Bir grup sıradan genç Taksim'de eylem için duranlara gusül, taharet ve istibra konulu vaaz verdi. Protesto etmek bizim de hakkımız diyen gençler, diktatör faşist duranadam'lar tarafından bağırış çağırış tartaklama ve arada çaktırmadan çimdikleme usulüyle susturulmaya çalışıldı. Bi teyze de gaza gelip "La ilahe illallah" diye bağırdı. En azından teyzeyi kurtardık, kısa günün kârı, diyen gençler eylemlerini tamamlayıp evlerine döndüler..
sadece müzik ve sözler açısından bakıldığında bir çok şarkıcının, müziğin, rap vs. tozunu attır zannımca. cübbeli ahmet hocanın tutuklanma kararından sonra takma ismi geeflow olan kişinin, halka sunduğu başarılı eser.
hocamız için beyazıt meydanında toplanan dostlarımızdan allah razı olsun katılamayıpta gönlü bizimle beraber olan arkadaşlarada allah .c.c. katılmış sevabı versin inşaallah. amin!
eshabı kiramın meşhurlarından. künyesi ebu amr, lakabı seyyid-ül evsdir. (m. 590) senesinde, medinede doğdu. 5 (m. 627) de, hendek savaşında şehid oldu. müslüman olmadan önce, medinedeki evs kabilesinin reisiydi. onun müslüman olmasıyla binlerce kişi müslüman oldu ve medine'de islamiyyet sür'atle yayıldı.
ağladı cümle eshap, onun şehadetine.
hatta yetmiş bin melek indi cenazesine.
ve mübarek mezarı kazılırken, bu defa,
içinden misk kokusu yayıldı her tarafa.
peygamber efendimiz, ona üzüldüğünden,
ağlayıp, yaşlar aktı mübarek gözlerinden.
buyurdu ki: (sa'ddan razıdır hak teâlâ.
onun şehadetiyle titredi arş-ı ala.)
yana yana milletin twit lediği olay olmuş efendim. tedavi gördüğü hastanede uzatmalı sevgilisi ayşegül yıldız ile resmen evlenmişler. ne diyelim sözlük. hayırlısı.
ah buda kaynak http://www.hurriyet.com.t...ed&utm_medium=twitter
sabah 09:00 da mahmekesi olan benim, asıl benim tavsiyelere ihtiyacım var sözlük. burada ki tanıma benim ihtiyacım var anlıyor musun. ben tavsiye felan veremem şimdi sana.
stres yapmamak lazım onu biliyorum.
1 gün sonra edit: beraat ettim.
zayıflama takıntısı olanları ilgilendiren yurdum haberi. deniz egece isimli şahısın iddiasıdır efendim. önce alaycı bir tavırla hadi lan dedim, sonra gayet ciddi ve şaşkın ifademle hadi lan dedirttirdi efendim bu haber bana. adam bayağı silahlı kuvvetlerde falan gördüm diyor. seminerler vesaire, vesaire. olay şu, uyurken ve sabah kalkıldığında bu deniz egece adlı arkadaşın hazırlamış olduğu cd 'yi dinliyorsun ve zayıflıyorsun. kim bilir belki de sahidir. * http://www.kanalturk.com.tr/video/?vId=50928
tabi ki insanın kendi gözü gibisi yoktur ama bir düşünsene kuzen.. uf fena. *
kanadalı belgeselci rob spence, dokuz yaşındayken dolu bir silahla oynamaya kalkışınca, gözlerinden birini kaza kurşunuyla kaybetmiş.
ilerleyen yıllarda bir belgeselci olduktan sonra, kaybolan gözünün yerine özel olarak bir arkadaşıyla geliştirdiği video kamerasını yerleştirdiğini söylüyor.
sonunda dediğim haberdir.
başbakan recep tayyip erdoğan birleşmiş milletler toplantılarına katılmak için gideceği abd'ye hareketinden önce ankara esenboğa havalimanı'nda gazetecilere açıklama yaptı. erdoğan türkiye'nin de akdeniz'de kktc ile birlikte petrol ve doğalgaz arama çalışmasına başlayacağını söyledi.
adana'da facebook'ta tanıştığı erkek için evden kaçan 16 yaşındaki kız, 16 günde 23 kişinin tecavüzüne uğradıktan sonra babasına teslim edildiği ileri sürüldü.
devamı .. http://www.sabah.com.tr/Y...kiza-23-kisi-tecavuz-etti
insanın, özellikle genç ve yalnız olanların düştüğü durum. yıllar önce cengiz kurtoğlu abimizin aslında kendi için değil, tüm insanlık için keşfettiği ve bizlere naklettiği söz.
