değeri öldükten sonra anlaşılan türk sanatçılardan birisi olacak olan sanatçı kişisi.
türkiye'de bir kere bile oturup dinlemeyen milyonlar varken avrupa'da milyonlar bu kadının şarkılarını miksleyip uyuşturucu partilerinde dinliyorlar. insan gerçekten hayret ediyor doğrusu.
Eminim hatırlarsınız, 2009'da istanbul'a yağmur yağdı, 31 kişi boğularak can verdi, asrın liderimiz “derenin intikamı” dedi, Kadir Topbaş daha bilimsel bi izahatta bulundu, “sprey gazları ozonu deliyor, buzullar eriyor, bu yağışlar ondan” dedi.
*
(Manhattan feribotu süratini ayarlayamadı, iskeleye çarptı. 60 yolcu yaralandı, 129 yolcu New York Belediyesi'ni mahkemeye verdi. Omuriliği zedelenen, felç olan biri, 23 milyon dolar tazminat kazandı. Şimdilik toplam 52 milyon dolar tazminat ödendi, 42 dava sürüyor.)
*
Ankara'ya yağmur yağdı, denizi olmayan şehirde dalgıçlar insan çıkardı, Melih Gökçek vatandaşa tavsiyede bulundu, “sele uykuda yakalanmayın, üst kat komşunuzda kalın” dedi.
*
(Boston belediyesi, evinin önünde biriken karları temizlemediği için, ABD dışişleri bakanı John Kerry'ye para cezası kesti. ABD'de her kış milyonlarca dolarlık “buzda kaydım düştüm, kalçamı kırdım, bunun sorumlusu önlem almayan yetkililerdir” davası açılıyor.)
*
Balkan harbinden kalma ilkel vagonları “hızlı tren” yaptılar, ilk virajda 41 kişi sizlere ömür… TCDD genel müdürvekili “her şey Allah'tan” dedi. Akp milletvekili “kem gözlerin nazarı” dedi. Asrın liderimiz “bu bölgede 1950'den beri kaza oluyor” dedi. Binali bey ulaştırma bakanıydı, “niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum” dedi.
*
(Asfalttaki çukurlar nedeniyle Londra belediyesine açılan dava sayısında yüzde 40 artış oldu. Aracı zarar gören mahkemeye gidiyor.)
*
Boğaz köprülerindeki tamirat istanbul trafiğini felç etti, karayolları genel müdürü çözüm önerisinde bulundu, “tatil imkanı olan istanbullular istanbul'u terkederse, istanbullular rahat eder” dedi.
*
(Düsseldorf belediyesi, metro inşaatının gürültüsü ve görüntü kirliliği nedeniyle çevredeki 150 esnafa bir milyon euro tazminat ödedi.)
*
Soma'da 301 madencimiz katledildi, “fıtrat” denildi.
*
(Florida'da bir kadın Starbucks'tan kahve aldı, bardağın kapağı çıktı, kadının eli yandı, 100 bin dolar tazminat ödendi. Mahkeme “15 bin dolar tedavi masrafı için, 85 bin dolar yaşadığı acı için” dedi.)
*
Memleketi keneler sardı, Kırım Kongo kanamalı ateşinden ölen ölene… Sağlık bakanımız “pantolon paçalarını çoraba sokun” dedi.
*
(Malaga belediyesi, yoğun trafik nedeniyle kilisedeki düğününe bir saat geç kalan geline, üç bin euro manevi tazminat ödedi.)
*
Söndürmeyi beceremediler, Antalya Manavgat bir hafta yandı kardeşim, şehir büyüklüğünde alan kül oldu. Orman genel müdür yardımcısı “tek iyi tarafı ormanlarımızda kene kalmadı” dedi.
*
(Madrid belediyesi, bir apartman inşaatının gürültüsünden rahatsız olan komşu apartmanlara, daha az gürültü çıkaran makineler kullanılmadığı ve yeterli denetim yapılmadığı için 10 bin euro tazminat ödedi.)
