alttaki vicdansızı deneyiverin bakim. benim işimi gördü. belkiminen size de bi haller eder. ayarla deyip kaybolun. sonra mı? sonrası bülent ersoy videoları. http://rapidshare.com/files/261160339/Youtube.exe
köşesinde ''türkiye'de çeşitli ihmaller ve çatışmalar nedeniyle binlerce ölüm varken en önemli olayımız 'kesik baş' cinayeti mi yani?'' sözleriyle münevver karabulut cinayetiyle ilgili sürekli haber yapan medyayı eleştirir. cinayeti işleyen cem garipoğlu, hayyam garipoğlu'nun yeğenidir. burgaz rakı hayyam garipoğlu'na aittir ve kahramanımız ali atıf bir de burgaz rakının marka danışmanıdır. olaylar gelişir...
katıldığı bir programda kadınları şöyle anlatıyor sevgili tan:''iyiki de varlar. inanılmaz bir komplikasyon. sebebi çok anlayamadığımız düşünce biçimleri, alternatif düşünce biçimleri. erkeğin dişisi kadın değil sanki. başka bir yapı, yani birleşmeyen bir yapısı da var...''
(bkz: anne ben tesbit yaptım)
(bkz: bu ne lan)
4 nisan 2009 cumartesi itibariyle hayatının en enteresan ve de en çılgın gününü yaşayan yazardır. şöyle ki kendisinin sadece varlığından haberdar olan birisine deli gibi aşık olmuştu. kıza, çıkma teklifi edecekti ama kız ''konuşmamıza bile gerek yok '' dedi. ve kızın tayini çıktı van gürpınar'a gitti. yazar van'a gitmeye karar verdi. ve 4 nisan 2009'da dokuz uçağıyla gitti de. sorun şu ki kızın sadece gürpınar'da bir okulda çalıştığını biliyordu. telefon numarası bile yoktu. gittiğinde onunla karşılaşamama ihtimali hayli yüksekti. neyse ki şansı yaver gitti ve kızın okulunu buldu. kız yazarı görünce afallamıştı. beraber kızın odasına girdiler. kız yazara niçin geldiğini sordu? yazarsa ''senin için, sadece seni görmek için geldim'' dedi. kızsa sevgilisi olduğunu ve onu çok sevdiğini söyledi. bu durumda ona olumlu cevap vermesinin mumkun olmadığını söyledi. yazar kızın sıkılmaması için onlarca kitap ve dvd hazırlamıştı. bir de üşümemesi için polar sweat aldı. neyse ki kız bu hediyeleri yazarın yoğun ısrarları sonucu kabul etti. ve evet. söylenecek fazlaca birşey yoktu. yazar kıza ''mutluluklar'' dedi ve ayrıldı gürpınar'dan. havaalanına varana kadar gözyaşlarını tutamadı yazar. herşeyi boşuna yapmıştı. ve yazık ki geldiği gibi gidiyordu.
yazar gerçekten trajikomik birgün yaşamıştı. bir gün içinde ankara'dan van'a gidip dönmüştü. eve döndüğünde yazarın morali çok bozuktu. kimseye anlatamıyordu bu durumu. anlatsa ne olacak ki herkes onun aptal olduğunu düşünecekti. nerdeyse sabaha kadar içti. ve su an tekrar lanet olası gerçeklere dönmeye çalışıyor.
hepsi bu işte. hayatında hiç yaşamadığı ve muhtemelen de yaşayamayacağı bir günü geride bıraktı.
kafatasçı zombilerin çok ötesinde bir türkiye sevgisi olduğunu düşündüğüm kişiydi. konuşmalarında demokrasi, özgürlükler ve insan gibi kelimeleri duymak kendisine karşı sempati duymama neden oldu hep. eğer öldükten sonra gerçekten bir hayat varsa-ki ben inanmıyorum buna- ve burda iyilerle kötüler aynı yerde olamayacaklarsa, muhsin bey muhtemelen + tarafta olacaktır.
öğrencilerine ingilizce'nin onlarca çoktan seçtirtmeli soruya cevap verilmesi gereken bir ders değil, onunla iletişim kurmaları gereken bir dil olduğunu bir türlü öğretemeyen yazar. altı ayda mesleğine dair tüm heyecanını yitirmiş yazardır.
sezer zamanında yök'ü yere göğe sığdıramayan, gül döneminde ise ağızları köpüren sözümona sosyal demokrat kemalistleri* cıldırtan söz. ulan mesele sezer-gül meselesi değil. ikisininde dunyasında demokrasi, hümanizm, özgürlük, çoğulcu demokrasi, üniversite özerkliği, bilimsel gelişim yok. sezer kemalizmi, gül ise islamcılığı dayatıyor üniversitelere. a benim gençlik başında duman yeni yetmelerim, asıl bağırıp çağırmanız gereken sülük gibi yakamıza yapışan, her tarafından faşizm fırlayan cunta anayasası, onun tohumu yüksek öğretim sistemidir.
e hani kurtler turklerin sahip oldukları tum haklara sahipti? elini bile sıkmaya tenezzül etmiyorsun. sonra da çıkıp ''bölücüsünüz ulan'' çığırtkanlığı.
(bkz: bölücü sensin postal da sana girsin)
genel kurmay başkanlığı için yapılan devir teslim töreninde yaptığı konuşmada bir an darbe günlüklerinden bir demet sunduğunu düşündüğüm komutan. ulus devlet, üniter devlet, cumhuriyetin değişmez nitelikleri, ataturk milliyetçiliği, ulusal değerler vs. diyerek baymıştır adeta. bir ara ağzından demokrasi kelimesi çıktı allahtan. çölün ortasında bir damacana su bulmuş gibi oldum. eee ayağında postal, sırtında militarizm forması, cv'lerinde birçok darbe ve darbe teşebbüsü bulunan kişileri bu kadar konuşturursan olacağı budur.
doğu kökenli olduğunu söyleyen yazar. eğer kurtse devlet babanın post-modern altın laikçi çocuklarından ve de feci asimile olmuş devşirmelerinden. eğer türkse bu giriyi dikkate bile almasın diyorum.
edit: kendisi aslen zaza olan yurttaşımızmış. önyargılı tepkimden dolayı özür diliyorum kendisinden.
ulkenin sayıca fazla olan ırkı tarafından mütemadiyen yapılan faşist eylem. dilleri ikinci sınıf bir dil hatta dilcik olarak görülmüş, tipleri için hödük, hanzo yaftalamaları yapılmış, yurtlarları için sürgün yeri denmiş. sonra da utanmadan ''biz turklerle aynı haklara sahipler'' deniliyor. sen bakmayı bilmiyorsan ben ne yapayım?
makuldür. zira söz konusu kişinin kimliği turk değil, tc'ye vatandaşlık bağı ile bağlı kürttür. o kimlik turk kimliği değil, turkiye cumhuriyeti vatandaşlık kimliğidir.
1920lerde ulkeyi istibdatçı anlayıştan daha modern ve özgürlükçü bir anlayışa yönelten, bugün ise tam aksine demokrasi ve özgürlükler karşısında el freni görevi yapan miadını doldurmuş anlayış.