündemiçtir.

    Diderot 1713-1784 daha sonra aydınlanmanın filozof militanı olarak adlandırılmıştır. Düşünceler Kitabı’nda tenkid nesnesi din ve Tanrı’dır. Gerçek din, insanın dajhili durumuna ve aklına ters düşmeyen bir dindir, kurulu dinler gibi insanları bölmek yerine birleştirir ve müsavileştirir. (cihanşümullük).”insan ya Tanrının ya da tabiatın yarattığı gibidir, Tanrı ile tabiat ise hiçbir zaman kötü bir şey yapmaz.
    Diderot materyalizmden müteessir olmuştur. Ruh-beden ya da düşünce-madde ayrımının aldatıcı olduğunu bu iki varlık türünün gerçekte tek bir maddi temelden oluştuğunu belirtiyordu. Tecrübi üslubun galebesine inanıyor, ayrıca tabiatın kendisinde insan için en iyisini barındırdığını düşünüyordu. Tabiata aykırı her şey insan için tehlikeliydi.
    Diderot; zengin kiliseler kontrolünde bir endüstri olarak gördüğünü Hıristiyanlık dinini reddetmiştir.

    J.L.R D’Alembert (1717-1783) ise filozof olmasının yanı sıra matematikçiydi. Bacon ve Newton’dan müteessir olmuştu. Ona göre ilim tecrübi usul ve hasselerimizin bilgisinin elde edilmesinin en güvenilir yoluydu. D’Alembert skolastik metafiziğin doğru bilgiye ulaşmada engel olduğunu belirtiyordu.
    “Öndeyiş: insan ilimleri Nizamının Ayrıntılı Açıklaması” adlı eserinde, bilgiye kabli hükümlerden ya da prensiplerden hareket ederek değil, mesmuat tecrübe ve nesnel bilgisinin umdeleri vasıtasıyla ulaşılacağını düşünüyordu.
    Metafizik hiçbir nesneyi kendi sahasında tutamadığından bizim bilemeyeceğimiz bir sahanın bilgisidir. Çünkü metafizik hiçbir ampirik delil sunamaz.

    Charles-Louis de Secondat, Baron de La Brède et de Montesquieu (1689-1755).
    Romalıların ihtişam ve Bozulmalarının Sebepleri Üzerine (1734)
    Kanunların Ruhu (1748)
    Cemiyet-Kanunlar-Hükümet münasebeti. Aynı zamanda karşılaştırmalı bir cemiyet ilim çalışması.
    Kanunların cemiyetden cemiyete farklılık göstermesini halkın karakteri, hükümet biçimi, iklim ve ekonomik şartlarla münasebetlendirir. Bu münasebetlerin bütünü kanunların ruhunu oluşturur.
    Kanun-idare Münasebeti: Cumhuriyet, Monarşi ve Despotluk.
    Cumhuriyet- yurttaşlık fazileti
    Monarşi- Haysiyet
    Despotluk, korku

    Montesquieu despot devleti reddederek ve demokratik düzenin zayıflıklarını vurgulayarak İngiltere türü anayasal monarşik düzeni savunur.
    Montesquieu, siyasi ve hukuk reformları yapılmadan önce çok ayrıntılı ilmi müşahede ve tetkikler yapılmalıdır. Siyasi ve hukuk reformları ancak her cemiyetin siyasi ve kültürel incelikleri göz önünde tutularak yapılırsa başarılı olur.
    Ona göre fiziki bir varlık olan insan, diğer cisimler gibi, değişmez kanunlar tarafından idare edilir. insan akıl sahibi olarak bu kanunları çiğneme kabiliyetine sahiptir ve kendi kanunlarını yapar. Yani bir tabiat durumu düşüncesini kabul eder, bu kanunlar bütün kanunların öncülleridir. Politik cemiyet de mer'i kanunlar aslında bu tabii ahlaki kanunun akisleridir.

    Montesquieu, hürriyeti kanunların izin verdiği her şeyi yapma hakkı olarak görür. Güçler ayrılığı prensibini savunur. Böyle olursa birbirini murakabe edebilir ve kötüye kullanımın önüne geçilebilir.
    O tıpkı ingiltere’deki gibi şiddet ve zor olmadan Fransa’da rejimin inkılabını istemektedir.
    Francois Marie Arouet Voltaire (1694-1778)
    Locke ve Newton’un çalışmalarından müteessir olmuştur. ingiltere’deki hürriyete karşı hayranlık duyar.
    Metafizik Üzerine inceleme, Newton Felsefesi (1738).
    Voltaire derinliği olan bir filozof değil. Hoşgörü Üzerine Bir inceleme, Bilgisiz Filozof, Tanrıtanırların inanç Beyannameleri, Felsefe Lugati eserleri.

    Hususiyetle Felsefe Lugatinde Voltaire ateizmi ve ateistleri tenkid eder. Ortaya koyduğu dini fikir ve nutuklar deist çerçevededir. Tanrının varlığına inansa da dünyanın Tanrı ile münasebetinden şüphelidir.
    Voltaire'e göre din halkın uygun biçimde idare için neredeyse şarttır. Ancak her açıdan Voltaire'in dini dogmatizme karşı olduğu aşikardır. Hususiyetle dini taassuba sert biçimde karşı çıkar.
    Kötülük meselesi üzerine eğilir, ona göre kötülük dünyadan ayrılamaz şekilde zorunludur. Tanrıya tabi olan kötülüğün ortaya çıkması Tanrı’nın seçimi değildir.
    Ona göre ahlaki umdeler sürekli olarak değişir. Ancak tabii kanunlar her yerde aynıdır.
    insan hakları öğretisini savunur. Düşünce ve ifade hürriyetini merkeze koyar.

    Voltaire, aydınlanmış kuvvet ve monarşiyi savunur. Kilisenin gücü kırılmalı, felsefe mutaassıp itikad yerini almalıdır. ilmi ve teknolojik ilerlemeyi mühimser.
    Voltaire’in aydınlanmaya katkısı düşüncelerinden çok üslubu ile ilgilidir.

    Pierre Bayle (1647-1706): Tarihi ve Tenkidci Lugat, adlı eserinde Bayle, bir cemiyetin külliyen ateistlerden oluşsa bile insanların şerefli, muteber şahıslar olarak cemiyet hayatında var olabileceğini ispatlamaya çalışır. insanların batıl inançlar ve hurafeler yüzünden haysiyetini yitirdiğini düşünmektedir.
    0 ...
  18. virginia insan hakları beyannamesi hususiyetleri

    1.
  19. -Devletin herhangi bir dini veya inancı açıkça desteklemesi, dayatması ya da yasaklaması engellenmiştir.

    -Din ahlakileştirilmiş ve toplumsallaştırılmıştır.

