bir doktor, herhangi bir insan gibi elbette yol tarif edebilir. ama özellikle doktorun koşulsuz otorite sahibi olduğu hastane ortamında olamayabilecek bir durumdur. Hastane bir sistem içinde varolur ve aldığı eğitimi özümsemiş doktor, yapılan muayene sonucu bu bilgiyle sizi tedavi edecek görevi yerine getirir. Demokrasiyi önce iyice kavramamız gerekiyor. Sistemi biraz anlayabilmek gerekiyor. Doktor beş dakika sonra belki de hayati bir karar verecek. Sistemin hiyerarşik yapısında bu böyledir. Sizin için özümsediği bilgisi ve tecrübesi olan insanları rahat ettirirsiniz, vaktini boşa harcamazsınız. Koridorda yürürken on kişi soru sorsa bu insan belki mola veremeyecek vakit kaybı yüzünden. Burda haklı haksız yok. siz hasta olarak bu durumu kavrarsanız, daha düşünceli olursanız böyle sonradan demokrasi görmüş taşra kompleksine düşmezsiniz. Senin hakkında karar verecek adamı rahat ettireceksin. Askerde de bu böyledir. Sen er isen belki uykusuz kalabilirsin. Ama yarın cephede orduyu yönetecek askerin rahat uyuması gerekir. Bunun mantığını kavrayacaksın önce.
gizli işsizlik sorunudur. Birey yıllarca eğitimini aldığı, yatırım yaptığı, verimli olacağı mesleğinde iş bulamaması sonucu, yetenek ve ilgi alanlarıyla ilgisi olmayan bir başka işi mecburiyetten yapmasıyla ortaya çıkan durumdur. bu olgu hem ülkeye, ekonomiye hem de üretime etki eder. burdaki ''iş'' olgusu para ve sosyal güvencenin yanında aynı zamanda ontolojik bir anlam taşır.
bir cümleyi alıp yorum yapmayın. rasathane müdürü önce fay hattınının pediyodlarından bahsetti.Şu anda bulunduğumuz periyodda gölcük ve düzce olmak üzere iki tane büyük deprem oldu, bir iki büyük deprem daha olmasını bekliyoruz dedi. ordaki ''bir sona doğru yaklaşıyoruz''dediği periyodun sonu. oecd sıralamasında neden okuduğunu anlayanlar sıralamasında sonlardayız nedeni belli.
deprem kuşağındasınız. bölge kuzey anadolu fay hattı denilen fay zonuna sahip. istanbul tarafındaki kırık 253 yıldır sessiz. tarih boyunca burası deprem bölgesi. istanbul bölgesinde tarih boyunca 200 yılda bir tekrarlayan deprem ortalaması var. kuzey anadolu fay hattında ise bu ortalama 141 yıl. yaklaşık 3 dakikada bir bu faylarda ufak depremler oluyor. şu bilgisiz hayatınızda bişeyleri efsaneleştirmekten, olanları başkalarının üzerine yıkmaktan vazgeçerseniz belki olası felaket durumlarında beraber hayatta kalabiliriz. ayrıca diyelim ki bütün bunlar amerikanın oyunu. demezler mi adama ee amk sen ne sikime önlemini almayıp sikik binalarda oturuyorsun, en hafif sallantıda ölüm korkusundan dualara başlıyorsun. Coğrafyanızın kaderi bu. Deprem olacak, kar yağacak, yağmur yağacak. O konformist hayatlarınızda en ufak değişimde birdenbire yok olma kaygısıyla destan apırta apırta benliğinizi kaybettiniz. kimse sana oyun oynamıyor. global dünyanın gerçeğini kabul edip ona göre sorumluluğunu alıp üretecek çalışacaksın. Memleketinde sorunlar varsa bunlara okuyup, araştırıp sistematik bir düşünce tarzıyla katkı sağlamak için çaba sarfedeceksin, depremi deplase eden binalar yapacaksın. Pkk'yı amerika besliyor, Depremi amerika yapıyor, üretim yapmanı amerika engelliyor, kütüphaneye gitmeni amerika engelliyor. Bu şekilde sorumluluklardan kaça kaça kendi coğrafyasından ve dünyadan haberi olmayan bu gerizekalı nesli yetiştiren toplum mühendisliğidir.