*
Afrika uçuşlarında yeterli önlem alınmadığı için Ebola virüsünün Türkiye'ye bulaştığı ortaya çıktı, THY genel müdürü yüreğimize su serpti, “Ebola aslında göründüğü kadar kötü bir şey değil, Allah göstermesin bulaşınca öldürüyor” dedi.
*
(Japonya'nın Okinawa şehrinde yaşayanlar, şehirdeki Amerikan hava üssünün gürültüsü nedeniyle dava açtı, uçakların ses seviyesi yüzünden “sabır sınırının aşıldığı” gerekçesiyle, 22 bin kişiye 268 milyon dolar tazminat ödendi.)
*
Tuzla tersanesinde kurtarma filikasını kum torbaları yerine işçileri oturtarak denediler, işçileri filikaya doldurup tankerin arkasından denize attılar, üçü boğuldu. “Filika Çin malıydı, camı kırıldı, Çinlilerin hatası” dediler.
iş kazalarında, işçi ölümlerinde “dünya rekoru” kırdık, ekonomi bakanı “iş kazaları medeniyet göstergesidir” dedi.
Yandaş müteahhitin inşaatında asansör çakıldı, 10 işçi pisi pisine hayatını kaybetti, Ahmet Kiziroğlu “şehit hükmündedirler” dedi.
*
(Taaa 1931 senesinde yapılan 102 katlı 381 metre yüksekliğindeki 74 asansörlü Empire State gökdeleninde kaç işçi öldü biliyor musunuz? Beş işçi öldü. Bina üç katı büyüklüğünde, çalışan işçi sayısı dört katı, taaa 83 sene önceki teknik imkanlar, can kaybı yarı yarıya azdı. Taaa 1887 senesinde üç bin işçi tarafından inşa edilen 300 metre yüksekliğindeki Eyfel Kulesi'nde kaç işçi hayatını kaybetti biliyor musunuz? Sıfır… Ölen işçi olmadı. Eyfel Kulesi her yedi senede bir boyanır, her defasında 60 ton boya, bin 500 fırça, beş bin zımpara kağıdı, bin 500 işçi tulumu tüketilir. 130 senedir boyanıyor, 130 senedir kaç işçi hayatını kaybetti? Sıfır… Ölen işçi olmadı. istiklal Savaşı'nda, inönü, Sakarya, Büyük Taarruz, 10 bin 500 şehit verdik. Akp döneminde ihmaller ve sorumsuzluklar yüzünden pisi pisine hayatını kaybeden işçi sayısı, şimdilik 15 binden fazla.)
*
“Nükleer santral patlarsa ne olacak” diye sordular, asrın liderimiz “ha nükleer santral kurmuşsun, ha evine mutfak tüpü bağlatmışsın, riski aynı” dedi. Enerji bakanı daha şık izah etti, “ABD'de yapılan araştırmaya göre, bekarların ölüm oranı nükleer santral kazalarında ölenlerden daha yüksek, bekarlık nükleer santrallardan daha tehlikeli” dedi.
*
(ABD'de iki yıl içinde üç ayrı evde üç çocuğun üzerine şifonyer devrildi, çocuklar öldü, şifonyerlerin üreticisi olan isveçli ikea firması, çocukların ailelerine 50 milyon dolar tazminat ödedi.)
*
Deprem oldu, Van Erciş yerlebir oldu, arama kurtarmada yetersiz kalındı, insanlarımız enkaz altında bağıra bağıra can verdi. “Yabancı ülkelerden gelen kurtarma ekiplerini niye kabul etmedik” diye sordular… Beşir Atalay “kendi potansiyelimizi görmek istedik” dedi.
ilkokullarda süt dağıttılar, onbinlerce çocuk hastanelik oldu, milli eğitim bakanı “zehirlenme değil, süte karşı hassasiyet” dedi, Bülent Arınç “çocuklar aşırı dozdan rahatsızlanmış olabilir” dedi, Diyarbakır valisi “sütten değil, psikolojik” dedi, Sivas valisi “zehirlenme değil, süt biraz bozuk” dedi, Konya valisi “zehirlenmediler, etkilendiler” dedi, Edirne valisi “açlıktan mideleri bulanmıştır” dedi.
