çökmekte olan, düşünemeyen, bakış açısı olmayan, ezbere yetişen sürülerdir.
bu toplumun sözlüklerinde türk erkeği vs kürt erkeği gibi başlıklar açılır. bir insanın doğduğu yer, yetiştiği kültür yargılanır, konuşması yargılanır, dili yargılanır, dini yargılanır bu sürülerde.
oysa(güncel olarak) türk, kürt muhabbeti olmadığı sürece hepsi aynı muhabbetleri eder bu insanlar, aynı şeye aynı şiddette gülerler. bu tip toplumlarda illa bir pkk muhabbeti geçer. o zaman kürt olan arkadaş kendini dağdaki adam gibi gösterir. pkk yı savunur. türk olanın kast ettiği şey kürtün kürtlüğü değil dağdakinin oradaki insanları öldürdüğüdür. orospu çocukları derken kürtlere değil, dağdaki teröristedir lafı.. kürt bunu kendine deniyor sanır, sanmayı geçer öyle davranırsa aralarında tartışır ve birbirlerine olan kinleri artar. dağdaki adam insan vurur, vurmasa kimse kimseye bişey demez. neden desin lan? misal ben hayatımda böyle bir tartışmaya girmemişimdir. gereksizdir çünkü. ne tartışıyorsun, neyi tartışıyorsun...
"askerler" derler bunlar, aslında var ama gerek yok askerleri tartışmaya, türkiye'de kimse istediği için gitmiyor askere, bu pkk olmasa gitmek bu kadar dert de olmayacak zaten, ölüm var çünkü işin ucunda, arkada sevdiklerini bırakmak var, mayın var, silah var... bir insanın ölmesine sebep olacak herhangi bir şey var ve sen onunla 5 aydan 16 aya kadar muhatab olacaksın sike sike.. öyle şeyler var. neyi tartışıyorsun sevgili kardeşim...
bu ülke gençliğini 2 defa toptan kaybetti. 1.si kurtuluş savaşında, 2.si 70li yılların sonlarında sağ-sol muhabbetinde. 'darbe' oldu bıçak gibi kesildi ölümler. etrafta her gün silah sesi duyan halk, her gün bir tanıdığının çocuğunun öldüğü haberini alan insanlar darbe "sayesinde" bu ölümleri bir günde, bir günde diyorum bak. (uyudun uyandın, takriben 8 saat yani) önceki gün 100 kişi en az bulunduğun mahallede ölmüş, ülkede binler ölmüş, bir darbe oluyor ertesi gün ölüm yok.. ha ne var bu sefer işkence var. şu anda amerikalıların vietnam sendromu gibi türkiye'de 40-50 yaşlarında olanların darbe sendromu, işkence sendromu var. kenan evren'in darbesi işte o ölümler sayesinde böyle haklı çıktı o dönem.
bu konu daha dağılır gider.. neyse efendim, kürt erkeğinden banane, türk erkeğinden banane lan. erkek adam gibi davrandığı sürece o "erkek" sıfatını hak eder. böyle boktan tartışmalarla erkek olmaz.
nihat genç, bu ülke halkı için "böcek sürüsü" diyor. "bunlardan akp az bile oy aldı" diyor. %47 ye az diyor abi adam. neden diyor bir düşün erkeksen! türk ya da kürt ya da ne erkeğiysen bir düşün en azından. bu ülke halkından %47 oy alıyorsa böyle bir mantaliteye sahip parti yarın senin sırf muhabbetine kuracağın bir parti bile alabilir bunu. (bkz: genç parti) beyninizi kullanın lan. düşünün de yarın öbür gün sizin çocuklarınızı şimdiki gibi fosilleşmiş insanlar kullanmasın, 50 sene öncesinin mantığını yaşatmaya çalışan insanlar yönetmesin. internetin ne olduğunu bilmeyen gerizekalı insanlar kullanmasın.
ekşi sözlük'ün bu ülkeye yaptığı faydaya bakın abi. yüzü olmayan insanlar istediklerini söylüyorlar ya bu platformlarda işte yüzsüz bıraktı bizi yöneten bu 50-60 senelik mantaliteye sahip örümcek beyinliler. hangisinin bir birey olarak savunmak istemezdiniz düşüncelerinizi?
