Eski islam kültüründe erkeklerin saçının açık olması hoş karşılanmayan bir durumdur. Bu durumu Divan şiirinde sıklıkla görürüz. Erkeğin saçını rüzgârda savurarak dolaşması ayıp olarak nitelendirilen bir hadisedir. Kaldı ki yakın zamanlara kadar yalnızca islam kültüründe değil tüm dünyada şapka kullanmak gerekli davranışlardan birisiydi. Ne yazık ki bu davranış terk edildi.
Juan Juanlar bir Proto-Moğol devletidir. Aynı dönem içerisinde Akhunlar da hüküm sürmektedir. Akhunlar ve Juan Juanlar'ın arasında kalan topluluklara da Kao-çı lar denmiştir. Kao-çılar daha sonra Göktürk ve Uygur devletlerini kuracaktır. Juan Juanlar'a Çinliler çabuk üreyen ve yayılan böcek, kurt manasında Cücenler demişlerdir. Bugün dilimizde kurt kelimesinin birbirine zıt iki hayvan adını karşılıyor olması bu yüzdendir.
yalnızca sanat metinlerinden oluşan(şiir, öykü, masal, roman tefrikası vb.) bir dergidir. internet sitesi ise daha geniş bir yelpazede yazı bulundurma gayesindedir. henüz yeni olmalarına karşın başarılı olacaklarını umut ediyorum.
Muhteva olarak çağının çok çok ötesinde bulunan bir uzun hikâyedir. Ve zaten net bir şekilde ifade etmeliyim ki bütün bu başarısını muhtevasına borçludur. Çünkü Dostoyevski'nin gençlik çağında yazdığı bir roman olması hasebiyle teknik açıdan bazı kusurlara tesadüf etmek romanın genel seyrinde şaşırtıcı olmayacak bir hadisedir. Karamazov Kardeşler ve Suç ve Ceza gibi romanlar okununca Dostoyevski'nin üslûp gelişimi ve roman tekniği kabiliyetinin ne derece arttığı daha yakından idrak edilebilir.
Edebiyat alanında naçizane bir akademisyen olarak edebiyatımızın en önemli 5 romanı içerisine aldığım eserdir. Bu kanıya neden, niçin ve nasıl vardığımı roman hakkında en kısa zamanda yazacağım uzun bir inceleme başlığında bulabilirsiniz.
Zannımca insanın kendisini beğenmediği, yetersiz ve kıymetsiz gördüğü dönemlerdir. Bu düşüncenin altında da genellikle büyük bir başarısızlık ya da karşılıksız aşk yatar. Özellikle 20 li yaşlara tekabül etme ihtimali yüksektir bu durumun.
ilmi görüşler dışında şahsi zevkleri, yaklaşımları da düşünürsek kesin olarak en iyi romancımız şudur diyemeyiz. Ama yıllarını edebiyata vermiş bir hoca olarak naçizane görüşümü belirtmek isterim.
En iyi romancısı seçeceksek seçtiğimiz bu romancının romanlarını incelemeliyiz doğal olarak. Peki bunun ölçütü nedir? Edebi anlamda söylemeliyim ki bir roman öncelikle her şeyin öncesinde asil olmalıdır. Asillik sanatının olmadığı bir roman elbette ki başarısız değildir öyle olsa başta kemal tahir yaşar kemal olmak üzre birçok romancımızı hiçe saymış oluruz ki bu da mümkün olmadığı gibi, haddimize de değildir. Bu iki isim özellikle çok büyük romancılarımızdandır. Gelgelelim en büyük romancımızı seçeceksek asillik sanatını ilk sıraya yazmamız gerekir. Şu da unutulmamalıdır ki üslup bir romanda konudan önce gelmelidir. Bugün belki konusu iyi seçilmiş ancak çok yavan bir dille yazılmış bir roman çok satabilir ama bu o romanın iyi olduğunu manasına gelmez. Daha sayılabilecek çok şey var ama uzatmak istemiyorum. Bu özellikleri ihtiva eden en önemli romancımız ahmet hamdi tanpınar'dır. Onun romanından her okuyuşta farklı bir haz alırsınız. Her okuyuşta farklı bir düşünce edinir farklı bir ruh haline bürünürsünüz.
