-günahlardan korunma arzusu.
-meşru ve düzenli bir hayat yaşama arzusu.
-çocuk sahibi olmak veya doğacak çocuğuna pijj dedirtmemek arzusu.
-maddi durumunu düzeltmek.
-karşısına fiziksel güzelliği yüksek birinin çıkmış olması.
-karşısına iyi ailesi olan birinin çıkmış olması.
-karşısına güzel ahlaklı birinin çıkmış olması.
-mahalle baskısı.
-merak.
-değişiklik arzusu.
-vs. vs. vs.
ingilizce kökenli kelime. harekete geçirmek, seferber etmek, silah altına sokmak (seferberlik), ticari anlamda tedavüle sokmak manalarını taşımaktadır.
bizim ne devlet ne de millet geleneğimizde hiçbir zaman heykele ibadet veya heykele saygı duyma olmamıştır. atatürk büyük bir devlet adamıdır. din adamı değildir. devlet adına başarılı işler yapmıştır. bizim tarihimizde daha büyük işler başarmış devlet adamlarıda vardı fakat heykellerini yapmadık. kendisi heykelinin yapılmasını istememiştir. onu putlaştıran kimdir onu bulmak lazım.
not: konuyla parti, dini referanslar arasında bağlantılar kuran arkadaşlar. yaptığınız doğru değil. atatürk elinde kitapla inmemiştir. bir komutan ve devlet adamıdır sadece. devlet ve milletin dönüşümünün devam etmesi için kahramanlığını zıvanadan çıkartmışlardır. meseleye bir de bu tarafından bakmak lazım.
Bizim ırkçı insanlar olmadığımızı, gönüldaş olduğumuzu, sırf türk diye bir insanın kayırılmayacağını tarihe altın harflerle yazmıştır. eğer sen devletini, milletini şah ismaille el ele verip sırtından bıçaklıyorsan cezan bellidir. sırf aynı mezhepten diye şah ismaille el ele vermişler, ya devlet başa ya kuzgun leşe demişler; kuzgun leşe olmuş. ne var bunda yani.
hem müslümanlar, hem hıristiyanlar için ne güzel bir olay olur. hatta ruhban okulunun açılışına müslüman, ayasofyanın açılışına hıristiyan din adamları da katılsınlar. iki din için de kutlu bir gün gerçekleşir. birbirimizi anlamamız için bir örnek, buluşabileceğimiz bir ortak nokta, birey özgürlüğü ve insan hakları bağlamında huzurlu bir ülke için bir adım, bir fiil daha ortaya koymuş oluruz.
işten çıkarılmanın, işten çıkarılmayıp geride kalan elemanlar üzerine etkisine ''geride kalan sendromu'' denir. genellikle downsizing yoluyla küçülen işletmelerin çok sayıda personelini işten çıkarması sonucu geriye kalan çalışanlar psikolojik olarak kötü etkilenirler.
bu durumun etkisini azaltmak için şirketler belli başlı yollara başvururlar.
geriye kalan sendromunun personel üzerindeki etkilerini azaltmak için kullanılan yöntemlerin bazıları şöyledir:
- Yeniden kariyer planlama: personelin yeni yerlere atanması, böylece personel kendisine ihtiyaç olduğunu ve işte kalıcı olduğunu düşünüerek geride kalan sendromunun etkisi azaltılır. en köklü çözüm yöntemidir.
- işten çıkarılan kişilerin iş bulma süreçlerine yardımcı olmak.
- işten çıkarılan kişilerin şirket imkanlarını kullanmalarına izin vermek.
- işten çıkarılan kişilere faizsiz kredi imkanları sağlamak.
''hayatım boyunca hiçbirşey olamadım, en sonunda sözlük yetkilisi oldum, artık içimdeki ezikliği ortaya çıkarma vaktidir'', kelimeleriyle düşündüğünü düşündüğüm çiğnenmiş ciklet insanıdır.
türkiye'de artık inanılmayan ve hüsnü kabul görmeyen, avrupa tarafından şimdilerde ortaya atılan iddia. almanyayı papaz yönetiyor diye bizim avrupa hıristiyan devleti kuruyor dememizin kontraversiyonudur.
edit: söylemeden edemeyecem ilk kez avrupa bizi geriden takip ediyor.
eli öpülesi insana baba demektir. ahmak oğlunun daha çok çalışıp, daha az isteyip üzmemesi gereken insana baba demektir. ahmak oğlunun babasının durumundan ibret alıp gayretli olması gereken babadır.