örneğin bir roma'lı, ben romalıyım diye övünür, roma takımını tutar. gidip de kupa kazanıyor diye juventusu tutmaz. avrupanın çoğu yerinde durum böyledir. Freud, bunun erkeklerde boşalmayla benzer özellikler gösterdiğini söyler. Faşist alışkanlıklar böyledir. insanlara taraf olmalarını mecbur hissettirir, birini yüceltirken diğerini ezer. bizim mahallenin, ezilmiş, örselenmiş pideci çırağı da ucuza aldığı akıllı telefonundaki internet paketinden büyük derbiyi takip eder. gol olup olmayacağı ilgilendirir onu. takımı kazanırsa belki ustasına belki arkadaşına üstünlük sağlayacaktır. Aslolan futbol değil, galip gelme, kazanma ve üstünlük kurma eğilimindedir. Antalya'da, Pogba'ların oynadığı u20 dünya kupasında 50-100'ü geçmeyen seyirci ortalaması buna verilecek güzel bir örnek.
1999'da Gölcük'te, istanbul'da çoğu depremzede sokakta aç kalmışken, yağmalar yapılırken, çocuklar çalınırken dönemin ekonomi bakanı IMF'den gelen 500 milyon dolar deprem yardımıyla işçi, memur maaşı farklarını ödediklerini ağzından kaçırmıştı. Ardından oluşturacağımız deprem vergisiyle bu parayı yerine koyacağız dedi. Aradan geçen yirmi yılda ne o 500 milyon dolar ne de deprem vergileri gerçekleşecek yeni deprem için kullanılmamış durumda. bu durumda depremden değil, deprem sonrasında olacaklardan daha çok korkulmalı.
Minecraft mı oynuyoruz * inşaat mühendisliğinde temel değerler güvenlik-ekonomi ve estetiktir. mühendisliğin olayı budur zaten. çelik mantığına göre her eve 150 tane kolon koyalım o zaman hesap mesap kalksın ortadan. Bugün televizyonlarda konuşulması gereken Japonyanın binaları değil, global dünyadaki inşaat mühendisliğidir. Bugün, inşaat yapılarında tüm dünya perde sistemini kullanıyor. Perde denilen tutucu kolon, tüm diğer taşıyıcı kolonların yükünü hafifleterek binayı depremde deplase etmesini sağlıyor. Bu, türkiye'de bir zorunluluk değil. Şimdi dışarı çıkın çoğu yeni yapılan binada perde kullanılmadığını göreceksiniz. Ev alacaksanız perdesiz ev almayın.
fotoğraflarına bakıldığında donanımın kürdan gibi ince olduğu, donanımlara etriyelerin atılmadığı görülüyor. çok fazla yük binmeyen bir noktadan kırılmış olması ilginç. muhtemelen camiinin tüm yapılanmasında donanım ve etriye eksiklikleri var. bu da caminin güvensiz bir yapı olduğunu gösteriyor.
herkes doğru şeyleri sıralamış ancak araba ya da benzer sanayiden bir özgün marka ürünü üretmekteki en büyük zorluk yaptığınız bu arabanın her yönüyle uluslararası testlerden geçip ''bu satılabilir bir arabadır'' onayını alması. bunu da tabii ki hali hazırda araba üreten markaların piyasasına sokacağınızdan onlarla rakip olabilecek bir fiyata mal etmeniz gerekiyor. bu bağlamda türkiye, motorundan tasarımına mühendisliğinden pazarlamasına kadar her yönüyle tecrübesiz durumda. bu işler yüzde yüz milli jargonuyla yapılmıyor. her marka birbirinden alışveriş yapar. ama burda aslolan bir marka yaratabilmek o da sanayi devrimi modası olduğundan çok geç kalınmış bir fikir. bu çağda kendi arabamızı değil artık yazılımı konuşmalıyız.
deprem olmadan önce temeldeki kolonları kontrol edin veya ettirin. kolonların kirişle bağlantı noktalarında veya ortasındaki betonlarında yüklü miktarda dökülme, görünen demirlerde korozyona uğrama, ev duvarlarında ''w'' çatlakları, pencere camlarında bombeleşme, çatlama gibi durumlar olup olmadığını inceleyin. dolapları ve sarsıntıyla düşebilecek objeleri sabitleyin. deprem anında sığınacak bir yer belirleyin. depremin ardından doğalgazı kapatın. mutlaka bir deprem çantası edinin. iletişim kanalları kesintiye uğrayacağından, daha öncesinde edevletten afet anında toplanacak noktanıza bakın ve sevdiklerinizin bölgelerini öğrenin.