    -ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve dilekçe verme özgürlüğünün kısıtlanması mümkün değildir.

    -Aşırı cezaların yasaklanması, yasalar önünde herkesin eşit kabul edilmesi ve birey özgürlüklerini güvence altına alan hükümler dikkat çekicidir.

    -Federatif yapı, farklı geleneklerin içselleştirilmesini kolaylaştırmıştır. Para basma, ticareti düzenleme, savaş ve barış ilanı, yönetim biçiminin korunması merkezi hükümetin yetki alanı içindedir. Geriye kalan işlevler eyaletlere bırakılmıştır.

    -Eşit ve uyum içinde çalışan 3 hükümet organı ve güçler ayrılığı prensibi benimsenmiştir:

    -Başkan, kongre (temsilciler meclisi+senato) ve yargı (yüksek mahkeme+federal mahkemeler)

    -Eyaletlararası anlaşmazlıklarda ulusal hükümet son kararı verecektir.
    0 ...
  20. virginia insan hakları beyannamesi

    1.
  21. Madde 1 Tüm insanlar doğuştan eşit derecede özgür ve bağımsızdırlar. Doğar doğmaz edindikleri belli bazı hakları vardır; siyasal bir topluluk kurdukları zaman, hiçbir antlaşmayla gelecek nesilleri bu haklardan yoksun bırakamaz, onları bu haklardan vazgeçmeleri için zorlayamazlar; yaşama ve özgürlük haklarıyla, mülk edinme ve sahip olma, mutluluk ve güvenlik arama ve kazanma olanağı da bunların arasındadır.

    Madde 2 Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridirler; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.

    Madde 3 Yönetim; halkın, ulusun ya da kamuoyunun ortak yararı, savunması ve güvenliği için kurulmuştur, bu amaçla kurulmalıdır; çeşitli yönetimler ve yönetim biçimleri içinde en iyisi, en fazla mutluluğu ve güvenliği sağlayabilen ve iktidarın kötüye kullanılması tehlikesine karşı en etkin önlemleri alabilen yönetimdir; herhangi bir yönetim bu göreve layık olmadığını gösterir ya da bu görevi hiçe sayarsa, toplumun çoğunluğunun, kamu yararına en uygun gördükleri bir biçimde, bu yönetimde ıslahata gitmek, yapısını değiştirmek ya da yönetimi ilga etmek hakkı doğar; bu hak vazgeçilmez, devredilemez ve iptal edilemez bir haktır.

    Madde 4 Herkese açık kamu görevinde bulunan, hiçbir kişi ya da kişiler topluluğu, kamu yararına ters düşecek, özel ve ayrı kazançlar ya da ayrıcalıklar sağlayamaz; bu görevler devredilemeyecekleri gibi, memurların, milletvekillerinin ve yargıçların makamları da babadan oğula geçmemelidir.

    Madde 5 Devletin yasama ve yürütme güçleri, yargılama gücünden ayrı ve bağımsız olmalıdır; bu ilk iki gücün üyeleri, halkın sıkıntılarını hissedebilmeli, bu sıkıntılara ortak olabilmeli ve belli aralıklarla, kendi seçim bölgelerine, özel yaşamlarına geri dönmelidirler ki, iktidarsızlık çekmesinler; kadrolardaki açıklar, önceden kararlaştırılan sürekli ve düzenli seçimlerle doldurulmalıdır; bu seçimlerde eski görevlilerin tamamı ya da bir kısmı, yasaya uygunluğuna bakılarak yeniden seçilebilir.

    Madde 6 Meclislerde halkın temsilcisi olarak çalışılacak kişilerin seçimi serbesttir; topluma bağlılık ve sürekli genel ilgi beslediğine dair yeterli delili alan herkesin oy hakkı vardır; kamu yararı için, kendinin ya da seçtiği temsilcilerin rızası olmadan, kimse ne vergi ödemeye zorlanabilir, ne de mülkü elinden alınabilir; aynı biçimde kimse, kamu yararını göz önünde bulundurarak kabul etmediği yasalara uymakla yükümlü değildir.

    Madde 7 Herhangi bir yetkinin, herhangi bir makam tarafından kullanılması, yasaların icrası ya da sürüncemede bırakılmaları, halk temsilcilerinin onayı olmadıkça, halkın haklarına bir tecavüzdür; bu yüzden asla yapılmamalıdır.

    Madde 8 Tüm ciddi yolsuzluk ve cürüm hallerinde, herkes kendisi hakkında yapılan suçlamanın gerekçesini ve niteliğini sormak, suçlamayı yapanlarla, tanıklarla yüzleşmek, kendi lehine olan delilleri göstermek, kendi çevresinden seçilmiş oybirliğiyle karar vermedikçe suçlu sayılmayacağı, tarafsız bir jüri önünde, hızla yargılanmak hakkına sahiptir. Hiç kimse kendi aleyhine delil göstermeye zorlanamaz. Ülkenin bu konuda bir yasası ya da kendisine eşit kişilerin bir kararı olmadıkça kimsenin özgürlüğü elinden alınamaz.

    Madde 9 Hiç kimseden aşırı kefalet akçesi istenemez; yüksek para cezaları ya da zulüm sayılabilecek, olağandışı cezalar verilemez.

    Madde 10 Bir memura ya da özel görevliye, işlenen suç hakkında açık bir delil olmadan kuşkulu yerleri araması ya da tarif edilmemiş, suçu açıkça anlatılıp, delilleri gösterilmemiş kişi ya da kişileri yakalaması için verilen arama ve tutuklama müzekkereleri haksız ve despotiktir; bu tür müzekkerelerin verilmemesi gerekir.

    Madde 11 Mülkiyetle ilgili ya da kişiler arasındaki özel davalarda, eski, jüriyle yargılama yöntemine dokunulmamalı ve bu yöntem diğer yargılama yöntemlerine yeğlenmelidir.

    Madde 12 Özgürlüğün en güçlü kalelerinden birisi de basın özgürlüğüdür; despotik yönetimler dışında, asla sınırlandırılamaz.

    Madde 13 Vatandaşlar arasından seçilen, silah eğitimi görmüş kişilerden kurulu, düzenli bir milis gücü özgür bir ülkenin en uygun, en doğal ve en emin güvenlik aracıdır; barış zamanında sürekli ordular bulundurmak, ülkenin iç özgürlüğü için tehlikeli sayılmalı ve bundan kaçınılmalıdır; ordu her durumda, sivil gücün emri altında bulunmalı ve sivil güç tarafından yönetilmelidir.

    Madde 14 Halkın bölünmez bir yönetim kurmaya hakkı vardır, bu yüzden bu sınırlar içinde Virginia yönetiminden ayrı, bağımsız bir yönetim kurulamaz ya da oluşturulamaz.

