arkadaşlar toplaşın nambır van hatayı açıklıyorum:
Sabah uyanırsın paketine bakarsın pakette 4- 5 sigara kalmıştır. Ulan bu pakette bitsin bidaha sigara alırsam dersin kendi kendine... Ardından normal sigara içme hızından daha hızlı içersin sigarayı. (bir an önce bitsinde kurtulayım bırakayım modu)
Sonra öğlen yemeğine varmadan sigaran bitmiştir.(11 civarı)
Öğlen arkadaşlarla yemeğe gidersin millet fosur fosur hatta çatır çutur (sigaradan ses gelircesine) içer. Ezik gibi yanlarında kalırsın.
x: colonell sigarayı mı bıraktın
colonell: hıı evet.
y: sigara bırakılırmı yeaa, al yak bitane
colonell: yok yok içmiyim ben
z: yav yak! yedik kebapları üstü boşmu kalacak yak bitane.
colonell: kem küm, hık mık ,zık mık... bitane daha içeyimde bırakıcam(iŞTE CAN ALICI NOKTA BURASI o sigarayı almayıp hiç içmesen belki bir daha içmezsin.
Sigara alınır, bir güzel körükleye körükleye içilir. Yemeğin ardından markete uğranır sigara alınır ve bir sigarayı bırakma operasyonu daha başarısızlıkla sonuçlanır....
Aziz Yıldıvım tavafından atıldığını düşündüğüm, hiç tasvip etmediğim bir adımdır. Dönen çarklara gudubetliğiyle kesin çomak sokar. Yancısı Selçukta takımda oh kebab.
"Bir gün bu terör bumerang gibi döner onları da vurur dedik. işte buyurun, daha da bulur. Niye? Sen eğer teröristlere yataklık yaparsan, teröristleri vermen gereken yere vermezsen, onların cezalarını anında vermez, tam aksine onlara yataklık yaparsan, onlara mali destek verirsen, kapıların açar, onları paçavralarını AB'nin duvarlarına asmaya kalkarsan bilesin ki, bunlar iyi günlerindir, daha beter günler gelecektir. Biz yaşıyoruz. Biz damdan düştük, bunlar bunu görmedi."
Beter olun!
“Kimin için Allah varsa, onun için her şey vardır, her yer yarar. Kimin için Allah yoksa, onun için her şey yoktur, her şey kalbe bardır / yüktür.” cümlesiyle özetlenebilecek durum. (Anlamayanlar için aşağıda detaylı görüş belirtilmiştir.)
Keza, kimin için Allah varsa, her şey güzeldir, her yer güzeldir, Çünkü Mevlamız ne yaparsa güzel yapar. Kimin için Allah yoksa, onun dünyası çirkindir, her şey çirkindir, her yer zehir zemberektir.
- Ahirete endeksli olarak dünyaya bakmayanların Afrikası da dünyası da zalimlerin kahkahalarıyla, mazlumların iniltileriyle, gaddarların şaşaalarıyla, mağdurların sefaletiyle dopdoludur. Ahirete iman edenlerin Afrikası da, dünyası da, zalimlerin gülmelerini ağlamaya çeviren, izzetlerini rezilliğe dönüştüren; buna mukabil, mazlumların ağlamalarını gülmelere çeviren, iniltilerini kahkahalarla sevinç göz yaşlarına dönüştüren bir adalet ve mükâfat, bir ceza ve nedamet diyarına açılmış bir kapı olarak tasavvur eder.
O halde her şeyden önce Allah’a ve ahirete sağlam bir iman şarttır. Bütün kâinatın sonsuz rahmet, şefkat, adalet, hikmet, ihsan, ikramına şahit olduğu Allah’ın bazı kullarına -haşa- zulmettiğini düşünmek, iflah olmaz cehaletin ıslah olmaz ürünüdür.
Rızık iki kısımdır: Birincisi, Allah’ın taahhüt ettiği rızıktır. Bu rızık, Allah’ın -canlıların taşıdığı- hayatın bir hakkı ve hukuku olarak değerlendirdiği ve bu sebeple de hayatta oldukları sürece kendilerine ulaştıracağına dair söz verdiği bir rızıktır. Her canlı hayatta olduğu sürece bu rızkını bulacaktır. Allah, bu taahhüdünü yerine getirmek için, dışarıdan gelen rızık kapısının kapanması durumunda, sahibine ulaştırılması hikmetiyle, iç yağlar (glikoz) suretinde depo ederek stoklar oluşturmuştur. Genellikle, bu iç yağlar yetmiş günden fazla devam edebilir ve bu iç stoklar tükenmeden, canlıların aldıkları rızık konusundaki alışkanlıklarını bırakmaktan ileri gelen bir dengesizlik sonucu ölürler. Bu rızık çeşidi, yalnız biyolojik hayatın devam etmesini sağlayan asgari bir zaruret miktarıdır.
ikinci rızık çeşidi ise, zorunlu biyolojik ihtiyacın dışında kalan, asgari hayat standartlarının üzerinde seyreden bir gıdalanma formülü, bir beslenme şeklidir. Bunun çok farklı dereceleri vardır. Ve bu ilahî taahhüt altında değildir. Bunun garantisi yoktur.