amerika'ya bir gidin bir görün abi. avrupa demiyorum bak amerika. birleşik devletler. USA. orada insanların yürüyüşünü ve tartıştığı şeyleri görün. yaşam standartlarını görün. buraya nasıl baktıklarını bir görün, duyun, hissedin. gidin, bu hale gelmesinde herhangi bir şey yapmadığınızı düşündüğünüz bu ülke yüzünden bir rezil olun. savunmaya çalışın. bazı bok kafalılar "neden savunayım?" der. "ezik miyim ben? ne olduğunu ben biliyorum ya o yeter" der. adamın çocuğu nasıl bir yerde doğuyor, geleceği nasıl şekilleniyor ona bir bakın. karşısına nasıl fırsatlar çıkıyor ve o hangisini tercih ederse etsin, devlet yüzünden yargılanmıyor. bunu görün. ama bunları fark ederken beyninizi kenarda bırakmayın. kimliğinizi kaybetmeyin. oraya gittiğinde birisi size "nerelisin?" diye sorduğunda "i'm from turkey" dendiğinde "orası nerde, ırak gibi bir yer dimi?" dediğinde kimliğinizi kaybetmeden duruşunuzu kaybetmeden konuşun. anlatın demiyorum. anlatamazsınız çünkü tarihinizi bilmiyorsunuz, bakış açınız yok.
haa tarih, tarih dedim. tarihinizi de adam gibi okuyun. okuldaki tarih kitabı sizin gerçek tarihiniz değil bunu fark edin. her tarih kitabı yazan da gerçek tarihçi değil. farklı farklı yazarlardan aynı dönemleri okuyun. beyninizi kullandıkça hepsinin ne kadar farklı olduğunu anlayacaksınız. istediğinize inanmak beyninizi kullandığınız ölçüde size kalmış. siz okuyun da.
"amerika'ya nasıl gitcem lan? ne saçmalıyosun yarraaam" da diyebilirsiniz. deyin. ama bu ülkede adnan kahvecilerin, abdi ipekçilerin, uğur mumcuların popüler kültürün ürünleri olmadığını bilin. size bunları öyleymiş gibi gösterenler ya da öyle düşündürenler bu gerizekalı, örümcek beyinli, karaktersiz medya ve bu medyadan rant elde eden siyasiler. bunların isimlerini zikretsem şimdi bir sürü, yok götümüze girebilir, yok bilmemne sebepten silinir bu entry. ondan yazmıyorum ama her gün hepsinin adı geçiyor medyada. öyle izleyin.
siz şimdi çoğunuz üniversite öğrencisisiniz. anlamadığınız soruya einstein'ın yaptığı gibi yapın basit yaklaşın. yaklaşın yaklaşın, gerizekalı olmazsınız. üniversitede nasıl adamlar derslerden geçiyor ona bakın. hocaya yavşayan karaktersizler bir yanda, hocaya bir şeyler verenler başka bir yanda,... hoca da hoca olsa. bilgisini sorgulatmayan insan dolu üniversiteler. türkiye'deki akademisyenler benim bu hayatta karşılaştığım en beleşçi, en garantici ve en sığ adamlardır. ve emin olun çoğunuzdan daha fazla muhatap oldum bunlarla. bakkal dükkanına koysan zarar ettirirler, hayatı bildiklerini sanırlar bilmezler, hepsi bölüm başkanının masasının altında yükselirler. (bkz: masa altı) bildiğin maldırlar.
peki neden böyledirler? çünkü bu ülke 2 defa gençliğini kaybetti. 1. kurtuluş savaşında 2. de 70li yıllarda "sağ-sol muhabbetinde". sonra darbe geldi. yök falan çıktı. istenmeyen profluktan atıldı, düşürüldü, istenen prof oldu. bu ne lan.. ne kadar aptallık dolu şu ülkenin tarihi ya. düşündükçe sinirlenmemek elde değil.
bu ülkede din hep polemik konusu oldu. kullanıldı. gündem değiştirdi. şimdi arkasında feto'nun olduğunu bilmeyenin olmadığı bir "iktidar"ın yönettiği bir ülkenin çocuklarıyız. bizim çocuklarımız da muhtemelen aynı bokun laciverti tarafından yönetilecek. hacım bir şeyler yapın lan.
düşünün. nedir bu ülkedeki insanların amacı? maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde toplum hangi kademede? bir insan kendi inancını bile neden sorgulayamıyor? neden düşünmesine izin verilmiyor? bir düşünün.