"şeytan evvela şüpheyi kalbe atar. eğer kalp kabul etmezse şüpheden şetme döner. hayale karşı şetme benzer bazı pis hâtıraları ve münâfi-i edep çirkin halleri tasvir eder. kalbe 'eyvah!' dedirtir. ye'se düşürtür. vesveseli adam zanneder ki, kalbi rabbine karşı sû-i edepte bulunuyor. müthiş bir halecan ve heyecan hisseder. bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister."
"şetim": kaba söz, kötü düşünce, edebe aykırı hal, kalbi sıkan düşünceler, insanın kalbine yerleşmiş gibi sanılan imana aykırı hayali sözler, özellikle namaz kılarken aklın ve kalbin kabul etmediği çirkin hatıralar...
vesvese bir şeytan işidir, şeytandan kaynaklanan bir musibettir. şeytanın kalbi kurcalaması, karıştırmasıdır. şeytanın tek hedefi kalp'dir. tek emeli, kalbi bozmak, onu işe yaramaz hale getirmektir.
neden kalp şeytanın hedef tahtasıdır? cevabı kur'ân'-dan alalım:
"bilin ki, allah kişinin kalbine ondan daha yakındır."(1)
"kim allah'a iman ederse, allah onun kalbine hidayet verir."(2)
"kalbler ancak allah'ın zikriyle huzura kavuşur."(3)
"imanlarına iman katmak için mü'minlerin kalblerine sükûnet ve emniyet veren odur."(4)
"allah size imanı sevdirdi, onu kalblerinize benimsetti."(5)
"mü'minler o kimselerdir ki, allah'ın adı anıldığı zaman kalbleri titrer."(6)
kalb hakkında yüzlerce âyetten sadece mealini verdiğimiz bu birkaç âyette kalbin şu özelliklerini öğreniyoruz:
1. allah kalbe yakındır.
2. allah kalbe hidayet verir.
3. kalb allah'ın zikriyle huzura kavuşur.
4. allah kalbe sükûnet ve emniyet verir.
5. allah imanı kalblere benimsetir.
evet, kalb imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sükûn ve huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. şeytan ise mü'mindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır. mü'mini bunlardan mahrum kılmak için elinden gelen düzenbazlıkları, hileleri ve oyunları yapar. bunun için bütün mesele kalbi şeytanın hilelerinden uzak tutmaktır. yoksa kalb bir kere bozuldu mu, bütün beden ve duygular bozulur. hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, "dikkat ediniz!
bedende bir et parçası vardır; o düzeldiğinde bütün beden düzelir, o bozulduğunda da bütün beden bozulur."
vesvese ilk defa şüphe şeklinde gelir. şeytan önce şüpheyi kalbe atar. ancak kalb hemen tepki gösterir, savunmaya geçer. fakat savunmayı bırakır, kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefe isabet ettirmiş demektir.
fakat kalb kabul etmezse, orada bir iz bırakır, sonunda bir pus, bir leke oluşturur. bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler yansır, edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. zaten bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfi gelmiştir. sonunda "eyvah!" diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur ve ümitsizliğe düşüverir.
vesvese mikrobunu kapan insan, kalbinin rabbine karşı edepsizlikte bulunduğunu sanır, telaşa kapılır, titrer ve birdenbire heyecan dalgası bedeninin her yanım sarar. bütün duygular yaralanmıştır, kalb penceresi puslanmış görüntüler netliğini kaybetmiştir. insan bu halden kurtulmak için çırpınıp durur. ancak kalbinin gerçek sesine, yani kalbe gelen melek ilhamına kulak vermediğinden bir an için kendini boşlukta hisseder ve neticede huzurdan kaçar, gaflete dalar.
şükür ki, can veriyoruz. uğrunda can verilen inanç bizim inancımız; çok şükür. hatırına can vermeye değiyorsa, o inanç canlıdır. hem de canlara can veren canlar canıdır.
candan vazgeçiliyorsa uğrunda, o iman candan fazlasıdır, bir ömürden ziyade ömür vaadi vardır. adına kurban ediliyorsa hayatlar, terk ediliyorsa yaşamaklar, demek ki "islam"ın hayatı vardır, yaşamaktadır, kalbi kıpır kıpır atmaktadır. kokuşmuş inançların yaltakçıları, çürümüş akidelerin şakşakçıları can veremezler; en fazla can alırlar, küstahça hayata kastederler.