    Madde 15 Ancak adalete, ılımlılığa, tutumluluğa, alçakgönüllülüğe ve erdeme sıkı sıkıya bağlı kalarak, her fırsatta temel ilkeleri anarak, bir halk özgür bir yönetime ve özgürlüğün nimetlerine sahip olabilir.

    Madde 16 Yaradan'a borçlu olduğumuz görevimiz, dinimiz ve bunu yerine getirme tarzımız, şiddet ve baskıyla değil, ancak irade ve inançla belirlenebilir; bu yüzden herkes, dininin gereklerini, vicdanının buyruklarına göre yerine getirmek hakkına sahiptir; birbirine karşı, Hıristiyan sabrını, sevgisini ve merhametini göstermek herkesin görevidir.

    Bu bildirge 1787 Amerikan Anayasası’nın da temeli teşkil etmiştir.
    0 ...
  22. alman aydınlanması

    2.
  23. Alman Aydınlanması

    Alman aydınlanma hareketinin gelişiminde müessir temel amil, Alman burjuvazisinin sınıfa dair hüviyetine geç kavuşması, ekonomi ve siyaset sahasındaki tekamülünü ingiltere ve Fransa’ya nisbetle daha geç tamamlamasıdır. Almanya’da burjuvazinin siyasi taleplere başlaması 1840 gibi geç tarihlerde ortaya çıkmıştır.
    Aydınlanma hareketi merkezi monarşiler içinde değil de, prenslikler içinde gelişmiştir. Alman aydınlanması, devrin ticaret merkezleri olan Hamburg ve Leipzig kentlerinde başlamış, 18. yüzyıl boyunca Bavyera ve Prusya’da yaygınlaşmıştır.

    18. yüzyılın ikinci yarısında Alman aydınları, ingiliz ve Fransız aydınlarıyla münasebet kurarak onların tecrübelerinden faydalanabilmişlerdir.
    Alman aydınlanmasında, felsefeciler ingiltere ve Fransa’ya nisbetle burjuvazinin tesirine daha az maruz kalmışlardır. Kant’tan Hegel’e kadar Alman filozofları daha çok müşahhas gerçeklik sahasını terk ederek teorik çalışmalar yapmışlardır. Bu sebeple, Alman aydınlanmasında burjuva görüşü, felsefe içinde biçimlenmek zorunda kalmıştır.

    Christian Wolff (1679-1744): Devlet anlayışında aydın despotizmini idealize ediyordu. Wolff aynı zamanda, yeni ilim anlayışını Alman üniversitelerine sokarak, eğitimi ilahiyatın belirleyiciliğinden kurtardı.

    Ancak Alman aydınlanma hareketi içinde materyalist ve ateist fikirlerin yer alması 1780 gibi geç tarihlerde gerçekleşmiştir.
    ilk olarak Immanuel Kant 1781’de Mutlak Aklın Tenkidi adlı çalışmasında, devrin tabiat ilimlerinin sonuçlarının felsefeye getirdiği yeni meseleleri ele almıştır. Bu çalışmada materyalizm ile idealizm arasındaki teorik çatışma dikkat çekicidir. “Töreler Metafiziğinin Temellendirilmesi”, “Pratik Aklın ve Muhakeme Gücünün Tenkidi”, Almanya’da rasyonalist, Descartesçı felsefeden kopuşu gerçekleştirmiştir.

    Kant tecrübeyi, mesmuatı bilgilerin kaynağı olarak kabul ederken, zamanın, mekanın, illiyetin öncelikli kategoriler olduğunu kabul eder. Yani hem mesmuatçı,materyalist ve idealisttir.

    Johann Gottlieb Fichte (1762-1814):

    1789 Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı siyasi meselelere felsefi cevaplar getirmeye çalışmıştır. ilk olarak düşünce hürriyetini baskı altında tutan Avrupa prenslerine karşı, Düşünce Hürriyetini Geri isteme adlı makalesinde bu fikirlerini dile getirmiştir.
    Fichte “Bütün Bilim Öğretisinin Temeli” çalışmasında, ilim olarak felsefeyi ve ilmin vasıflarını istintak ederken, Kapalı Ticaret Devleti adlı ütopik çalışmasında, tabii hukuk ve devlet arasındaki tesadümün ortadan kalktığı bir idare biçimini ortaya koymuştur.
    Alman aydınlanma felsefesi George Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) ile doruk noktasına ulaşır. Hegel felsefesinde tabiatı, tarihi sürekli hareket eden, değişen vak'a'lar olarak kavramış, bu değişimlerin dahili kanunlarını açıklamaya çalışmıştır

    Hegel Fransız ihtilali ve sonrasında ortaya çıkan Napolyon imparatorluğu devirlerine tanıklık etmiştir. Hegel burjuva sınıfının ortaya koyduğu gelişmenin tenakuzlarını, feodalizmin kapitalizme geçiş vetiresini, tarihi diyalektik gelişme kavramıyla felsefi olarak açıklamaya çalışmıştır. Mantık, tabiat, geist (mutlak ruh) olmak üzere üç alanda felsefesini gerçekleştirmiştir. Geist felsefesi, hukuk, tarih, estetik ve din gibi mevzuları da ihtiva eder. Hegel'in felsefesi Alman idealizminin en yüksek noktasını ifade etmektedir. ‘Hegel'in felsefesi din ile uzlaşma ve gerginlik arasında gelişmekte, aydınlanma ve tabiat ilmi içinde her şeyi açıklamakta ve anlamaktadır. Aydınlanma çağı filozofu Hegel için diyalektik vetire, muhaliflerin mücadelelerini ve de birliğini sağlamaktadır. Muhaliflerin bu ittifakı ve uyuşumu, oluş vetiresini de beraberinde getirmektedir. Hegel felsefesini sistemli hale getiren de , bu vetire (diyalektik) ve bütünlüktür.

    Alman Aydınlanması, aydınlanmaya başta sanat ve kültür olmak üzere ilk tenkidlerin sahası olma hususiyetini de taşır.
    Alman romantizmi insanın yaratma hürriyetinin önündeki her şeye karşı durur.
    "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, hayal gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin cemiyeti düzeltmekle olabileceğini savunurlar.
    Alman romantikleri oyun ve düğün şarkıları, ağıtlar, eğlendirici fıkralar ve kahramanlık destanlarıdır.
    Romantizmin doğuşunda, Aydınlanma projesinin fiilen çöküşü, Aydınlanmanın cemiyet, ahlâk ve siyaset teorisinin kifayetsizliğinin farkına varılması büyük bir tesir yapmıştır. Bu sebeple, Romantikler Aydınlanmanın katı ve kuru ilimciliği yerine estetik bir tavır sergilemişlerdir.

