yaklaşık bir saat kadar önce silahlı çatışma yaşanmış mekandır, kurşunlardan biri orada yalnızca eğlence amacıyla bulunan bir üniversite öğrencisinin karnına isabet etmiştir, bu insanların paylaşamadıkları nedir diye, neden diye sormaktan kendini alamıyor insan.
ölümünden bu yana milyonların çocukluk kahramanı, bazılarının ergenlik, birazının da yetişkinlik, sorgulanmalı, insan hayatın içine karıştıkça unutuyor mu kahramanlarını?
şehirlerarası yolculuk yapılıyorsa eğer yaşadığımız zamanda gerçekleşmesi imkansız olan durumdur, çok günah olduğundan ötürü kadın ve erkekler yan yana oturmuyorlar, oturamıyorlar artık, maazallah otobüse birden bire uçan tekme falan atarlar, çarpılmasınlar oracıkta diye.
en başından alalım olayları, başlığı görünce aklıma geldi, yazayım dedim.
soğuk bir memlekette öğrencilik hayatı sürdürülüyorken twitter üzerinden gelen bir mesaj sayesinde konuşulmaya başlanan x kişisiyle muhabbet ilerletilir, mekan buna müsait olduğundan, böyle şeyler gayet normal karşılandığından kız konuşulan ilk gecede esas oğlanı evine içki içmeye çağırır, tabi esas oğlan bu daveti sabah uyandığında görür, zira o mesaj henüz gelmemişken çoktan bilgisayarını kapatıp adanalı izlemeye başlamıştır bile. hatanın farkına sabah varılır, olan olmuş artık başka zamana denir. başka zaman tam da o akşamdır, kız bir daha aynı daveti yineler, şehrin bildik bir noktasına gidilir x kişisiyle buluşmak için, tabii şeklinden şemalinden habersizdir esas oğlan x kişisinin, kör mü gelecek, topal mı gelecek, ben ne sikime buraya geldim diye kendi kendine sorular yöneltirken çıkar gelir x kişisi, fena da değildir. neyse, o gece bilindiği gibi geçer, ertesi gece de öyle geçer. en sonunda esas oğlan x kişisinden sıkılır, arar ve olmuyor, kalabiliyorsak arkadaş kalalım, öylesi daha güzel der. x kişisi kendine yediremez, çeşitli ithamlarla suçlar esas oğlanı, lakin onun sikinde olmaz.
bir gece yine adanalı izlenirken, saat sabah 05.00 civarı diyebiliriz hatta, evin kapısı alacaklı gelmişcesine çalınır, esas oğlan beline bıçağı alır, o saatte kapının çalınması hayra alamet değildir çünkü. neyse kapının deliğinden bakılır, birileri bağıra çağıra yukarı çıkmaktadır. x kişisinin yüzü seçilir, kapı açılır, x kişisi toprak olmuştur, çok içmiştir, adeta göt gibidir. içeri alınır, bir bardak su verilir, ki o aralarda x kişisi kolunu koltuğun kolçaklarına koymaya çalışmakta ve tutturamayıp kafasını, gözünü bir yerlere vurmaktadır. x kişisi başlar konuşmaya, ben senin için şu kadar sevgilimden ayrıldım der, önemsiz bir zaman belirtip, niye böyle oldu diye de ekler sonra. esas oğlan sadece başkasını seviyorum çünkü cümlesini kurar. kız bu kadar mı der, esas oğlan evet der. kız kalkar gider, bir daha da haber alınamaz, zaten gereği de yoktur.
bu bölümü izlediğimden beri öyle bir rakı içesim var ki anlatamam, o kadar bizdendi ki kalkıp rakı almaya bile üşendim, oturdum rakı içeceğim günü beklemeye başladım, bölümü bir daha izler miyim, hiç kaçırmam, özellikle sansürsüzünü soframın baş köşesine koyarım, sevgiler.
benim hayallerimde canlanmayan babadır, aynı evde yaşadığım kuzenim yapardı bak bunu, öyle alışmıştı ki bu duruma cebindeki kumandayı bazen saatlerce aradığı olurdu, neylersin.
bir filmin insanların hayata bakış açılarını değiştireceğine inanmıyorum, bu sebeple yoktur öyle bir film, bak kitap diyorsan o olabilir, ama film olmaz.