güçle ayakta duran ilkeler, güçlükle ayakta duruyor demektir. adını tank gürültüsüyle haykırmak zorundaysa bir iktidar, çoktan ezilip silinmiştir. hükmünü ateşle barutla yazdıran muktedirlerin itibarı hepten infilak etmiş demektir. adını taşlaşmış heykellerle yüceltenlerin adı çoktan batmıştır. yüzünü zoraki asılan çerçevelere çivilemek zorunda kalanların hatırları çoktan bitmiştir. mecburiyetlerin sığıntısı olmuşlardır. kalpsiz buyrukların merhametsiz elinde paçavralaşacaktır bundan böyle şanları da şöhretleri de. o zorbaların inançlarının damarlarından kan çekilmiştir, kalpleri en fazla cüruf pompalamaktadır. canları kalmamıştır, kaybettiklerini anlamışlardır. ölümden ölesiye korkmaktadırlar. "can pahası" bir inançları yoktur ki, can vermeye can atsınlar. paylarına korkaklık düşmüştür. ölmeye gelmezler. öldürülmeye değmezler. ille de öldüren tarafındadırlar, ille de yok etmeye heveslenirler. uğursuz adlarını nemrut'ların yanına yazdırırlar. yıkılası boylarını firavun'ların tarafına ağdırırlar. biz niye ağlayacakmışız ki?.. onlar üzülsünler, onlar kahrolup ağlasınlar. onlar korkulu gecelerde, başlarını duvara çarpa çarpa yansınlar. şükür ki biz o tarafta değiliz, ey rabbim. şükür ki, öldürülüyoruz. şükür ki, öldürülmeye değer görülüyoruz.
rahatsızlık veriyoruz çok şükür. adımız bile batıyor onlara. varlığımızdan ödleri kopuyor! ahmed bebek öldürülüyor kundağında. adı muhammed olan kavruluyor kör tomahawk'ların ateşinde. mustafa'lar cansız düşüyor kaldırıma. fatıma'nın yüzünde hâlâ o tebessüm var. saçlarına bulaşan çamur, yüzünü solduran barut perdeleyemiyor mazlumca can verişinin göz aydınlığını. onu vuranların şom ağızlarına yaşarken bile uğramayacak o eşsiz güzellik, o meleksi gülücük ayşe'nin ölü dudağını yuva seçmiş kendine. zeynep de kardeşi ali'nin yanı başında. cansız uzanıyor. nice canlara değen bir can verişle... dünyanın telaşına nanik çekiyor ölü yüzleri. yeryüzünün fesatlarına, hırslarına sünger çekiyor ali'nin şehit kirpikleri.
isimlerine can kurban o canların: ali, muhammed, fatıma, osman, ömer, ahmed, mus'ab, eyyub, hasan, hüseyin, zeynep, bekir, meryem, ümeyye... onlar isimleri yüzünden öldürülüyorlar. çok şükür ya râb, uğrunda ölünesi, mezar taşında bile düşmanı kahredesi, seslendiğinde bile o'nu (asm) hatırlatası, o'nun duruşunu, o'nun devrimini başlatası isimlerimiz var bizim. çok şükür... yoklamada ben de varım. benim de adımı yazın öldürülecekler listesine. evim uzağınızda değil; merhametsiz füzelerinizin hedeflerinin başına yazın menekşeli penceremi. secdelere yazılmış alnımı da gelin dağlayın bıçaklarınızla. mazlum duasının evi olmuş o masum ellerden, ebedî cennet müjdesinin ışığını görmüş o göz bebeklerinden, sıkıysa çekip alın, gasp edin o ebedî teselliyi. var mı muhammed'in adını delik deşik edecek kurşununuz! var mı fatıma'nın itibarını paramparça edecek mayınlarınız? var mı hep kaçtığınız ölümü öldürmeye gönderecek f-16'larınız? var mı dizlerinizi zangırdatacak, gözlerinizi yuvasından fırlatacak olan o hesap gününü silip süpürecek misket bombalarınız? var mı mus'ab'a şehitlik vaad eden, ayşe'lere ebedî gençlik bahşeden kitab'ın sesini kısabilecek generalleriniz?
hadi ordan! başka kapıya! sakın gözümüze görünmeyin. etten kemikten tabutlarınıza bu gece bir kez daha tıkılın. sabah olur olmaz, ateş dolu kabirlerinize doğru yürümeye devam edin: marş marş! toz kaldırmayın. sakın arkanıza bakmaya kalkmayın! elinde sapanıyla hanzala, somurtuk suratlarınızı gözlemektedir. unutmuşsunuzdur; hatırlatayım. hâlâ, 10 yaşında hanzala. hâlâ, sırtı dönük dünyaya. hâlâ daha sadece bir çizgi. hâlâ daha füzeleriniz vuramadı onu. hâlâ daha bin ümit hanzala. hâlâ daha füzelerinizin altında ezdirdiğiniz, kibrinizle taşa çevirdiğiniz vicdanlarınız adına bekçimiz. çizerini (naci el ali) öldürmüştünüz yani hani. gücünüz etten kemikten bedenine yettiydi ama çizgisini silemediniz hâlâ.