24 Eylül 2019'da gerçekleşen, şiddet değeri IV(hasarsız) olan, hafif deprem referans alınarak kabaca bir sonuca ulaşayım. Silivri açıklarındaki bu bölgede son büyük deprem 1766'da VII (Güçlü, orta hasarlı) seviyede oluşmuş. Ancak; Kuzey Anadolu Fay Zonu'na dahil olan bölgede son bir ay içinde aynı zonda hemen aynı büyüklükte Çerkeş-Çankırı depremleri ve 24 eylül'de yani aynı gün içerisinde Kastamonu, Tokat ve Çankırı'da ufak depremler var. Daha açık bir dille; Kuzey Anadolu fay hattı 10 gün içerisinde yaklaşık 800 km. mesafe aralıklarında hareket yaşamış, enerji biriktirmiştir. Son yıllarda istanbulda oluşan ufak depremlerin çoğunun Kuzey Anadolu Fay Zonu'nda olmadığı, ancak bugün bu fay zonunun hareketlendiği söylenebilir. Bu 800 km. çapındaki bölgede 1951'de Çankırı, 1967 mudurnu, 1942 Niksar Erbaa, 1957 Abant, 1999 Gölcük ve Düzce depremleri düşünüldüğünde bu noktalardaki risk istanbul'a oranla daha düşüktür. 1766'dan bu yana kırılmayan Silivri Açıklarındaki fay 253 yıldır biriken enerjiyi kırma ihtiyacındadır. Daha önceki istanbul depremleri kronolojik olarak; 1766 istanbul, 1719 istanbul-izmit, 1659 istanbul, 1462 istanbul, 1344 istanbul, 986, 865, 715, 478, 447, 358, 325 yılları arasında, ortalama 141 yıl tekrarla, en az IX (Çok Şiddetli) sarsıntılar üretmiştir. Zaman aralığında istanbul merkezli, depremsiz geçen en uzun süre 986-1344 yıllar arasında 358 yıl olarak görülüyor. Bir önceki en uzun zaman aralığı 458-715 yılları arasında geçen 237 yıl ve şu anki dönemimizde 253 yıl olarak 141 yıl ortalamasını bozup, 200 yılın üstünde depremsiz geçen nadir 3 periyodun 2. en uzun periyodunu yaşıyoruz. Günümüzden, 325 yılına kadar istanbul'da Depremsiz geçen süreyi de belirlersek; sırasıyla: 253, 47,60,197,118,358,121,150,237,31,89,33 yıl olarak ortaya çıkıyor. Günümüzde görülüyor ki istanbul Fay Zonu, ortalamayı 112 yıl aşarak depremi ertelemiş, tarihinin en uzun periyoduna da 105 yıl yaklaşmıştır. Şu an için en yüksek zaman aralığını tavan olarak baz aldığımızda; diğer en uzun iki periyodun ardından gelen depremleri incelersek, 237, 358 yıl. Kabaca bu ortalamaların getirdiği rakam 297. Böyle bir düz matematikle 297-253= 44 yıl sonucuna ulaşılır. Başka bir deyişle; eğer fay tarihe geçecek yeni bir uzun dönem yaratmazsa 44 yıl içinde depremin olacağını görüyoruz. Bu nadir periyodun istanbul merkezli 12 deprem tarihinde 3 kez olduğunu göz önünde bulundurursak: 3/12=4/44. En yakın rakamsal verilere dayandırarak 11 yıl içinde istanbul'da IX şiddetinde bir deprem olacağını öngörebiliriz.
edit: bu entrynin bilimsellikle ilgisi yoktur. Tarih boyunca gerçekleşen depremlerin ve coğrafyanın deprem davranışı üzerine yapılan okumalar sonucu oluşturulmuş bir varsayımdır.