Bir de insanların suistimalleri söz konusudur. Zalimlerin mazlumların hakkını gasp etmeleri hususu, bizim çağımızın en çok şahit olduğu ve tanıdık olduğu bir konudur. Şunu da unutmamak gerekir ki, vukuat hakikattir, ihtimaller hayalattır. Hayallerin -gerçeklik zemininde yeşerme imkânı bulamayan- hadsiz sualleri vardır. Mesela;“Neden Türkiye Afrika’da olmadı? Neden ben de Paris’te doğmadım? Neden Peygamber olmadım? Neden Kayseri’de de limanı olan bir deniz yaratılmadı? Neden? Neden? Neden?" Bu tür hayallerin süslediği tasavvurların bir hakikati olmadığı gibi, mevcut evrenin ontolojik ve sosyolojik hikmetlerinin bilinmemesinden kaynaklanan birer heva ve hevesten ibarettir. Yüzlerce fen ve sosyal bilim dalının ortaya koyduğu gerçekler gösteriyor ki, gerek kainat nizamını düzenleyen tekvinî -ilahî- kozmik kanunlar ve gerek insanlık camiasının -fert ve toplum olarak- hayatlarını dizayn eden teşrîî -dinî- Kur’an’î prensiplerin her tarafı hikmetlerle doludur.
Afrika ve benzeri kıtlıktan açlık çeken ülkelerin bu duruma neden düştüklerini kesin olarak söyleme imkânımız yoktur. Çünkü, sebep bir değil, pek çoktur. Emperyalistlerin gaspları, zulümleri, yerli bazı yöneticiler ve bazı zenginlerin zulümleri de bu sebeplerden bazılarıdır.
Şüphesiz insanların zulüm yaptığı aynı yerde Allah adalet eder. Zalimlerin yaptığı zulmün faturasını Yüce Yaratıcıya kesmek yerden göğe haksızlıktır ve büyük bir dinî risk taşımaktadır.
Şeytanın en büyük tuzağı, insanın altından çıkamadığı fakirlik gibi bazı meseleleri ikide bir önüne sürer ve onun imanını çalmaya çalışır. Âdeta, kişinin sahip olduğu iman sarayının açık olan 99 kapısını bir tarafa bırakıp, kapalı olan bir kapının yanına götürür ve “işte kapısı kapalıdır bu sarayın, demek ki içi boştur... içine girilmez.. Yoksa böyle kapalı olur muydu?” diyerek bir vesvese kapsını açar. Halbuki, bir sarayın bir tek kapısı açık olsa, o sarayın içinin dolu olduğuna, oranın oturulacak bir yer olduğuna kanaat getirmek gerekir. Bunun gibi, bizim Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna, Allah’ın bir olduğuna dair onlarca kesin delil elimizde olduğu hâlde, şeytan bunları göz ardı ettirip, bizim mahiyetini bilmediğimiz bazı afakî sorunlara götürür, haydi çözün der... Onunla hak yoldan saptırmaya gayret eder...Bu sebeple, içinde bulunduğumuz din imtihanını başarıyla bitirmek için, mahiyetlerini ve hikmetlerini bilmediğimiz olaylara, realitelere yoğunlaşmak yerine, iman ettiğimiz Allah’ı daha fazla tanımaya gayret etmeliyiz. Bu cümleden olarak, Allah’ın yaptığı her şeyin âdil olduğuna, hikmetli olduğuna dair bilgilerimizi pekiştirmemiz gerekir. Çünkü, bu yol bizim için en kısa kurtuluş yoludur. Madem Kur’an Allah’ın hak sözüdür, madem Kur’an Allah’ın asla haksızlık etmeyeceğini söylemektedir, öyleyse mevcut haksızlıkların faturasını Allah’a kesmenin doğru olmadığına inanacağız...
Dündar hakkında ayyuka çıkan iddialar, Edebali'nin Yıldırımdan alınmak istememesi ile meydanın boş bulunması sonucu vuku bulmuş olay. Ne yani Keles bld. başkanı mı BŞB'ye geleceğüdü.
takdir edilesi insandır. Ama kahvaltıdan kasıt nedir? Çay-simit peynir ise ona kahvaltı denmez. Şöyle sabah 7.00'de pastırmalı yumurtayı döşeyecen mideye... Tamam tamam sustum.