6 saniyesi 1kr olduğundan kullanmayı düşünmekteyim. şu paraya bu dakika şöyle hediye böyle hediye diye abuk sabuk kampanyalardan bıktım. ne konuşursam onu ödemek istiyorum ben arkadaş. yok kotayı aştınız geçirdik yok 1 yıl garanti verirsen sana kıyak dakika verelim vs. işimiz var gücümüz var kardeşim kimse bizimle oynayamaz tieeeyyyttt... kim cell çıkarırsa çıkarsın güzel kampanyası var ben varım.
insanlar okulunu da okusun ibadetlerini de yapsınlar rahat rahat. kilise, sinagog, cami, okul hepside insanlar için, insanlar daha güzel insan olsunlar diye var.
yazarının terörden yargılandığı kitabın adı. hiçbir ilgisi olmadığı halde yazarı sırf kitap yazmaktan yargılanıyormuş gibi gösterilmektedir. halbuki aynı konuyu işleyen yüzlerce kitap yazılmıştır ve hepsinin yazarlarıda eli bi tarafında gezmektedir.
aşağıdaki metin Prof. Dr. Nevzat tarhanın kitabından, ahmed şahin tarafından özetlenmiştir.
- Bediüzzaman'ı incelerken hem Doğu'yu hem de Batı'yı bilen farklı bir kişilikle karşı karşıya olduğumu anladım. Hayret duyguları veren fikir ve davranışlarını, abartıdan arındırılmış ilmi ölçülerle tarif ve tespite ihtiyaç duydum. işte bu anlayışla diyorum ki:
- O bir idealistti: Çünkü Kur'an'ın sönmez ve söndürülmez bir eser olduğunu insanlığa kanıtlamak için 28 yıllık sürgün ve çilelere rağmen geri adım atmamıştı.
- O bir innovatifti: Çünkü iman ilimlerinde değişim üretmişti ve 'ulu kişi' merkezli değil, kitap merkezli değişimi hayata geçirmişti!
- O bir realistti: Çünkü amacına ulaşmak için gücünün yettiği ve kontrol edebileceği çözümler üretebilmişti. Şiddete karşıydı. Namık Kemal'in "Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar" yani "Fikirlerin çarpışmasından hakikat kıvılcımları çıkar" sözünü önemsemişti.
- O bir aktivistti: Çünkü sadece eser yazmadı, eserleri Anadolu'da yaygın olarak okunması için vatan sathını bir mektep yaptı.
- O bir sosyolog gibiydi: Çünkü yüz yıl önceden bugünü görebilmişti, o zamanda bile Güneydoğu'nun sorununu eğitimin çözeceğini görerek ırkçılığa karşı eğitim istedi. "Cehalet, zaruret ve ihtilaf"ı, üç düşman olarak tanımlayıp Abdülhamid'e çağrıda bulundu ve doğuda din ilimleriyle fen bilimlerini buluşturan bir üniversite kurarak aydınlanmayı savundu.
- O bir psikolog gibiydi: Çünkü yazdığı Hastalar Risalesi ve Vesvese Risalesi gibi eserleri, önleyici sağlıkta çözüm üretme kapasitesine sahipti. Hutbe-i Şamiye isimli eserinde ise toplumsal psikolojiyi ilginç biçimde analiz etti ve ümit aşıladı.
- O bir savaşçıydı: Çünkü, saldırgan mataryalizmi akıl yürütme yöntemleri kullanarak tek tek çürütebiliyordu. "Büyük cihad, manevi cihaddır" tespitiyle, bu çağda maddi kılıçların kınına girmesi gerektiğini, buna karşılık bu zamanın hakikat kılıcıyla yapılacak bir manevi cihadın zamanı olduğunu söyledi.
- O bir direnişçiydi: Çünkü tek partili dönemlerde toplumsal muhalefeti tek başına temsil etti, 18 defa zehirlendiği halde geri adım atmadı, sivil itaatsizliğin bir örneğini sundu.
- O bir barışçıydı: Çünkü geliştirdiği müspet hareket metodu ile kavga çıkarmadan amacına ilerledi. Cihad kavramında bu çağa, manevi cihad anlayışının uyduğunu savundu. "Medenilere galebe ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir." diyerek barış içinde mücadeleyi seçmiş, şiddeti reddetmişti. Hatta dini din için seven Hıristiyanlara dahi çok sıcak yaklaşmıştı. Fener Patriği'ni makamında ziyaret etmesi ilginçti.
- O bir spiritüalistti: Çünkü ihlas ve samimiyet olarak adlandırdığı büyülü gücü her haliyle yaşayabilmişti.
- O bir bilgin ve bilge idi: Çünkü ilimle hikmeti birleştirmişti.
- O sahici bir insan, şefkatli bir üstad, yoksul ama kanaat zengini bir hoca, müthiş bir bellek, keskin bir zekâ, şaşırtıcı bir muhakeme gücüne sahip müstesna kimlikti...
- Tarihte onun kadar yanlış anlaşılmış bir başka yüksek kamete az rastlanır diye düşündüm. Balık okyanusta doğar, yaşar ve ölür; fakat okyanusu bilmez. Bunun gibi, hakikatin kölesi olan hür adam Bediüzzaman'ı da muasırları bilememiş, gerçek kimliğiyle henüz tam olarak tanınamamıştır!..
- Bu konuda yaptığım araştırmada ulaştığım net bilgileri saklayamazdım. Gerçekleri arayanlara yardımcı olmam gerekir diye düşündüm, böylece alışılmışın üstünde çarpıcı örneklerle dolu 'Çağın Vicdanı' çıktı ortaya...