bir yapı aynı anda birkaç uç görüşe ev sahipliği yapamayacağı için, özellikle ülke siyasetinin dinamikleri buna uygun olmadığı için olmayan solculuktur. solculuk diye bir şeyin olmadığı, ben solcuyum diyenlerin düzenin içinde kendine yer edindiği, içini rahatlattığı bir ülke burası. bdp'nin sosyalist olması demek daha doğru olabilir, tanımı ona uymaz. söylenenleri, yaşananları, yazılanları, icra edildikleri tarihlere bakarak değerlendirmek en doğrusudur. ulusların kendi kaderini tayin hakkı, sovyetlerin olduğu bir dünyada bu kuramı ortaya atan lenin'in söylediği gibi olabilirdi, amenna. uluslar kendi kaderini abd'nin, ab'nin desteğiyle tayin ediyorsa, kimse kusura bakmasın ama yerler öyle hakkı. bir tarafta ezilen ulus milliyetçiliği, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, diğer tarafta halkların kardeşliği, eşitlik, özgürlük, sosyalizm. tarafların aynı eksende buluşmaları sizce de imkansız değil mi?
insanların düşündükleri bir olmadığından ötürü kimsenin kimseye ağzını açıp da, sen bunu demişsin, pissin, varoşlardan geliyorsun, krosun gibi sözler sarf edemeyeceği durumdur, bir başkası çıkıp bana göre de sevgilim demek böyledir diyebilir, susulmalıdır.
bu arada, gülüm de derim, sevgilim de derim, istiyorsam hiçbir şey demem, sevda benim değil mi?
bir insanın namaz kılarken fotoğrafının çekilmesinin gerekliliğini tartışalım öncelikle fikrini ortaya atacağım durumdur, geçtim atatürk'ü, sıradan, herkes gibi bir insanın ibadet ederken neden fotoğrafı olur, bunun gereği nedir, ibadet kişiyle -inandığı artık her neyse, onun arasında değil midir, bize ne, ne gerek var?
Türkiye'de genç nüfus oranı günden güne azaldığından ötürü birkaç zaman sonra gençlerin otobüslerde oturacak yer bulamamasına kadar giden durum olabilir, örfümüze, adetlerimize çok bağlıyız biz, öyle demeyin.
yapabilecekleri en doğru şeyi yapmış medya kuruluşudur, sana, bana iş verecek halleri yok ya, tabi ki o alandaki döne döne oraya gelebilmiş adamları kimse ona verecekler işi, bana iktidar yanlısı yetenekli bir karikatürist gösterin ne olur, evet doğru bildiniz, gösteremezsiniz, çünkü yok.
bir yanlışın emrinde olanların sınırları zaten çizilmiştir, sınırı çizilen adamdan yaratıcılık falan beklenemez, yaratıcı olmayınca da yerler öyle yeteneği, kimse kusura bakmasın.
memlekette cem adrian'ın klibi sakıncalı bulunur, yayınlanmasına izin verilmez mesela, ancak dizilerde, filmlerde ve haberlerde durmadan tecavüz dayatılır alttan alttan, şiddet dayatılır, medyanın bütün uzuvlarında her gün aynı haberleri görmek mümkün, ekstrem şeyleri gayet normal olgular gibi göstermeyi seven ulusal medya bu olayların başlıca tetikleyicilerindendir.
zihninin tam olarak boş olup olmadığını kavrayamayan insanoğlunun ortaya attığı durumdur, dünyada hiçbir olgu yoktur ki sebepleri olmadan var olsun, asparagastır, geçiniz.
zamana, mekana ve kişiler arasındaki ilişkilere göre değerlendirildiğinde çeşit çeşit görüşler çıkartılabilecek olaydır, bazıları sevdikleri için ölürler, bazılarının umrunda bile olmaz, bazılarıysa hiç tanımadığı ve tanımayacağı insanlar için ölümü göze alırlar.
erdem nerededir, ölmek mi yaşamak mı daha değerlidir, bu tartışılır.
ancak öyle görünüyor ki insan olabilmek hiç tanımadığın biri için de ölebilmektir, garip.
ifadeli, smileyli mesajlar yazmayı uzun uzun süre önce bıraktığım için sevgilimin mesajlarının sonuna gülücük koymaması beni engin dertlere sarmayacak bir durumdur, zira insanlar o samimiyetsiz ifadeleri kullandıklarında ne ben onları daha çok severim ne de onlar bayılırlar bana, neyse.
hayal kırıklığının diğer adıdır, zira yumurtaya bulanan diğer kahvaltı tabağı sakinleri bu durumdan hoşnut kalsalar bile, damak tadı dedikleri şey bir güzel küfrü basacaktır alnının çatına.