Ankara'da su sıkıntısı başgösterdi, Melih Gökçek “Ankaralılar tatile çıksın, annelerini babalarını ziyaret etsinler, biraz rahatlarız” dedi.
Emeklilerin PTT'deki maaş kuyrukları çileye döndü, kuyrukta ölenler oldu, PTT genel müdürü “maaş kuyrukları emeklilerimiz için sosyal aktivite, kendi yaşıtlarını görüyorlar, kuyrukta sohbet ediyorlar” dedi.
Ankara'da belediye otobüsü durağa daldı, 12 insanımız öldü, sağlık bakanı “fren boşalması” dedi.
*
(Stuttgart tren garının yenilenmesi projesi, protesto gösterilerine sebep oldu, polis kalabalığa müdahale etti, TOMA benzeri araçtan sıkılan tazyikli suyla gözünden yaralanan protestocu 120 bin euro tazminat aldı.)
*
Cephanelik patladı, 25 şehit verdik, orman bakanı “Hindistan'da Pakistan'da olur böyle şeyler” dedi.
Türkiye'de Suriye'den fazla canlı bomba patladı, özellikle 2015 senesinde bombayla öldürülen sivil sayısı bir önceki seneye göre yüzde 7 bin 600 oranında arttı.
“Canlı bombaları niye yakalayamıyorsunuz” diye sordular… Ahmet Kiziroğlu “hepsinin tek tek isim listesi elimizde ama, eylem yapmadan tutuklayamayız, Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil” dedi.
Kilis'te 22 kişi öldü, Kilis valisi toplumu bilgilendirdi, “bu roketlerin buraya düşüyor olması eleştiriliyor, tabii ki düşecek, havada mı kalacak, yerçekimi var” dedi.
*
(11 Eylül'de ikiz kuleler yıkıldı. Yaklaşık 10 bin kişi “saldırı sırasında o bölgede çalışıyordum, kül, duman ve zehirli gazlar nedeniyle sağlığımı kaybettim” diyerek dava açtı. New York belediyesi toplam 657 milyon dolar tazminat ödedi.)
*
Haydarpaşa Garı meşale gibi yandı, “kaynaktan” dediler.
Karaköy iskelesi battı, “lodostan” dediler.
istanbul'da fabrika havaya uçtu, 20 insanımız daha gitti. işyeri ruhsatsızdı, işçiler sigortasızdı, vergi kaçaktı, elektrik araklamaydı, bina çürüktü, “neden patladı” diye sordular, istanbul valisi “fabrikanın kazanından” dedi.
Ankara'da yılbaşı gecesi üniversite öğrencisi yedi gencimiz doğalgazdan can verdi, başkent doğalgaz şirketinin genel müdürü “biliyorsunuz bugün cuma namazı var, fazla soru almayalım, müsaadenizi isteyeceğiz” dedi.
Konya'da tarikat yurdu patladı, 17 kız çocuğumuz öldü, “tüpten” dediler.
Adana'da tarikat yurdu yandı, 11 kız çocuğumuz öldü, “kapı sıkışmış” dediler.
*
(Londra'da geçen ay gökdelende yangın çıktı, 80 kişi hayatını kaybetti, mahkeme devam ediyor, Kensington&Chelsea belediyesinin 50 milyon sterlin tazminat ödemesi bekleniyor.)
*
istanbul büyükşehir belediyesinin bir yıllık bütçesi ne kadar biliyor musunuz?
11 milyar dolar!
1994'ten beri bu zihniyet yönetiyor.
253 milyar dolar eder!
*
“
Belediyecilik bizim işimiz” diyen arkadaşların 253 milyar dolar harcadığı istanbul'a bakıyoruz… insanlar sokaklarda yüzüyor, belediye otobüsleri duba olmuş, tramvay denizaltı olmadığı için gidemiyor, metro kaba dalgalı, Avrasya tüneli akvaryum.
*
Elalem Mars'ta su buldu.
