roman yazmak için arkadaşının evine kapandığı ancak bir türlü yazı yazamadığı gibi tüm gün bilgisayardaki bir oyunda arkadaşının rekorunu ekarte etmeye çalıştığı ve sonunda başarıp halihazırdaki '' alemin kralı seyit baba'' yazısını silip, yerine '' şahbaz uut bey '' yazan, fakat sonra arkadaşının bu duruma kızarak '' lan tüm gün benden izinsiz bilgisayarıma mı girdin?'' deyip, yumruk içinde bırakacağını düşünerek kendi rekorunu ekarte etmesi ve yerine tekrar '' alein kralı seyit baba'' ( nerede bu .mına kodumun ''m'' si!?) yazdığı pek bir güzel uut sarıkaya yazısı vardı. belli ki vakti zamanında bu tarz bir roman yazma işine girişmiş ancak pek çok gereksiz uğraş bularak bunu da yarım bırakmış bir kişi kendileri.
2011 yılında the aura isimli çıkardıkları tek albüm beni kendilerine bağlamaya yetmiştir. dominic lapointe' in bas gitar tekniği ayrı bir hayranlık nedenidir. bana her dinlediğimde death' in the philosopher parçasındaki basları hatırlatır.
yunanca mousa kelimesinden gelen müzik tanımı, mitolojiye göre zeus un kızları sayılan dokuz ilham perisine verilen (mousa - müz) addır. inanışa göre bu periler dünyanın tüm güzelliklerini ve ahengini düzenlemekle görevliydiler.
herhangi bir müzik tarzına insan niye bu kadar nefret besler, niye en iyisini ben biliyorum havalarına girer, neden ötekileştirmeye bu kadar meraklıdır? sorularını akıllara getiren zavallı insan serzenişidir.
bir bilgi dalı olarak felsefe neye inanmamız gerektiği veya neye inanabileceğimiz ile zerre kadar ilgili değildir, onun tek ilgilendiği şey ne bile bileceğimizdir. şimdi eğer bu, inanmamız gereken şeyden farklı bir şeyse o zaman bunun inanca bile bir zararı olmayacaktır; çünkü o bilemeyeceğimiz şeyi öğrettiği için inançtır. eğer onu bilebilseydik o zaman inanç, tıpkı bir inanç öğretisinin matematikle birlikte ilerlemesi gibi, yararsız ve gülünç bir şey olarak görünürdü.
buna karşılık inancın felsefeden daha fazlasını, çok daha fazlasını öğretebileceği ileri sürülebilir ama yine de felsefenin vardığı sonuçlarla tutarlı olmayan hiçbir şeyi öğretemez, çünkü bilgi inançtan çok daha sert ve sağlamdır, dolayısıyla eğer bu ikisi çarpışacak olursa inanç parçalanır.
her halükarda bu ikisi birbirinden esaslı bir şekilde farklıdır ve karşılıklı menfaatleri gereği sert biçimde birbirinden ayrı kalmalıdır, böylece her biri diğerini dikkate almaksızın kendi yolunda ilerleyebilir.
esasında tarihi yorumlamaktan başka bir şey yapmamıştır. '' şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir" sözü marksizmin kökenini oluşturmaktadır. yani '' ülen sosyalizm gelse ya, herkes eşit olur falan...'' gibi tepeden inmeci bir düşünce ile değil, bizzat tarihin diyalektik gidişatı üzerine geliştirilmiş bir ideolojiyi yaratmıştır.