    Romantikler, aklın yaptığı bütün ayırımların suni olup, gerçekliği parçaladığını ve anlaşılmaz hale getirdiğini savunur. Başka bir ifadeyle, romantizmde rasyonel analiz ya da tecrübi tetkikin yerini sezgiye ve duyguyla beslenen güven, ilmin yerini tabiat felsefesi alır. Kainatı canlı, sürekli ve dinamik bir bütün olarak görürler.
    insanın tabiat karşısındaki durumunu üstünlük ve hakimiyet münasebetinden ziyade, insanı tabiatın bir parçası olarak dile getirirler.
    Romantikler, aydınlanmanın cihanşümul'luğu yerine milliyetçiliği öne çıkarırlar. Müsavi fertlerden oluşan ancak an'anevi köklerine bağlı bir cemiyet ideali oluştururlar.

    Romantizmin en mühim ilk temsilcisi Johann Gottfried von Herder (1744-1803) kabul edilebilir (Frühromantik). 1832’te tanıştığı Goethe ve diğer Alman romantikleri üzerinde tesirli olmuştur.
    Dilin Menşei Adlı çalışmasında, ilmin ancak lisan vasıtasıyla ortaya konulabileceğini tebarüz ettirir. Bu duygu ve düşüncenin birbirinden ayrılamayacağı anlamına gelir.
    insanlık Tarihinin Felsefesi çalışmasında, tarihte, belirleyici unsurun umumi olarak insan değil de, şu ya da bu türden insanın umumi hususiyetleri olduğunu savunan ve bu iddiasıyla da, aynı zamanda antropolojinin babası olarak görülen Herder, organik bir tabii istihale görüşü geliştirmiştir. Bu anlayışa göre, tabiat da tarih de, sürekli olarak dönüşen, yani oluş hali içinde olan sahalardır.

    1808’de yayınladığı Faust, şiirli bir anlatım ile Mefisto-şeytan sembolü üzerinden, insanın mevzu bahis olduğu eserinde, insan hata yapsa bile, sürekli iyiliğe döndürüleceğini vurgulamıştı.
    Schiller ise eserlerinde hürriyet, isyan, tabiat, ihtilal gibi romantiklerin yaslandığı temel kavramları inkar etmeden, tarih vak'a'sını zenginleştirmiştir. "Haydutlar", "Hile ve Sevgi", "Mary Stuart" ve "Wilhelm Tell" gibi eserlerinde despot idareye başkaldırma temalarını işleyen Schiller'in bu tarihi temayülü, daha sonraki Alman romantiklerini de geliştirmiştir.

    Sanat, Barok ve Rokoko

    Barok, görkem, abartılı hareket duygusu ve net gözüken detaylarla karakterizedir. (Caravaggio (Erken Barok), Nicolas Poussin, Peter Paul Rubens,, Rembrandt, Velazquez)
    18. yüzyılın başlarında Fransa'da bir sanat hareketi ortaya çıkan Rokoko Aydınlanma çağı sırasında Barok devirden doğmuştur. Bu tarz, Avrupa üst sınıflarının hazcılığını sembolize eder. Aristokrasi içerisindeki flört ve melankolik aşk temalarını işleyen bu cereyan akıldan ziyade duygulara hitap eder, derinlikten çok güzellik ön plandadır.
    1 ...
  24. 1982 anayasasının hususiyetleri

    1.
  25. 1982 anayasasının hususiyetleri

    -daha teferruatlıdır.

    -geçiş devri derpiş etmiştir. bir defaya mahsus olarak reis-i cumhur intihabı halka yaptırılmıştır.

    -katı ve serttir. anayasa değişikliği için reis-i cumhur tasdiki ilk kez getirilir.

    -milli güvenlik konseyinin düzenlediği kanunların anayasaya mugayirliği iddia edilemez. Bu kanun 2001 değişiklikleriyle çıkarılmıştır.

    -otoritenin ağırlığı artmıştır. amme menfaatinin, ferdlerin menfaatinden önce geldiği fikri ve anarşi kaygıları sebebiyle hak ve hürriyetlerde sınırlamalara gidilmiştir. güçlü devlet, otoriter idare kavramları ön plana çıkmıştır.

    -icra organı tahkim edilmiştir. cumhurbaşkanı makamı güçlendirilmiştir.

    -siyasi karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkları izale eden hükümler getirilmiştir.

    -daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiştir. siyasi partilerin kadın ve gençlik kolu gibi ayrıcalık yaratan yan müesseseleri meydana getirme yasaklanmıştır. 1995 değişiklikleriyle hepsi çıkarılmıştır. seçim devri 5 seneye çıkartılmıştır.
    1 ...
  26. 1971 1973 anayasa değişiklikleri

    1.
  27. 1971-1973 ara devresinde 1961 anayasasında iki köklü değişiklik yapıldı. 20 eylül 1971 tarih ve 1488 sayılı kanunla anayasanın toplam 34 maddesinde değişiklik yapılmış ve anayasaya 7 muvakkat madde eklenmiştir. keza 15 mart 1973 tarih ve 1699 sayılı kanunla anayasasının 4 maddesinde değişiklik yapılmış, 2 yeni geçici madde daha eklenmiştir. bu devirde yapılan anayasa değişikliklerinin ana yönleri şöyledir ;

    1-icranın tahkimi cihetinde değişiklikler: bakanlar heyetine kanun hükmünde kararname çıkarma salahiyetinin verilmesi; vergi, resim ve harçların muafiyet ve istisnaları ile nispet ve hadlerine müteallik hükümlerde değişiklik yapmaya bakanlar heyetinin salahiyetli kılınması; üniversite muhtariyetinin zayıflatılması; trt'nin muhtariyetinin kaldırılması

    2-temel hak ve hürriyetlere getirilen tahdidler; bütün temel hak ve hürriyetler için mer'i, umumi bir tahdid hükmünün getirilmesi; temel hak ve hürriyetler için kanuni hududlama sebeplerinin artırılması; devlet memurlarının sendika kurma hakkının ortadan kaldırılması

    3-mahkeme murakabesine getirilen tahdidler: azalarının tayininde bakanlar heyetinin namzed gösterdiği devlet güvenlik mahkemeleri'nin kurulması; tabii mahkeme yolu yerine kanuni mahkeme yolunun getirilmesi; küçük siyasi partilerin anayasa mahkemesine müracaat imkanının kaldırılması

    4-ordu ile alakalı değişiklikler; askeri otorite sivil iktidardan yeni tavizler koparmıştır. askeri mahkeme sivil mahkemenin aleyhine genişlemiştir. asker kişilerle alakalı idari fiil ve işlemlerin mahkemeyle alakalı murakabesi, devlet şurasından alınarak yeni kurulan askeri yüksek idare mahkemesine verilmiştir. ; örfi idareye geçiş kolaylaştırılmıştır. ; sivillerin askeri vasıfta olmayan suçlarından dolayı muhakemeleri mümkün kılınmıştır.
    1 ...
  28. 1961 ve 1982 anayasalarının karşılaştırılması