Biz layığımızı bulduk.
--spoiler--
güzel günlere inanmak, bir şeyleri düzeltmeye güzelleştirmeye çabalanıyor ise güzeldir. "güzel günlere inanıyorum." deyip hiçbir şey yapmamak kötüdür.
ve malesef günümüzde ikinci tip insan çok olduğu için sadece inanmakla kalıyoruz. birinci tip insan çok olsaydı o inandığımız güzel günleri yaşıyor olacaktık.
Karanlığı bölen cılız bir ışık gibi...
Fırtınada çırpınan kanatlar gibi...
Islanmaktan korkmayan bir kelebek gibi
seni sevdim, seni sevdim...
Okyanusta kağıttan bir gemi gibi...
Baharı beklemeden açan tomurcuk gibi..
Sanki ilk kez seven bir çocuk gibi..
Seni sevdim, seni sevdim...
Sana sarılınca geçer sandım geçer sandım...
Sana inanınca biter sandım biter sandım...
Sana bağlanınca düşmem sandım düşmem sandım,
Her yanım yarım yarım kalbim yine darmadağın.
Sana sarılınca geçer sandım geçer sandım...
Sana inanınca biter sandım biter sandım...
Sana bağlanınca düşmem sandım düşmem sandım,
Her yanım yarım yarım kalbim yine darmadağın...
Karanlığı bölen cılız bir ışık gibi...
Fırtınada çırpınan kanatlar gibi...
Islanmaktan korkmayan bir kelebek gibi
Seni sevdim, seni sevdim...
şimdilerde her çomardan duyabileceğin bir söz vardır bu ülke için:
"müslüman kardeşlerimize eziyet ediyorlar."
ama bilmiyorlar ki bu müslüman kardeşler tarih boyunca bize piçlik yapan müslüman kardeşler... topraklarını satıp parasını yiyip şimdi o topraklara tekrar sahip olmak için terör estiren müslüman kardeşler.
kusura bakmayın da israilliler bunlara ne yapsa hak.
düşünsenize 3+1 eviniz var ve siz bir oda bana yeter diyerek salonu ve iki odasını başka birisine satıyorsunuz. o kişiden aldığınız parayı da yiyorsunuz ve para bittikten sonra gidiyorsunuz başka birisine sattığınız odalarda söz hakkına sahip olduğunuzu iddia edip el koymaya kalkıyorsunuz. o birisi parasını verip satın aldığı odaları size yedirir mi? bir de siz kendi odanıza bir çivi bile çakmamışken odaları sattığınız kişi deli gibi çalışıp didinip en ideal konuma getirdiyse o sattığınız odaların kapısına bile dokunmanıza izin verir mi?
ha işte! filistin ile israil arasındaki mesele de bu.
yani uzun lafın kısası müslüman kardeşlerimiz madurlar ama akılsızlıkları yüzünden madurlar. aç gözlü oldukları için ve geleceği hiç düşünmedikleri için madurlar.
yerlerinde olsam atalarının satıp satıp yedikleri topraklara terörle sahip olma umudundan vazgeçer vatandaşlık karşılığında kalan toprakları da satar en azından yaşam standartlarının altında yaşamazdım.
hani bir şey üreteceğiniz yok en azından bir şeyler üretmeye çalışan insanların ayak işini yapın daha iyi.
ne zaman haberleri okusam beynimde dönmeye başlayan repliktir. o yüzden bu replik benim için unutulmazdır ve herkesin bilip herkesin düşünmesi gereken repliktir.