(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
Başarıdan kasıt nedir? Para, mevki, makam... Ben yıllarca çalıştım, didindim, dirsek çürüttüm. Bugün belki birçok insanın olmak istediği yerdeyim ama niye mutlu değilim? Başarı bu demek değilmiş yeni anladım. Yanımda güvenebileceğim kimse yok. Hiçbir şeyim olmasaydı keşke yalnız olmasam yeterdi. O zaman başarılı sayardım belki kendimi. Ama şimdi... şimdi 40 yılımın başarısızlıklarla dolu olduğunu görüyorum.
Kimsenin boyunduruğu altında kalmadan yaşamanı sağlamış adamların en önemlisi için yılda bir kez saygı duruşunda da bulunmayacaksak niye yaşıyoruz bu topraklarda?
Adımım düşünüyor… Anlatılmaz ki sözle;
Bin bir ateşten dilli yangınken sönüyorum…
Bir harabe yüzüyle, balmumundan bir gözle,
Sararmış caddelerden evime dönüyorum.
Düşmüş yanına eli, bir tutam buğday gibi.
Bir çocuk uyuyordu işportanın başında;
Avizeler yakıyor caddeler saray gibi;
Bir anne dizi hali kaldırımın taşında.
içimden: “ört!” dediler, örtüverdim üstünü
Bir çuval parçasının çıplağı belirince.
Vuruyor fenerlere şimdi, ağaran günü,
Ne gece… Ne canından bıkmış, hiddetli gece…
Son ışıkla, bitiyor gözümde sivilceler
Şimdi dövüşüyoruz, gecelerle, taş taşa…
Hasreti sabahımın ak başımda geceler;
Evime dönüyorum, rüzgârla baş başa…
“Köprü”den camiye, son canımla kavuştum;
Bakın, başım düşüyor , kapadım gözlerimi.
Sert taşlara can veren sanatkârla buluştum;
Geceler hakkediyor mermerleşen derimi…
Dur! Durdu… O gürültü kaçıyor son paramla.
işlek bir cadde gibi sabahla sönüyorum,
Kapanmayan gözümle, kapanmayan yaramla,
Kızaran caddelerden evime dönüyorum.
Şarkının bestekarı Melahat Hanım Sıtkı Argınbaş'tan ders almaktadır. Bu süreç içerisinde Melahat Hanım, Sıtkı Bey'e aşık olur. Ancak aralarında büyük bir yaş farkı vardır. Sıtkı Bey Melahat Hanım'a bu aşkın imkansızlığını çok asil bir şekilde şu dizelerle anlatır:
ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç
sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç
sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç.
Gece karanlık, gece sessiz ıssızdır. Gece de kimsesizsindir. Ölüme en çok gece benzer. Soruyorum şimdi geceyi mi sevmiyorsun? Yoksa haberin olmadan ölümden mi korkuyorsun?
Şiirin orhan velisi gibi yakıştırmaları sait faik'e hakaret olarak kabul ediyorum. Orhan veli şiire bir şey katmamıştır sadece farklılaştırmıştır. Ve şiir denince akla orhan veli gelmez gelemez. 2-3 şiirle büyük şair olunmaz. Oysa sait faik tarifi mümkün değildir. Kalemini mi kullanır gönlünü mü bilinmez. Sait faik öykü de zirvedir. Sait faik türk edebiyatında dönüm noktasıdır. Sait faik öyle bir öykü yazarıdır ki bir çok şairden alamadığınız şiir hazzını onun öyküsünden alırsınız. Kendisiyle ilgili yakın zamanda uzun bir yazı yazmayı planlamaktayım zaten orada daha detaylı bahsedeceğim. Ancak şunu söylemek istiyorum geçmişten bir insanla tanışma şansımız olsa benim için bu şahıs tereddütsüz sait faik olurdu. Karşısına oturmak sigaramdan derin bir nefes çekerken sormak isterdim. "Nasıl bu kadar derin yazabildin?"
Ölüm. Bir yakının öldüğünde kendini kaybedersin tarifi yoktur. Hatta bu öyle bir sarhoşluktur ki sonradan düşününce hatırlamazsın o anlarda ne yaptığını ne ettiğini.