    1.
  29. her iki anayasa da askeri müdahaleler neticesinde hazırlanmıştır.
    bu anayasaların müşterek cihetleri şunlardır;

    -her iki anayasa da, bir kısmı askeri müdahaleyi yapan bir heyetden, diğer kısmı ise sivillerden teşekkül eden kurucu meclisler tarafından yapılmıştır.
    -her iki anayasanın hazırlanmasında da kurucu meclisin sivil kanadı seçimle oluşmamıştır.
    -her iki durumda da, kurucu meclis tarafından hazırlanan anayasa, halk reyine takdim suretiyle kesinleşmiştir.

    farkları ise;

    -1961 temsilciler meclisi, 1982 danışma meclisine nisbetle daha temsili vasıftadır.
    -temsilciler meclisinde kapatılan demokrat parti haricindeki iki parti (chp ve ckmp) anayasanın hazırlanmasına katılmışlardır. oysa 1982 anayasasının hazırlanmasına hiçbir siyasi parti katılmamıştır. zira, danışma meclisine üye olmanın bir şartı 11 eylül 1980 tarihinde herhangi bir siyasi partinin üyesi olmamaktır.
    -1961 anayasasında halk reyine takdim edilen metnin kabul edilmemesi halinde ne yapılacağı belirtilmişti. bu durumda yeni temsilciler meclisi seçilecek, anayasa hazırlama çalışmalarına tekrar başlanacaktı. 1982 anayasasının hazırlanması sisteminde ise, halk reyine sunulan anayasanın reddi halinde ne olacağı belirtilmemiştir. bu sebeple proje reddedildiğinde askeri idarenin bir müddet daha sürme düşüncesinin akla geldiğine işaret edilmiştir.
    -1961 halk reylemesinde demokrat parti dışında siyasi partiler kamuoyu oluşturulmasında faal rol oynamışlardır. 1982 anayasasının reylenmesinde siyasi fırkaların bir rolü olmamıştır.
    0 ...
  30. akademi dinozorları

    1.
  31. Bu akademi dinozorları dedigimiz kişiler üniye bir takım statukocular tarafından sokulup bilim uretmeyen yan gelip yatan tiplere deniyor ve onlarn isgal ettikleri yer yuzunden bu isdeki kabiliyetli gencler ortada kaliyor.
    1 ...
  32. adnan kamıl

    1.
  33. Şu sıralar Yenişehir ilçe başkanlığı vazifesini icra etmektedir. Halka yakın, meselelerle alakadar olan güzel bir amcadır.
    0 ...
  34. büyük elektör friedrich wilhelm

    1.
  35. idaresi boyunca Hohenzollern hanedanına mensup Büyük Elektör Friedrich Wilhelm 1640-1688 Brandenburg'da geniş çaplı değişiklikler yaptı ve I.Friedrich Wilhelm ve Büyük Friedrich 1740-1786 gibi liderlerin idaresini üstlendikleri Prusya'nın temellerini attı.

    Büyük Elektör'ün hayata geçirdiği reformların çoğu karmaşık bir planın mahsulu olmaktan ziyade o anın ihtiyaçlarına cevap vermekten ibaretti. Asıl müessesevi ve siyasi değişim asillerin baskın olduğu kamara idaresinin gücünün kırılması ve merkezi bürokrasinin yerleştirilmesiydi. bu gelişimin altında büyük elektör'ün harbte olduğu kadar sulhte'de iş başında olan bir ordu teşkili arzusu yatıyordu. Kalıcı ordu kamaraların muntazamlı tahsisatlar şeklinde mütemadi bir mali müzahereti te'min etmesini mecburi kılıyordu. Kamaralar kendi mali muhtariyetlerini muhafaza ettikleri için mütemadi bir ordu ve fazladan mali mükellefiyetler onlar için kabul edilemez şartlardı ve bu yüzden bir müsademe'nin çıkması kaçınılmazdı. Buna rağmen, Büyük elektör kamaraların nizami iştirakini te'min edebilmiştir. Kamaralar'ın hürriyetlerini iade için kraliyete tevcih ettikleri taleplerini derpiş etmiştir. Kamaralara birçok tavizler veren elektör 1660'ta yeni bir beyanname ile verdiği tavizlerin bir kısmını geri aldı. 1661'den sonra istihlak vergisini temel alan yeni bir gelir nizam ile kamaralar'ın karşısına çıktı. Elektör'ün icraatlarıyla kamaralar güç kaybettiler.

    Misal: Brandenburg Kamarası'nın otoritesi, istihlak vergisinin mer'iyyete girmesiyle 1667, 1680-1682'de ve asillere siyasi haklarını kaybetmelerini telafi gayesiyle içtimai imtiyazlar verilmesiyle yavaş yavaş azaldı. böylece kamaralar 1685 e gelindiğinde artık kraliyet üstünlüğüne meydan okuyamayacak bir mevki'e gerilediler. büyük elektör, asillere yüksek cemiyete dair statüler kazandırarak onların muavenet ve müzaheretini aldı.
    1 ...
  36. türkiye cumhuriyeti siyasi tarihi

    1.
  37. -Burada 1980 Darbesine kadar olan hadiseler hakkında malumat vardır-

    7 Eylül 1919'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurulmasından kısa bir müddet sonra çok partili siyasal hayata geçişin ilk tecrübesi yapıldı. Hükümetin laik ve modernleşme politikasına karşı çıkan, gerçekleştirilen inkılapların Türkiye'nin içtimai ve siyasi bünyesine uymadığını düşünen ve aralarında Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi Milli Mücadele'yi idare eden bir grup komutanın da bulunduğu muhalifler; CHP'den istifa ederek 17 Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu.

    Bu ilk muhalefet partisinin başkanlığına Kazım Karabekir seçildi. Parti, gerek programı gerekse kurucularının zihniyeti bakımından "gerici" değil "muhafazakar"dı. Ne var ki, tek muhalefet partisi olduğu için inkılaplara aksülamel gösterenlerin bu partiyi desteklemeleri siyasi ihtirasların geniş ölçüde artmasına neden oldu. Nitekim, Cumhuriyet'e ve laik gelişmelere karşı olanların yeni partide yuvalanmaları ve o sırada Güneydoğu Anadolu'da Şeyh Said isyanının çıkması üzerine, Hükümet 3 Haziran 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kapattı.

    ikinci çok partili demokrasi tecrübesi
    Mustafa Kemal devrinin ikinci çok partili demokrasi tecrübesi 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurulmasıyla başladı. Serbest Fırka'nın kuruluşu M. Kemal'in isteği istikametinde olmuş; parti ismet inönü'ye muhalefeti ile tanınan eski başvekillerden Fethi Okyar tarafından kurulmuştu. Ancak yeni parti beklenmedik bir hızla büyümüş, 1929 dünya ekonomik buhranı'nın oluşturduğu problemlerden de faydalanan Cumhuriyet muhalifi şahıslar, yeni partiyi kendi gayeleri istikametinde kullanmaya başlamışlardı.