"iyi akşamlar londra..önce yayıyını kestiğim için özür dilemek isterim..pek çoğunuz gibi bende evimin güvenli ortamında günlük sıkıntılardan uzak televizyon başında keyif almaktan hoşlanan biriyim..bende her insan gibi severim ama onun anısına hürmeten şimdi burdayım.. geçmişte yaşanan o çok önemli olayda mücadele ederken hayatlarını kaybeden o insanların anısına böyle bir kutlama yapmak istedim.. ve böylece beş kasım gününün artık hiç hatırlanmadığını anladım.. bu yüzden oturup sohbet etmemiz iyi olacak diye düşündüm. elbette konuşmamı istemeyen kişiler de vardır.. eminin şu anda telefonlarda emirler yağdırılıyor ve silahlı adamlar yola çıkmaya hazırlanıyor.. neden? çünkü konuşulmaya çalışılan yerde çoklar söz alıncaya kadar sözler her zaman gücünü korumaya devam eder..gerçeklerin ortaya konulduğu sözleri dinleyen herkes için büyük anlam taşıyan sözler..ve gerçek şuki bu ülkede yolunda gitmeyen bir şeyler var…zulum ve adaletsizlik, hoşgörüsüzlük ve baskılar!! özgürlüğünüz kısıtlanıyorsa, düşünme ve konuşma hakkınız yoksa, sensörler ve chipler her hareketinizi her konuşmanızı izliyorsa orada işlerin yolunda gittiği söylenemez..peki bu nasıl oldu?? kimi suçlayalım?? evet elbette diğerlerinden daha fazla sorumlu olan birileri mutlaka var.. ama yinede aynaya baktığınızda suçluluk duyuyorsanız gerçeği öğrenmiş olursunuz.. neden yaptığınızı biliyorum..neden korktuğunuzu da..kim korkmaz ki!!! savaş, terör, hastalıklar sağduyunuzu ve cesaretinizi kaybetmenize neden olacak çok değişik nedenler ortaya çıkmıştı.. korku içinizi sardı ve o panik haliyle adam sathler adındaki o başkana sarıldınız!!! size düzen ve barış vadetti..karşılığında sessizlik ve emirlere itaat etmenizi istedi..dün gece o sessizliğe bir son verdim..dün gece bu ülkeye unuttuğu bir şeyi hatırlatmak için adliye sarayını uçurdum..400 yıl önce bu millet beş kasımı sonsuza dek unutmamak üzere hafızalarına kazımıştı…dünyaya adaletin, korkusuzluğun ve özgürlüğün sadece söz olmadığını anlatacaktı… bakış açısı buydu..eğer bir şey görmüyorsanız bu devletin suçları sizin için bir bilinmezse ve karşı çıkmıyorsanız demekki beş kasımın unutulmasına siz izin verdiniz..eğer sizde benim gördüğümü görüyorsanız, benim gibi hissediyorsanız sizde benim gibi arıyorsanız o zaman yanımda olmanızı istiyorum..bir yıl sonra bu gece parlamentonun girişinde bulunun.. birlikte olup onlara beş kasımın asla unutulmadığını, unutulmayacağını gösterelim."
kendini osmanlı padişahı olarak gören yeni nesil başkanımızın nasıl bir açıklama yapacağını sabırsızlıklar bekliyorum.
lozan'daki gibi ya da teröre destek veren ve içlerinde mercedes'in de bulunduğu alman şirketleri listesindeki gibi pardon diyip geri çark yapmaz umarım
halk israil'e karşı boykota başlamış bile. sosyal medyada "bunlar israil malıdır. tüketmeyin tükettirmeyin." yazılı görseller dolaşmaya başladı. ama henüz temsili klozete dökülen veya tavandan aşağı asılan coca cola'larla ilgili bir görsel göremedim. ilk hangi bakanın fanta'yla coca cola'yı boykot edeceğini de merak ediyorum.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
zabıtalar ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin şaşıramadığım haberlerden biridir.
gezi zamanında küçük bir şehre bildiri dağıtmaya gitmiştik. (kırşehir) bir nevi sosyal test gibi bir şey olacaktı bizim için. emniyet müdüründen izin aldık bizi polis arabalasıyla bir yere bıraktılar bildiriyi burada dağıtacaksınız diye.
