küçükken kardeşime sinirlenip o yanımdan geçerken duvara ittirmiştim. ama o nası bir itişse, yüzün yarısı morma leveli atlayıp arşivledim. o bağırarak ağlarken ben panikten ne yapacağımı şaşırmıştım. annemden ne fena tokat yemiştim ama ya bikaç saat boyunca tokadın izi geçmedi resmen. karşı karşıya yataklarımız vardı, o zamanlar odamız beraberdi. işte karşı karşıya otururken ben bakıyom ona, çocuğun yüzünün yarısı mor. çocuk bana bakıyor, benim yüzümün yarısı kıpkırmızı.
böyle birşeye kalkıştım.
ayrılığımızdan 3 ay sonra, bir doğum günü hediyesi bahanesiyle 3 sayfalık derin duygularımı yansıttığım bir olaydı, eski sevgiliye mektup yazmak. hiç üşenmeden gittim, dinlemeyi en sevdiğimiz 3 parçayı kasete çektirdim. çektirirken dükkanda o parçaları dinlemek ciğerlerime zulümdü. dükkandaki abim oturmak için sandalye verdi, oturdum ve hıçkıra hıçkıra ağladım. eve nası döndüğümü hatırlamam.
aylar sonra, sabah kimse ayakta değilken gittim yurtiçi kargo şubesinin yakınlarına, insanlar uyanıp sokaklara dökülene kadar bir sigarayı bitirmeden diğerini yaktım, her an geri dönmek üzereydim. ve sonunda topladım cesaretimi: ondan geri kalan herşeyimi yolladım. yolladım ve ordan sonra okula yürüdüm.
öylece yürüdüm.