    Hususiyetle Fethi Okyar'ın izmir Gezisi ve burada çıkan üzücü hadiselere sebebiyle parti, 17 Kasım 1930'da kendi kendini feshetti.
    Cumhuriyet idaresi, devraldığı geri kalmış ekonomiyi geliştirmek için, öncelikle hususi teşebbüse dayanan bir modeli benimsemiş, ancak zamanla büyüyen ölçüde bir devletçilik politikası tatbik mecburiyetinde kalmıştı.

    ismet inönü, M. Kemal'in ölümünden sonra Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı seçildi. Bilahere dünya şartlarının icbarından naşi inönü Türkiye'de bir muhalefet partisi kurulmasını istemek mecburiyetinde kaldı.

    7 Ocak 1946'da Celal Bayar, Adnan Menderes, Mehmed Fuad Köprülü ve Refik Koraltan tarafından Demokrat Parti (DP) kurulmuştur.
    Yeni bir partinin kuruluşu tek partinin baskıcı idaresinden bıkmış olan cemiyet de büyük mutluluk ve alaka uyandırdı. Demokrasinin ve liberal bir ekonomi anlayışının sözcülüğünü yapan DP, kısa sürede hızla büyüdü.

    1946 seçimlerinde Meclis'e girmeyi, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ise tek başına iktidara gelmeye muvaffak oldu. Böylece Türkiye'de tek parti devri sona ermiş, ilk kez halkın reyi ile iktidar değişikliği tahakkuk etmiş oldu. DP, 1954 seçimlerinde reylerini daha da artırarak iktidarını perçinledi, 1957 seçimlerinde rey kaybına uğramasına rağmen 27 Mayıs 1960'a kadar iktidarını sürdürdü.
    DP, 10 yıllık iktidarı müddetince, ekonomiye ve halkın hayatına elle tutulur bir canlılık getirdi. Ekonomi genişledi, halkın kazancı arttı, çok sayıda köy, yol, su ve elektriğe kavuştu. Yeni sahalar tarıma açıldı, makineli ziraat başladı, ticaret hızlandı, sanayileşme istikametinde ehemmiyetli adımlar atıldı. Yabancı sermaye ve ticaret sermayesini sanayiye tevcih etme vetiresine girildi. 1954'ten itibaren DP iktidarının halktan aldığı muavenet ve müzaheret zayıflamaya başladı.

    Bunun başlıca saiki, harici piyasalardaki elverişli konjonktürün sona ermesi ve ekonomide bozulma belirtilerinin ortaya çıkmasıdır. Hızla büyüyen enflasyon, hususiyetle büyük şehirlerdeki sabit gelirlilerin, asker ve sivil bürokrasinin maddi durumunu sarsmıştı. Halktaki hoşnutsuzlukla birlikte muhalefetin ve matbuatın tenkidleri de sertleşmişti. Bu tenkidler karşısında iktidarın soğukkanlılığını yitirdiğine işaret eden tedbirler alındı.

    inönü'nün yurt gezilerinde karşılaştığı maniler, matbuatı murakabe altında tutmak için müracaat edilen metodlar ve "Tahkikat Komisyonu"nun kurulması ile birlikte, ülkede yaygın rejim münakaşaları baş gösterdi. Üniversite gençliği sokaklara döküldü. Örfi idare'nin ilan edilmesiyle daha da gerginleşen ortamda, Silahlı Kuvvetler 27 mayıs 1960 sabahı idareye el koydu.

    Silahlı Kuvvetler'in çeşitli kademelerinde Milli Birlik Komitesi (MBK) adı altında teşkilatlanan bu subaylar, 27 Mayıs 1960 sabahı planlı bir şekilde harekete geçerek, DP iktidarını devirerek idareye el koydu. Sabahın ilk saatlerinde neşredilen ihtilal beyannamesinde, hareketin demokrasiyi kurtarmak ve kardeş kavgasına mani olmak için yapıldığı, hiçbir şahsa ve zümreye karşı olmadığı, en kısa zamanda seçimlere gidileceği ve idarenin sivillere devredileceği açıklanıyor, NATO ve CENTO'ya bağlı kalınacağı bildiriliyordu.

    Devrik Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanları ve iktidar partisine mensup milletvekilleriyle önde gelen idareciler, Harp Okulu'nda gözaltına alındılar.

    Orgeneral Cemal Gürsel; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı oldu. MBK, teşri vazifesini üstlendi ve 17 Haziran 1960'ta çoğu sivillerden oluşan yeni bir hükümet kuruldu.

    ihtilal idaresi ilk güçlüğü MBK üyeleri arasındaki görüş ayrılığı sebebiyle yaşadı. Azalardan bir bölümü bir an önce seçimlerin yapılmasını isterken, diğer bölümü köklü reformlar gerçekleştirildikten sonra seçimlerin yapılmasını istedi. MBK aynı yılın Aralık ayında, yeni anayasa ve seçim yasası hazırlamakla mükellef "Kurucu Meclis"in teşekkülünü kararlaştırdı. Çeşitli müesseselerin temsilcilerinden oluşan Kurucu Meclis, 5 Ocak 1961'de vazifeye başladı. Üniversite çevrelerinden alınan anayasa taslakları, meclisin hususi komisyonlarında biçimlendirilerek münakaşaya sunuldu. Kurucu Meclis'in son şeklini verdiği anayasa, 9 Temmuz 1961'de yapılan referandum neticesi kabul edilerek mer'iyet'e girdi. MBK, 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerle iktidarı sivillere bıraktı. MBK'nın 22 üyesi Anayasa gereğince "Tabii Senatör" olarak parlamentoya girerken, Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı seçildi.

    27 Mayıs 1960 sabahı devrilen DP iktidarının idarecileri, MBK tarafından Yassıada'da kurulmuş fevkalade bir mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı'nda muhakeme edildi. Mahkeme, "Anayasayı ihlal" ile suçladığı DP idarecilerinden 15'ine idam, diğerlerine de ağır hapis cezaları verdi. idam cezalarından 12'si MBK tarafından müebbet hapse çevrildi.

    DP iktidarının Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ise idam edildiler. Diğer mevkuflar'ın bütünü 1964'e kadar çeşitli af teşebbüsleriyle serbest bırakıldı.