hanzala, sizinle bizim aramızda bir çizgi... şükredelim diye öldürüldüğümüze.. ya öldürenlerden olsaydık, n'olurdu halimiz? ya öldürdüğümüze şükredenlerden olsaydık! ya kendi zulmümüze gülenlerden olsaydık! ya öldürdüğümüz bebek yüzlerinin tebessümlerini kıskandığımızı kendimize bile itiraf edemeyen bahtsızlardan olsaydık... şükür, çok şükür, ey rabbim. şükür ki, öldürülüyoruz. öyleyse, niye ağlıyoruz?
yakuttan, zümrütten medet boşuna,
hepsi bir gün döner, çakıl taşına.
geç kalma.. bakıp da o genç yaşına,
sanma ki; önünde seçenekler çok;
ya îmân, ya isyân, üçüncüsü yok..
dünyanın serveti, şehveti sahte;
bir kefen kadardır, vefâsı ahde.
boğma vicdânını, meyde, kadehte,
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya ahlâk, ya helâk, üçüncüsü yok..
sen, şerefli doğdun, şerefli yaşa,
o bencil nefsini, vur taştan taşa;
yoksa çıkamazsın, şeytanla başa.
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya cennet, ya cinnet, üçüncüsü yok..
insanlık yanıyor, ateş bacada,
fitneler kaynıyor, binbir locada,
umut kuyrukları, cinci hocada;
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya izzet, ya zillet, üçüncüsü yok..
bir kere baktın mı, kalkıp seherde?
kapılar açılır, gök perde perde.
sordun mu kurâna, kurtuluş nerde?
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya şükür, ya küfür, üçüncüsü yok..
dağlara özenip, tepeden bakma,
mezar taşlarına, rütbeni çakma,
şu cennet köşkünü, kibirle yakma;
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya ihlâs, ya iflâs, üçüncüsü yok..
bırak.. o çağdaşlar, ne derse desin,
hayat bir sınavdır, bu hüküm kesin,
secde et ki; varsın, allaha sesin;
sanma ki; önünde, seçenekler çok;
ya kurân, ya hüsrân, üçüncüsü yok.
anlamı
kovulmuş şeytan'ın şerrinden allah'a sığınırım. rahman ve rahim olan allah'ın adı ile.
herşey allah'ı tesbih eder
besmele allaha uzanan manevî bir hat ve irtibattır. bu duaya insanlar, hayvanlar ve bitkilerden tutun, cansız varlıklara kadar her şey iştirak etmektedir. zira kur'ân-ı kerîmdeki onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. ama siz onların tesbihini anlamazsınız (isrâ sûresi, 17/44) âyeti, bu hususu ortaya koymaktadır.
besmele bir anahtardır
besmele, dinî açıdan da islâm nişanını gösteren bir definenin anahtarıdır. çünkü rahman ve rahîm olan allahın adıyla başlarım diyerek, yapacağımız işlerin gerçek faili, yaratanı olmadığımızı, bizi de fiillerimizi de yaratan bir güç ve kudrete bağlı bulunduğumuzu, ancak onun müsaadesiyle işe başlayabileceğimizi, yapacağımız her şeyi onun için yapmamız gerektiğini ilan eder.
bağırarak yataktan fırlamaya sebep olur ve her nedense uyanıkken giren kramplardan 10 kat daha fazla acı verir. dağ gibi adamı bile dağıtır tuz buz eder.
sadece canım ülkemizde yaşanan durumdur. adam okur, yazar, çalışır, didinir. kariyeri sağlamdır. kullandığı enstrümanı yalamış yutmuştur veya ne kullanıyorsa artık ama biri çıka gelir ve çağırın şu çalgıcıyı eğlendirsin biraz bizi der ve .... zonk.
arkadaşım 2 gün uyumasan gözlerin çöker ne söylediğini bilmezsin. 2 gün sıçmasan kıvranır durursun. yakınına bir şey olsa üzülmekten ağlamaktan bir hallere girersin. hayatının yüzde 25'i huzursuzsun, hastasın, çaresizsin, muhtaçsın. yemek yemesen miden götüne yapışır kıvranırsın. kadın isen düzülürsün, erkek isen yine düzülürsün. aga bu insanlar neyine güvenir.