şimdi üniversite öğrencisi olan arkadaşların çok azdır sağ-sol muhabbetinden okumasına izin verilmeyen, okuldan atılan arkadaş sayısı... yazık. çünkü düşünen arkadaş sayısı da bir o kadar az. hadi düşündü diyelim bir koyun gibi düşünüyorsa napayım ben o düşünceyi. bırak düşünsün lan. üniversiteyi kazanmış. senin yaptığın soru kadar soru yapmış öss'de bırak düşünsün. izin ver düşünsün, sorgulasın, eleştirsin, düşüncesi için adam gibi kavga edebilsin ama adam öldürmesin, insan öldürmesin. düşüncesine karşı çıkılırsa bunun neden olduğunu da düşünebilsin. o açıdan da bakabilsin. sığlığından kurtulsun.
aptal akademisyenlerin hayatının hiçbir alanında gerektiği gibi ya da sürekli olarak kullanmayacağı bilgi çöplüğüne beynini, zamanını, enerjisini, gecelerini harcamasın. ülke için bir şeyler yapsın, okumayacaksa gitsin girişimci olsun. iş kursun, hayatı kendi öğrensin.
"üniversite bir bakış açısı kazandırır. bilgi vermez." bilgiyi isteyen her türlü bulur, öğrenir. ama bunun için gerekli olan bakış açısını büyük ölçüde üniversitede kazanır. onu da gerizekalı akademisyenlerden ve onların verdiği ödevlerden değil, kendi arkadaşları ile yaşadığı fikir çatışmalarından kazanır. böylece düşünmeyi öğrenir. üniversite ona bu işin maksimum algoritmasını gösterir. onun da doğru olup olmadığını kesin olarak bilmeden. bundan 10-100-1000 sene sonra yapılabilecek yeni bir keşif bütün bildiklerini yanlışlayabileceği halde.
facebook'u facebook yapan değerdir. ordan gelen mesajın direk sizin adınıza geliyor olduğu kuşkusuzdur. bir de şey var facebook hesabına sadece üye olduğu gruplardan mesaj gelen insan modeli var ama o bir başlık için yeterli karakter sayısından fazla olduğu için blabla..
türkiye'de yılbaşında eğlenen insanların doğalgazdan zehirlenmesi ile ya da genç bir kızın parçalanarak çöpe atılmasıyla ilişkilendirilen anlayış çeşidi. kafataslarının içi örümcek ağıyla dolu olan insanların hayat anlayışının namusla ilişkilendirilmesi durumu ortaya çıkan sentez anlayış. bir nevi anlayış mozaiği. "anlayışınıza sıçayım" dedirten anlayış.
bazı insanlar var. hayatlarına başladıkları andan itibaren süper bir disiplinle çalışıyor, sürekli yapması gerekenleri yapıyor, akşam saat 9-10 gibi sütlerini içip yatıyorlar. bazı insanlar var. çalışmanın ne olduğunu bilmiyor, yapması gerekenleri yapmıyor ve sabah 4-5 gibi alkolden sızıp uyuyorlar. bu iki grubun en güzel ve tek ortak yanı üniversite öğrencisi olmasıdır.
ikisinin de okuldaki akademisyenlere bir bakış açısı vardır. disiplinle çalışan akademisyenlerin müfredatı nasıl takip ettiklerine dikkat eder hangi konuları işlediklerine yani, hangi soruyu hangi şekilde çözdüklerine dikkat eder. eve gidince bu akademisyenlerin anlattıkları konuları, çözdükleri soruları ve çözdükleri yolları ve önerdikleri yolları tekrar eder ve artık o soruyu çözebilir hale gelirler.
ikinci grup yani "yapması gerekenleri yapmayan" grubun akademisyenlere bakış açısı ise, o akademisyenin dersi anlatırken hangi açılardan yaklaştığı, varsa herhangi bir yaşanmışlıkla çözülen soruyu detekleyip desteklemediği ve onun da bir insan olduğu buraya sadece çalışarak geldiği ve her ne konumda olursa olsun onun da bir insan olduğu şeklindedir.