    27 Mayıs ihtilalini izleyen ilk umumi seçimler ortaya tuhaf bir tablo çıkarmıştı. DP'nin devamı oldukları iddiasıyla siyaset sahnesine çıkan iki parti; Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) toplam olarak DP'nin 1957'de aldığı reylerdan fazlasını elde etmişti. CHP'nin reylerı ise yüzde 41'den yüzde 37'ye düşmüştü.

    Bu netice, halkın siyasi temayülleri'nin değişmediğinin, hatta ihtilale aksülamel gösterdiğinin bir ifadesiydi. Türkiye'nin 1960 ve 1970'li yıllardaki siyasi hayatına büyük ölçüde te'sir edecek olan AP, 11 Şubat 1961'de kuruldu. Partinin ilk umumi başkanlığına mütekaid Orgeneral Ragıp Gümüşpala getirildi.

    ihtilali izleyen seçimlerden sonra ismet inönü'nün başkanlığında kurulan ilk hükümet, CHP-AP koalisyonuydu. Bu ortak hükümet sivil rejime dönüşü kolaylaştırmakla birlikte dahili mutabakatsızlığı sebebiyle uzun ömürlü olamadı.

    gümüşpala'nın 1964'te ölümüyle boşalan AP Umumi Başkanlığı'na Devlet Su işleri Eski Umumi Müdürü Süleyman Demirel seçildi. AP, 1965 seçimlerinde reylerin yüzde 53'ünü alarak tek başına iktidara geldi. Bu seçimlerin bir hususiyeti de Türkiye'de ilk kez sosyalist bir partinin, Türkiye işçi Partisi'nin (TiP) seçimlere katılması ve 15 milletvekilliği kazanmasıydı.

    AP'nin 1965-1971 yıllarındaki iktidar devri ekonomik, içtimai ve siyasi açıdan Türkiye'nin en parlak devirlerinden biri oldu. Bu devirde ekonominin en bariz hususiyeti yüksek kalkınma hızı ve düşük enflasyondu. Sanayileşme vetiresi hızlandı. Kırlık kesime dönük yatırımlara ve enerji projelerine öncelik verildi. Daha müstakil bir harici politika izlendi. 1965-1971 yılları ayrıca Türkiye'nin en hürriyetçi devri hususiyetini de taşımaktaydı. Düşünceyi hududlayan ve antidemokratik olarak vasıflandırılan kanun maddelerinin en az tatbik edildiği ve en az sayıda kişinin bu sebeple hüküm giydiği devirdi. Bu devirde kitleler siyasi teşkilatlanma yolunda mühim adımlar attılar. Yine bu devirde matbuat, tarihinin en hür senelerini yaşadı, farklı görüşler açık biçimde yazıldı ve münakaşa edildi.

    Fransa'da 1968'de başlayan ve bütün dünyaya yayılan öğrenci eylemleri, 1960'lı yılların sonlarına doğru Türkiye'nin de gündeminin birinci sırasına oturdu. Başlangıçta üniversitelerdeki tedrisat şekline ve imtihan nizamına bir isyan vasfı taşıyan bu eylemler, bir müddet sonra siyasi ve ideolojik muhteva da kazanacaktı. 1960'ların hürriyetçi ortamı, 12 Mart 1971 muhtırası ile noktalandı. Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanının ortak muhtırası, anarşi ve tedhişe mani olmak, rejimi selamete kavuşturmak esbab-ı mucibesiyle; reformları Atatürkçü bir görüşle gerçekleştirecek partilerüstü bir hükümetin teşkil edilmesini istemiş, aksi durumda ordunun idareyi doğrudan üstleneceğini duyurmuştu. Bu şartlarda kanuni hükümetin Başbakanı Demirel aynı gün istifasını Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a verdi.

    12 Mart'ın ilk hükümeti, CHP'den istifa eden Nihat Erim tarafından kuruldu. Bakanların mühim bir bölümünü "beyin takımı" olarak vasıflandırılan teknokratlar oluşturuyordu. "Partilerüstü" nitelikte ve reform yapmak iddiasındaki hükümetin ilk icraatı örfi idare ilan etmek ve sert tedbirler almak oldu. Anayasa'nın bazı ehemmiyetli maddeleri değiştirildi.

    I. Erim Hükümeti, dahili tenakuzların teşkil ettiği mutabakatsızlığa fazla dayanamayarak yerini II. Erim Hükümeti'ne bıraktı. Fakat Başbakan Erim, rejime dahilden ve hariçten gelen aksülameller sebebiyle bir kez daha istifa etti. Yerini onun Milli Savunma Bakanlığı'nı yapmış olan Ferit Melen aldı. Onu izleyen Naim Talu Hükümeti ise bir çeşit demokrasiye geçiş vetiresini başlattı. 1973'te TBMM'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini 12 Mart'ın adayı Faruk Gürler kaybetti, AP ve CHP'nin ortak adayı Fahri Korutürk kazandı.

    Bu arada, CHP'de 1969 yılından başlayarak tuhaf gelişmeler yaşanmış, 12 Mart rejimine karşı izlenecek politikada Umumi Başkan inönü ile anlaşmazlığa düşen Genel Sekreter Bülent Ecevit ve arkadaşları Merkez icra Heyeti azalığından istifa etmişlerdi. Bu ekip 12 Mart devri müddetince parti içinde köklü bir mücadele sürdürdü. 1972 Kongresi'nde Ecevit ve arkadaşları inönü'nün ekibine karşı parti idaresine adaylıklarını koydular. Ecevit'in listesinin kazanmasıyla, inönü umumi başkanlıktan, milletvekilliğinden ve CHP azalığından istifa etti. Hemen toplanan fevkalade kongrede, Ecevit umumi Başkan seçildi. CHP için artık yeni bir devir başlamıştı.

    12 Mart devrinin hukuki olarak sonunu getiren 1973 seçimlerinde hiçbir parti ekseriyet sağlayamamıştı. 1961'de olduğu gibi yine "koalisyonlar devri" başladı, çok sayıda hükümet kuruldu, mutabakatsızlık, güvensizlik reylerı ve milletvekili transferleri birbirini izledi. 1973 seçimlerinde en yüksek reyi CHP almıştı. CHP Umumi Başkanı Ecevit, uzun görüşmelerden sonra görüşlerinde islami cereyanları aksettiren Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kurdu. Bundan başka dünyada baş gösteren petrol buhranı'nın te'sirleri Türkiye'ye de aksetmişti.

    1974 Haziranı'nda Kıbrıs'ta Makarios idaresine karşı ENOSiS'çi bir darbe yapılması, Türkiye'yi Londra Antlaşması ve 1960 Kıbrıs Anayasası'ndan doğan garantörlük haklarını kullanarak adaya askeri bir müdahalede bulunmak zorunda bırakmıştı. Kıbrıs meselesinin mühim ekonomik ve siyasi neticeleri oldu. Batı'nın Türkiye'ye karşı aldığı menfi tavır, ABD'nin ilan ettiği ekonomik ambargo, Kıbrıs Harekatı'nın zorunlu kıldığı harcamalar ülkede büyük sıkıntılar meydana getirdi. Kıbrıs sonrası izlenecek harici politika mevzundaki ihtilafında da tes'ir'iyle CHP-MSP koalisyonu dağıldı. Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından vazifelendirilen Kontenjan Senatörü Sadi Irmak'ın kurduğu hükümet ise Meclis'ten güvenoyu alamadı.

