Aksi taktirde yalaka olursunuz.
Tanım isteniyorsa sanatçı olabilmenin ilk şartını yazalım.
Zorunlu edit : Hülya Avşar a sanatçı sıfatını kullanan Sayın Kılıçdaroğlu nun kendisidir. Lafı götünden anlamayalım.
Türkler islâmiyet'i kılıç zoruyla değil, kendi rızalarıyla kabul etmişlerdir. Şüphesiz bu dini seçmelerinin en önemli sebebi, eski Türk inancı ve anlayışı ile islâmiyet arasında birçok benzerlik bulunmasıdır:
1-Eski Türk dini, Gök-Tanrı inancı adıyla bilinmektedir. Bu inanışa göre Türkler, islâmiyet'teki gibi tek bir Allah'a inanıyor ve O'na Tanrı (Tengri) diyorlardı. islâmiyet'te Esmâ-i hüsnâ denilen Allah'ın sıfatlarından bazıları, eski Türk inancında da mevcuttu .
2-Ahiret ve ruhun ölmezliği, her iki inançta da mevcuttu. Türkler cennet için uçmağ (uçmak), cehennem için tamu sözünü kullanmaktaydı.
3-islâmiyet'te olduğu gibi Gök Tanrı inanışında da Tanrıya kurban sunuluyordu .
4-islâmiyet'teki 'gaza ve cihât' ile Türklerin dünya üzerinde töreyi hâkim kılmak için yaptıkları savaşlar benzer mahiyettedir. islâm anlayışına göre savaş sonunda elde edilen ganimet helâldir.
5-islâmiyet'in telkin ettiği ahlakî kurallar, Türk anlayışına da uygun düşmektedir.
Türkler tarih boyunca çeşitli dinlere girmişlerdi. Ancak bu dinler halk arasında değil daha çok idareci kesimde kabul görmüştü. Buna rağmen islâmiyet dışındaki dinlere girenler Türklüklerini koruyamamışlardır. islâm dini, millî yapıya uygun olduğu içindir ki Türkler kitleler hâlinde bu dini kabul etmişler ve Türklüklerini korumuşlardır.
--spoiler--
simurg
rivayet olunur ki; kuşların hükümdarı olan simurg ( zümrüd-ü anka, kaknus, ya da batıda bilin...en adıyla phoenix ), bilgi ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir. kaynakwh:
kuşlar simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da simurg'u bekler dururlarmış. kaynakwh:
ne var ki, simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
ancak simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan kaf dağı'nın tepesindeymiş. oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi...
istek,
aşk,
marifet,
istisna,
tevhid,
hayret ve
yokluk vadileri...
kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar
isteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. yorulanlar ve düşenler olmuş...
"aşk denizinden geçmişler önce...".
"ayrılık vadisinden uçmuşlar..."
"hırs ovasını aşıp, kıskançlık gölü'ne sapmışlar... "
kuşların kimi aşk denizine dalmış,
kimi ayrılık vadisinde kopmuş sürüden...
kimi hırslanıp düşmüş ovaya,
kimi kıskanıp batmış göle...
önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane
etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş;
balıkçıl kuşu bataklığını.
yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen altıncı vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu yedinci vadi yok oluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...
kaf dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
sonunda sırrı, sözcükler çözmüş:
farsça si, "otuz" demektir...
murg" ise "kuş"...
simurg'un yuvasını bulunca anlamışlar ki;
"simurg - otuz kuş" demekmiş.
onların hepsi simurg'muş.
30 kuş, anlamışlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
--spoiler--