Şimdi bu iki grup arasında öyle bir ilişki vardır ki bu ilişkinin korelasyonu sıfırdır. bunlar mezun oldukları zaman bambaşka dünyalara ait olurlar ama aynı şeyi yaşarlar. akademisyen olmaya meyilli olan ilk grup artık kolaylıkla akademisyen olur. diğer grup ise ne olacağını hala bilmemektedir ama okul bir şekilde bitmiş ve bir karar zamanı gelmiştir. bu kişiler ne yapacaklarını bilmiyor ama neyi yaparlarsa yapsınlar bir şekilde zorlukların üstesinden geleceklerini biliyorlardır.
üniversitede öğrenci yetiştirilmesi ile sorumlu olan akademisyenler hayatlarını artık o bilim yuvasında geçireceklerdir. sabahları saat 8 gibi kahvaltılarını edecek ya da etmeyecek 9 gibi okulda olacaklardır. 12-13.30 arası öğle tatillerinde okulun onlara sağladığı imkanlar gereği gidip öğle yemeklerini yiyecek veya ikinci sınıf külüstür arabalarıyla bir yolu kullanarak kendilerini eğlendireceklerdir. saat 18 dediği an evlerine gideceklerdir.
ömürleri boyunca aynı şeyleri farklı şekilde anlattıklarını sanacaklar ve bu sanrıyı fark ettikleri zaman bir esprilerinin kalmadığını kabullenerek aynı espriyi, her sene, aynı derste yapmaktan kendilerini alıkoyamayacaklardır.
vahim olan ise bu insanlar bütün bunları yaparlarken kendileri gibi insanlar yetiştirmekten başka bir şey yapamaz halde olacaklar. işte bu insanlar arasında bunlara benzemeyenler kendisini yetiştirmiş üniversite öğrencisi olacaklardır. bunlara benzeyenler de kendisini yetiştirmeyen üniversite öğrencisi olmuşturlar.
bir bakın etrafınıza, klüp toplantılarına gitmece, tenis oynamaca, yüzme havuzuna gitmece, vücut geliştirmece, ders çalışmaca, sevgilisiyle eğlenmece, "hiç boş vakti olmamaca",... hahaha bir yerimin* kenarları. bu insanlar nasıl bir ruh halindedirler ki kendilerini yetiştirdiklerini ya da üniversitenin onlara verebileceği her şeyi aldıklarını düşünürler... bütün akademisyenlerin-e rağmen- üniversite kişiye bir bakış açısı kazandırır ve bu kazanılan bakış açısını kesinlikle "bu" akademisyenler sayesinde keşfedemezsiniz. zira ülkemizde ders çalışmaktan başka bir bok yapabilecek cesaret, zeka, özgüven, özeleştiri yapabilme yeteneği, vs. fakiri insanlar akademisyen olmaktadırlar. akademisyen olmayan ama olmak istemiş olanlar ise en fazla kurumsallaşmış bir şirkette bütün bir yıl boyunca 15-20 günlük yıllık izinlerinde nereye gideceklerini planlayarak geçen bir hayatı hayallerinin hayatı olarak pazarlarlar. ömürleri boyunca özel sektörün dolayısıyla başka insanların dediklerini yapmak için yaşarlar. kendi hayatlarını onların izin verdiği ölçüde eğer yaşayabilirlerse yaşarlar ve bu esnada kendilerinden son derece memnundurlar. bu nasıl bir ruh halidir ki başka bir insanın istediği şekilde yaşamayı kabul edebilmenin yanısıra bundan memnun olmaktır. işte bu akademisyen zihniyetidir.
Gün itibariyle başıma gelen olay. Otomatikman af bekleme sebebi. Aileye hemen açıklanması gereken durum. Az sonra tepkilerini yazacağım.
edit: gayet sakin bir şekilde açıklandığında ve daha önceden hiç yalan söylenmemiş olduğunda açıklanması o kadar da zor olmayan durum. ailenin tepkisindeki olgunlukta cabası. ama üzülmemelerini beklemek elde değil. ama helal lan süper ya...
altına isim yazmanın uğurlu geldiğine inanılan ayakkabı çeşidi. bunun çeşitli varyasyonları var. misal o isim silinirse kısa zamanda evlenicen. silinmezse evde kaldın falan gibi. an itibariyle gelen mesajın içerdiği "ayakkabımın altına senin adını yazıcam" ifadesinden dolayı saçma bir ruh haline girmeme sebep olan ayakkabı çeşidi. soğudum lan resmen.