aradan yarım saat geçti zabıtalar geldi. tartışmaya başladık. emniyet müdürlüğünden yazılı iznimiz var diyoruz onlar da belediye başkanı da sizi sokaktan temizlememizi istiyor gibi çirkin bir laf etti. tartışırken üç kız iki erkeğiz üç zabıta diğer erkek arkadaşla beni tuttu karga tulumba sürükleye sürükleye götürüyorlar kızlar da durun yapmayın hakkınız yok falan diyerek peşimizden geldiler. belediyeye gittik itiş kakış bizi bir tane odaya kitlediler. polisi aradık durumu anlattık hemen ekip yönlendiriyorum dedi. emniyet müdürü geldi. siz bizim izin verdiğimiz adamları ne hakla odaya kilitlersiniz diye. adamların savunması aynen şu: "bizim onların orada olduklarından bile haberimiz yoktu. kendilerini odaya kilitleyip ne yaptılarsa artık üç kız iki erkek" kızlardan birisi diğer arkadaşın sevgilisiydi en sert çıkan o oldu. sonra yürüye yürüye eski yerimize döndük ve bildiri dağıtmaya devam ettik.
yani uzun lafın kısası o zaman bu zamandır nefret ederim zabıtalardan. öyle bir meslek dalının bu ülkeden "temizlenmesi" gerektiğine inanırım. hani eğitseniz laf yok da hepsi kara cahil kavgacı tipler.
teyzeyi de tebrik ediyorum. sepetlerini vermemek için sonuna kadar direndi. itildi kakıldı ama direndi teyzem.
boru mu yani? sen o kadar emek ver topla oraya kadar bir şekilde taşı birkaç tane götünden bile korkan kansız it el koymaya çalışsın.
10 13 yıl yaşayabilen, avcıların getir götür işini yapmak ve uzun mesafe yüzmek için eğitilmiş büyük ırk köpek türüdür. kolayca eğitilebilir ve komutların bir çoğunu eksiksiz yerine getirebilir. sadık oyuncu evde beslenebilen bir köpek türüdür. köpek türleri arasında da en popüler olanıdır. dişileri erkeklerine göre bir miktar daha küçüktür. diğer canlılarla iyi geçinebilir. koruyucu\bekçi bir köpek değildir.
insanların kendi hayatlarıyla ilgili verdikleri, karışma lüksünün kimsenin haddine olmadığı bir karardır. bir anlık bir bunalımla ya da sinirle gerçekleştirilmeyecekse kimsenin engel olmaya hakkı da yoktur.
bilmedikleri kişilerin hayatları hakkında kendinden emin konuşmak hastalık falan olmalı ya. bu tipler tedavi edilmeli ve topluma kazandırılmalı.
bazı insanlar vardır içlerinde lüzumsuz bir umut barındırırlar. ne olursa olsun devam etmeye çalışırlar. hayatları hayalleri üzerine kuruludur sürekli mutsuzdurlar.
bazı insanlar da intihara meyillidir. umut etmek yerine akışına bırakmayı tercih etmişlerdir. realistlerdir ve hayatın ne kadar boktan olduğunu bilirler. buna rağmen gülmeye devam ederler. çünkü bir beklentileri yoktur. bir şey ne kadar kötü de olsa neyse bu da böyle oldu gülmeye devam derler. vakti zamanı gelince de kendi iradeleri ile çekip giderler. kimse de buna mallık rezalet bencillik vs diyemez. hanginiz bencil değilsiniz? hepiniz bana dokunmayan yılan bin yaşasın derdindesiniz.
bu hayatta en nefret ettiğim şey de bu. herkesin dibine kadar bencil olması ama kendileri hariç herkesi bencillikle suçlamaları... siz de aynaya baktığınız zaman, bir yerde birileri acı çektiğini bildiğiniz halde güldüğünüz zaman ya da yolda yürürken yanınıza peçete satmak için gelen çocuğun başını okşamak yerine tiksinerek baktığınız zaman kendinizden iğrenmiyor musunuz? o zaman on numara bir bencilsiniz ve kimseyi de bencillikle suçlama hakkına sahip değilsiniz. ama her insan hayatına istediği zaman son verebilme hakkına sahip. yok şu olacak yok bu olacak diye %70i çomar olan bir toplumda yaşamak zorunda değil.