    Bu arada, 1971'de AP'den ayrılan ve çıkarılanlar tarafından kurulan Demokratik Parti'de (DP) çözülmeler başlamıştı. Milletvekili sayısını artıran AP, MSP, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) ile bir araya gelerek ekseriyeti sağladı. Yeni hükümeti kurma vazifesi Demirel'e verildi. Demirel, 1977 yılı seçimlerine kadar vazife yapacak olan ve "Milliyetçi Cephe" (MC) adı verilen hükümeti kurdu.

    MC dönemi 1977 seçimlerinden sonra da devam etti. Bu seçimde de hiçbir partinin tek başına ekseriyet sağlayamaması üzerine Demirel bu kez II. MC Hükümeti'ni kurdu. 1978 Ocak ayına kadar vazifede kalan bu hükümet de ekonomik sıkıntılar, harici politika meseleleri ve giderek tırmanan tedhiş karşısında çaresiz kaldı. Ülke döviz darboğazına girmiş, ithalat yapılamaz olmuş, hükümet kısa vadeli ve yüksek faizli kredilerle bu durumdan kurtulmaya çalışmıştı.

    Türkiye'nin içinde bulunduğu buhran, 1977'nin Aralık ayında 11 AP milletvekilinin partiden istifa etmesi ile yeni bir boyut kazandı. Demirel'in başkanlığındaki II. MC Hükümeti düşürüldü; CHP lideri Ecevit, 11 müstakil milletvekili, DP ve CGP milletvekillerinin desteğiyle yeni hükümeti kurdu. Bu devirde ekonomik problemler büsbütün ağırlaştı. Temel gıda maddeleri, benzin ve tüpgaz bulunamaz oldu. Kuyruklar ve karaborsa başladı. 1979 sonlarında yapılan Cumhuriyet Senatosu kısmi yenileme seçimlerinde CHP ağır bir mağlubiyete uğrayınca, Başbakan Ecevit vazifeden çekildi. Demirel bu kez MSP ve MHP'nin dışarıdan desteğiyle AP azınlık hükümetini kurdu (25 Kasım 1979).

    1979'un son günlerinde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Cumhurbaşkanı Korutürk'e bir uyarı mektubu verdiler. Ancak iktidar ve muhalefet partileri uyarının muhatabı olmadıklarını açıkladılar. Demirel Hükümeti'nin ekonomik durumu iyileştirmek için aldığı 24 Ocak Kararları, kısa sürede müsbet netice vermişse de, tedhiş vak'a'ları sürmekteydi. Birçok vilayetde örfi idare ilan edilmişti.
    Öte yandan, 1980'in ilk aylarında vazife müddeti dolan Fahri Korutürk'ün yerine bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçilememişti.
    Askeri müdahale, ordunun 12 Eylül 1980 sabahı, emir ve komuta zinciri içinde idareye el koymasıyla gerçekleşti.
    0 ...
  38. zeynep dörtok abacı

    1.
  39. Aydınlanma Tarihi dersinde beynimin yanmasına sebep olan Uludağ Üniversitesinde görevli tarih hocamızdır.
    2 ...
  40. nilüfer alkan günay

    1.
  41. uludağ üniversitesi tarih bölümünde görevli yeni çağ avrupa ve osmanlı siyasal tarihi 1453-1789 derslerimize giren uzun boylu, çok hanımefendi, neşeli, esprili, araştırmacı, demokratik bir hocamızdır. dersleri çok zevkli geçer ve devamlı sualler sorarak talebelerinin de derse katılmasını ister, derslerinde hiç duymadığınız yeni şeyler öğrenebilirsiniz. derste gösterdiği slaytları yazmanızı tavsiye ederim çünkü slaytlarını vermez ve bu bahiste hiç taviz verdiğine bugüne kadar denk gelmedim. bundan başka nilüfer hoca'nın derste tahammül edemediği şey -haklı olarak- öğrencilerin kendi aralarında konuşmasıdır. hiç unutmuyorum osmanlı siyasal dersiydi ve ders sonu geldiğinde bir duyuru yapacaktı ama sınıfta herkes ders sonu geldi diye konuşmaya başlayınca nilüfer hoca'nın şalteri attı ve bize lafını koyduktan sonra sınıftan çıktı gitti. ne yalan söyleyeyim üniversite öğrencileri olarak böyle hanım hanımcık bir hocayı çıldırtmayı başardığımız için sınıf olarak kendimizle iftihar etmeliyiz doğrusu

    Son olarak bu tatlı hocamızın sınav sisteminden bahsetmek istiyorum. size sınavda sorduğu soruyu cevaplayın, tabi şimdi anlamadınız ne dediğimi ama ben misallendireyim size, mesela; Memlûk Devleti’nin ortadan kaldırılmasının Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini değerlendiriniz. (ekonomik, siyasi, toplumsal, askerî) diye bir soru sorduysa bunu beyninizde Memlukler hakkında ne varsa hepsini yazalım şeklinde idrak edip cevaplamayın yoksa alırsınız sıfırı oturursunuz aşağaaaaa ahahahahah..
    hoca ne istediyse onları gruplandırın ekonomik diyosa ekonomiyle alakalı askeri diyorsa askeri mevzular hakkında yazın
    birde karşılaştırma yapın tarzında sorularıda var misal 'A' bölgesinin 'B' bölgesinden farkı nedir diye sorduğunda sola ''A Bölgesi'' sağada 'B bölgesi' yazıp her ikisinin altına a b c diyerek özelliklerini yazarsanız gene sıfır alırsınız ahahahahahaha nilüfer hoca bu tür soruları paragraf şeklinde ve bir değerlendirme yapar tarzda cevaplandırmamızı ister.
    2 ...
  42. 43a

    1.
  43. Bursa Osmangazide Yeşilova ve Balıklıdaki vatandaşların üniversiteye gidebilmek için binip her gün yaka silktikleri otobüs.
    2 ...
  44. harun serkan aktaş

    1.
  45. 1988 diyarbakır çüngüş doğumludur. bu zat-ı muhterem şu sıralarda insanların imanını kurtarmak ve onları doğru yola getirmek için gayret etmektedir. ateizmin korkulu rüyası bir nur talebesidir. çok mütevazı, sevecen, hümanist, espirili bir yapısı vardır.
    3 ...
  46. © 2025 uludağ sözlük